Sayfa bulunamadı – holiday, tourism, health, turkish cuisine, medicinal plants https://benimnotdefterim.com holiday, tourism, health, turkish cuisine, medicinal plants Wed, 27 Mar 2024 14:15:57 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.4.3 https://benimnotdefterim.com/wp-content/uploads/2021/11/cropped-logo-1-32x32.jpg Sayfa bulunamadı – holiday, tourism, health, turkish cuisine, medicinal plants https://benimnotdefterim.com 32 32 Guo tie https://benimnotdefterim.com/guo-tie/ https://benimnotdefterim.com/guo-tie/#respond Wed, 27 Mar 2024 14:15:55 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=21961

]]>
https://benimnotdefterim.com/guo-tie/feed/ 0
Pizza napoletana https://benimnotdefterim.com/pizza-napoletana/ https://benimnotdefterim.com/pizza-napoletana/#respond Wed, 27 Mar 2024 14:09:22 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=21957

]]>
https://benimnotdefterim.com/pizza-napoletana/feed/ 0
Sandviç / Ekmek arası https://benimnotdefterim.com/sandvicler/ https://benimnotdefterim.com/sandvicler/#respond Mon, 25 Mar 2024 14:50:53 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=21934

Tombik Döner

Peynirli Sandviç

Yumurtalı, Kaşarlı Sandviç

Ekmek arası Balık

Kokoreç

Ekmek arası Et döner

Ekmek arası Tavuk Döner

Ekmek arası Köfte

]]>
https://benimnotdefterim.com/sandvicler/feed/ 0
Phat kaphrao https://benimnotdefterim.com/phat-kaphrao/ https://benimnotdefterim.com/phat-kaphrao/#respond Mon, 25 Mar 2024 13:40:38 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=21929 ]]> https://benimnotdefterim.com/phat-kaphrao/feed/ 0 Roti canai https://benimnotdefterim.com/roti-canai/ https://benimnotdefterim.com/roti-canai/#respond Mon, 25 Mar 2024 13:33:31 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=21924 ]]> https://benimnotdefterim.com/roti-canai/feed/ 0 Picanha https://benimnotdefterim.com/picanha/ https://benimnotdefterim.com/picanha/#respond Mon, 25 Mar 2024 13:29:45 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=21921 ]]> https://benimnotdefterim.com/picanha/feed/ 0 Fındık https://benimnotdefterim.com/findik/ https://benimnotdefterim.com/findik/#respond Fri, 22 Mar 2024 11:55:13 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=21881

]]>
https://benimnotdefterim.com/findik/feed/ 0
Yenilebilen Otlar https://benimnotdefterim.com/yenilebilen-otlar/ https://benimnotdefterim.com/yenilebilen-otlar/#respond Tue, 19 Mar 2024 14:34:26 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=21788

Isırgan ( Urtica dioica ) :

Deniz Börülcesi  ( Salicornia europea ) : 

Ebegümeci  ( Malva sylvestris ) : 

Arapsaçı ( Foeniculum vulgare ) :

Bambul Otu ( Solanum nigrum ) :

Çiğdem ( Crocus türleri ) :

Çiriş Otu ( Eremurus spectabilis ) :

Deve Dikeni / Eşek Dikeni (Onopordum illyricum) : 

Eşek Marulu  ( Sonchus oleraceus ) : 

Gelincik  ( Papaver rhoeas ) : 

Hardalotu ( Sinapis arvensis ) : 

Hindiba  ( Cichorium intybus ) : 

Hodan ( Borago officinalis ) : 

Işkın ( Rheum ribes ) : 

İğnelik  ( Erodium ve Geranium ) : 

Karahindiba (Taraxacum türleri) : 

Kaya Koruğu ( Crithmum maritimum ) : 

Kazayağı  (Falcaria vulgaris) : 

Kenker ( Gundelia tournefortii ) : 

Kuş Ekmeği (Capsella Bursa-pastoris): 

Kuş Otu  (Stellaria media): 

Kuş Yüreği (Theligonum cynocrambe): 

Kuzukulağı (Rumex acetosella): 

Labada  (Rumex): 

Madımak (Polygonum cognatum): 

Sarmaşık (Tamus communis): 

Semizotu  (Portulaca oleracea): 

Silcan (Smilax türleri): 

Sirken (Chenopodium türleri): 

Su Kazayağı (Sium sisarum): 

Su Teresi (Nasturtium officinale): 

Şevketi Bostan (Scolymus hispanicus): 

Teke Sakalı  (Scorzonera veya Tragopogon türleri): 

Turp Otu (Raphanus raphanistrum): 

Yabani Kuşkonmaz (Asparagus acutifolius): 

Yabani Pazı  (Beta vulgaris): 

Yabani Sarımsak (Allium türleri):

]]>
https://benimnotdefterim.com/yenilebilen-otlar/feed/ 0
Cildinizi genç tutmanıza yardımcı olacak 12 doğal ilaç https://benimnotdefterim.com/cildinizi-genc-tutmaniza-yardimci-olacak-12-dogal-ilac/ https://benimnotdefterim.com/cildinizi-genc-tutmaniza-yardimci-olacak-12-dogal-ilac/#respond Tue, 19 Mar 2024 13:46:00 +0000 http://sifalibitkideposu.com/?p=13628 Doğal yüz ürünleri gittikçe daha şık kullanılır hale geliyor. Birçok insan, büyük annelerimizin gençlik, tazelik ve pürüzsüzlük için kullandıkları olağan güzellik ürünlerini tercih edip , kimyasal formülleri reddediyor.

Doğal ürünler, düzenli kullanıldığında Photoshop’tan daha iyi çalışan etkili doğal bileşenler olmakta. Yüzün cildini gerçekten belirgin bir şekilde gençleştiriyor.

domates 

Domates dilimleri maskesi, yorgun, donuk ve tonlu cilde sahip harikalar yaratabilir.

Yumuşak, genç, nemlendirilmiş ciltler için haftada bir kez 20 dakika kullanıyoruz. Derideki iltihaplanma ile günlük olarak domates suyu ile silin. Tonu iyileştirmek için domates posası ve zeytinyağı maskesi yapıyoruz.

patates 

Genç bir cilt için gerçek bir kaynak. İnce kırışıklıkları giderir, sıkılaştırır ve cilt rengini eşitleştirir.

Yüze 15 dakika boyunca uygulanan çiğ patateslerin bulamacından günlük meyve suyu veya maske kompresleri şeklinde kullanıyoruz. Cildin esnekliği ve yüzün net bir ovali için, posaya limon suyu eklenebilir.

limon

Limon, beyazlatma, yaşlılık lekelerinden, aknenin etkilerinden kurtulmak için mükemmel bir araçtır. Cilt tonunu eşit ve cildi sağlıklı yapar. 

Suyu bir tonik olarak kullanıyoruz, her gün yüzlerini ovuyoruz.

aloe vera

Düzenli kullanım ile yaprakların etli kısmından meyve suyu veya hamur, cildi parlak hale getirir. Aloe, sivilcenin yüzdeki etkilerini giderir, yara izlerini azaltır ve hatta yanıkların tedavisi için uygundur.

Cildi günlük olarak losyonla silin ve posayı haftalık 10 dakikalık maske şeklinde kullanın.

salatalık

Salatalık maskesi – akne karşı etkili bir ilaç. İdeal cilt tonunu ve gençliği destekler.

Salatalığı daireler halinde kesin ve en az 15 dakika boyunca yüze koyduk. Haftada birkaç kez kullanın.

karbonat

Cilt hücrelerinin sürecini canlandırır, temizler, uyarır. Doğru, saf formunda kullanmamak daha iyidir. 

Temizleyici bir ovma olarak haftada bir kez eşit oranlarda soda ve zeytinyağı karışımı kullanılır. 1 çay kaşığı maske soda ve 1 çay kaşığı. kefir, yüze 10 dakika boyunca uygulanır, cildi sıkılaştırır ve gençleştirir.

bal

En iyi nemlendiricilerden biri. Mineral ve diğer maddelerin içeriği nedeniyle, bal gençleşir, hücre büyümesini ve cilt yenilenmesini hızlandırır. Düzenli kullanımda, bal oldukça derin kırışıklıkları giderir.Balın alerji hastaları için kontrendike olduğunu hatırlamakta fayda var.

Saf formda, yüz ve boyun derisine uygulayın ve 20 dakika sonra ılık suyla yıkayın. Yaşlanma karşıtı maske olarak bal ve tarçın eşit oranlarda kullanılır.

hindistan cevizi yağı

Rafine edilmemiş yağ cildi besler, nemlendirir, sıkılaştırır, soyulmayı giderir ve daha ipeksi hale getirir.Bu ekspres ajan hemen sonucu verir ve cilde daha taze ve genç bir görünüm verir.

Yüze ince bir tabaka uygulayın, 5 dakika sonra kalan yağı bir peçete ile çıkarın.

zeytinyağı

Genç ciltler için mücadelede en etkili araçlardan biri. Alerjiye neden olmaz. Kelimenin tam anlamıyla bir damla yağ, çeşitli güzellik ürünleri olarak kullanılabilir. Kırışıklıkları yumuşatır, cildi nemlendirir ve kadifemsi hale getirir. 

Yüzü sabah ve akşam tonik yerine birkaç damla yağla temizleriz. “Karga ayaklarından” kurtulmak için krem ​​yerine gözlerin altına az miktarda yağ uygularız. Cilde günlük olarak uygulanan herhangi bir yüz maskesine veya kremine eklenir.

E Vitamini 

Vitaminli sıradan eczane kapsülleri sadece dahili olarak değil, aynı zamanda görünümü iyileştirmek için de kullanılabilir. Cildin yenilenmesini destekler, görünümünü iyileştirir, yüzün ovalini sıkılaştırır ve kırışıklık sayısını azaltır.

]]>
https://benimnotdefterim.com/cildinizi-genc-tutmaniza-yardimci-olacak-12-dogal-ilac/feed/ 0
Erkeklerde saç dökülmesini azaltmanın 20 yolu https://benimnotdefterim.com/erkeklerde-sac-dokulmesini-azaltmanin-20-yolu/ https://benimnotdefterim.com/erkeklerde-sac-dokulmesini-azaltmanin-20-yolu/#respond Tue, 19 Mar 2024 10:53:00 +0000 http://sifalibitkideposu.com/?p=15929

Saç dökülmesi dünya çapında en yaygın sorunlardan biridir; nüfusunüçte birini etkileyen . Herkes her gün 100 saç teli kaybeder.

Bu doğal bir fenomendir; bu yüzden birkaç folikülün düşmesi konusunda endişelenmenize gerek yok. Diyet, mineral eksikliği, ilaçlar, stres, kirlilik ve genetik gibi saç dökülmesinin birçok nedeni olabilir. Erkeklerde bere, şapka veya kask takmak da başka bir neden olabilir. Saç dökülmesini azaltmaya veya bununla başa çıkmaya yardımcı olacak 20 çözüm listemiz.

Saçınızı düzenli olarak hafif bir şampuanla yıkayın :


Düzenli saç yıkama, saçı ve saç derisini temiz tutarak saç dökülmesini önlemenin bir parçasıdır. Bunu yaparak, saç kırılmasına veya dökülmesine neden olabilecek enfeksiyon ve kepek riskini azaltıyorsunuz. Üstelik temiz saç daha fazla hacim izlenimi verir.

Saç dökülmesi için
vitamin Vitaminler sadece genel sağlık için değil aynı zamanda saçınız için de faydalıdır. A Vitamini, saç derisinde sağlıklı sebum üretimini teşvik eder, E vitamini saç köklerinin üretken kalmasına yardımcı olmak için kafa derisindeki kan dolaşımını iyileştirir ve B vitamini saçın sağlıklı rengini korumasına yardımcı olur.

Diyetinizi proteinle zenginleştirin
Yağsız et, balık, soya veya diğer proteinleri yemek saç sağlığını destekler ve dolayısıyla saç dökülmesini önlemeye yardımcı olur.

Uçucu yağlarla
kafa derisi masajı Uzun süredir saç dökülmesi yaşayanlar, saç derisine birkaç dakika uçucu yağ ile masaj yapmalıdır. Saç köklerinizin aktif kalmasına yardımcı olur. Badem veya susam yağına lavanta ekleyebilirsiniz.

Islak saçı fırçalamaktan kaçının
Saç ıslandığında en zayıf halindedir. Bu nedenle ıslak saçları fırçalamaktan kaçının çünkü saç dökülme şansı artar. Ancak ıslak saçı taramanız gerekiyorsa, çok geniş dişli bir tarak kullanın. Ayrıca saçları çok sık fırçalamaktan kaçının, çünkü bu saça zarar verebilir ve dökülmeyi artırabilir. Dolaşmaları gidermek için tarak veya fırça yerine parmaklarınızı kullanın.

Sarımsak suyu, soğan suyu veya zencefil suyu

Meyve sularından birini kafa derinize sürün, bir gece bekletin ve sabah yıkayın. Bir hafta boyunca düzenli olarak yapın ve gözle görülür bir sonuç göreceksiniz.

Kendinizi nemlendirin
Saç gövdesi dörtte bir sudan oluşur, bu nedenle sulu kalmak ve sağlıklı saçların uzaması için ideal bir saatte en az dört ila sekiz bardak su için.

Saçınıza yeşil çay
sürün Araştırmalar, yeşil çayı saça sürmenin saç dökülmesi problemini azaltmaya yardımcı olabileceğini göstermiştir. Tek yapmanız gereken, bir bardak suda iki poşet yeşil çayı demlemek, soğumaya bırakmak ve ardından saçınıza uygulamak. Saçınızı bir saat sonra iyice durulayın.Sonuçları görmek için bunu bir hafta ila on gün boyunca düzenli olarak uygulayın.

Saç için neyin kötü olduğunu bilin
Saçınızı sağlıklı tutmak istiyorsanız, onlara nasıl bakacağınızı bilmelisiniz. Saçınızı havluyla kurulamaktan kaçının. Bunun yerine saçın doğal olarak kurumasına izin verin.

Alkollü İçecekleri Azaltın


Eğer saç dökülmesi yaşıyorsanız, alkol alımınızı azaltın çünkü alkol almak saç büyümesini azaltır. Bu yüzden saç uzamasında bir artış görmek için alkolü azaltın veya ortadan kaldırın.

Sigara İçmekten Kaçının.

Sigara içmek saç derisine akan kan miktarını azaltır ve bu da saç büyümesinde azalmaya neden olur.

Fiziksel aktivite
Her gün fiziksel aktivite için zaman ayırın. Günde 30 dakika yürümek, yüzmek veya bisiklete binmek hormonal seviyelerin dengelenmesine yardımcı olur ve saç dökülmesini azaltmanın yanı sıra stres seviyelerini azaltır. Geçmişte

Stres atma
çalışmaları, stresi saç dökülmesi ile ilişkilendiren tıbbi kanıtlar buldu.Stresinizi azaltın; bunu yapmanın yollarından biri meditasyon yapmaktır. Meditasyon ve yoga gibi alternatif terapiler sadece stresi azaltmakla kalmaz, aynı zamanda hormonal dengeyi de yeniden sağlar.

Sürekli ısıtma ve kurutmadan kaçının

Saçınızı sık, sürekli ısıtma ve kurutma prosedürlerine maruz bırakmayın. Isı zayıf saç proteinleri ve sürekli ısıtma ve kurutma, saç dökülmesine neden olan zayıflığa ve kırılganlığa yol açabilir.

Başınızı terletmeyin


Yağlı saçlı erkekler, yazın terleme nedeniyle kepek yaşar ve saçların düşme ihtimali artar. Aloe vera ve neem içeren şampuanların kullanılması kafayı serin tutabilir ve kepeklenmeyi önleyebilir.

Ayrıca, kask takan erkekler yaz aylarında büyük oranda saç dökülmesi yaşarlar. Terin gözeneklerde birikmesi ve saç köklerini zayıflatması erkeklerde saç dökülmesine neden olur. Bu nedenle saçınızın üzerine bir eşarp / bandana veya havlu kumaştan bir kafa bandı takmak saç dökülmesini önleyebilir.

Saçınızı nasıl şekillendirdiğinizi değiştirin (uzun saçlı erkekler için)
Son zamanlarda saçınızı kaybediyorsanız, saçınızı gevşetmelisiniz. At kuyruğu, örgüler ve yapay saç stilleri gibi saç stilleri saçı çeker veya saç köklerini çeker ve sonunda kelliğe neden olabilir.

Sağlığınıza iyi bakın
Sağlık sorunları saç dökülmesinin habercisidir. Sağlıklı saçlar elde etmek için kronik hastalıklar, yüksek ateşler ve enfeksiyonlarla doğru şekilde mücadele ettiğinizden emin olun.

İlaçlara dikkat edin
Bazı ilaçların yan etkileri olabilir, bunlardan biri saç dökülmesi olabilir.Sahip olabileceğiniz koşullar hakkında soru sormak için bir doktora danışın. İlacın saç dökülmesine neden olup olmadığını bildirin ve bu durumda ilacı değiştirmesini isteyin.

Kimyasallardan uzak tutun
Sert kimyasallar ve kalıcı saç boyası ürünleri saç sağlığına zarar verebilir. Saç dökülmesi yaşadığınızda saçınızı boyamamanız tavsiye edilir.

Düzenli olarak Doktorlarla randevu alın
Hormonal dengelerde değişikliklere ve dolayısıyla saç dökülmesine neden olan, özellikle ciltle ilgili durumlar olmak üzere birçok sağlık durumu vardır. Altta yatan hastalıklarınız ve koşullarınız için düzenli olarak bir doktora göründüğünüzden emin olun.

Saç dökülmesini önlemenin diğer yolları
H vitamini olarak da bilinen

Biotin

Biotin, vücudumuzun yiyecekleri enerjiye dönüştürmesine yardımcı olan B kompleks vitaminlerinden biridir. Araştırmalar, diyetinize biyotin açısından zengin yiyecekler eklemenin veya biotin takviyesi almanın saç dökülmesini yavaşlatabileceğini göstermektedir. Saç dökülmesi problemleriyle uğraşıyorsanız, diyetinize fındık, tatlı patates, yumurta, soğan ve yulaf gibi biyotin açısından zengin yiyecekler ekleyin. 

Yeşil çay
Yeşil çay sadece kilo vermeye çalışırken yararlı olmakla kalmaz, aynı zamanda saç dökülmesi için bitkisel bir çare. Yeşil çay, saç dökülmesini önlemek için oldukça faydalı olduğu düşünülen polifenolik bileşikler içerir.

]]>
https://benimnotdefterim.com/erkeklerde-sac-dokulmesini-azaltmanin-20-yolu/feed/ 0
Sakatat Yemekleri https://benimnotdefterim.com/sakatat-yemekleri/ https://benimnotdefterim.com/sakatat-yemekleri/#respond Mon, 18 Mar 2024 15:57:36 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=21551

Kasaplık hayvanların sakatat olarak yenen birçok kısımları mevcuttur:

İşkembe :  Çorba

İnce bağırsak : Kokoreç

Böbrek : Izgara, şiş, sote

Kellepaça : Çorba

Kelle : Fırında ve söğüş

Paça : Çorba, yoğurtlu, haşlama, fırında.

Ciğer (akciğer veya karaciğer) : Kızartma (Arnavut ciğeri), pane, dolma, ızgara, şiş

Beyin : Haşlama, kızartma, pane, salata ve omlet

Bumbar (kalın bağırsak) : Dolma ve kokoreç

Dalak: Kızartma, dolma

Dil : Pane, rosto, fırında, söğüş, sandviç

Yürek : Fırında, güveç ve şiş

]]>
https://benimnotdefterim.com/sakatat-yemekleri/feed/ 0
Sivas Mutfağı – Sivas Yöresel Yemekleri https://benimnotdefterim.com/sivas-mutfagi-sivas-yoresel-yemekleri/ https://benimnotdefterim.com/sivas-mutfagi-sivas-yoresel-yemekleri/#respond Sat, 16 Mar 2024 13:30:14 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=21681

Pehli

Soğanlı Et

Çirli Et

Sebzeli Sivas Kebabı

Sivas Köftesi

İçli Köfte

Fırında Kelle

Yaprak Sarması (Etli)

Evelik Sarması

Şalgam Dolması 

Turşu Mıhlaması

Madımak Yemeği

Divriği Pilavı (Alatlı Pilav)

Sulu Köfte

Üzümleme

Mirik Köftesi

Mumbar Dolması

Tonus Köftesi

]]>
https://benimnotdefterim.com/sivas-mutfagi-sivas-yoresel-yemekleri/feed/ 0
Diyarbakır Yöresel Yemekleri – Diyarbakır Mutfağı https://benimnotdefterim.com/diyarbakir-yoresel-yemekleri-diyarbakir-mutfagi/ https://benimnotdefterim.com/diyarbakir-yoresel-yemekleri-diyarbakir-mutfagi/#respond Fri, 15 Mar 2024 19:32:00 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20011

Ciğer Kebabı ( Cartlak Kebabı )

Kaburga dolması

Kibe mumbar

Meftune

Ayvalı Kavurma

Patlıcan Dizme

Burma Kadayıf

Duvaklı Pilav

İçli Köfte

  • Sıkma
  • Bostana
  • Köfteli Lebeniye
  • Ekşili Tavuk
  • Hıllorik
  • Diyarbakır Çöreği
  • Revani
  • Fıstıklı İrmik Helvası
  • Nardanaşı
  • Elma Düzmesi
  • Serbizer
  • Hıncık
  • Paluze Tatlısı
  • Habenisk
  • Tırşık
  • Ciğer
  • Ayvalı köfte
  • Ayvalı kavurma
  • Tas kebabı
  • Mastava aşı
  • Meyir
  • Simindirik Çorbası
  • İncaz Hoşafı
  • Kabak Meftunesı
  • Kenger Boranisi
  • Kuru Dolma
  • Dalak Dolması
  • Erikli Yaz Türlüsü
  • Babagabuç
  • Kaburga Dolması
  • Et eşkenesi
  • Pencegost Pilavı
  • Gendüme Aşı
  • Ayvalı Köfte
  • Kulak çorbası
  • Patlıcanlı Kazan Kebabı
  • Gebol Yemeği
  • Perdeli Cıger
  • Kengerli Bulgur Pilavı

]]>
https://benimnotdefterim.com/diyarbakir-yoresel-yemekleri-diyarbakir-mutfagi/feed/ 0
Salata Çeşitleri https://benimnotdefterim.com/salatalar/ https://benimnotdefterim.com/salatalar/#respond Mon, 11 Mar 2024 15:35:50 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=21553

Marul Salatası

Bahar Salatası

Piyaz

Kısır

Közlenmiş Patlıcan Salatası 

Semizotu Salatası 

Pirpirim Salatası

Patates Salatası

Mevsim Salata

Kaşık Salatası

Lahana Salatası

Mor Lahana Salatası

Kereviz Salatası

Babagannuş Salatası

Kış Salatası

Gavurdağ Salatası

Közlenmiş Kapya Biber

Şalgam Sulu Bulgur Salatası

Peynirli Yaz Salatası

Haydari

Toros Salatası ( Al Köz-Al Göz )

Zahter ( Taze Kekik ) Salatası

Sumaklı Soğan Piyazı

Turp Salatası

Akdeniz Salatası

Çoban Salata

Rus Salatası

Buğday Salatası

Közlenmiş Patlıcan Salatası

Tereyağlı Yoğurtlu Közlenmiş Patlıcan

Roka Salatası

Havuç Tarator

Tahinli Piyaz ( Antalya Usulü)

Közlenmiş Kapya Biber ( Sarımsaklı )

Turşu

]]>
https://benimnotdefterim.com/salatalar/feed/ 0
İzmir Mutfağı – İzmir Yöresel Yemekleri https://benimnotdefterim.com/izmir-mutfagi-izmir-yoresel-yemekleri/ https://benimnotdefterim.com/izmir-mutfagi-izmir-yoresel-yemekleri/#respond Thu, 07 Mar 2024 16:17:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=3564

Boyoz

Gevrek

İzmir Tulum Peyniri

Kumru sandviç

Kabak Çiçeği Dolması

Midye Dolma

Enginar Dolması

Ekmek Dolması

Şevketi Bostan

Çıntar Kızartması

Karışık Ot Kavurması

Sütlü Balık

Çığırtma

İzmir Köfte

Töngül Pide

İzmir Usulü Kokoreç

Çöp Şiş

Sura

Papaz Yahnisi

Nohutlu Börek

Bergama Köftesi

Tire Köftesi

Otlu Börek

Yoğurtlu Gopez (Kupes) Balığı

Şirince Sultan Kebabı

Elbasan Tavası İzmir

Kabak Sinkonta

Pastiç izmir

Deniz Börülcesi

Kabak Sıyırma

Arapsaçı

Radika Salatası

Girit Ezme

Bomba

Lokma

Şambali Tatlısı

Badem Ezmesi

Un Kurabiyesi

Damla Sakızlı Kurabiye

Damla Sakızlı Türk Kahvesi

Damla Sakız Reçeli

Kaymaklı Dondurma

Kar Helvası

Gerdan Tatlısı

Bergama Helvası

Samsades

Lorlu Kurabiye

Mandalina Tatlısı

]]>
https://benimnotdefterim.com/izmir-mutfagi-izmir-yoresel-yemekleri/feed/ 0
Muz kabuğu çayı https://benimnotdefterim.com/muz-kabugu-cayi/ https://benimnotdefterim.com/muz-kabugu-cayi/#respond Tue, 27 Feb 2024 14:41:44 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=21420 Muz Kabuğu Çayı Neden Uykuya Yardımcı Olur?

Birçok kişi muz kabuğu çayını uykuyu teşvik eden doğal bir yardımcı olarak kullanır. Özellikle muz kabuğu çayının faydalarının arkasında çok fazla bilimsel çalışma olmasa da, anekdotsal destek var. 

Muz kabuğu çayının, muzda bulunan bazı besin maddeleri ve bileşikler nedeniyle uykuyu desteklemeye yardımcı olduğu düşünülmektedir. Bunlar ağırlıklı olarak magnezyum, potasyum ve triptofandır. 

Magnezyum , rahatlamayla ilişkilendirilen bir eser mineraldir, bu nedenle genellikle sakinleştirici amaçlarla takviye olarak kullanılır. Magnezyum vücudunuzun uyku ve uyanma döngülerinden sorumlu olan normal sirkadiyen ritmi destekler. Aslında, düşük magnezyum alımına sahip olmak, daha kısa uyku düzeniyle ilişkilendirilebilir . Bazı araştırmalar ayrıca magnezyumun uyku hormonu melatonin üretimini desteklerken stres hormonu kortizol düzeylerini azaltmaya yardımcı olabileceğini de öne sürüyor.

Düşük potasyum sıklıkla kas kramplarıyla ilişkilendirilir, bu nedenle eğer muz yaşıyorsanız sıklıkla muz tüketmeniz önerilir. Gıdalardan yeterli miktarda potasyum almak, sağlıklı kan basıncı seviyelerini desteklemek için de önemlidir, bu da uykuya daha fazla yardımcı olabilir. 

Son olarak triptofan esansiyel bir amino asittir (evet, hindide bulunan bir amino asittir). Bu, vücudun onu üretemediği anlamına gelir, bu yüzden onu yiyeceklerde bulmamız gerekir. Muz gibi triptofan açısından zengin besinler uyku kalitesini artırmaya yardımcı olabilir çünkü vücutta nörotransmitter serotonine dönüştürülür.  Serotonin melatoninin öncüsüdür ve ruh halimizi ve uyku düzenimizi düzenlemeye yardımcı olur. 

Muz Kabuğu Çayını Ne Zaman İçmeliyim?

Muz kabuğu çayını içmek için en iyi zaman sabah yerine günün ilerleyen saatleri veya akşamdır. Rahatlatıcı etkileri, yatma vakti rutininize yaklaştıkça uykululuğu artırmaya yardımcı olabilir. 

]]>
https://benimnotdefterim.com/muz-kabugu-cayi/feed/ 0
Muğla Yöresel Yemekleri – Muğla Mutfağı https://benimnotdefterim.com/mugla-yoresel-yemekleri-mugla-mutfagi/ https://benimnotdefterim.com/mugla-yoresel-yemekleri-mugla-mutfagi/#respond Tue, 20 Feb 2024 19:21:00 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20008

Çökertme Kebabı

Ekşili Balık

Sulu Kebap ( Muğla Kebabı )

Keşkek

Yoğurtlama

Kabak Çiçeği Dolması

Muğla Köftesi

Leğen Böreği

Bodrum mantısı

Deniz börülcesi

Milas köftesi

  • Şambali tatlısı
]]>
https://benimnotdefterim.com/mugla-yoresel-yemekleri-mugla-mutfagi/feed/ 0
İlk Müslüman Türk Kadın Sultan : “Belkîs-i Cihan Raziye Begüm” https://benimnotdefterim.com/musluman-turk-devletinin-tek-kadin-sultani-belkis-i-cihan-raziye-begum/ https://benimnotdefterim.com/musluman-turk-devletinin-tek-kadin-sultani-belkis-i-cihan-raziye-begum/#respond Mon, 19 Feb 2024 13:15:00 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=5274

Hindistan’da kurulan ilk Müslüman-Türk devletlerden biri olan Delhi Sultanlığı İslam’ın bu coğrafyadaki varlığının ilk halkası olarak kabul edilmektedir.

En parlak dönemini devletin kurucusu Kutbettin Aybek ile İltutmuş’un zamanında yaşayan Delhi Sultanlığı, pek çok hayrat yapmış ve kalıcı eser meydana getirmiştir.

Delhi Sultanlığı, döneminin en güçlü devletlerinden biri olmasının yanında, Hindistan’da ilk kez bir Müslüman kadın sultan tarafından yönetilmesiyle de dikkat çeker: Raziye Sultan…



Raziye Sultan (1236-1240) Hindistan’ın ilk Müslüman kadın hükümdarı olduğu gibi, Türk-İslam tarihinin de en önemli şahsiyetlerinden birisiydi. Babası İltutmuş’un ölümünden sonra taht mücadelesinin yaşandığı sırada tahta Raziye Sultan oturdu.

Öldüğünde otuz bir yaşındaydı. İsyanlara, ihanetlere, entrikalara, haksızlığa karşı yılmadan mücadele etmekle geçen dört yıldan da kısa yönetimiyle tarihe damgasını vurdu. İlginçtir ki, Moğol akınları sırasında Hindistan’a sığınan Türkistan sufileri ile birlikte Türk Sultanların türbeleri bugün yalnız Müslümanların değil Hinduların da ziyaretgâhıdır.


Bu sultan ve evliyaların neredeyse tek amaçları İslâmiyet’i yaymak olsa da, hiçbiri dinî hoşgörüden ayrılmamış, Müslim ya da gayrimüslim ayırt etmeden adaleti sağlamada hep haklının yanında olmuş, her kesime hizmet etmişlerdi.



Hindistan’da yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor, dinî, millî, kültürel bir dönüşümü simgeliyordu. Delhi Türk Sultanlığının zaferle tutulmuş tarihî bir kaydı gibiydi, hemen her katında bir Türk Sultanın izi vardı; temelini Aybeg atmıştı, taşlarını İltutmuş döşemiş, son katını Tuğluklar çıkmıştı. Hepsi iki asır boyunca adaleti her şeyin üstünde tutan bir anlayışla Hindistan’ı yönetmiş, kulluktan sultanlığa bir yıldız gibi yükselmiş birbirinden seçkin liderlerdi. İçlerinde kısa ama sıradışı hayat öyküsüyle Raziye Sultan dikkati çekiyordu. İsmini Tancalı İbn Battuta Seyahatname’sinde geçirmişti. İltutmuş’un üç oğluna rağmen kendisinden sonra tahta geçmesini istediği veliahdıydı. Kanıyla canıyla genişlettiği, Aybeg’den miras aldığı bu değerli toprakları oğulları yerine kızına emanet etmeyi tercih etmişti.



Sekiz asır önce kadının değil siyasette, sosyal hayatta bile yerinin olmadığı bir dünyada, dört yıl boyunca Hindistan gibi bir ülkeyi idare etmiş olması, yalnızca Türk tarihi için değil bütün dünya tarihi için de çok önemli bir olaydı.

İltutmuş’un çocukları arasında cinsiyet ayrımı gözetmeksizin, her türlü önyargıdan uzak yalnızca liyakate göre verdiği bu karar elbette takdire şayandı. Hiç kuşkusuz kendi de, ondan önce gelen Aybeg de, sonraki Türk Sultanları da babadan oğula geçen bir sistemle değil, hak ettikleri için oturmuşlardı Delhi tahtına.


Raziye Sultan iyi aldığı eğitimle birlikte, daha babası hayattayken devlet işleriyle ilgilenmeye başladı. Ata binmeyi, ok, kılıç kullanmayı haremde oturup nakış işlemeye tercih etmişti. Dönemin tarihçilerine bakılırsa daha küçük yaşlardan itibaren parlak zekâsı, ileri görüşlülüğü, bilgeliği, iyilikseverliği, cesareti ve kahramanlığıyla, bütün bu istikbal vaat eden güçlü kişiliğiyle babasının kalbini fethetmişti. Ve ne olduysa Gwalior seferi sonrası olmuştu.



Yönetimi kızına emanet etmiş olan İltutmuş. dönüşünde onun inisiyatif kullanarak verdiği isabetli kararlar ve aldığı tedbirler karşısında hayranlığını gizleyememiş ve veliahtlık konusundaki kararını bir fermanla kalıcı kılmak istemişti. Fakat önyargıları kırmak demin kırmaktan zordu… İtirazlar anında yükselmişti: “Oğullar varken bir kızın tahta oturması, hiç de uygun değildi.”

Aybeg, İltutmuş, Balaban, Halaç, Tuğluk… Dini kimliklerini belirten diğer isimleriyle Kutbeddin, Şemseddin, Gıyaseddin, Alâeddin ve Muhammed. Her biri bugün Hindistan’ın, Endonezya’dan sonra en kalabalık Müslüman nüfusa sahip olmasını sağlayan Türk sultanlarıydı. Aslında Hindistan’ın İslâmiyet’le tanışması bu sultanlardan iki asır önce Sebük Tigin oğlu Gazneli Mahmud döneminde gerçekleşmişti, ama kalıcılığı sağlayan Delhi sultanlarıydı.



Aybeg başlangıçta Afgan kökenli Muhammed Guri’nin ordusunda sıradan bir askerken kısa sürede başarıları ve kahramanlıklarıyla önce başkomutanlığa, oradan da Delhi tahtına yükselmiş ve kendi devleti, Kutupşah Hanedanlığını kurmuştu. Ne tesadüftür ki, aynı yüzyılda Mısır’da Eyyübi Hanedanlığına son verip Memluk Devleti’ni kuran Türk beyinin ismi de Aybeg’di . Kanla, soyla gelen asalet anlayışı, başta Hindistan olmak üzere birçok devlette görülen kast ve sınıf sistemi çoğunluğu Kıpçak kökenli Memlukler arasında yoktu. Başarılı, liyakat ve erdem sahibi bir köle en üst makamlara kadar yükselebiliyordu. Araştırılmaya fazlasıyla ihtiyaç duyulan Türk tarihinin gizemli bir yüzüydü Memlukler.



Kutbeddin Aybeg Delhi’nin fethinden hemen sonra Kuvvetül-İslâm Camii ile Kutup Minar’ın inşasını başlattı. Bir cevgan oyununda attan düşüp hayatını kaybedince yerine damadı İltutmuş geçti. O da Aybeg’le aynı kaderi paylaşıyordu. Onlarınki köle pazarlarından başlayıp kapıkulluğuna, oradan da saraya uzanan; zekâları, sadakatleri, bilgelikleri, savaş ve siyasetteki yetenekleri, doğru ve dürüstlükleri sayesinde taçlanan mucizevi hayat öyküleriydi.



Adalet mülkün, yani devletin temeliydi. Bu sebeple sultanların her biri hak ve hukuku, düzeni tesis etmeyi ve âdil olmayı ilke edinmişlerdi. İbn Battuta iyilik ve erdemleriyle anılan İltutmuş ‘un adalet konusunda gösterdiği hassasiyeti şöyle anlatıyordu:

“Hint halkının tümü beyaz elbise giyer. O mazlumların ve şikâyetçilerin renkli elbise giymesini emretti. Halkın dertlerini dinlediği özel günlerinde veya atla gezintiye çıktığı zamanlarda renkli giyinmiş bir kimse gördüğü zaman ona zulmedeni bulur, hakkını alırdı ondan. Bu konuda diğer hükümdarları geride bırakacak dereceye geldi ve şöyle dedi: ‘bazılarına geceleri de zulüm yapılır! Bunların hakkını almakta da hızlı davranmak istiyorum!’ Bu sözlerinden sonra sarayının kapısına, iki burcun üstüne iki mermer aslan heykeli koydurttu. Bu heykellerin boynuna zincirler bağladı. Zincirlerin ucunda koca bir çan vardı. Haksızlığa uğramış bir zavallı gece vakti gelip çanı sallar, sultan bunu işitir işitmez yerinden kalkar, tarafları dinler ve meseleyi çözerdi.”



İltutmuş, Moğol akınlarına karşı durmuş nadir sultanlardan biriydi, üstelik bu saldırıları lehine çevirmiş Cengiz’in zulmünden kaçıp Hindistan’a sığınanlara, âlimlere, sanatçılara kucak açmış, kalıcılıklarını sağlamak üzere onlara devletin önemli kademelerinde makam ve mevkiler vermişti.



Kadınların sultan olmayacağı konusunda hemfikir olan Kırklar Meclisi, ne yazık ki vefatından sonra kızı konusundaki vasiyetini yerine getirmedi: “Benim oğullarımda hayır yoktur. Hepsi işret âleminde ziyan-ı vakt iderler. Agâh olunuz ki benden sonra umûr-i devleti çekip çevirmeye kadir kişi sadece Raziye Hatun’dur. Zira Raziye her yönden erkek kardeşlerinden üstündür. Gerçi kadındır ama zekâ ve basiret bakımından biraderlerinin hepsinden üstündür.”



Babasının sözlerini onaylarcasına büyük oğul kısa sürede hazineyi boşalttı. Annesi Terken Sultan onun zafiyetlerini kapatmaya saraydaki rakiplerini birer birer ortadan kaldırmakla başladıysa da, ana- oğulun saltanatları ancak birkaç ay sürdü. Bu arada Raziye’nin erkek kardeşi öldürüldü. İbn Battuta, Raziye’nin bu olay karşısında sessiz kalmadığını anlatıyordu:

“Raziye hoşnutsuzluğunu hemen gösterdi. Rükneddin onun da öldürülmesini istedi. Rükneddin bir Cuma günü namaz kılmak için saraydan ayrılırken Raziye mazlumlar gibi renkli elbise giymiş; büyük cami yakınında bulunan ve devlethane adıyla bilinen eski sarayın damına çıkmıştı. Oradan halka seslendi: ‘Kardeşim Rükneddin, öz kardeşim Muizziddin’i yok etti. Şimdi de beni ortadan kaldırmayı düşünüyor!’ Bu cümleden sonra babası Şemseddin Lelmiş’in halka yaptığı iyilikleri birer birer hatırlattı. Bu etkileyici nutkun ardından ahali akın akın toplandı, mescitte bulunan Rükneddin’e hücum ettiler. Onu yaka paça tutup Raziye’nin huzuruna getirdiler. Raziye onların karşısına çıkıp kesin buyruğu verdi: ‘Öldüren öldürülür!’ Kardeşine kısas olsun diye onu temizlediler. Son birader yaşça pek küçük olduğundan halk Raziye’nin başa geçip ülkeyi yönetmesi konusunda oybirliğine vardı. Bu kadın okunu ve sadağını yanına alıp devlet erkânıyla yola çıktığında onun erkek gibi ata bindiği ve yüzünü örtmediği görülürdü.”



Raziye Sultan dini, dili, örf ve adetleriyle birbirinden derin farklılıklara sahip bir coğrafyada sultanlık yaptı. Kaldı ki bu coğrafyada aynı dine mensup topluluklar içinde bile büyük fikir ayrılıkları yaşanıyor ve geleneklerle şekillenen siyasi ve sosyal hayat içerisinde kadının esamisi dahi okunmuyordu. Hele Hindistan asırlar boyunca kocalarının ölümünün ardından kadınların da kendilerini ateşe atarak yakmalarını teşvik eden tüyler ürpertici bir geleneğe sahipti. Asıl amaç mirasın kadına kalmasını önlemekti. Böyle olduğu halde bu insanlık dışı uygulama bir de ahde vefa kavramıyla,
dini törenlerle kutsallaştırılmaya çalışılıyor, bu yolu seçmeyenler horlanıp aşağılanıyordu.



Raziye Sultan, saltanatın bütün ritüellerini uyguladı; , cuma hutbelerinde belki de ilk defa bir kadının adı okundu, sikkeler, en süslü hil’atlerle donandı, Abbasi Halifesi dahi onun sultanlığını kabul dip onaylamak zorunda kaldı. Ordusunun başında savaşlara katıldı, muhalifler arasındaki birliği bozarak onları kendi tarafına çekmeye çalıştı hem Türk Beylerin hem de Hindu racaların ayaklanmalarını bastırdı, kanlı katliamlar düzenleyen Bâtıni isyanlarını bertaraf etti. Bir yandan da babasının kurduğu âdil yönetimi yeniden tesis edip düzeni sağladı, yollar yapıp ticareti geliştirdi, medreseler kurup eğitimi
güçlendirdi. Bütün bunların yanında bir de Şirin-î Dihlevi ve Şirin-î Gûrî mahlaslarıyla şiirler yazdı.

“Ey Şirin gel, muhabbet yoluna adım atma, bundan sakın
Yoksa sen bu yolda Ferhad’ın başına gelenleri işitmedin mi?”



Ama hiçbiri onun Ratanpur Kalesinde aylardır tutsak kalmış Türk Beylerini Hinduların elinden kurtarması kadar tarihte derin bir iz bırakmadı.

Dönemin bütün tarihçileri onun adaleti, iyilikseverliği, cömertliği ve cesareti hakkında hemfikirdiler. Ama yine de kadınlığı hep başına belaydı. Kırklar Meclisi onun gelenek ve göreneklere aldırmadan cüppe, külah giyerek erkekler gibi askerin, halkın arasında dolaşmasından rahatsızlık duyuyordu.

Raziye’nin Habeş asıllı kölesini yardımcısı olarak ataması ise bardağı taşıran son damla oldu. Devlet yönetiminde Türk asıllı olmayan birinin önemli bir makama getirilmesini beyler ve emirler hoş karşılamadı. Dahası “Zenci kölesiyle beraber olduğu” suçlamasına maruz kaldı ve Melik Altuniye’nin liderliğinde toplanan birlikler, köleyi öldürüp Raziye’yi Taberhinde ( Bhatinda ) Kalesi‘ne hapsettiler, yerine kardeşini tahta geçirdiler.


Kimi tarihçilere göre Taberhinde Meliki Altuniye çocukluğundan beri Raziye’ye âşıktı ve onun kölesiyle birlikte olma fikrine katlanamamıştı. Bu görüşü kanıtlar gibi ilginç bir gelişme oldu, kalede tutsak kalan Raziye Altuniye ile evlendi. Politik bir evlilik olmalıydı, çünkü hemen akabinde onunla birlikte taraf toplayıp kaldığı yerden iktidar mücadelesine devam etti, kardeşine savaş açtı.

Karı kocanın birlikleri ağır bir mağlubiyete uğratıldı. Yine kimi tarihçilere göre her ikisi de savaş meydanında öldürüldü. Ama İbn Battuta’nın bize anlattıkları çok daha trajikti:

“Taraflar arasında meydana gelen çetin savaşta Raziye’nin kuvvetleri ağır bir yenilgiye uğradı. Raziye kaçtı. Firar esnasında büyük sıkıntılar çekti. Açlık tehlikesiyle karşılaştı. Nihayet tarla sürmekte olan bir çiftçiye rastlayınca çarnaçar ondan yiyecek istedi. Adam ona bir parça ekmek verince bunu atıştırdıktan sonra uykuya daldı. Her zamanki gibi erkek giysisi vardı üzerinde. Lâkin uyuyan Raziye’ye bakan çiftçi, giysinin iç kısmında altın ve inciyle bezeli bir kaftan görünce karşısındakinin kadın olduğunu anladı; onu öldürdü, soydu, atını gasp etti, cesedini ise kendi arazisine gömdü! Bu arada
elbiselerinin bir kısmını alıp satmak için çarşıya götürdüğünde pazar esnafı onun bu durumundan kuşkulandılar; tuttukları gibi şıhnaya
çıkarttılar. Şıhna zaptiyebaşı demektir. Zaptiyebaşı ona dayak atınca dili çözüldü, Raziye’yi öldürdüğünü itiraf etti, gömülü olduğu yeri de onlara gösterdi. Cesedi çıkardılar, yıkadılar, kefenlediler ve oraya gömdüler. Üzerine de kubbe diktiler. Bu kabir, şu anda ziyaret edilen ve bereketli olduğu kabul edilen bir yerdir! Şehirden bir fersah uzaklıkta Cun (Yamuna) diye bilinen suyun kenarında kuruludur bu ziyaretgâh.”

Raziye Sultan öldüğünde otuz bir yaşındaydı. İsyanlara, ihanetlere, entrikalara, haksızlığa karşı yılmadan mücadele etmekle geçen dört yıldan da kısa yönetimiyle tarihe damgasını vurdu. İlginçtir ki, Moğol akınları sırasında Hindistan’a sığınan Türkistan sufileri ile birlikte Türk Sultanların türbeleri bugün yalnız Müslümanların değil Hinduların da ziyaretgâhıdır. Bu sultan ve evliyaların neredeyse tek amaçları İslâmiyet’i yaymak olsa da, hiçbiri dinî hoşgörüden ayrılmamış, Müslim ya da gayrimüslim ayırt etmeden adaleti sağlamada hep haklının yanında olmuş, her kesime hizmet etmişlerdi.

]]>
https://benimnotdefterim.com/musluman-turk-devletinin-tek-kadin-sultani-belkis-i-cihan-raziye-begum/feed/ 0
Kemik Erimesi (Osteoporoz) Nedir? Kemik Erimesi Belirtileri Nelerdir? https://benimnotdefterim.com/kemik-erimesi-osteoporoz-nedir-kemik-erimesi-belirtileri-nelerdir/ https://benimnotdefterim.com/kemik-erimesi-osteoporoz-nedir-kemik-erimesi-belirtileri-nelerdir/#respond Thu, 15 Feb 2024 16:22:29 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=21353

Halk arasında kemik erimesi olarak bilinen ve kelime anlamı ‘gözenekli kemik’ olan osteoporoz, kemiklerin yoğunluğunun azalması ve kalitesinin bozulması nedeniyle incelmesi, gücünü kaybetmesi ve kırılgan hale gelmesi durumudur. Yaşanan bu durum sonucunda kemikler zayıflar ve kırılabilir. Her ne kadar yaşlı hastalığı olarak bilinse de her yaş ve cinsiyette görülebilen osteoporoz, vücut çok fazla kemik kaybettiğinde, kemik oluşumu çok az olduğunda veya her iki durumda birden ortaya çıkan kemik hastalığıdır. Boyda kısalma, kemiklerin kolay kırılması ve bel ağrısı yaygın görülen kemik erimesi belirtileridir. Hem ortaya çıkan belirtileri yok etmek hem de osteoporoz etkilerini azaltmayı amaçlayan tedavi yöntemleri genellikle kemik kalitesini artırmaya yöneliktir. Bu doğrultuda çeşitli ilaçların yanı sıra, kalsiyum ve D vitamini takviyesi önerilir.

KEMİK ERİMESİ (OSTEOPOROZ) NEDİR?

Süngerimsi (gözenekli) kemik anlamına gelen osteoporoz, kemiklerdeki mineral yoğunluğunun azalması sonucu kemiğin kütlesi ve yapısının değiştiği ve kemiklerin zayıflayarak kırılgan hale geldiği bir kemik hastalığı türüdür. Kemikler, güçlü kollajen liflerle birbirine bağlanan, esas olarak kalsiyum tuzları olmak üzere minerallerden oluşan yapılardır. Kemik yapısının bozulması ile vücut sürekli olarak kemik dokusunu emer ve değiştirir.

Eski kemik dokusu, osteoklast adı verilen hücreler tarafından parçalanır ve yerini osteoblast adı verilen hücreler tarafından üretilen yeni kemik materyali alır. Osteoporozda yeni kemik oluşumu eski kemiğin vücuttan uzaklaştırılmasına yetişemez ve kemiklerde kırıklar ve bunlara bağlı gelişen sorunlar meydana gelir. 

Kamburluk, boy ölçüsünde kısalma, en ufak bir kaza veya yaralanma olsa bile kemiklerin kolay kırılması, bel-sırt ağrısı gibi durumlar kemik erimesinin yaygın görülen klinik belirtileridir. Bu belirtiler osteoporoz sorunu yaşayan kişilerde ortaya çıkar ancak kemik erimesi bazen hiçbir semptom göstermeden de ilerleyebilir. 

Genellikle kadınlar ve 65 yaş üstü kişilerde görülen osteoporoz hastalığı, kemik kalitesini güçlendirmeye yönelik ilaçlar, fizik tedavi uygulamaları gibi tedavi yöntemleri içerir. Kemik kalitesini güçlendirmeye yönelik D vitamini ve kalsiyum içeren besinlerle birlikte takviyeler de osteoporoz tedavisinde etkilidir.

KEMİK ERİMESİ (OSTEOPOROZ) NEDEN OLUR?

Osteoporoz (kemik erimesi), kemik kütlesinin bozulması sonucu kemiklerin kırılgan hale gelmesiyle meydana gelir. Kemiklerde meydana gelen bu bozukluğa neden olan durumların başında kalsiyum eksikliği gelir. Kalsiyum tuzları ve minerallerden oluşan kemikler, vücutta kalsiyum eksikliği olduğunda kırılmaya başlar. Kalsiyum eksikliğinin yanında cinsiyet, yaşlılık, genetik, sigara, hareketsizlik, menopoz, kronik hastalıklar, hormon seviyeleri ve kullanılan bazı ilaçlar da kemik erimesine yol açar.

Halk arasında kemik erimesi ismiyle bilinen osteoporoza neden olan durumlar şunlardır:

  • Kalsiyum düşüklüğü ve D vitamini eksikliği
  • Cinsiyet (Kadınlarda sık görülür)
  • Yaşlılık
  • Genetik
  • Sigara-alkol tüketimi
  • Hareketsizlik
  • Menopoz
  • Kronik hastalıklar
  • Hormon seviyeleri
  • Kullanılan bazı ilaçlar
  • Yeme bozukluğu (Anoreksiya nervoza)
  • Kanser

KEMİK ERİMESİ (OSTEOPOROZ) BELİRTİLERİ NELERDİR?

Sessiz bir hastalık olarak tabir edilen osteoporoz hastalığı kemikler kırılana kadar belirti göstermez. Yaygın görülen ilk belirtisi ise kemiklerin ani ve kolay bir şekilde kırılmasıdır. Bu kırılma en ufak bir kaza veya yaralanma sırasında bile gerçekleşebilir. Kemiklerin kolay kırılmasıyla birlikte boyda kısalma, kamburluk ve şiddetli bel ve sırt ağrısı da kemik erimesi belirtileri arasındadır. 

Genellikle kırık vakalarında ilk olarak akla osteoporoz gelmemektedir ancak pek çok kemik kırığının altında belirli nedenlerle tetiklenmiş olan osteoporoz bulunmaktadır.

Kemik kırılmasıyla karakterize olan kemik erimesi belirtileri şu şekildedir:

  • Ani ve kolay kemik kırılmaları
  • 3 cm’den fazla boyda kısalma 
  • Kamburluk (kifoz) ve omurgada şekil bozukluğu
  • Şiddetli bel, sırt ve boyun ağrısı
  • Nefes darlığı
  • Diş eti çekilmesi
  • Tırnakların kırılgan hale gelmesi

En ufak kazada bile ortaya çıkan ani kemik kırılması

Kemik kütlesinin yoğunluğunun ve kalitesinin bozulmasına bağlı olarak kemiklerde güç kaybı meydana gelir. Bu güç kaybı, kemiklerde kırılganlık yaratır ve kişilerin en ufak kaza ve yaralanma esnasında bile kemikleri kırılmaya başlar.

3 cm’den fazla boy kısalığı

Yaşlandıkça kişilerde boy kısalığı görülmesi normaldir ancak 3 cm boy kaybı, osteoporozun omurgadaki kemiklerin kırılmasına neden olduğu ve bu da boy kısalığını tetiklemesi anlamına gelebilir. Bu şekilde yaşanan bir boy kaybı normal kabul edilmez.

Kamburluk ve duruş değişikliği

Kifoz olarak bilenen kamburluk, kemik erimesinin belirtilerindendir. Bunun nedeni, osteoporoz hastalığının omurga kemiklerini zayıflatması sonucu omurga eğriliğine yol açmasıdır. Omurgada zayıflık meydana geldiğinde kişinin duruşu değişir ve kambur bir görüntü oluşur.

Şiddetli bel, sırt ve boyun ağrısı

Osteoporozun myedana getirdiği bel, srt ve boyun ağrısı da yaygın kemik erimesi belirtileri arasındadır. Hissedilen bu ağrıların en yaygın nedeni omurga kompresyon kırığıdır. Bel, sırt ve boyun ağrıları ayakta dururken veya yürürken daha da kötüleşen, uzanıldığında biraz rahatlayan ani ve şiddetli ağrılar ortaya çıkarabilir.

Nefes darlığı

Omurgadaki diskler akciğer kapasitesini azaltacak kadar sıkıştırırsa nefes darlığı meydana gelir ve nefes darlığı kemik erimesinin olası semptomları arasında sayılır.  

KEMİK ERİMESİ (OSTEOPOROZ) TEŞHİSİ NASIL YAPILIR?

Osteoporoz tanısı için kemik yoğunluk ölçümü ile kemik kaybı tespiti yapılır. Kemik yoğunluğunda çıkan değerler genç erişkin değerleri ile karşılaştırılır ve normalden sapmalar T skoru değerini verir. Bu verilere göre Dünya Sağlık Örgütü osteoporoz sınıflamıştır.

T skoru değeri;

  • -2,5 değerinin altında ise osteoporoz teşhisi konulmaktadır.
  • -1 ile -2,5 arasında ise tam kemik erimesi yani osteoporoz denilmemekte ama osteopeni yani kemik erimesinin başlangıcı tanımı kullanılmaktadır.
  • T skoru -1’in üzerinde ise osteoporoz değeri normaldir.

Kemik yoğunluğu ölçümünü menopoza giren tüm kadınların yaptırması uygundur. Bunun yanı sıra risk faktörleri olan gençlerde ve erkeklere de kemik yoğunluğu ölçümü yapılmalıdır. Kemik yoğunluğu düşük çıkan kişilerde ve tedavi görenlerde ölçümü yılda bir kez yenilemek uygundur. Fakat risk yok ise ve kemik ölçümü normal değer aralığında ise o zaman 2-3 yılda bir kez yenilenebilir.

Bunun yanı sıra osteoporoza sebep olacak diğer hastalık ve durumların tespiti için kan ve idrar tahlilleri yapılır. Kemik yapımı ve yıkımını belirleyen belirteçler kan ve idrarda değerlendirilebilir.

Osteoporoz teşhisi için genellikle istenilen laboratuvar tetkikleri aşağıdaki gibidir.

  • Tam kan ve idrar analizi
  • Serum biyokimyası: ALP, Ca, P, total protein/alb, BUN, Cr, KCFT
  • 25 OH kolekalsiferol
  • PTH
  • Serum protein elektroforezi
  • Tiroid fonksiyon testleri
  • 24 saatlik idrarda Ca ekskresyonu
  • Serum veya idrarda NTX gibi kemik yıkım belirteçleri

Ek olarak, ayırıcı tanı için gerekli görüldüğü takdirde röntgen gibi farklı radyolojik tetkik de yapılabilir.

KEMİK ERİMESİ (OSTEOPOROZ) TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?

Osteoporoz tedavisinde amaç; kemik kalitesini artırmak ve kemiği güçlendirerek kırık oluşumunu önlemektir. Bu doğrultuda kemik kalitesini artıracak ilaçlar başta olmak üzere kalsiyum ve D vitamini takviyeleri uygulanır.

Osteoporoz hastalığı için uygulanan tedavi yöntemleri şunları içerir:

  • Kemik yıkımını azaltan ve yapımı artıran ilaçlar 
  • Kemikleri güçlendirmek için kalsiyum ve D vitamini gibi destek tedavileri
  • Kemikleri korumak için fiziksel aktivite ve yürüyüş 
  • Vücut esnekliğini artırmak ve kamburluğun önüne geçmek için yoga
  • Kemiklerdeki esnekliği sağlamak adına ritmik hareketler içeren danslar

Osteoporoz riski yüksek olan yaşlıların gerek ileri yaşta olması, gerekse duruş bozukluklarına ve kas yıkımına bağlı olarak gelişen dengesizlik problemleri nedeniyle düşme riskleri yüksektir. Düşme riskinin önlenmesi, çeşitli korse gibi cihazların kullanımı ile hastaların yaşam kaliteleri artırılır.

KEMİK ERİMESİNE NE İYİ GELİR?

Kemik erimesine iyi gelen besinler kalsiyum ve D vitamini açısından zengin besinlerdir. Bu besinler arasında süt, peynir, süt ürünleri, brokoli, yeşil yapraklı sebzeler, soya fasulyesi, fındık, sardalya-somon gibi balıklar, incir, portakal, mantar, yulaf ezmesi ve diğer tahıllar yer alır. Bu besinleri tüketmek vücuttaki kalsiyum ve D miktarını artırarak kemik sağlığına destek olur.

KEMİK ERİMESİ (OSTEOPOROZ) İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULAR 

Osteoporozdan korunmak mümkün mü?

Her yaşta ve özellikle 30’lu yaşlara kadar yeterli miktarda kalsiyum ve D vitamini alınması, düzenli fiziksel aktivite ve spor, sigara, alkol, risk oluşturan ilaçların kullanımından uzak durulması, kronik hastalıklardan korunma ve düzenli tedavisi ile korunmak veya osteoporoz riskini en aza indirmek mümkündür.

Osteoporoz (Kemik erimesi) dereceleri nelerdir?

Kemik yoğunluğunda çıkan değerler genç erişkin değerleri ile karşılaştırılır ve normalden sapmalar T skoru değerini verir. Bu verilere göre Dünya Sağlık Örgütü osteoporoz derecelendirmiştir. Eğer T skoru -2,5 değerinin altında olduğu durumlara osteoporoz denilmektedir. T skoru değeri -1 ile -2.5 arasında ise tam kemik erimesi yani osteoporoz denilmemekte ama osteopeni yani kemik erimesinin başlangıcı denilmektedir. T skoru -1’in üzerinde ise değer normaldir.

Osteoporoz (Kemik Erimesi) tedavi edilebilir mi?

Osteoporoz (kemik erimesi) tedavi edilebilir ve bazı adımlarla önlenmesi mümkün olan bir hastalıktır. Tedavi ve önlemedeki amaç kemik kalitesini artırmak ve kemiği güçlendirerek kırık oluşumunu önlemektir.

Osteoporoz (Kemik erimesi) ne zaman başlar?

Osteoporoz için ileri yaş önemli bir risk faktörüdür. Kadınlarda menopoz sonrası başlar. Erkelerde de 50 yaşından sonra başlayabilir ama en çok yaşlılık osteoporozu 70 yaşından sonra görülmektedir.

Genç yaşta kemik erimesi yaşanır mı?

Eğer eşlik eden osteoporoza sebep olacak bir hastalık veya ilaç kullanımı gibi risk faktörleri varsa o zaman daha genç yaşlarda da görülebilir. Bazen sebebi belli olmayan, daha çok genetik geçişli görülen genç erişkin çağlarda başlayan osteoporoz da olabilmektedir. Ayrıca bazı gebelerde gebelik osteoporozu ve emziren annelerde de erken osteoporoz görülür. Fakat bunlar genellikle kendi kendine düzelir.

Erkeklerde osteoporoz sık görülür mü?

Osteoporoz erkeklerde de sık görülebilmektedir. 50 yaş üstü her 2 kadından 1’inde osteoporoz görülürken, yine 50 yaş üstü her 5 erkekten 1’inde osteoporoz yaşanabilmektedir.

Ayrıca eğer risk faktörü varsa örneğin; kortizon kullanımı, organ nakli ve bağışıklık baskılayıcı ilaç kullanım, diyabet, tiroid hastalıkları, diğer hormonal dengeyi bozan endokrin bozukluklar, kanser tedavileri gibi osteoporoza sebep olabilecek durumların varlığında 50 yaş altı erkeklerde de rastlanabilmektedir. Ayrıca genetik geçiş nedeniyle erkeklerde de idiopatik denilen sebebi belli olmayan osteoporoza genç yaşlarda rastlamak mümkündür.

Erkeklerde osteoporoz (Kemik Erimesi) belirtileri farklılık gösterir mi?

İleri yaşta görülen osteoporozda erkeklerde belirtiler kadınlarda olduğu gibidir. Zaten osteoporoz genellikle sessiz seyreder. Yani kırık gibi bir komplikasyonu olmadığı sürece belirti vermez. Fakat eğer erkeklerde gonodal hormon eksiklikleri varsa o zaman impotans gibi o hastalığa ait belirti olabilir.

Kadınlarda osteoporozun daha fazla görülmesinin nedeni nedir?

Kadınlarda osteoporozun yani kemik erimesinin daha fazla görülmesinin en önemli faktörü östrojendir. Menopoz döneminde östrojenin ani azalması kemik erimesini artıran en önemli faktördür.

Bunun yanı sıra kadınlarda kemiklerin yapısı erkeklere göre daha ince, kas kitlesi erkeklere göre daha azdır. Bunlarda kemik kalitesine ve gücüne etki eden faktörlerdir.

İdiopatik osteoporoz nedir?

İdiopatik osteoporoz sebebi bilinmeyen osteoporozdur. Gençlerde genellikle idiopatik osteoporoz görülmektedir. Eşlik eden bir hastalık veya osteoporoza sebep olabilecek bir risk faktörünün olmaması durumunda osteoporoz var ise o zaman idiopatik osteoporoz denir.

Benekli osteoporoz nedir?

Sudeck atrofisi, refleks sempatetik distrofisi veya algonörodistrofi diye bilinen bir klinik sendromun sonucunda gelişen, kemiklerde oluşan osteopeniye yani kemik erimesine verilen isimdir. Bölgeseldir ve kemikte noktasal alanlar şeklinde kemik erimesi görülmesi nedeniyle benekli osteoporoz adı verilmektedir. Bu durum kırık sonrası uzun süre alçı içinde hareketsiz kalma sonrası bir takım refleks olarak tetiklenen sempatik aktivitenin aşırı artması sonucu gelişen, etkilenen kısımda renk değişimi, şiddetli ağrı, ödem ve hareket kısıtlılığının eşlik ettiği sendromun bir bulgusudur. Kompleks bir durum olup sadece kırık sonrası değil sinir hasarı gibi başka birçok durumda da görülebilmektedir.

Postmenopozal osteoporoz nedir?

Kadınlarda menopoz sonrası östrojenin ani azalması sonucu özellikle ilk 5 yıl içinde hızlı seyreden kemik erimesine postmenopozal osteoporoz denir.

Senil osteoporoz nedir?

Yaşlılığa bağlı osteoporozdur. 70 yaş üstü erkek ve kadınlarda görülen osteoporoza senil osteoporoz denir. Kadın / erkek görülme oranı 70 yaş üstü 2/1’dir.

Transient osteoporoz nedir?

Kalça kemiğinde görülen geçici osteoporoz olarak bilinen nadir bir durumdur. Kemik iliği ödemi ile başlar, üstüne bastıkça ağrı meydana gelir ve yürümede zorluk olabilir. Genellikle kendi kendine düzelen durumdur. 40-50 yaş arası erkeklerde veya gebe kadınları daha çok etkiler. Sebepleri tam anlaşılamamış olmakla birlikte, önce geçirilmiş travma, artrit, damarsal bozukluklar ( avasküler nekroz), enfeksiyonlar, alkol kullanımı, yoğun sigara kullanımı, hipotiroidizm ( tiroid bezinin az çalışması), düşük testosteron seviyeleri, D vitamini yetmezliği, gebelik, emzirme kalçada geçici osteoporoza yani transient osteoporoza sebep olur.

Sekonder osteoporoz nedir?

Menopoz sonrası kadınlarda görülen osteoporoz, yaşlılık osteoporozu ve gençlerde sebebi bilinmeyen osteoporoz dışında bazı hastalıklar ve kullanılan ilaçlar osteoporoza sebep olur. Bu tip osteoporoza sekonder osteoporoz denir.

Geçici osteoporoz nedir?

Kalça kemiğinde görülen geçici osteoporoz olarak bilinen nadir bir durumdur. Kemik iliği ödemi ile başlar, üstüne bastıkça ağrı meydana gelir ve yürümede zorluk olabilir. Genellikle kendi kendine düzelen durumdur. 40-50 yaş arası erkeklerde veya gebe kadınları daha çok etkiler. Sebepleri tam anlaşılamamış olmakla birlikte, önce geçirilmiş travma, artrit, damarsal bozukluklar ( avasküler nekroz), enfeksiyonlar, alkol kullanımı, yoğun sigara kullanımı, hipotiroidizm ( tiroid bezinin az çalışması), düşük testosteron seviyeleri, D vitamini yetmezliği, gebelik, emzirme kalçada geçici osteoporoza yani transient osteoporoza sebep olur.

Juvenil osteoporoz nedir?

Çocuklarda olan, herhangi bir sebebe bağlı olmayan osteoporozdur. Puberte yani ergenlikten önce 1-13 yaş arası görülür. Osteoporoz yapabilecek tüm çocukluk çağı sebeplerinin çocuk endokrinoloğu tarafından araştırılmış olması gerekir. Juvenil osteoporozun ilk belirtileri; bel, kalça ve ayak ağrıları şeklinde olabilir. Kırıklar bu duruma eşlik edebilir. Bir ilaç tedavisi yoktur. Bu sırada en önemlisi çocukları olabilecek kemiksel deformitelerden korumak ve kas gücünü artırmaktır. Bu nedenle fizyoterapi ile egzersiz tedavisi, gerekirse baston kullanımı veya korse kullanımı verilebilir. Kalsiyum ve D vitamini desteği ile kemikleri güçlendirmek son derece önemlidir. Kemik erimesi bu çocuklarda genellikle kendi kendine düzelebilen bir durumdur.

Osteoporoz T skoru nedir?

Kemik yoğunluğunda çıkan değerler genç erişkin değerleri ile karşılaştırılır ve normalden sapmalar T skoru değerini verir. Bu verilere göre Dünya Sağlık Örgütü osteoporoz derecelendirmiştir.

Osteoporoz (Kemik erimesi) sonucu ne olur?

En önemli riski kemiğin güçsüzleşmesine bağlı kırık olmasıdır. En sık omurga kırıkları görülür. Osteoporoza bağlı omurga kırıkları kadınlarda erkeklere göre 7 kat daha sıktır. İkinci sırada kalça kırıkları görülür. Kadınlarda osteoporoza bağlı kalça kırığı görülme oranı erkeklere göre 2 kat fazladır. Kalça kırığı ileri yaşlarda daha sık görülür ( 70 yaş üstü). Kalça kırığı sonucu ilk 1 yıl içinde ölüm riski %12-40 arası olup bu oldukça yüksek bir orandır. Bu nedenle ivedi tedavi edilip hastanın bir önce hareketinin sağlanması çok önemlidir. Kırıkların 3. Sık görüldüğü bölge el bilekleridir. El bilek kırığı da kadınlarda erkeklere göre 5 kat daha fazladır.

Osteoporoz (Kemik Erimesi) öldürür mü?

Kemik erimesinin kendisi değil ancak sebep olduğu çoklu ve şiddetli omurga kırıkları ile kalça kırığı sonrası ölüm oranları artmıştır.

Osteoporoz (Kemik Erimesi) daha çok nerelerde görülür?

Kemik erimesinin en sık görüldüğü bölgeler sırası ile omurga, kalça ve el bilek kemikleridir. Bu nedenle kemik ölçümü yapılacağı zaman da bu bölgeler seçilir. Osteoporoz diğer kemikleri de etkileyebilir ama daha nadirdir.

Osteoporoz (Kemik Erimesi) beslenme nasıl olmalıdır?

Beslenmede en önemlisi yeterli kalsiyum ve D vitamini alımını sağlamaktır. Günlük kalsiyum ihtiyacı yaşa ve cinsiyete göre farklılıklar göstermekle birlikte ortalama olarak 1200-1500 mg /gün alımı yeterlidir. Kalsiyum içeriği zengin beslenmek önemlidir.

Kalsiyumdan zengin besinlere örnekler şunlardır:

  • 1 kâse yoğurt: 450 mg
  • 1 bardak süt: 300 mg
  • 1 kibrit kutusu peynir: 75 mg
  • Balıklar kalsiyumdan zengin 1 porsiyon somon balığı: 200 mg

D vitamini ise ortalama günlük ihtiyacımız yaklaşık 800-100 ünite kadardır. Günlük besinlerimize baktığımızda D vitamini alımının yeterli olmayacağı görülmektedir. Yumurta sarısı, somon balığı D vitamininden zengin olsa da her gün yenilse bile yeterli D vitamini ihtiyacını karşılamaz. En önemli D vitamini kaynağı güneştir. Fakat güneşten de yeterli ölçüde yararlanılamayabilir. Bu nedenle besinsel D vitamini takviyesi kullanmak gerekecektir. Damla veya tablet şeklindeki formalarından kullanılabilir. 

Tüm bu fiziksel aktivitelerin doktor önerisi ve kontrolünde yapılması gerektiği unutulmamalıdır.

Osteoporoz (Kemik Erimesi) Risk Faktörleri Nelerdir?

En önemli risk faktörleri kadın cinsiyet, menopoz ve ileri yaştır. Bunun yanı sıra bazı hastalıklar ve kullanılan ilaçlar osteoporoza sebep olabilir.

Bunlar;

Romatoid artrit gibi iltihaplı eklem romatizmaları, kronik karaciğer hastalığı, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), diyabet ve insülin kullanımı, son dönem böbrek yetmezliği, hemodiyalize giren hastalarda ve böbrek nakli yapılmış olması osteoporoz sebeplerindendir. Ayrıca organ nakli yapılan hastalarda kullanılan bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlarda osteoporoza neden olabilir. Paratiroid bezinin salgıladığı paratiroid hormon vücudumuzda kalsiyum ve D vitamini dengesini sağlayan en önemli unsurlarda biridir. Bu bezin aşırı çalışması sonucu olan hiperparatitoridizm, tiroid bezinin aşırı çalışması ile sonuçlanan hipertiroidizmde osteoporoza sebep olan hastalıklardandır. Lösemi, lenfoma, multiple myelom gibi kanserler de osteoporoza sebep olabilir.

Obezite ameliyatlarından sonra veya bazı barsak hastalıklarına bağlı görülen malabsorpsiyon yani bağırsaklarda olan besinlerin emilim bozuklukları da osteoporoza sebep olur.

Bunların yanı sıra D vitamini eksikliği, aşırı alkol kullanımı, sigara kullanımı, sedanter yaşam biçimi, egzersiz yapılmaması da önemli sebeplerdendir.

Düzenli kullanılan kortizon, kan sulandırıcılar, depresyon ilaçları, mide koruyucu ilaçlar, epilepsi ilaçları, bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar, bazı kanser ilaçları, organ nakillerinden sonra kullanılan bazı ilaçlar ve tiroid hormonu ilaçları osteoporoz riskini artırır.

Irklara göre görülme riskleri değişebilir. Örneğin Beyaz ve Asyalılarda, Siyah ırka göre daha fazla görülmektedir. Genetik faktörler en önemli risk faktörüdür. Kemik kütlesi aslında bize genetik bir mirastır.

Beslenme bozukluğu ve düşük kilolu olma (Vücut kitle indeksi < 19) da osteoporoza sebep olan faktörlerdendir.    

Osteoporoz (Kemik Erimesi) iğnesi nedir?

Osteoporozda bazı tedaviler damardan veya deri altından uygulanan enjeksiyonlar şeklindedir. 3 ayda, 6 ayda ve yılda bir kez uygulanan kemik yıkımını baskılayan ilaçların iğnelerin yanı sıra günlük deri altından uygulanan kemik yapımını artırıcı tedaviler bulunmaktadır. Doktor hastanın durumuna göre bunlardan en uygununu tercih edecektir.  

Osteoporoz iğnesi yan etkileri nelerdir?

Tüm ilaçlarda olduğu gibi osteoporozda kullanılan gerek tablet gerekse iğnelerin çeşitli yan etkileri vardır. Bu ilacın içeriğine göre değişir. İlaçla ilgili ayrıntılı ve doğru yan etki bilgilendirilmesi için doktorla görüşülmesi önerilmektedir.

Menopoz ve Osteoporoz (Östrojen osteoporoz) arasında ilişki var mıdır?

Kadınlarda osteoporozun en sık nedeni menopozdur. Menopozla birlikte ilk 5 yılda kemik yıkımında belirgin artış görülür. Menopoz sonrası kadınlar her yıl kemiklerinin yaklaşık %2’sini kaybeder.

Osteoporoz (Kemik Erimesi) hangi bölüm bakar?

Osteoporoz teşhisi ve tedavisi için öncelikli olarak gidilmesi gereken bölüm fizik tedavi ve rehabilitasyon bölümleridir. Ek olarak osteoporoza sebep olan hastalıklar var ise onların kontrolü için ilgili branş görüşleri alınabilir.

Osteoporoz (Kemik Erimesi) ağrı yapar mı?

Osteoporoz genellikle sessiz bir hastalıktır. Fakat kemik erimesi çok yoğun ise henüz görünür kırık olmadan mikro kırıklar olabilir ki bunlar ağrı yapabilir. Osteoporozda görülen sırt ağrısının en önemli sebebi omurga kırıkları ve onlara bağlı şekil bozukluklarıdır.

Osteoporoz (Kemik Erimesi) hangi vitamin eksikliğinde görülür?

D vitamini eksiliği ile kemik gücü-kalitesi arasındaki ilişki çok iyi bilinmektedir. D vitamini eksikliğinin uzun süreli olması kemik erimesi için önemli bir risk faktörüdür.

Osteoporoz ve Osteomalazi arasındaki fark nedir?

Kemik organik (matriks) ve inorganik (mineral) içeriğine sahip bir organdır. Organik bileşenleri kolajen, proteoglikanlar, non-kollajenöz matriks proteinleri, sitokinler ve büyüme faktörüdür. İnorganik en önemli bileşen kalsiyum hidroksiapatit kristalleridir.

Osteoporozda kemiğin mineral ve matriks oranı eşit olarak azalmışken osteomalazide mineral oranı daha fazla azalır. Osteomalazi yetişkinlerde ağır D vitamini eksikliği sonucu görülür. Kemiklerde yumuşama olur. Bu durum ağrı, kas gücü kaybı ve kemikte çatlak tarzı mikro kırıklara neden olur. Osteoporozda ise kemikte yumuşama yerine gücünde kayıp, kalitesinde bozukluk olur.

Kaynak : Memorial Tıbbi Yayın Kurulu tarafından hazırlanmıştır.

]]>
https://benimnotdefterim.com/kemik-erimesi-osteoporoz-nedir-kemik-erimesi-belirtileri-nelerdir/feed/ 0
Rize Yöresel Yemekleri – Rize Mutfağı https://benimnotdefterim.com/rize-yoresel-yemekleri-rize-mutfagi/ https://benimnotdefterim.com/rize-yoresel-yemekleri-rize-mutfagi/#respond Thu, 01 Feb 2024 19:31:00 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20014

Muhlama :

Bazı yörelerde kuymak da denilen muhlama; mısır unu, tereyağı ve tel veren peynirden yapılır. Tereyağında kavrulan mısır ununa doğranmış peynir ve su ilave edilerek peynir eriyinceye kadar pişirilir. Sıcak olarak servis yapılır.Bazı yörelerde kuymak da denilen muhlama; mısır unu, tereyağı ve tel veren peynirden yapılır. Tereyağında kavrulan mısır ununa doğranmış peynir ve su ilave edilerek peynir eriyinceye kadar pişirilir. Sıcak olarak servis yapılır.

Hamsikoli (Hamsili Ekmek) :

En az bir yıllık ayıklanmış salamura hamsiden yapılır. Kılçığı alınmış hamsi, elenmiş mısır unu ve bol yeşillik (pırasa, lahana, pazı, soğan, maydanoz…) birlikte yoğrulur. Karışıma içyağı veya tereyağı da konulabilir. Hazırlanan hamur tepsiye (eskiden “pleki”ye ) konularak pişirilir.

Hamsili Pilav :

Hamsinin kılıçları ayıklanır. Ayrı bir yerde pirinç, nane, karabiber, kuşüzümü karıştırılır ve hamur haline getirilir. Tepsinin bir kısmına önce bir sıra hamsi dizilir, ortaya hazırlanan karışım serilir. Üste yine hamsi dizilerek, fırına verilir.

Lahana Sarması :

Malzeme olarak pirinç, soğan ve lahana yaprakları kullanılır. Pirinç yağda kavrulur, içerisine soğan eklenir ve kavurmaya devam edilir, ardından arzu edilirse baharat eklenir. Hazırlanan iç, haşlanmış lahana yapraklarına sarılır. Ayrıca sarmalara korkota (mısır tanesinin parçalanmış hali, mısır yarması) da ilave edilebilir.

Laz Böreği :

Rize’de sevilerek yenilen ve yıllardır özel günlerin, düğünlerin, festivallerin ve çeşitli kutlamaların olmazsa olmaz tatlılarındandır. Bir hamur tatlısı olan Laz Böreğinin içine konulacak muhallebi, buğday unu, şeker, az tuz, yumurta ve süt karıştırılıp kaynatılarak hazırlanır. Sonra buğday unundan baklava yufkası gibi yufkalar açılır. Tepsiye önce dört adet yufka serilir, hazırlanan muhallebi üstüne yayılır, altı adet yufka daha serilir, tereyağı eritilip üstüne dökülür, kesilip fırına verilir, çıkarıldıktan sonra üzerine şerbeti verilir.

Enişte Lokumu :  

Rize genelinde yapılan evlenme gelenekleri içinde kaynanaların damatları için yaptıkları ve kızlarını her ziyaret edişlerinde bir bohça yapıp damat evine gönderdikleri bir pasta türüdür. Şeker, yumurta ve yoğurt bir kaba konur, şeker eriyinceye kadar karıştırılır, üzerine eritilmiş ılık tereyağı ilave edilir. Bu karışıma limon suyu ve karbonat da katıldıktan sonra un eklenir ve kulak mememsi kıvamında bir hamur elde edilir. Yumurta büyüklüğündeki hamur parçaları elle şekil verilerek lokum gibi uzatılır ve yağlanmış bir tepsiye dizilerek pilekide veya fırında pişirilir.

Mısır Ekmeği :

Yöresel yiyeceklerin temelinde genellikle mısır ve mısır unu bulunmaktadır. Mısır ekmeği pişirmenin iki safhası bulunmaktadır. Biri ekmeğin pişirileceği pilekiyi bu işe hazırlamak, ikincisi de ekmek hamurunu yoğurmak,

Pilekiler üç kiloluktan altı kiloluğa kadar küçükten büyüğe doğru sıralanır. Diyelim ki üç kiloluk pilekide ekmek yapmaya karar verdik; Tok bir ateş yakar, ateşin iki yanına demir ayaklar koyarız, pilekiyi ağzı aşağı olarak bu demirlerin üzerine yerleştiririz.

Ateş pilekiyi iyice kızdırırken bol köz ve kül de bırakır. Bu arada ekmek hamurunu sıcacık su ile yoğurmak için yanan ateşin kenarına bir güğüm su konur. Pileki ateşin üzerinde pişedursun, biz diğer yandan ekmek hamurunu hazırlarız. En eskilerde ekmek teknesi ağaçtandı ve çekme olarak yapılırdı. Ambardan üç kiloluk un alarak ekmek teknesine ekleriz. Tuz kalın olduğundan bir kaba konur ve sıcak su ile temizlendikten sonra eritilerek teknedeki unun ortasına dökülür, yeteri kadarda el yakan sıcak su ilave edilir ve hamur iyice yoğrulur. Bu arada sıcak su eli yakar ve hamur parmaklara yapışır. Bunun için hamuru yoğuran kadın, yanında bir sahanla bir miktar soğuk su alır ve zaman zaman elini bu soğuk suya batırarak ve parmaklarını temizleyerek işini tamamlar. Yoğurma işi bitince hamur yuvarlak hale getirilir ve tekneye konan bir tutam un üzerine gezdirilir. Bu unlar hamurun pilekiye yapışmasını önler. Ekmek hamuruna bir miktar şeker, bir miktar balli lobya unu, bir miktar zeytinyağı koymak ekmeğe tad verir. Süt ve yumurta da konabilir. Hamur tarif edildiği gibi yoğrulduktan sonra sıra pişirmeye gelmiştir.

Pileki, iyice piştiğine emin olunduktan sonra (Pişmiş Pilekinin üzerine bırakılan bir damla su hemen buharlaşır) bir kukari ve bir parça paçavra yardımıyla ateşin üzerinden alınır ve yana çekilir. Hazırlanan hamur sıcak olan pilekiye yerleştirilir ve çevirme ekmek yapılacaksa pileki paçavra ile diklendirilir, içindeki hamur elin ayasına alınarak pilekiye ters konur. Böylece yapışmayı önleyen un da görevini yapmıştır. Ateşteki közler ve küller kenera çekilerek pileki, alttan da kızmış olan ocak taşının üzerine sürülür ve üzeri bir sacla kapatılarak, sac üzerine hafif bir ateş yakılır. Artan küller ve közlerle plekinin çevresi çepeçevre sarılır. Böylece pilekide ki ekmek alttan, üstten ve yanlardan yavaş yavaş pişer. Üstten kızarmışsa pişmiş demektir. İyi bir usta, ateşi ustalıkla yakarak olduğu gibi bırakır ve ekmeğin pişip pişmediğini kontrol etmeye gerek görmez.

Sıcak ekmek tereyağı ve minci ile katık edilince bir hoş olur. Açlığı fevkalade giderir ve başka bir şey istemez.

Korkoto Çorbası :

 Malzemeler: İki su bardağı korkoto, bir su bardağı ayran, iki çorba kaşığı tereyağı.

Yapılışı: Önce korkoto suya atılır, ayran ve tuz katılır, tereyağı konup pişirilir. Günümüzde; salça tereyağında pişirilerek servis yapılırken çorbanın üzerine gezdirilmektedir.

Fasülye  ( Lobya ) Çorbası :

 Malzemeler: Üç su bardağı kuru fasulye, domates büyüklüğünde içyağı, iki baş orta boy soğan veya soğana karşılık pırasa yaprağı.

Yapılışı: Önce kuru fasülye suda pişirilir. Soğanlar veya pırasa yaprakları ayrı bir kapta pembeleşinceye kadar yağda kavrulur, fasülye, içyağı, tuz ve su ilave edilip pişinceye kadar yeniden kaynatılır. Kemik ilave edilirse daha lezzetli olur. Nane katılarak yenir.

Pazı Tavalisi veya Pazı Kavurma:

 Malzemeler: Dört bağ pazı, üç baş soğan veya buna denk prasa, beş altı diş sarımsak, iki kaşık tereyağı

Yapılışı: Soğanlar halka halka doğranıp yağda kavrulur. Haşlanıp süzülen pazılar sıkılarak yağda kavrulmuş soğana ilave edilir. Ezilmiş sarımsak ve tuz konup 10-15 dakika kavrulur.

Turşu Kavurma veya Turşu Tavalisi :

Malzemeler: Bir kilo fasulye turşusu, üç baş soğan veya buna denk pırasa yaprağı, beş diş sarmısak, iki kaşık tereyağı veya buna denk zeytinyağı.

Yapılışı: Fasulye turşusu bir gün önceden suya konur, tuzu çıkartılır. Hiç su kalmayacak şekilde elle sıkılır.  Soğanlar, ay şeklinde bir tavaya doğranırlar ve zeytinyağı ile pembeleşinceye kadar kavrulurlar. Daha sonra hazırlanan turşu tavaya ilave edilir, ezilmiş sarımsak ve az bir miktar biber konarak 10-15 dakika kavrulur. Sıcak veya soğuk olarak yenebilir. Eskiden ilk yemek olarak ve mısır ekmeği ile birlikte yeniyordu. Bir lokma ekmek tavaya uzanıyor ve parmaklar yardımıyla bir tutam turşu alınıp ağza getiriliyordu. Günümüzde ise turşu kavurma, salata gibi sofraya konulmakta ve iştah açıcı olarak alınmaktadır.

Lahana Rohtikosu :

Lahana rohtikosu ayrı bir yemek olmayıp ezme lahanadan yapılan bir yiyecektir. Ezme lahanaya ufalanmış mısır ekmeği ve tereyağı katarak kaynatılır. Eğer kavurma konursa daha lezzetli olur.

Lahana Haşlaması :

Malzemeler: Altı bağ lahana, bir domates büyüklüğünde içyağı, bir kase fasulye, iki kaşık mısır unu, iki kaşık tereyağı, bir kiloya yakın kemik, bir miktar acı biber (Lav Biberi).

Yapılışı: Lahanalar önce yıkanıp temizlenir. Daha sonra elle bükülerek doğranır, fasulye ile beraber veya ayrı ayrı haşlanır ve süzülür. Lahana kaynatılıp süzülmese tadı acı olur. Kazana su koyarak bütün malzeme buna ilave edilir, tuzu biberi konur, yarım saat pişirilir.

Hamsi Çığırtası :

Malzemeler: Bir bağ pazı, bir bağ taze soğan veya buna denk yerli pırasa yaprağı, iki bardak ince mısır unu veya buna denk buğday unu da olabilir, bir tas tuzlu hamsi, bir yumurta büyüklüğünde içyağı, Kızartma için zeytinyağı yoksa tereyağı.

Yapılışı: Hamsiler önceden suya konarak ayıklanır, kılçıklarından temizlenir, hamsi, un, kıyılmış pazı, ile soğan içyağı ile karıştırılarak ekmek hamuru gibi hafifçe yoğrulur, tuzu kontrol edilir. Yumurta katılırsa daha iyi olur. Bir santim kalınlığında veya daha ince yayılarak tavada kızartılır. Çığırta hamuruna köfte biçimi verilerek kızartılabilir.

Pilekide veya Kiremitte Hamsi :

Yapılışı: Taze hamsi başları kesilerek temizlenir ve tuzlanır. Bir oluklu kiremit alınarak üzerine kumar yaprağı veya lahana yaprağı serilir. Temizlenmiş hamsi yaprağın üzerine dizilir, üzeri aynı tür yaprakla örtülür ve en üste bir oluklu kiremit daha konarak ocağa veya ateşe sürülür ve üzerine közler çekilerek pişirilir. Kiremit yerine pleki de kullanılabilir. Kiremite dizilen hamsiler plekiye dizilir, üzeri sacla örtülerek üzerine ateş yakılır ve pişirilir.

Pekmezli Kabak :

Büyük pekmez tavasında pekmez yapılacak şıra saatlerce kaynatılır, bu haşlanarak şıra siner ve tatlanmaya başlar. Artık pekmez olması için yarım saat kadar bir zaman kalmıştır. İşte o zaman daha önce beyaz tatlı kabağından hazırlanmış olan kabak felileri ( uzunluğuna kesilmiş bir kabağın ikiye üçe ayrılmış parçaları) pekmez tavasına atılır. Kabaklar tatlılaşmakta olan şıra ile birlikte pişer, giderek kahverengi bir renk alarak tadlaşır. Uzun saplı bir süzgeçle pekmez tavasından toplanır. Sıcak veya soğuk olarak yenebilirler.

Pepeçura :

Malzemeler: Üç kilo siyah kokulu üzüm, bir su bardağı mısır unu, tuz az bir miktar buğday unu katılması iyi olur.

Yapılış: Üzümler ezilir, şırası alınır. Gerekirse üzümlerin posası az bir suda pişirilerek posada kalan özde alınmış olur. Bir kazana koyduğumuz ve kaynar hale getirdiğimiz üzüm suyuna un, yavaş yavaş yedirilir, gerekirse şeker ilave edilir. Muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirilir. Sahanlara taslara konup soguk olarak ikram edilir. Birkaç gün hatta daha fazla bekletmek daha makbuldür. Küflenmeye başlamış olmak bekleme süresini belirler. Pepeçura, pekmez için hazırlanan şıradan bir miktar ayrılarak da yapılabilir.

NOT :

 Rize mutfak kültürü son dönemlerde, halk kültürünün genelinde olduğu gibi dönüşümler geçirse de, özellikle köylerde geleneksel yapısını korumayı sürdürür. Bölgedeki tarım alanlarının darlığı ve iklim koşulları nedeniyle sınırlı sayıda sebze ve meyve yetiştirilmektedir ( Tarım alanları daha çok “çay” ve 1990’larla birlikte kısmen “kivi” yetiştiriciliğine ayrılmış durumdadır.). Arıcılık ve bal üretimi (Anzer Balı, Deli Bal) hala yaygınlığını sürdürürken, pekmez üreticiliği de (üzüm pekmezi, armut pekmezi/balı) devam etmektedir.

Yöre mutfağının başlıca hammaddeleri mısır(mısır unu), kara lahana, fasulye, kabak gibi sebzelerin yanı sıra, Karadeniz denince akla ilk gelenlerden olan hamsidir. Bununla birlikte hayvansal gıdalar da (et ve süt ürünleri) Rize mutfağını zenginleştiren ve tamamlayan unsurlardandır. Yılın büyük bölümünde kapalı ve yağışlı bir havaya sahip olan Rize’de yiyeceklerin güneşte kurutularak saklanması pek mümkün olmadığından turşu ve salamura yapımı da ön plana çıkar.

]]>
https://benimnotdefterim.com/rize-yoresel-yemekleri-rize-mutfagi/feed/ 0
Etin En Lezzetli 8 Hali https://benimnotdefterim.com/etin-en-lezzetli-7-hali/ https://benimnotdefterim.com/etin-en-lezzetli-7-hali/#respond Tue, 30 Jan 2024 17:22:29 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=4125

Görüntüsü ağız sulandıran, tadı efsane, kokusu şahane, nar gibi kızarmış kebaplar… Türk mutfağının vazgeçilmez lezzetlerinden, dumanı üstünde kebapları sizin için derledik…

Adana Kebap ve Urfa Kebap

İki farklı kebap olarak isimlendirilseler de aslında Adana ve Urfa kebapları temelde aynıdır. Sadece Adana kebabı Urfa kebabına göre biraz daha acıdır. Kıyma hailne getirilen etler genellikle soğan, sarımsak ve yerel baharatlarla birlikte yoğrulup şişe geçirilerek pişirilir. Kebaplar diğer ızgara sebzelerle servis edilir.

Cağ Kebap

Cağ kebap adını bu iş için özel olarak yapılmış ve “cağ” denen şişlerden alır. Kebabın yapımı için önce etler boylamasına kesilerek kemiklerinden sıyrılır. Sonra şişe takılacak boyutlara getirilir, tuzlanarak dinlenmeye bırakılır. Ayrı bir yerde soğan ince ince doğranır, karabiber ve tuzla iyice yoğurulur. Bu harçla etler terbiye edilir, en azından bir saat bekletilir. Terbiye işlemi bittikten sonra etler şişe dizilir ve kömür ateşinin karşısında çevirerek pişirilir. Kebap, cağlarla ya da buradan bıçak yardımı ile çıkarılarak servis edilir. Kebabın yanında mevsimine göre kuru soğan ya da domates, biber yer alır ancak lavaş cağ kebabının olmazsa olmazıdır.

Çöp Şiş

Şiş kebaba çok benzer olan çöp şişin tek farkı, şişlerin demir yerine tahta olmasıdır. Ancak kullanılan etler ve sebzeler temelde aynıdır. Çöp şiş, şiş kebaba nispeten, daha küçük et parçaları ve daha az sebze içermektedir. Daha küçük parçalarda yapıldığı için diğer kebap çeşitlerine göre daha çıtır çıtırdır.

İskender Kebap

Birçok yörede yapılan İskender kebabı ilk defa 1867 yılında Mehmet oğlu İskender Efendi tarafından yapıldığı bilinmektedir. İskender Efendi kebapçıların yaygın olduğu Bursa Kayhan’daki dükkânlarında, kuzu etini sinir ve kemiklerinden ayırdıktan sonra, dikey çubuğa kat kat yerleştirir ve dik bir ocağın önünde döndürerek pişirmeye başlar. Et ince-ince kesilir, kebaplık pide adı verilen pideler küçük parçalara ayrıldıktan sonra ocakta kızartılır, kesilen etler pidelerin arasına yerleştirilir. Bu farklı kebap Bursa’da çok dikkat çeker ve İskender Efendi’nin “dönen kebabı” olarak adlandırılır. İskender Kebabı, döner kebap parçalarının küçük kareler şeklinde kesilmiş pide ekmeklerinin üzerine serilir. Daha sonra tereyağında hazırlanmış baharatlı domates sosu üzerine dökülür ve yanında yoğurt ile servis edilir. Bazı yörelerde közlenmiş biber ve domates ile de servis edilen İskender kebap, en doyurucu kebap türlerinden biridir.

Konya Fırın Kebabı

Fırın kebabının Selçuklular döneminden geldiği rahatlıkla söylenebilir. 

Fırın kebabı için Konya ova merinos yaylım koyunu kullanılmalıdır, besi lezzetli olmaz. Kuzu veya koyun kesildikten sonra 7-8 saat bekletilmelidir. Hayvanın arka budu dışında her tarafından kebap yapılabilirse de kaburga ve ön kolu en makbul yerleridir. Fırın kebabı ne kadar çok etle yapılırsa o kadar lezzetli ve yumuşak olur. Kuzu kullanılırsa hiç su verilmez, kendisi sulanır. Kuzu 3 -3,5 saatte, erkek koyun 4 saatte, dişi koyun 7-8 saate pişer.

Etli ekmek fırınlarında ateş sağda, fırın kebabında ateş solda olur, çünkü etli ekmek yüksek ateş ister. Etli ekmek fırınında meşe dalı, fırın kebabında meşe yarması ateşi kullanılır. Hayvanın özelliğine göre yağ durumu az olursa bir gün önceki kebabın yağından ilave edilebilir. Ancak bu yağ, suyunu tamamen çektikten sonra verilmelidir, yoksa kebap lezzetsiz olur.

Patlıcan Kebabı

Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yapılan Patlıcan Kebabının gerek görüntüsü gerekse lezzeti ile kebaplar içerisinde özel bir yeri vardır. Patlıcan Kebabında kullanılan malzemeler ve etin terbiye edilme şekilleri yöreden yöreye farklılık göstermekle birlikte, sebze ve etin muhteşem uyumu damaklarda unutulmaz bir tat bırakmaktadır.

Şiş Kebap

Ülkemizde yaygın olarak yapılan kebapların başında gelen ve birçok yörede yapılan şiş kebap, adını kullanılan şişlerden almaktadır.  Şiş kebap çoğunlukla sadece kırmızı etten yapılsa da bazen et ile birlikte şişe dizilen patlıcan, domates, biber, soğan ve mantar ile birlikte de tercih edilmektedir.

Yozgat Tandır Kebabı

Yozgat ilinde yapılan “Yozgat Tandır Kebabı” adını yıllardır Yozgat ilinde kendine has üretim yöntemiyle yapılmasından dolayı almaktadır. Yozgat Tandır Kebabını diğer kebap türlerinden ayıran en önemli özelliği etin Bozok yaylasında doğal ortamda, doğal besinlerle beslenerek yetiştirilen toklu diye tabir edilen 1 yaş kuzulardan elde edilmiş olması ve kendine has pişirme tekniği olan özel olarak hazırlanmış tandır ocaklarında iki taraflı ateşin ortasında şişlere takılarak pişirilmesidir.

]]>
https://benimnotdefterim.com/etin-en-lezzetli-7-hali/feed/ 0
Anadolu Mutfağının 11 Özel Pilavı https://benimnotdefterim.com/anadolu-mutfaginin-10-ozel-pilavi/ https://benimnotdefterim.com/anadolu-mutfaginin-10-ozel-pilavi/#respond Tue, 30 Jan 2024 17:16:46 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=4123

Pilav denince aklınıza ne gelir? Şimdi bildiğiniz tarifleri bir kenara koyun ve dumanı üstünde farklı bir pilav pişirmek için kolları sıvayın… Sizin için Anadolu’nun yöresel, kendine has ve bir o kadar lezzetli pilavlarını bir araya getirdik…

Acem Pilavı 

Acem Pilavı İçin Gerekli Malzemeler Nedir?

  • 250-300 gram kuşbaşı kuzu eti,
  • 1 kuru soğan,
  • 750 gram havuç,
  • 3 su bardağı pirinç,
  • karabiber, kırmızı pul biber, az miktar tarçın
  • sade yağ.

Havuç ekşilemesi için ise;

  • 500 gram rendelenmiş havuç,
  • sumak (ekşi ahıdı) ya da nar ekşisi,
  • 2-3 diş dövülmüş sarımsak,
  • tuz ve kuru nane.

Acem Pilavı Nasıl Hazırlanır?

Kuşbaşı et haşlanır kefi-köpüğü alınır. Suyundan ayrılan ete ince doğranmış kuru soğan, ufak ufak özenle doğranmış havuç ve yağın bir kısmı ilave edilerek kavurma işlemi yapılır. Et suyu ile pilavın suyu ayarlanır ve havuç ilave edilir, daha önceden sıcak su ile haşlanmış pirinç yıkanarak suya bırakılır, kaynadıktan sonra orta ateşte pişirilir ve ayrılan yağ ile pilav yağlanır. Pilav dinlendirilir tabağa alınır yüzüne karabiber, kırmızı pul biber, bir miktar tarçın ilave edilir. Et, pilav üzerine yerleştirilerek servise sunulur.

Havuç Ekşilemesi: Rendelenmiş havuç salata kabına alınır, sumak ya da nar ekşisi eklenir. Dövülmüş sarımsak ve tuz ilave edilir. Ekşilemenin yüzüne bolca kuru nane ilave edilerek pilavla birlikte tüketilir.

Firik Pilavı

Firik Pilavı İçin Gerekli Malzemeler Nedir?

  • 1 kg kemikli et,
  • 1 su bardağı nohut,
  • 2 su bardağı firik,
  • 1 su bardağı bulgur,
  • 100 gr sade yağ veya tereyağı,
  • tuz,
  • karabiber,
  • kırmızı pulbiber.

Firik Pilavı Nasıl Hazırlanır?

Nohutlar akşamdan veya bir iki saat evvelden bir tencereye alınır ve üzerine bolca su eklenerek ıslatılır. Kemikli et yıkanır nohutun suyu dökülüp yıkanır ve yeterince su ile düdüklü tencerede kaynamaya bırakılır. Fakat kaynamaya başlamadan üzerinde biriken köpükler kevgirle bir tabağa alınıp atılır. Sonra düdüklünün ağzı kapatılır, düdüğü yukarı çıkınca kemikli et içinden alınarak kemiklerden ayrılır ve irice parçalara ayrılır. Nohut et suyundan süzülerek bir tabağa alınır. Et suyu süzgeçten geçirilir ve içinde kemik kırıntısı olmamasına dikkat edilir. Daha sonra firik eğer taşlı ise geniş iki kap yardımı ile bol su işine alınarak önce birinci kapta elle karıştırılarak yıkanır üzerine çıkan saplar giderilir. Sonrada bir kaptan diğer kapa yavaş yavaş suyu ile birlikte aktarılarak tencerenin dibine taşların çökmesi sağlanır bu işlem birkaç defa tekrarlanır en son da taşlar atılır. Pilavın yapılacağı tencereye yaklaşık 8 su bardağı su ve et suyu karışık olarak konulur (4 et suyu, 4 su) ve kaynamaya alınır. Kaynayınca içine yıkanmış firik, bulgur ve daha evvelden haşlanmış nohut eklenir. Tuz ve kırmızı pul biber ilavesi ile önce hızlı ateşte sonrada kısık ateşte suyunu çekene kadar, firik yumuşayana kadar pişirilir. (Firiğin suyunu ayarlamak belki zor olabilir her firik aynı pirinç gibi ayrı su çekme kapasitesi vardır, daha az su konulup eksildikçe kaynar su eklemek belki de firik pilavını ayarlamaya yardımcı olacaktır veya firik pişmiş ve hala içinde suyu olunca ağzı açık olarak pişirmek suyunun daha çabuk buharlaşıp yok olmasını sağlayacaktır.) Firik pilavı pişince, 50 gr. tereyağı tavaya alınır ısıtılıp içine karabiber eklenerek hafif kızartılarak pilavın üzerine aktarılır ve pilavın kapağı kapatılarak dinlendirilir. Tavaya geride kalan 50 gr. yağ ve etler alınır, tuz ve karabiber eklenerek kavrulur ve tabağa aldığınız Firik pilavının üzerine etler alınarak servis yapılır.

Hamsili Pilav 

Hamsili Pilav için Gerekli Malzemeler Nelerdir?

  • 500 gr hamsi (kılçıkları ayıklanmış)
  • 500 gr pirinç
  • 1 baş kuru soğan
  • 3 yemek kaşığı dolmalık fıstık (çam fıstığı)
  • 2 yemek kaşığı kuş üzümü
  • 1 çay kaşığı karabiber
  • 1 çay kaşığı nane
  • 1 çay kaşığı tarçın
  • 1 su bardağı sıvı yağ

Hamsili Pilav Nasıl Yapılır?

Pirinçleri bir kaba koyup, üzerini 4 – 5 parmak aşacak kadar ılık tuzlu su ilave edin ve yaklaşık 30 dakika bekletin. Nişastasının artması için akan suyun altında birkaç kez yıkayın ve süzün. Yağı tencereye koyun. Yağ kızınca fıstıkları ilave edip, biraz sarartın. Soğanları ekleyin ve soğanlar pembeleşinceye kadar fıstıklarla beraber kavurun. Şekeri ve kuşüzümlerini katıp, bir taşım kaynatın. Tuzunu ve biberini ayarlayın. Pirinçleri ekleyip karıştırın. Tekrar bir taşım kaynatıp, ateşi kısın. Tencerenin kapağını sıkıca kapatıp pilavı kısık ateşte yaklaşık 15 dakika pişirin. Fırınınızı 180°C’ye getirip ısıtın. Pişen pilavı ateşten alın. Kapağını açıp, tencerenin ağzına bir havlu kâğıt koyun ve kapağı tekrar kapatın. Pilavı bu şekilde 20 dakika dinlendirip kıyılmış maydanozu ilave edin. Tahta bir spatula veya düz kevgir ile pirinçleri ezmemeye özen göstererek karıştırın. Hamsileri birkaç su yıkayıp süzün ve tuzlayın. Pilavı alabilecek büyüklükte bir fırın kabını yağlayıp mısır unu ile unlayın. Kabın dibine sırtları aşağı gelecek bicimde bir sıra hamsi döşeyin. Kenarlarına da kuyruk kısımları kabın dışına sarkacak şekilde hamsileri yapıştırın. Pilavı hamsi döşenmiş kabın içine doldurup, hamsilerin dışarı tasan kuyruklarını pilavın üzerine doğru kapatın. Pilavın üzerini de tamamen kalan hamsilerle kaplayıp, kabı sıcak fırına surun. Pilavı yaklaşık 30 dakika hamsiler iyice kızarıncaya kadar pişirip, fırından alın. Bir tepsiye ters çevirip, sıcak olarak servis yapın.

İstanbul Pilavı

İstanbul Pilavı Malzemeleri Nelerdir?

  • 1 parça tavuk göğsü
  • 4 su bardağı su 
  • Yarım tatlı kaşığı tuz   
  • 1 su bardağı badem (dövülmemiş) 
  • 1 yemek kaşığı tereyağı 
  • 2 su bardağı pirinç  
  • Yarım tatlı kaşığı safran 
  • Yarım tatlı kaşığı zencefil
  • Yarım su bardağı bezelye (taze iç)  
  • Yarım su bardağı Antep fıstığı (dövülmemiş) 

İstanbul Pilavı Nasıl Yapılır?

30 dakika sıcak tuzlu suda beklettiğiniz pirinci yıkayıp süzün. Pirinçleri bademlerle birlikte tereyağında kavurun. Haşladığınız tavuk göğsünün suyundan 2 bardak ayırın. Yarım kahve fincanı suda 30 dakika kadar beklettiğiniz safranı tavuk suyunun içine katın. Didiklediğiniz tavuk etini bezelye, tuz ve zencefille birlikte daha önceden kavurduğunuz pirincin içine ilave edin, bunun üzerine kalan tavuk suyunu ekleyip suyunu çekene kadar pişirin. Pişen pilavın içine daha önceden sıcak suda beklettiğiniz Antep fıstıklarının iç kabuklarını soyup pilavınıza ekleyin, pilavınızı dinlenmeye alın. 

Karıştırmalı Pilav :

Karıştırmalı Pilav Malzemeleri Nelerdir?

  • 2 su bardağı orta irilikte bulgur
  • 2 yemek kaşığı tereyağı
  • 500 g doğranmış et (kavurma et)
  • 1 yemek kaşığı domates salçası
  • Pul biber
  • Bir miktar tuz

Karıştırmalı Pilav Nasıl Hazırlanır?

Öncelikle etimiz kavrulur, bir tencereye alınarak üzerine biraz salça eklenir, pul biber ve tuz eklenerek üzerine 1.5 litre su ilave edilir. Kaynamaya bırakılır. Kaynadıktan sonra da üstüne bulgur eklenerek bir süre daha kaynatılarak suyunu çekmesi beklenir ve beş on dakika sonra servis edilir.

Konuralp Pilavı

Halk dilinde kasaba pirinci olarak anılan Konuralp Pirinci’nin tarihi 1800’lü yıllara dayanmaktadır. Yöreye özgü geçmişi ve “Osmanlı Saray Mutfağının Pirinci” olarak adlandırılan Konuralp Pirinci zamanının vazgeçilmez lezzet kaynaklarından biri olarak varlığını bugüne kadar sürdürmüştür. Tarifimiz 16 kişiliktir.

Konuralp Pilavı İçin Gerekli Malzemeler Nelerdir?

  • 8 su bardağı Konuralp Pirinci
  • 1 kg kemik (6 su bardağı kemik suyu için)
  • 1 kg dana kuşbaşı et
  • Yarım kg nohut
  • Yarım su bardağı sıvı yağ
  • 1 çay kaşığı karabiber
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • 2 yemek kaşığı salamura tuz
  • 6 su bardağı su

Konuralp Pilavı Nasıl Hazırlanır?

Kemikler bir gece önceden soğuk suda bekletilir, iyice yıkanır ve bir tencereye alınır. Tencereye alınan kemikler, üstüne çıkacak miktarda suyla iliği çıkana kadar yaklaşık 1-1,5 saat kaynatılır. Ardından bir süzgecin üzerine temiz tülbent serilir ve kemik suyu tortularından arındırılarak temiz bir kabın içine alınır.

Sekiz su bardağı Konuralp Pirinci iki yemek kaşığı salamura tuzla birlikte ılık suda 1-2 saat bekletilir. Ardından pirinçlerin kırılmaması için süzgeç yardımıyla el değmeden bol soğuk su ile iyice durulanır. Bir tencerede altı su bardağı kemik suyu ve altı su bardağı su birlikte kaynatılır. Kaynayan suya önceden haşlanmış nohut ve haşlanıp, didiklenmiş kuşbaşı etler ile tuz ve karabiber eklenerek kaynatılır. Daha sonra ıslatılan pirinçler ilave edilir ve kısık ateşte 10 – 15 dakika suyunu çekene kadar pişirilir. Ateşten alınan pilav bir oklava yardımıyla içten dışa doğru yavaşça karıştırılarak 30 dakika demlenmeye alınır. Demlenme işlemi yapılırken pilav tenceresi bir sofra bezine sarılır.

Ev işi yufka veya ince lavaş ılık suda ıslatılır ve sofra bezine sarılarak servise kadar yumuşak kalması sağlanır. Demlenen pilav, bir tepsiye aktarılır, üstüne yufkalar veya ince lavaş serilerek servis edilir.

Lüşeli Pilav 

Lüşeli Pilav Malzemeleri Nelerdir?

  • 1 demet lüşe (karların erimesiyle birlikte dağların eteklerinden toplanan bir çeşit pancar otu)
  • 2 su bardağı pirinç
  • Yeterince su
  • Tuz

Lüşeli Pilav Nasıl Yapılır?

Lüşe ayıklandıktan sonra pişirilir ve süzgeç yardımıyla suyu süzülür. Pirinçle birlikte yağda 5 dakika kavrulur. Üzerine su ve tuz eklenerek kısık ateşte pişmeye bırakılır. Suyunu çektikten sonra bir süre dinlendirilerek servis edilir.

Mastuva

Mastuva Malzemeleri Nelerdir?

  • 2 kg ayran
  • 300 gr pirinç
  • 125 gr tereyağı

Mastuva Nasıl Yapılır?

Pirinçler ayıklanıp yıkandıktan sonra geniş bir tencereye bırakılır ve ayran ilave edilir. Tencereye konulan malzeme normal yanan bir ocağın üstünde karıştırılmaya başlanır. Ayranın bozulmaması için tahta bir kaşıkla ara verilmeksizin sürekli karıştırılır. Ayran kaynamaya başladıktan sonra karıştırma işlemi bir müddet devam eder. Pilav katı hale gelinceye kadar ateşte bırakılır. Katılaşan pilav ateşten alınarak ortası boşaltılmış vaziyette kaba konulur. Kızartılan tereyağı ortası boşaltılan pilavın içine dökülür ve servis yapılır. 

Özbek Pilavı

Özbek Pilavı Malzemeleri Nelerdir? 

  • 500 g kemiksiz, kuşbaşı kuzu eti
  • 4 su bardağı su
  • 2,5 tatlı kaşığı tuz
  • 1 orta boy soğan
  • 2 orta boy havuç
  • 180 g tereyağı
  • 2 su bardağı pirinç
  • 2 tatlı kaşığı karabiber 

Özbek Pilavı Nasıl Yapılır?

Et kısık ateşte kendi suyu ile yaklaşık 40 dakika pişirilir. Daha sonra su ve yarım tatlı kaşığı tuz eklenir, yumuşayıncaya kadar kısık ateşte pişirilmeye devam edilir. Bu arada soğan küçük küçük; havuç kibrit çöpü şeklinde doğranarak yağda, kısık ateşte ara sıra karıştırılarak kavrulur. Et, suyunu çekince havuç karışımına eklenir. Birkaç kez çevrilir ve tencerenin dibine yayılır. Üzerine pirinç, 500 ml su ve tuz eklenerek kaynamaya bırakılır. Önce orta, sonra kısık ateşte suyunu çekene kadar 15-20 dakika pişirilir. Karabiber serpilir ve üzerine peçete konup 20 dakika dinlendirilir.

Perde Pilavı

Perde Pilavı Malzemeleri nelerdir?

  • 1,5 kilo tavuk 
  • 750 gr pirinç 
  • 150 gr badem içi 
  • 250 gr tavuk ciğeri 
  • Tarçın
  • Tereyağı 
  • Karabiber ve tuz 

Dış tarafı için

  • 6 yumurta 
  • 100 gr margarin 
  • 2 yemek kaşığı zeytinyağı 
  • 1 kahve fincanı tavuk suyu 
  • Alabildiğince un ve tuz 

Perde Pilavı Nasıl Yapılır?

Bir kaba yumurta kırılır. Eritilmeden margarin, tuz, zeytinyağı ve bir kahve fincanı tavuk suyu eklenip karıştırılır. Bu karışıma yavaş yavaş un ilave edilir. Hamur kıvamı tutunca, biri büyük biri küçük iki bezeye ayrılır. Bezeler on dakika dinlendirilir. Perde pilavının yapılacağı tencere katı yağ ile iyice yağlanır. Tencerenin dibine badem dizilir. Büyük beze oklava ile 1 cm kalınlığında açılır. Yağlanan tencereye kenarını kapatacak ve dışarı sarkacak şekilde döşenir. 

İç pilavın yapılışı : 

Tavuklar haşlanır, kemiklerinden ayrılıp tava ve ızgarada kızartılır. Pirinç tuzlu suda 20 dakika ıslatılır. Bademler haşlanıp kabukları soyulur. Ciğerler kuşbaşı doğranıp haşlanır. Pirinç rengi değişmeyecek şekilde yağda kavrulur. İç pilav gibi pişirilir. Kaynarken içine bademler eklenir. Pilav pişmeye yakın içine ciğer ilave edilir. Pilav demlendikten sonra ise üzerine karabiber ve tarçın ekilir. Hamur döşenmiş tencereye, pilav ve haşlanmış tavuk kat kat dizilir. En üste de daha önce ayırdığımız küçük hamur bezesi oklava ile açılarak kapak şekilde örtülür ve hava almaması sağlanır. Hamurun üstü yağlanır. 180 derece fırında kızarıncaya kadar pişirilir. Piştikten sonra ters çevrilerek servis yapılır.

Bulgur Pilavı :

]]>
https://benimnotdefterim.com/anadolu-mutfaginin-10-ozel-pilavi/feed/ 0
Türk kahvesinin yolculuğu https://benimnotdefterim.com/turk-kahvesinin-yolculugu/ https://benimnotdefterim.com/turk-kahvesinin-yolculugu/#respond Sat, 27 Jan 2024 10:48:25 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=19804

Hiçbir aromaya ve lezzete benzemeyen özgün bir koku; uzun yıllardır evlerde, iş yerlerinde, şehirlerin sokaklarında tıpkı bir hayalet gibi dolaşıyor. Parkta yürüyüş yaparken, bir mağazanın vitrinine takılı kalmışken ya da bilgisayar başında işimize konsantreyken onun kokusunu duymamızla yaptığımız her ne ise bırakıp peşinden gidebiliyoruz. Sonrası ise malum; bir fincan kahve eşliğindeki keyifli sohbetler, dinlenen müzikler ve yapılan verimli işler…

Bugün, hayatın birçok ânına eşlik eden bu cezbedici kokunun izlerini takip ederek zamanda merak uyandırıcı bir gezintiye çıkıyoruz. Kültürümüzün en önemli parçalarından biri olan Türk kahvesini, köklü geçmişiyle beraber satırlarımızda ağırlıyoruz.


Kırk yılın hatırına: Dünya Türk Kahvesi Günü

Zamanında büyüklerimiz, “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var!” demiş. Haksız  sayılmazlar. Türk kahvesi, insanları birbirine yakınlaştırıp sohbeti koyulaştıran zengin bir değere sahip.

Bu kültürel işlevden yola çıkarak 2013 yılında UNESCO, Azerbaycan Bakü’de gerçekleştirdiği konferansta Türk kahvesini, “Dünya Somut Olmayan Kültür Mirası” listesine ekliyor. O günden bu yana 5 Aralık, Dünya Türk Kahvesi Günü olarak kutlanıyor. Bu özel günün şerefine, Türk kahvesi çeşitlerini, tarihini ve yapımını yakından tanımak ve tanıtmak için ise hazırız!


Uzaklardan gelen Türk kahvesinin tarihi

Türk kahvesi tarihinden bahsetmeden önce kahve meyvesinin kendi hikâyesine de şöyle bir göz atmamız gerekiyor. Çünkü ekonomiden sosyal hayata hatta sanata kadar pek çok alanı etkilemiş olan kahvenin bulunması hakkında farklı efsaneler var. Örneğin bir rivayete göre kahvenin 14.yy. başlarında, Antik Habeşistan’ın Kaffa yöresinde çobanlık yapan Kaldi tarafından keşfedildiği söyleniyor. Çoban Kaldi, keçilerinin kahve ağacı meyvelerini yedikten sonra çok daha enerjik olduklarını görüp bu meyveyi dervişlere soruyor.

Dervişler kahveyi, başta un haline getirip hamura koyduktan sonra zamanla suyla karıştırıp günümüzdekine benzer bir şekilde içmeye başlıyorlar. Daha sonra ise Etiyopyalıların Yemen’i fethiyle kahve, Arap Yarımadası’na gelip buradan önce İstanbul’a sonrasında da Avrupa’ya yayılıyor.

Kahvenin İstanbul’a gelişi ve saray mutfağındaki yeri

Türk kahvesinin tarihi Osmanlı İmparatorluğu döneminde başlıyor. Osmanlı’nın Yemen valisi olan Özdemir Paşa, görevi sırasında kahveyi deneyimleyip tadına hayran kalıyor. Daha sonra ise kahveyi İstanbul’a getirip saraya sunuyor. Böylece kahve ilk olarak saray mutfağına girmiş oluyor. Önceden Arap Yarımadası’nda kahve meyvesinin suyla kaynatılması sonucu elde edilen içecek, İstanbul’da yepyeni bir pişirme yöntemiyle tanışıp bu coğrafyanın vazgeçilmez içeceği haline geliyor.

Çok ince öğütülen kavrulmuş kahve çekirdekleri, su ve şekerle ağır ağır kaynatılarak cezve ya da güğümlerde pişirilip dibinde biriken telveyle beraber Türk kahvesi adını alıyor. Türk kahvesi, saraya gelen konuklara belli ritüeller eşliğinde tatlılarla ve şerbetlerle ikram ediliyor. Sonraki yıllarda Avrupa ülkelerine de İstanbul’dan gelen elçi ve tüccarlar aracılığıyla ulaşan kahve, orada da uzun yıllar Türk kahvesi yöntemiyle hazırlanıp tüketiliyor.


İncelikli bir geçmiş: Türkiye’de kahve kültürü

Türkiye’de kahve içmenin yaygınlaşması 1500’lü yıllara dayanıyor. Yaygınlaştıkça da kendine has kültürünü oluşturuyor ve mutfağımızda sarsılmaz bir yer ediniyor. İyi ki de ediniyor! Genellikle sabah saatlerinde ya da öğlen öğününden önce içilen Türk kahvesi, kültürel kodlarımıza öyle bir işliyor ki bizim için oldukça önemli olan “dini bayramlar” ya da “kız isteme merasimi” gibi günlerin yegâne eşlikçisi oluyor.

Tabii ülkemizde kahve kültürünün yerleşmesinde birçok faktör rol oynamış ve günümüze kadar gelmiş. Kahvenin bizim için uzun sohbetlere ve paylaşılan mutluluklara eş değer olmasını sağlayan kahvehaneler ise bu faktörlerin en önemlilerinden. O halde, kahvehanelerin ortaya çıktığı dönemlere doğru tarihi bir yolculuğa çıkalım.

Kahvehanelerin doğuşu

Şimdi gözlerinizi kapatıp surlarla çevrili eski İstanbul’u düşünün. Cumbalı ahşap evlerin ve taş sokakların hâkim olduğu kentte, 1554 yılında Tahtakale’de açılan ilk kahvehaneler zamanla tüm şehre yayılıyor.

Bu noktalarda halk sadece kahveyle tanışmıyor; sosyalleşip güzel vakit geçiriyor. Çünkü kahvehanelerde günün farklı saatlerinde kitaplar, şiirler, hikâyeler okunuyor; satranç, tavla gibi oyunlar oynanıyor. Kısacası kahvehane kültürü dönemin sosyal hayatına tam anlamıyla damgasını vuruyor.

Türk kahvesi çeşitleri

Türk kahvesi tarihine yakından baktığımızda, ilk olarak İstanbul’da açılan kahvehanelerin zamanla Anadolu şehirlerine de yayıldığını görüyoruz. Farklı coğrafyalara yayılan kahve, yaygınlaşan her ürünün değişmesi gibi birçok pişirme ve içilme yöntemi kazanıyor.

Türkiye’nin farklı bölgelerinde içilen Türk kahvesi çeşitleri var. Ege ve Akdeniz Bölgelerinde ince belli çay bardağında içilen süvari kahvesi, kafeinsiz menengiç kahvesi, adı üstünde külün içinde pişirilen kül kahvesi, çikolatalı Türk kahvesi, damla sakızlı Türk kahvesi ve dibek kahvesi en popüler çeşitlerden.


Bol köpüklü Türk kahvesi yapımı

Böylesi bir lezzet, elbette özenli bir hazırlık ve pişirme süreci istiyor. Öncelikle kusursuz bir Türk kahvesi yapımı için bilmeniz gereken detayları paylaşalım:

  • Kahvenin tazeliğini korumak için Türk kahvesini ambalajından çıkarıp cam bir kavanozda, serin ve kuru ortamda saklayın. 
  • Geleneksel metotla pişirmek için cezve kullanın. Elbette elektrikli cezve ya da Türk kahvesi makinelerini de kullanabilirsiniz ama en temel yöntem cezvedir. 
  • Kahveyi pişirmeden önce şeker, kahve, su ve Türk kahvesi fincanlarınızı çıkararak ön hazırlığınızı yapın.

“Türk kahvesi nasıl yapılır?” sorusunun cevabı için ise aşağıdaki adımları takip edin:

  • Her fincan için cezveye bir tatlı kaşığı dolusu Türk kahvesi koyun.
  • Şekerli yapmak için fincan sayısının 2 küp, orta şekerli için 1,5 küp, az şekerli kahve için ise 1 küp fazlası şeker kullanın. Sade kahve için ise hiç şeker eklemeyin.
  • Üstüne her fincan için bir Türk kahvesi fincanı kadar su koyun ve karıştırın.
  • Cezveyi ocağa koyup kısık ateşte ağır ağır pişirin. Kaynama derecesine yaklaşıp kabardığında ocaktan alıp üzerinde oluşan köpüğü fincanlara paylaştırın. 
  • Kalan kahveyi bir taşım kaynatıp fincanlara dökün. Böylelikle köpük üste çıkacak ve geleneksel Türk kahvenizi dört dörtlük hazırlamış olacaksınız.

Geleneksel Türk kahvesi sunumu

Türk kahvesini en güzel şekilde hazırladıktan sonra özel boyutlarda olan fincanlarda, yanında minik bir bardak soğuk su ve lokum ya da şerbetli tatlılar eşliğinde ikram edebilirsiniz. Ama unutmayın ki kahvenin yanında verilen su, Türk kahvesini tatmadan önce kahvenin lezzetini çok daha iyi bir şekilde hissedebilmek için içiliyor!


Türk kahvesi faydaları ve farklı kullanım alanları

Türk kahvesi faydaları ve buna bağlı olarak farklı kullanım alanları da çok merak edilen konular arasında. Türk kahvesinin doğru miktarda tüketilmesi halinde; enerjik hissetmeye, odaklanmaya yardımcı olduğu aynı zamanda antioksidan özelliği taşıdığı söyleniyor.

Türk kahvesi faydaları saymakla bitmiyor. Örneğin birçok insan Türk kahvesini içtikten sonra dibinde biriken telveyi yüz maskesi olarak da kullanıyor. Üstelik bunun dışında telve, ev bitkileri için saksıların dibine dökülebilir ya da koku önleyici olarak buzdolabının içine de konulabilir.

Kültürüne, lezzetine çok şey sığdıran Türk kahvesinin tüm dünyada bilinirliğinin giderek artacağı yönündeki umudumuz büyük. Ayrıca o kadar çok bahsettik ki; tahmin ediyoruz şöyle güzel bir Türk kahvesi yapmak için hazırlıklara başladınız bile.

Afiyet olsun!

]]>
https://benimnotdefterim.com/turk-kahvesinin-yolculugu/feed/ 0
Saç Bakım Yağları https://benimnotdefterim.com/sac-bakim-yaglari/ https://benimnotdefterim.com/sac-bakim-yaglari/#respond Tue, 16 Jan 2024 13:13:00 +0000 http://sifalibitkideposu.com/?p=12256

Saç Bakım Yağları

Yağlar kızartılmış ve kıvrılmış telleri tamir etmek için mükemmel bir seçimdir.

“Saf soğuk preslenmiş” veya “saf expeller preslenmiş” etiketli saf organik bitki yağlarını arayın.

  • Badem yağı : Badem yağı, vitamin ve protein bakımından zengin hafif ve kokusuz bir yağdır.

  • Hindistancevizi yağı : Hindistan cevizi yağı uzun zamandan beri halk tıbbında saç kremi ve nemlendirici yağ olarak kullanılmaktadır.

  • Jojoba yağı : Jojoba yağı, saç derisi ve saçlar için iyi bir seçimdir, çünkü çok yumuşatıcıdır ve cilde yarar sağlayan besinler içerir.

  • Susam yağı : Susam yağı hem nemlendirici hem de saç kremi olarak çalışan antioksidan bakımından zengin bir yağdır.

  • Sızma zeytinyağı : Sızma zeytinyağı, kilitlenmemiş zeytinyağı elde etmek için kilitlerinize yağsız bir parlaklık kazandırır.

Evde saçlar İçin Yağ Tedavisi

Elinizde bitkisel bazlı bir yağ olduğu sürece , zaten yolun yarısına gelmişsinizdir.

İlk olarak, sıcak yağlı saç tedavisini doğru şekilde yapmak için kendinize yeterli zaman verin. 

Daha sonra malzemelerinizi toplamanız gerekecek.

  • Bir yağ karışımı
  • Isıya dayanıklı bir kase veya cam kap
  • Daha büyük bir kase
  • Sıcak su
  • Plastik bir duş başlığı
  • Şampuan ve saç kremi

Kendinize sıcak yağlı saç bakımı uygulamak için aşağıdaki adımları izleyin:

  1. Isıya dayanıklı bir kaseye veya cam kaba az miktarda yağ koyun.
  2. Isıya dayanıklı kaseyi veya cam kabı, içinde sıcak su bulunan daha büyük bir kaseye yerleştirin ve küçük olanın birkaç dakika kısmen suya batmasını sağlayın.
  3. Yağ uygun sıcaklığa ulaştığında, yağı saçınıza uygulamadan önce bileğinizde test edin.
  4. Sıcak yağı parmak uçlarına kadar yaymak için ellerinizi birbirine sürtün.
  5. Yağı saç derinize uygulayın, parmaklarınızla saç çizginizden ensenize ve kulaklarınıza kadar küçük daireler halinde masaj yapın.
  6. Yağ saç derisine dağıldıktan sonra geniş dişli bir tarak alın ve ürünü saçınızın uçlarına doğru çekin.
  7. Saçınızı plastik bir duş başlığıyla kapatın ve yağı 15 ila 30 dakika saçınızda bırakın.
  8. Yağı çıkarmak için saçınızı yıkayın ve şampuanlayın. İstenirse saç kremi ile bitirin.
]]>
https://benimnotdefterim.com/sac-bakim-yaglari/feed/ 0
ALLAH’IN RAHMET VE İNAYETİNE SIĞINMANIN ADI:EÛZÜ-BESMELE https://benimnotdefterim.com/allahin-rahmet-ve-inayetine-siginmanin-adieuzu-besmele/ https://benimnotdefterim.com/allahin-rahmet-ve-inayetine-siginmanin-adieuzu-besmele/#respond Fri, 12 Jan 2024 10:58:42 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=21166

Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “De ki: Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Onların yanı başımda bulunmalarından da sana sığınırım.”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Bismillâhirrahmânirrahîm  ile başlanmayan her önemli iş, bereketsiz ve sonuçsuzdur.”[2]

Aziz Müminler!

Cenâb-ı Hak, peygamberleri aracılığıyla her türlü sıkıntı ve zorluktan kurtaran, iyilik ve hayır kapılarını açan iki önemli cümle öğretmiştir bizlere. Bu iki cümle, Eûzü-Besmele olarak bildiğimiz        اَعُوذُ بِا للّٰهِ مِـنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيــمِ ve بِسْــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمَـنِ الرَّحِيـمِ ’dir. Eûzü-Besmele, “Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım.”,  “Söz ve işlerime Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlarım.” demektir. Rabbimizin emir ve yasaklarına göre hayatımızı tanzim etme kararlılığını göstermektir.

Kıymetli Müslümanlar!

Eûzü-Besmele, imkânları ve gücü sınırlı olan insanın, sonsuz kudret ve merhamet sahibi Allah’a sığınmasıdır.  Allah’ın her an ve her yerde kendisini gördüğü bilinciyle yaşamasıdır. Eûzü-Besmele, ibadetlerimizin anahtarıdır. Dilimizin süsüdür.  

Eûzü-Besmele ile açılır gönül kapıları Allah’a. Zorlukların üstesinden gelmek için Eûzü-Besmele ile niyazda bulunulur Yüce Mevlâ’ya. Sorumluluklar yerine getirildikten sonra Eûzü-Besmele ile hastalıklara şifa istenir Allah’tan. Bütün tedbirler alındıktan sonra Eûzü-Besmele ile sıkıntılara çare beklenilir Cenâb-ı Hak’tan.

Değerli Müminler!

Eûzü-Besmele, kitaplara ve levhalara sığdırılamayacak kadar değerli ve kıymetli bir hazinedir. Rabbimiz, onları anlayalım ve hayatımızın her alanında kılavuz edinelim diye bizlere göndermiştir. Nitekim tertemiz yaşantılarıyla insanlara örnek olan bütün peygamberler, davetlerine Eûzü-Besmele ile başlamışlardır. İnsanları tevhit ve vahdete Eûzü-Besmele ile çağırmışlardır. Haramlardan, gayri meşru işlerden, kin, nefret ve öfkeden, fayda vermeyen ilimden Allah’a sığınmışlardır. Şeytana, şeytani duygu ve düşüncelere, her türlü şerre ve şer odaklarına karşı Allah’tan yardım istemişlerdir. Yüce Rabbimizin bu husustaki emri gayet açıktır:             وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ  “Eğer şeytandan seni kötülüğe sevk edecek bir düşünce gelirse, hemen Allah’a sığın.”[3]

Öyleyse Aziz Müslümanlar!

Bizler de hayatımızın her ânını Eûzü-Besmele ile ilmek ilmek dokuyalım. Eûzü-Besmele ile başlayalım her sözümüze ve işimize. İyiliklerle kuşatalım dört bir yanımızı; yaklaşmayalım hiçbir kötülüğe. Eûzü-Besmele ile öğrenelim ilmi, bilimi ve teknolojiyi. Allah’ın adıyla okuyalım, okutalım. Öğrendiklerimiz bizi Allah’ın rızasına ulaştırsın, dünya ve ahiretimizi mamur kılsın. Eûzü-Besmele ile girelim evimize. Huzur ve mutluluğu hâkim kılalım ailemizde; şiddet ve nefretten uzak duralım her zaman ve her yerde. Eûzü-Besmele ile işyerlerimizi açalım, mesaimize başlayalım. Helalinden kazanıp helale harcayalım; haramdan, kul ve kamu hakkından sakınalım. Eûzü-Besmele birleştirsin gönüllerimizi. Sağlamlaştıralım birlik, beraberlik ve kardeşliğimizi; aramıza fitne, fesat ve ayrılık sokmaya çalışanlara asla fırsat vermeyelim.

Kıymetli Müminler!

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) evinden çıkarken, evine girerken, yatarken, kalkarken daima Eûzü-Besmele çekerdi. Eûzü-Besmele ile sözlerine ve işlerine başlar, Eûzü-Besmele ile Rabbine niyazda bulunurdu. Bizler de mübarek üç ayların birincisi Receb’in şu ilk gününde samimiyetle açalım ellerimizi Yüce Rabbimize. Tevazu ile boyun eğelim Cenâb-ı Hakk’a. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in kendisini örnek almamızı isteyerek yaptığı şu duayla sığınalım Allah’a: Allah’ım! Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)’in senden istediği bütün hayırları biz de istiyoruz, lütfeyle. Sana sığındığı bütün kötülüklerden biz de sana sığınıyoruz, muhafaza eyle. Yardım sendendir ve dönüş sanadır. Güç ve kuvvet sadece senin yardımınladır.[4]


[1] Mü’minûn, 23/97, 98.

[2] Süyûtî, el-Fethü’l-kebîr, II, 303.

[3] Fussilet, 41/36.

[4] Tirmizî, Deavât, 88.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

]]>
https://benimnotdefterim.com/allahin-rahmet-ve-inayetine-siginmanin-adieuzu-besmele/feed/ 0
PTH (Parathormon) Nedir? Parathormon Yüksekliği ve Düşüklüğü https://benimnotdefterim.com/pth-parathormon-nedir-parathormon-yuksekligi-ve-dusuklugu/ https://benimnotdefterim.com/pth-parathormon-nedir-parathormon-yuksekligi-ve-dusuklugu/#respond Mon, 08 Jan 2024 11:15:29 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=21164 PTH (Parathormon) Nedir?

Paratiroid olarak da adlandırılan PTH(Parathormon), kan dolaşımındaki iki mineral olan kalsiyum ve fosfor seviyesini düzenleyen ve koruyan, boyundaki dört küçük paratiroid bezi tarafından salgılanan bir hormondur. Ayrıca kandaki D vitamini düzeyini kontrol etmeye ve vücuttaki kalsiyumun kemiklerden kana geçişindenden de sorumludur.

PTH hormonunun düşüklüğü veya yüksekliği durumlarında kanda kalsiyum ve fosfor dengesizlikleri ortaya çıkar, bu da birtakım belirtilerin yaşanmasına sebebiyet verebilir.

Bu belirtilerin ortaya çıktığı senaryoda doktor tarafında PTH testi yapılması istenir ve kandaki PTH hormonunun seviyesi belirlenir.

PTH (Parathormon) Testi Nedir?

PTH testi, paratiroid bezi tarafından üretilen kandaki kalsiyum seviyelerini kontrol etmek için parathormon değerini ölçen bir testtir. PTH, kişinin vücudundaki kalsiyum ve fosfor dengesini korumakla görevli protein hormonudur ve pth testiyle pth hormonunun düzeyi belirlenir. Referans aralığı 15-65 pikogram olan pth hormonu seviyesinin düşüklüğü veya yüksekliği durumunda bazı olumsuzluklar ortaya çıkabilir.

PTH (Parathormon) Ne İşe Yarar?

Diğer isimleri paratiroid ve parathormon olan PTH, kandaki önemli minerallerden olan kalsiyum ve fosfor dengesinin düzenlenmesini sağlar. Bu düzenlemeyi sağlamasının yanı sıra kalsiyumun kemiklerden kana geçmesi gibi önemli bir rol de üstlenen PTH hormonu, aşağıdaki bölüm ve organları etkileyerek vücuda ciddi bir katkı sağlar.

Kemikler: PTH hormonu, kemiklerden kan dolaşımına kalsiyum aktarımı yapar.

Böbrekler: Paratiroid hormonu, böbreklerdeki aktif D vitamini üretimi sağlamakla görevlidir. PTH hormonu bununla birlikte böbreklere kalsiyumu idrarla dışarı atmak yerine vücutta tutması için uyarı mesajı gönderir.

İnce bağırsak: PTH, ince bağırsağa tüketilen gıdadan daha çok kalsiyum emmesi için işaret verir.

PTH hormonunun en önemli görevlerinden olan kalsiyum dengesini korumak olduğu bilinir. Kandaki kalsiyum seviyesi düştüğünde, kandaki düşük kalsiyum seviyeleri paratiroid hormonu salınımını uyarırken, yüksek kalsiyum seviyesi ise bezlerin pth hormonu salgılamasını engeller.

Parathormon (PTH) Normal Değeri Kaç Olmalı?

PTH kan testi yoluyla belirlenen PTH hormonunun normal referans aralığı mililitre bazında 15-65 pikogram aralığında olmalıdır. Kişiden kişiye ve testin yaptırıldığı laboratuvara göre değişkenlik gösterebilen PTH değerleri, genellikle bu aralık ölçüsünde değerlendirilir.

Parathormon (PTH) Yüksekliği Nedir?

Parathormon(PTH) yüksekliği, paratiroid bezlerinizin çok fazla hormon salgılaması sonucu kandaki kalsiyum düzeyinin yükseldiği anlamına gelir. Parathormon yüksekliği kemik erimesi ve böbrek taşı gibi sorunlara da sebebiyet verebilir. Bu hormonun, dolayısı ile de kalsiyum yüksekliği hiperparatiroidizminiz olduğu ve bundan kaynaklı yüksek seviyelerde olduğunu da gösterebilir.

Kandaki yüksek kalsiyum seviyeleri hiperkalsemi olarak bilinirken düşük fosfor seviyeleri ise hipofostatemi şeklinde adlandırılır. Bu iki durum da kişide çeşitli semptomlar doğururken sağlık açısından olumsuz etkiler oluşturur.

Parathormon (PTH) Yüksekliği Neden Olur?

Kandaki kalsiyum seviyesinin yükselmesi ve fosfor seviyesinin düşmesi olarak bilinen parathormon (pth) yüksekliğine genel olarak hiperparatiroidizm neden olur. Hiperparatiroidizm, paratiroid bezlerinin aşırı aktif bir şekilde çalışması ve çok fazla PTH hormonu salınımı yapması demektir. Ayrıca böbrek yetmezliği ve paratiroid bezinde ortaya çıkan problemler de pth yüksekliği nedenleri arasında yer alır.

Aşağıdaki durumlar hiperparatiroidizm nedenlerini içerir:

Paratiroid adenomu

Tek bir paratiroid hormonunda meydana gelen iyi huylu bir büyüme (adenom) sonucu PTH hormonu aşırı salınım gerçekleştirir. Bu durum hiperparatiroidizmin en yaygın nedeni olarak kabul edilir.

Hiperplazi

İki veya daha paratiroid bezinin büyümesi ve çok fazla pth hormonu üretilmesi hiperplazi olarak bilinir.

Genetik faktörler

Çoklu endokrin neoplazi tip 1 olarak adlandırılan bazı kalıtsal faktörler hiperparatiroidizm sebebi sayılabilir.

Paratiroid kanseri

Nadir olarak görülen paratiroid kanseri, hiperparatiroidizm nedenleri arasında belirtilebilir.

Diğer yandan PTH yüksekliğinin olası başka nedenleri de mevcuttur.

Bunlar şöyledir:

  • D vitamini düşüklüğü
  • Paratiroid bezlerinden bağımsız kalsiyum düşüklüğü
  • Kronik böbrek hastalığı
  • Magnezyum eksikliği

Parathormon (PTH) Yüksekliği Belirtileri Nelerdir?

Vücuttaki paratiroid bezlerinin aşırı aktif bir şekilde çalışması hiperparatiroidizm olarak tanımlanır ve bu durum pth yüksekliğine neden olur. Parathormon yüksekliği aynı zamanda kandaki yüksek kalsiyum seviyelerine işaret eder. PTH yüksekliğinin kişide meydana getirdiği bazı semptomlar söz konusudur.

Parathormon (PTH) yüksekliği belirtileri şunlardır:

  • Yorgunluk ve halsizlik
  • Eklem ve kas ağrısı
  • Susama ve sık idrara çıkma
  • Mide bulantısı ve kusma
  • Depresyon
  • İştah azalması
  • Kabızlık

Parathormon (PTH) Düşüklüğü Nedir?

PTH testiyle belirlenen PTH hormonunun 15-65 pikogram referans aralığının altında yer alan pth değeri pth düşüklüğü olarak adlandırılır. PTH düşüklüğü, paratiroid hormonunun az çalışması anlamına gelir ve bu durum da kandaki düşük kalsiyum seviyesiyle (hipokalsemi) birlikte yüksek fosfor düzeyine (hiperfosfatemi) işaret eder.

Parathormon (PTH) Düşüklüğü Neden Olur?

PTH düşüklüğünün en yaygın nedeni hipoparatiroidizmdir. Hipoparatiroidizm, paratiroid bezlerinin az çalıştığı ve yeterince salgılanmadığı durumlarda oluşur. Hipoparatiroidizme bağlı olarak paratiroid bezlerindeki hasar, radyoterapi ve magnezyum eksikliği de pth düşüklüğüne neden olur. Nadir olarak meydana gelen hipoparatiroidizmin tedavisi mümkündür ve çok ciddi bir sonuç doğurmaz.

Hipoparatiroidizme neden olan durumlar şöyle sıralanabilir:

Paratiroid bezlerinde hasar ve yaralanma

Ameliyat sırasında paratiroid bezlerinde meydana gelen yaralanma ve hasarlar hipoparatiroidizmiz en yaygın nedeni olarak kabul. Bu durum vücutta pth hormonu düşüklüğü meydana getirir.

Genetik faktörler

Hipoparatiroidizm vakalarının az bir bölümünü kapsayan genetik faktörlerden en yaygın nedeni kromozomal bir genetik durum olan DiGeorge sendromudur.

Birtakım otoimmün hastalıklar

Tip 1 otoimmün poliglandüler sendrom olarak bilinen hastalık, bağışıklık sistemine saldırması sonucu vücutta pth düşüklüğü yaşanır ve kronik hipoparatiroidizm meydana gelir. Ayrıca addison hastalığı ve zararlı anemi de pth düşüklüğüne sebebiyet verebilir.

Magnezyum düşüklüğü

Vücuttaki düşük magnezyum seviyeleri hipoparatiroidizm nedeni olarak sayılır. Magnezyum seviyesi istenilen rakama geldiğinde hipoparatiroidizm de ortadan kalkar ve pth hormonu yükselmeye başlar.

Parathormon (PTH) Düşüklüğü Belirtileri Nelerdir?

PTH hormonu düşüklüğünün en yaygın nedeni olan hipoparatiroidizm sonucunda vücutta kalsiyum düşüklüğü meydana gelir ve pth düşüklüğünün belirtileriyle kalsiyum düşüklüğü belirtileri ortak bir çerçevede değerlendirilebilir.

PTH düşüklüğü belirtileri aşağıdaki gibidir:

  • Dudaklarda, el-ayak parmaklarında ve ağız çevresinde uyuşma
  • Kas krampları ve kas spazmları
  • Karın ağrısı
  • Olağan dışı kalp ritmi (aritmi)
  • Tırnak kırılması
  • Saç kuruluğu
  • Katarakt
  • Çocuklarda diş minesi zayıflığı

Parathormon (PTH) Hakkında Sıkça Sorulan Sorular

Parathormon (PTH) neyi gösterir?

Paratiroid bezleri tarafından salgılanan pth hormonu, vücuttaki kalsiyum ve fosfor dengesini korumakla görevlidir ve özellikle pth testiyle birlikte salgılanan pth hormonu belirlenir.

Parathormon yüksekliği kaç olursa tehlikelidir?

Referans aralığı 15-65 pikogramın üstünde olan pth hormonu değeri hiperkalsemi olarak adlandırılır. Hiperkalsemi, vücuttaki kalsiyum yüksekliği anlamına gelir. PTH yükseldiğinde aynı zamanda kandaki kalsiyum miktarı da artar.

]]>
https://benimnotdefterim.com/pth-parathormon-nedir-parathormon-yuksekligi-ve-dusuklugu/feed/ 0
Türk Mutfağında Sütlü Tatlılar https://benimnotdefterim.com/turk-mutfaginda-sutlu-tatlilar/ https://benimnotdefterim.com/turk-mutfaginda-sutlu-tatlilar/#respond Sun, 07 Jan 2024 14:41:03 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20541

Fırında Sütlaç :

Sütlaç Türk mutfağında iki şekilde yer alır. Birisi klasik tencerede pişen şekli, diğeri de fırın sütlaçtır. Fırın sütlaç yapmak için sütlaç, pişirildikten sonra ısıya dayanıklı kaplara dökülür. Bir miktar ayrılan sütlacın içine yumurta sarısı eklenerek karıştırılır. Kapların üzerine paylaştırılır. Fırında kızartılarak hazırlanır. 

Sütlaç, yapımı çok kolay bir tatlı gibi görünse de önemli ayrıntılarla iyi bir sütlaç hazırlanabilir. Evlerde yapılan sütlaç süt, pirinç ve şekerden oluşur. Sütün içine ölçülü pirinç katılır. Ocağa konulur. Kısık ateşte pirinçler yumuşayana kadar karıştırılarak pişirilir. Şekeri atılıp ocaktan alınır. Sıcakken kâselere boşaltılır. Ilıkken ya da soğuyunca servis yapılır. 

Ticari mutfaklarda ise pirinç su ile biraz pişirilir. Kaynayan süte eklenir. Nişasta ile kıvama getirilir. Şeker eklenerek pişmesi tamamlanır. Pirinç miktarı evde yapılanlardan azdır.

Tavuk Göğsü Tatlısı :

Türk mutfağına Romalılardan geçen bir tatlı olmasına rağmen günümüzde sadece Türk mutfağında yapılır. Tavuğun göğsü haşlandıktan sonra iyice dövülür. Süt, nişasta ve pirinç unuyla koyulaştırılır. Şeker ve ezilmiş tavuk göğsü eklenir. Bir taşım kaynatılıp ocaktan alınır. Bir tepsiye dökülür. Soğuduktan sonra dilimlenerek servis yapılır. Bazen tavukgöğsü hazırlandıktan sonra dibi ocakta yakılarak kazandibine dönüştürülür.

Kazandibi Tatlısı :

Kazandibi, 15. yüzyıldan beri Türk mutfağında yapılan sütlü tatlıdır. Muhallebinin dibinin yakılması ile hazırlanır. Çok çeşitli hazırlama şekilleri vardır. Bazı tariflerde tepsiye dökülen muhallebi doğrudan (direkt) ocak üstüne konularak dibi yakılır. Bazılarında ise tepsinin dibine önce şeker dökülür, üzerine muhallebi dökülür. Ocak üzerinde ya da fırında dipteki şekerin yanması sağlanır. 

Keşkül Tatlısı :

Keşkül, adını Hindistan cevizinden almıştır. Eskiden dilenciler, Hindistan cevizinin kabuğundan yapılan kâselerle dilenirlermiş. Bu kâsenin adının da keşkül olduğu söylenir.

Keşkül en eski sütlü tatlılardan biridir. Eski çağlarda sulu yiyecekleri koyulaştırmak için ekmek kullanılmış. Daha sonraları ekmeğin yerini ezilmiş cevizgiller almış. Keşkül de sütün koyulaştırılması için ezilmiş cevizgillerin şekerle birlikte süte karıştırılmasıyla yapılmaya başlanmış. Önceleri renginin beyaz olması için ezilmiş badem, şeker ve süt kullanılarak hazırlanmış, sonradan badem yerine sübye kullanılmış, günümüzde ise koyulaştırma işlemi nişasta ile yapılmaktadır. 

Muhallebi :

Muhallebi süt, nişasta (klasik şekliyle sübye) ve şekerle yapılan en temel sütlü tatlıdır Türk mutfağında sakızlı ve fıstıklı olmak üzere temelde iki çeşidi olsa da günümüzde çok çeşitli şekillerde muhallebiler yapılmaktadır. Taze meyveler püre şeklinde ya da küçük doğranarak meyveli muhallebiler de yapılır. Muhallebi içinde kullanılan malzemeye göre isimlendirilir. Sakızlı muhallebi, fıstıklı muhallebi, kahveli muhallebi, kakaolu muhallebi vb.  

Genellikle sütlü tatlılarda şeker sonradan eklenir. Fakat muhallebide istisnai bir durum söz konusudur. Muhallebi yapılırken genellikle süt ve şeker kaynatılır. İçine sübye ya da suyla açılmış nişasta eklenir. Bir taşım kaynatılıp ocaktan alınır. Sıcakken kâselere boşaltılır. En klasik servisinde ya tarçın eklenir ya da biraz reçel tanesi üzerine konulur. Süt ve şekeri karıştırıp pişirmek beceri gerektirir. Bu şekilde pişirirken şekerin karamelize olmamasına dikkat etmek gerekir. Eğer şeker sonra katılırsa daha iyi sonuç alınır.

Güllaç :

Güllaç, mısır nişastası, gül suyu, süt ve şeker ile hazırlanan geleneksel Türk tatlısıdır. Kitâb-ı Me’kûlât’da Gülac olarak tarifi verilmiştir. Kitâbü’t-Tabîh (Bağdâdî) (Muhammed bin Mahmûd Şirvânî çevirisinde) “terkib-i güllac” başlıklı tarifte sadece yufkasının yapımını anlatır.

Güllaç, esas olarak ısıtılmış süt ve gül suyundan elde edilen sıcak karışımın güllaç yaprakları üzerine dökülmesi ve bu yaprakların orta katının ceviz ile döşenmesi ile yapılır.

Höşmerim :

Höşmerim ya da Hoşmerim, Marmara başta olmak üzere Ege, İç Anadolu bölgelerinde üretilen bir tatlı.

Balıkesir ve Bursa başta olmak üzere, Çanakkale, Tekirdağ, Kırklareli ve İzmit tatlının en çok yapıldığı iller. Evliya Çelebi, “Seyahatname”sinde bu tatlının, Balıkesir’e yerleşen ilk Türkmen göçebelerinde de görüldüğünü, Havran’a da oradan geçtiğini anlatır. Peynir helvası ya da peynir tatlısı olarak da bilinir. Farsça hoş (tatlı) ve maram (kaymak) sözcüklerinden türemiş.

İlk höşmerim üretimini Orta Asya’dan göçler yolu ile gelen Anadolu Yörüklerinin yaptığı bilinir.

Kadayıflı Muhallebi :

Şekersiz İncir Uyutması :

İncir telemesi veya incir uyutması için süt ve kuru incir karıştırıldıktan sonra yoğun kıvamda değildir. Bu aşamada “incir uyutması tutmadı” diye düşünmeyin. Tatlınızı oda sıcaklığında ağzı kapalı şekilde dinlenmeye, mayalanmaya bırakın. Bu bekleyişin ardından tatlınız kıvam ve lezzet kazanacaktır.

Dondurma :

Dondurma süt, şeker, salep, süt yağı, vanilya, meyve püresi, çeşitli kuru yemişler, çikolata veya kakaodan yapılan, besleyici değeri yüksek olan bir tatlıdır. Dondurma; karbonhidrat, protein, kalsiyum, fosfor, demir, çinko, magnezyum, sodyum, potasyum, A, B, C, D ve E grubu vitaminleri içerir.

Hurma Uyutması :

Sütlü Nuriye ( Hoşverdi )  Tatlısı:

Kıbrıs Tatlısı :

]]>
https://benimnotdefterim.com/turk-mutfaginda-sutlu-tatlilar/feed/ 0
Hatay Yöresel Yemekleri – Hatay Mutfağı https://benimnotdefterim.com/hatay-yoresel-yemekleri-hatay-mutfagi/ https://benimnotdefterim.com/hatay-yoresel-yemekleri-hatay-mutfagi/#respond Wed, 03 Jan 2024 13:22:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=3180

Hatay mutfağının dünyada eşi benzeri yok.

Zengin tarihi ve kültürel mirasının yanında gastronomi konusunda önemli bir şehir.

Kentte mezeler hariç sıcak yemek olarak 600’ün üzerinde çeşit var. Sizin için en meşhur 25 tanesini topladık.

Oruk, köfte, öcce, şıhıl mahşi, tepsi oruğu, aşur, içli köfte, kabak borani, balıkçıl pilavı, tepsi kebabı, lepeç, keşşir pilavı, kıbbıl nane, baharatlar, zahter, zeytin, zeytinyağı, biber çeşitleri…

Tepsi kebabı

UNESCO tarafından 2017 yılında dünyanın 26’ıncı gastronomi şehri seçilen Hatay’da yörenin en meşhur yemeği tepsi kebabı yöre halkı tarafından Lahm-ı Sini olarak adlandırılıyor. Hemen hemen her köşe başındaki kasapta marifetli ustalarca zırh bıçak yardımıyla hazırlanıp odun ateşinde pişirilen ve baharatlarla lezzetine lezzet katılan tepsi kebabı, Hatay için “yemeden dönme” listesinin en üstünde yer alıyor. Yüzyıllardır Hatay’da yapılan tepsi kebabı kasaptaki işlemlerin ardından taş fırında odun ateşinde pişirilerek sıcak ekmekle sunuma hazır hale getiriliyor. Tepsi kebabı %70’i koyun ve %30 dana etinin karşımı ile yapılıyor. Tepsi kebabı için kullanılacak ete sarımsak, çeşitli baharatlar, isteğe göre tatlı veya acı biber kullanılıyor. Tepsi kebabının tadı en iyi odun ateşinde pişerse alınıyor. 

Biberli Ekmek (Katıklı Ekmek)

Biberli Ekmek Hatay’ın en gözde yöresel ürünlerinin başında gelir. Tadı enfestir. Meşhur biberli ekmekle tanıştıktan sonra bağımlısı olursunuz. Hataylılar biberli ekmeği sabah kahvaltılarında ya da akşam çaylarında tüketirler. Yapılışı: Soğanı ince kıyın. Çökelek, biber salçası, susam, çörek otu ve ovulmuş zahter ile birlikte zeytinyağı katarak karıştırın. Mini fırın tepsisini bol yağlayın. Fırından aldığınız ya da kendiniz hazırladığınız hamuru tepsiye yayın. Hamur yayma sırasında büzüşeceğinden, malzeme ile birlikte yayılması daha kolay olur. Tüm malzemeyi hamur üzerine yaydıktan sonra orta ısılı fırına sürün. 

Kağıt kebabı

Tamamen Hatay’a özel olan kağıt kebabı acılı ya da acısız hazırlanıyor. Kağıt kebabı, özel satır kıymasıyla yapılır. Sinirler özel olarak ayıklanır. İçine 72 çeşit baharat eklenir. Sacın üzerinde pişirip soslu lavaşlarla sunum yapılır. Osmanlı, Fransız ve Arap mutfağının özelliklerini de bünyesinde barındıran, yemeklerinden mezelerine kadar sayısız damak tadıyla gastronomi turizminin önemli yerlerinden olan Hatay’da kasaplar, sadece et satılan yerler değil eşsiz tatların da sunulduğu lezzet durakları olarak biliniyor. Hemen her köşe başında yer alan kasaplar, et kesimi ve satımının yanı sıra mesailerinin büyük bir kısmını, çeşitli baharatların yanı sıra sarımsak ve maydanozun satırlarla ince ince kıyılmasıyla elde edilen tepsi ve kağıt kebabını hazırlayarak geçiriyor. Üzerine salça sosu dökülen ve isteğe göre üzerine biber, soğan da koyulan kağıt kebabı, taş fırınlarda pişirilerek sıcak pide ekmekle servis ediliyor.

Şeyh Mualla (Şıh Mualla)

Şeyh Mualla çok malzemeli bir yemektir. Ana malzeme patlıcandır ama mercimek ve nohut da vardır. Ancak şeyhler bu kadar gösterişli ve malzemesi zengin yemek yiyebilir gibi biri düşünceyle bu isimle anılmıştır. Yeşil mercimekler hafif diri kalacak şekilde haşlanır, suyu süzülür, derin bir kaba alınır. Domates, soğan, sarımsak ve biber ince ince doğranır. Üzerine salça zeytinyağı nar ekşisi nohut ve baharatlar serpilerek karıştırılır. Patlıcanlar alacalı soyulur ve boylamasına koparmadan dilimlenir. Aralarına hazırlanan iç harç yerleştirilir, tencereye dizilir. Yağ ve su ilave edilerek patlıcanlar yumuşayıncaya kadar pişirilir.

Sac Oruğu

Et, et öğütücüsünde çekilir. Bulgur ıslatılıp kıyma makinesinde biber ve soğanla iki defa çekilir. İçine bir tatlı kaşığı kimyon, karbonat, 2 yemek kaşığı un ve çekilmiş et konarak iyice yoğurulur. Hazırlanan köfte portakal büyüklüğünde parçalara ayrılır. her biri ayrı ayrı, bir naylonun üzerinde tabak büyüklüğünde incecik açılır. Hazırlanan içten biraz alınarak açılmış köftenin üstüne yayılır. Diğer parça, naylonuyla kaldırılarak öbürünün üstüne kapatılır ve kenarları bastırılıp yağlanmış tava veya sacda kızartılır. 

Abugannuş 

Hatay’ın yöresel mezesi patlıcan salatası abugannuş diğer adıyla babagannuş. Öncelikle patlıcanı, biberleri ve domatesleri közleyin. Kabuklarını soyduktan sonra ince ince doğrayın ve karıştırma kabına alın. Daha sonra ahşap tokmakla sarımsakları ezin ve karıştırma kabına ilave edin. Üzerine nar ekşisi, zeytinyağı ve tuz ilave edip harmanlayın. Son olarak servis tabağına alın ve üzerine isteğinize göre süsleme yapabilir, istediğiniz baharatları servis edebilirsiniz. Ayrıca taze nane ve maydanozu ince ince kıyıp içerisine ilave edip harmanlayabilirsiniz. 

Cevizli Biber

Kuru kırmızı biberler ılık suda yumuşayıncaya kadar bekletilir. Kırmızı biberlerin içindeki damarlı ve tohumlu kısımlar temizlenir ve döverek püre haline getirilir. Soğan ince kıyılır ve içine eklenir. İçine etimek, kimyon ve tuz ilave edip iyice ezilir ve macun kıvamına getirilir. Bütün malzeme robota koyularak da çekilebilir. Cevizli biber ezmesi servise hazır. Üzerine zeytinyağı gezdirilir.

Sürk Salatası

Sürk, çökeleğe baharat karıştırılarak elde ediliyor. Hem kahvaltılık olarak hem de akşam meze olarak tüketilebiliyor. Sürk salatası yapılırken domates, soğan, biber ve salatalık yemeklik minik minik doğranır, maydanoz ince ince kıyılır. Hepsini karıştırıp sürk de minik minik doğranıp içine katılır. Yağı ve tuzu eklenip karıştırılıyor. Kahvaltıların vazgeçilmez lezzeti olarak Hatay’da tüketilir.

Kısır

Hatay kısırının en önemli özelliği bulgur ıslatılmadan, yoğurularak yapılması. Kısır yoğurmaya uygun bir kapta bulgur, biber salçası ve domates salçası eller ıslatılarak yoğrulmaya başlanır. Bulgurun şişmesini önlemek için sadece eller ıslatılır devamlı ve bulgur şişerek değil yoğrularak yenecek kıvama gelir. Bulgur yumuşadıktan sonra nar ekşisi eklenerek iyice karıştırılır. Ardından zeytin yağı eklenir. (zeytin yağı ve nar ekşisi arzuya göre daha fazla ya da az konulabilir) Sonra ince ince doğranmış olan maydanoz, nane, soğan eklenir, karıştırılıp marulla birlikte servis edilir. 

Kömbe

Hatay’a özgü lezzet olan kömbe künefeden sonra vazgeçilmez tatlı lezzetleri arasında yer alır. Bayramlarda yapılan nefis bir kurabiye türüdür. Kömbenin şekil alması ve kalınlığının belirlenmesi için ağaç kalıplar kullanılır. Bu kalıpların dışında kömbe olmaz. Kömbenin içinde yağ şeker baharat un ve su vardır. Öncelikle suyu kaynatılır, yağı ısıtılır. Bunun içerisinde şeker eritilir. Sonrasında baharat, kabartma tozu, vanilya ve un eklenir. 20-25 dakika kadar pişirilir. Yağ, süt ve şeker kenarlı bir kapta elle iyice karıştırılır. İçine dövülmüş mahlep, küçük hindistan cevizi, mezeki (damla sakızı), tuz, karbonat, süt konup unla beraber çok iyi yoğurulur. Elde edilen kulak memesi yumuşaklığındaki hamur yarım saat dinlendirilir. Daha sonra hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar alınarak susama batırılıp özel kalıbıyla şekillendirilir. Orta sıcaklıktaki fırında pembeleşinceye kadar pişirilir. 

Künefe

Osmanlı mutfağının en önemli tatlıları arasında yer alan Künefe, dünyanın ilk peynir tatlısı olarak bilinir. İnce kenarlı 60 cm çapında bir tepside künefenin ortası açılıp tereyağı konulur. Hafif ateşte yağ künefeye yedirilip elle iyice tiftiklenir. Ateşten indirilen künefe ikiye ayrılır. Aynı tepside biraz tereyağı sürülüp ayrılan künefenin yarısı yarım cm incelikte yayılıp sıkıca bastırılır. Üstüne ufalanmış tuzsuz taze peynir kenarlara taşmayacak biçimde yerleştirilir. Künefenin diğer yarısı peynirin üstünü kapatacak şekilde yarım cm incelikte düzgün bir biçimde yayılıp, hafif hafif döndürülerek altı pembeleşinceye kadar kızartılır. Ayrı yağlanmış bir tepsiye alt üst edilir. Diğer tarafı da kızartılıp pembeleştikten sonra bir tarafa alınır. Üzerine hazırlanan sıcak şurup dökülür. Sıcak Servis yapılır. 

Analı Kızlı

Analı kızlı yemeği yörede düğünlerde, özel günlerde yapılan yemeklerden. İçinde ki köfteler anayı, küçük mantılar ise kızını temsil ediyor. Tuzlu yoğurt ile yapılıyor, başka yerlerde salçalı şekilleri de var. Hatay’ın unutulmaya yüz tutmuş yemeklerinden biri.

Belen Tava

Belen Tava için etler küçük kuşbaşı şeklinde doğranır, içerisine domates, soğan, sarımsak, biber ve çeşitli baharatlar konur ve taş fırınlarda pişirilir. ismini aldığı Belen ilçesinin tarihi ipek yolu üzerinde olması ve Kanuni Sultan Süleyman’ın kervansarayında ikram edilmesi üzerine kısa zamanda tanınmıştır. Belen Tava kuzu etiyle hazırlanır, tavayı lezzetli yapan şey de baharat ve pişirme metodunda saklı.

Kabak Borani

Kabak, kabukları soyularak küp şeklinde doğranır. Bir gece öncesinden ıslatılan nohut haşlanır. Kuşbaşı etler haşlanır. Doğranmış soğan ve sarmısaklarla beraber bir miktar yağ ve su ilavesiyle kabaklar yumuşayıncaya kadar pişirilir. Et, nohut, tuzlu yoğurt ve gereği kadar su ilavesiyle tencerenin kapağı açık şekilde pişirmeye devam edilir. Ateşten indirmeden önce üzerine nanesi serpilir. Çiğ köfte, taze soğan ve tere ile çok güzel gider.

Küncülü Helva

Zengin mutfağı ve birbirinden leziz yemekleriyle ön plana çıkan Hatay, künefe ve kabak tatlısı gibi yöresel tatlıların yanı sıra sadece ramazanda yapılan küncülü helvasıyla da adından söz ettiriyor. Tahin, şeker, çöven otu ve yörede küncü olarak bilinen susamın karışımıyla üretilen helva, iftar sonrasında kahve veya soğuk içeceklerin yanında atıştırmalık olarak tercih ediliyor.

Çalpak Pekmezi

Türkiye’nin önemli tarımsal üretim merkezlerinden Hatay’da hasat edilen üzümler, geleneksel yöntemler kullanılarak “çalpak pekmezi”ne dönüştürülüyor. İlk olarak çiğneme havuzunda, üzerlerine pekmezin mayası olarak kabul edilen toprak atılıp çizmelerle çiğnenen üzümler, daha sonra mengenede sıkılıyor. Buradan çıkan üzüm suyu, bir süre bekleme havuzunda dinlendirildikten sonra, “kestirme” işlemi için bakır kazanlarda kaynatılıyor. Yine bekleme havuzuna alınan üzümler, daha sonra bakır kazanda, saatlerce küreklerle savrularak pişiriliyor. Üzümler, yaklaşık 5-6 saat süren bu işlemlerden sonra, damak çatlatan “çalpak pekmezi”ne dönüşüyor.

Tuzda Tavuk

Sahip olduğu birbirinden leziz yemeklerle gastronomi tutkunlarının uğrak yerleri arasında bulunan Hatay’da yapılan tuzda tavuk, kentin önemli turizm değerleri arasında. Özel bir sosa bulanan tavuğun 10 kilo tuzla kaplandıktan sonra taş fırında 2 saat süreyle pişirilmeye bırakılmasıyla hazır edilir. Odun ateşinde pişen tuz kalıbı oldukça sert bir hale gelir. Bir tokmak yardımıyla tavuğun kaplı olduğu tuz kırılıyor. Tuzun içinde nar gibi kızaran tavukların kemikleri birbirinden hemen ayrılıyor. 

Humus

Tahin, nohut ve sarımsağın birleşimiyle ortaya çıkan, kendine özgü süslemeleri ve lezzetiyle damaklarda ayrı bir tat bırakan humus, gastronomi kenti Hatay’da en sevilen yiyeceklerin arasında yer alır. Hatay’da genellikle soğuk meze, Tarsus’ta ise sıcak ana yemek olarak tüketilir. ohut bir gece önceden ıslatılır. Bir tencerede çok iyi pişinceye kadar haşlanır, suyu süzülür. İnce delikli süzgeçten iki defa geçirilir Limonların suyu sıkılır, sarımsak dövülür, tahin ezilip püre haline getirilmiş nohuda karıştırılıp içine tuz eklenir. Bu karışım bir servis tabağına yayılarak konur. Üstüne kimyon, toz biber serpilir ve zeytinyağı gezdirilir. Üstü domates, turşu ve maydanozla süslenir. 

Hünkar külahı

Hatay’ın eski tatlılarından hünkar külahı kruvasana benziyor. Un bir tezgaha dökülür, Ortası açılır. Tuz ve suyla unu yoğurulur. Yoğurduktan sonra hamur açılır. İçine yağ katılır. Hamur sonra bir daha açılır. Açtıktan sonra hamur dinlendirilir. Dinlendikten sonra hamur bitmiş haline getirilir ve tek tek kalıplara sarılır. Sardıktan sonra fırına verilir. Pişme işlemi bittikten sonra tek tek kalıplardan ayrılır. Pişen hamurlar soğuduktan sonra krema doldurulur. Doldurduktan sonra Hünkâr Külahı hazırdır.

Kaytaz Böreği

Antakya’nın hamur işleri arasında kaytaz böreğinin yeri çok ayrıdır. Görüntüsü ve lezzeti itibarıyla fındık lahmacuna çok benzer. Bir karıştırma kabına un, bu una yetecek kadar su, bir çay bardağı yoğurt, bir çay bardağı zeytinyağı ve hamur mayası ilave edin, yoğurun ve dinlenmesi için kenarda bekletin. Bir doğrama tahtasında soğanları ince ince doğrayın. Ayrı bir karıştırma kabına yağsız kıymayı, doğradığınız soğanları, tuz, karabiber, nar ekşisi, domates salçası ve üç çay bardağı sıvıyağı ilave ederek harmanlayın. Diğer taraftan bir kenarda dinlenmeye bıraktığınız mayalanmış hamurdan yumurtadan biraz küçük bezeler alın, önceden yağladığınız bir tezgahta yağladığınız elinizle incecik açın ve hamuru katlayın. Tekrar açın ve iskambil destesi büyüklüğünde ama köşeleri oval bir dikdörtgen şekil verin. Diğer tarafta tabanını yağladığınız tepsinin içine açtığınız hamurları dizin. Daha sonra tepsideki kaytaz hamurlarının üzerine daha önce hazırladığınız kıymalı harçtan göz kararı alıp yerleştirin. Son olarak üzerini hafif yağlayın ve önceden 180 derecede ısıtılmış fırına sürün.

Helva Hattuş 

Hatay’ın eski tatlılarından helva hattuşun yapılışı çok pratiktir, incir ve menengiç kullanılır. Helva Arapçada ‘güzel’ hattuş da bol çekirdekli anlamına gelir. Bildiğiniz gibi incir de menengiç de çekirdeklidir. Bunların ikisinin harmanlanmasıyla ortaya çıkan bu tatlı aslında cezeryelerin bir araya gelmesinden oluşur. Bu tatlıyı yaparken önce kuru incir ıslatılıyor. Islattıktan sonra havana koyup menengiçle beraber dövülüyor. İyice dövdükten sonra sıkarak menengiç kahvesinin yanında veya yemeklerden sonra ikram ediliyor. Yatmadan önce de yenebiliyor. İnsana enerji veren bir tatlı, enerji verdiği için de soğuk kış gecelerinde sıcak tutan bir tatlı. 

Zahter 

Kahvaltıda salata olarak tüketilen, çay olarak içilebilen, salamurası yapılan, kurusu yemeklerin her türlüsünü süsleyen lezzetli ve şifa deposu zahter Hatay’da en sık tüketilen dağ kekiği türüdür. Zahter Salatası için 30 gr zahterin yapraklarını ayıklayın. Üzerine biraz tuz serpiştirin. Acı suyunu almak için 2-3 dakika kadar ovun. Daha sonra yıkayın. Zahterleri bir kaba alın. İçine 3 tutam maydanoz, 1 dal taze soğan, domates ve 1 diş sarımsağı ince ince doğrayın. Üzerlerine yarım tatlı kaşığı pul biber, 4 yemek kaşığı zeytinyağı ve nar ekşisi ekleyin. Tekrar elinizle 5 dakika kadar ovun. Son olarak ceviz koyup, karıştırın. Servis tabağına alın. 

Zeytin Salatası ( Hatay usulü )

Gastronomi turizminin önemli merkezlerinden Hatay’da, tadını karıştırıldığı odun külünden alan yeşil zeytin, kentte asırlardır kahvaltı sofralarını süslüyor. Birbirinden leziz yemek, salata, tatlı ve kahvaltılıklarıyla ünlü Hatay’da toplanan zeytinler küllü suda bir gün bekletiliyorlar. Odun külü, temizleyici özelliğiyle zeytinin acısını emiyor. Daha sonra tuzlu su dolu şişelere dolduruluyorlar. Şişelerde de 3-5 gün duran zeytinler, kahvaltı sofralarını süslemeye hazır hale geliyor.

Kabak Tatlısı

Hatay’ın yöresel kabak tatlısının dışı çıtır, içi yumuşaktır. Kabaklar önce kireç suyuna yatırılır ve kireç suyunda sertleşmesi beklenir. Sertleşen kabaklar, daha sonra büyük kazanlarda yıkanarak pişirme kaplarına dizilir. Şeker ilavesi yapılan sarı renkteki kabaklar, kaynatılarak dışı hafif gevrek, içi yumuşak kıvama getirilir. Tatlı, damakların yanı sıra altın sarısı rengiyle de gözlere hitap ediyor. İsteğe göre üzeri tahin, muz ve cevizle süslenen, yağsız ve hamursuz özelliğiyle diğer tatlılardan ayrılan kabak tatlısı, iftar sofralarını süsler.

Peynirli İrmik Helva

Künefesinden kabak tatlısına, ramazan ayına özel yöresel küncülü helvasından kömbeye kadar çeşit çeşit yöresel tatlılarıyla ön plana çıkan Hatay, peynirli irmik helvasıyla da tanınıyor. Şerbetindeki yoğunluğun diğer tatlılara göre daha az olması dolayısıyla tercih edilen peynirli irmik helvası, düğün, nişan ve büyük davetlerin olmazsa olmazları arasında bulunuyor.

]]>
https://benimnotdefterim.com/hatay-yoresel-yemekleri-hatay-mutfagi/feed/ 0
Unutkanlık Neden Olur? Unutkanlığa Ne İyi Gelir? https://benimnotdefterim.com/unutkanlik-neden-olur-unutkanliga-ne-iyi-gelir/ https://benimnotdefterim.com/unutkanlik-neden-olur-unutkanliga-ne-iyi-gelir/#respond Tue, 26 Dec 2023 10:09:25 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=21145

Unutkanlık, yeni olayları, geçmişe ait bir veya daha fazla anıyı ya da her birini hatırlayamama durumudur. Beyin sürekli olarak kendini yeniden düzenlediğinden, özellikle tekrarlanmadığında bazı bilgiler önemini yitirir ve hafızadan kaybolur. Giden bilgi yerine de yenisi konur. Çevreye uyum sağlamak için unutmak aslında gerekli bir süreç olarak görülür. Fakat bazı bilgileri diğerlerinden daha fazla unutabiliriz. Bu durumun altında da birçok faktör yer alır. Unutkanlığın hem olumlu hem de olumsuz sonuçları vardır. Ruh sağlığı, stres, çevresel problemler unutkanlığa sebep olabilmektedir.

Unutkanlık Neden Olur?

Unutkanlık, bellekte depolanan bilgiler hatırlanmadığı zamanlarda ortaya çıkan uzun ya da kısa süreli bir durumdur. Olması gerekenden daha fazla unutkanlık yaşıyorsanız altında yatana başka problemlerin de habercisi olabilir. Unutkanlığın fizyolojik ya da psikolojik olarak en yaygın görülen nedenleri şöyle sıralanabilir:

  • Tiroid problemleri
  • Uykusuzluk
  • Vitamin ve mineral Eksikliği
  • Dehidrasyon (Susuzluk)
  • İlaçların yan etkisi
  • Alkol tüketimi
  • Stres ve kaygı
  • Depresyon
  • Beyindeki tümörler, kan pıhtıları veya enfeksiyonlar
  • Düşme veya kaza sonucu beyin sarsıntısı gibi kafa travması
  • Yaşa bağlı hafızada değişiklik

Unutkanlığın 11 nedeni açıklamaları ile birlikte şöyledir:

Tiroid Problemleri

Tiroid bezinin az ya da çok çalışması gibi tiroid problemleri kişinin uyku düzenini bozar ve depresyona girmesine neden olur. Bu da unutkanlığı tetikleyerek kişinin hafızasında bilgi eksikliği yaratır. Özellikle tiroid görevini yapmadığı durumlarda sıklıkla unutkanlığa rastlanabilir.

Uykusuzluk

Yeterli oranda uyuyamamak unutkanlığın en temel nedenleri arasında yer alır. Az dinlenmiş vücut ve buna etki eden ruh hali kaygıya yol açarak hafızayı etkiler. Bu da unutkanlığın oluşmasına neden olur.

Vitamin ve mineral eksikliği

B12 vitamini ve folik asit eksikliği durumlarında hafıza sorunları yaşanarak geçici unutkanlıklar görülebilir. Önemli olan bu vitamin eksikliğini bilerek doğru takviye almak olacaktır.

Unutkanlık bir hastalık olarak değerlendirilememelidir. Çeşitli etkenlerden dolayı kişilerde sıklıkla unutkanlık görülebilir. Bazı durumlarda ise hastalıkların belirtisi olarak karşımıza çıkar. Fakat unutkanlığın uzun süreli olduğu durumlarda erken teşhis için uzman doktora başvurmak önemlidir.

Dehidrasyon (Susuzluk)

Hafif susuzluk dahi hafıza kaybı ve konsantre olmada güçlüğe yol açması gibi bilişsel bozukluklara sebep olabilir. Beyindeki su eksikliğinde %2’lik bir azalma kısa süreli hafıza kaybına neden olabilirken, çok daha uzun süreli dehidrasyon, beyin hücrelerinin boyut ve kütle olarak küçülmesine sebebiyet verir.

İlaçların yan etkisi

Sakinleştiriciler, antidepresanlar, tansiyon ilaçları ve diğer ilaçlar, genellikle uyuşukluğa ya da sersemliğe neden olur ve unutkanlığa sebebiyet verir. Gün içerisinde yaşanan durumların takibini zorlaştırarak hafızayı etkiler.

Alkol tüketimi

Fazla alkol tüketimi sonrasında unutkanlık yaşanır. Kişiden kişiye göre değişse de fazla tüketimde kişinin hafızasına etki ederek birçok durumu unutmasına neden olur.

Stres ve kaygı

Günlük hayatın bir parçası olan stres, kişinin hayata odaklanmasını zorlaştırarak unutkanlığa yol açar. Hafıza sorunlarına neden olan stresin yanında kaygı da önemli bir yere sahiptir. Her iki durumda da yeni anıların oluşması ve eski anıların canlanması zorlaşır.

Depresyon

Depresyon, hayattan soğuma, zevk almama ve yoğun bir üzüntü şeklinde görülebilir. Unutkanlık depresyonun bir belirtisi olarak ortaya çıkarak kişide geçici hafıza sorunlarına neden olabilir.

Yaşa bağlı hafızada değişiklik

Unutkanlık, yaşlanmanın normal bir parçası olabilir. Yaşlandıkça bazı insanlar yeni şeyler öğrenmenin daha uzun sürdüğünü, bilgileri eskisi kadar iyi hatırlamadıklarını veya gözlükleri gibi şeyleri kaybettiklerini fark edebilir.

Düşme veya kaza sonucu beyin sarsıntısı gibi kafa travması

Kaza sebebi ile oluşan kafa travmalarında geçici hafıza kaybına (travma sonrası amnezi denir) neden olabilir. Bir nedenle beyin sarsıntısı geçiren kişiler genellikle, yaralanmadan hemen önce veya sonra ne olduğunu hatırlayamadıkları gibi, unutkanlık şikayetinde bulunabilirler.

Beyindeki tümörler, kan pıhtıları veya enfeksiyonlar

Tümör ve kan pıhtıları semptomları arasında hafıza ve odaklanma sorunları, kafa karışıklığı, kişilik ve davranış değişiklikleri gibi fiziksel semptomlar bulunmaktadır.

Unutkanlıkla Başa Çıkmanın Yolları Nelerdir?

Sık sık unutkanlık yaşayan insanlar, hafıza ve zihinsel becerilerinde değişikliklere giderek bu durumla başa çıkabilirler. Unutkanlığı önlemek için bunları uygulayabilirsiniz:

  • Günlük rutin oluşturun
  • Kendinize yeni bir yetenek katın
  • Yapılacak listesi oluşturun
  • Kendinize görevler planlayın
  • Hem zihinsel hem de bedensel olabilecek aktiviteler yapın
  • Arkadaşlarını ve ailenizle kaliteli vakit geçirin
  • Günde 8 saat uyuyun
  • Egzersiz yapın, hareket edin
  • Tansiyonunuzu düzenli olarak kontrol edin
  • Alkol tüketimini sınırlandırın
  • Depresyonda hissediyorsanız destek alın
  • Meditasyon yapın

Unutkanlığa Ne İyi Gelir?

Kısa süreli unutkanlık durumlarında yaşam tarzı ve günlük beslenme rutinin önemli bir rol oynuyor. Günlük olarak uygulayabileceğiniz bu doğal yöntemler unutkanlığa iyi gelerek, sizi hafıza sorunları yaşamanızdan kurtaracak. Unutkanlığa iyi gelen doğal yöntemler şöyle sıralanabilir:

Balık ya da balık yağı ve omega-3 takviyesi

Omega -3 yağ asitleri açısından zengin olan balık yağının, sağlık için önemli bir yeri bulunur. Kalp hastalıkları riskini azaltarak stresi ve kaygıyı hafifletir. Stresin hafiflemesiyle beraber unutkanlık sorularının da ortadan kalkmasını sağlar.

Uyku düzenine sahip olun

Yeteri kadar uyumamak hafızanın zayıflaması ile ilişkilidir. Uyku esnasında kısa süreli hatıralar güçlenir ve uzun süreli hatıralara dönüşürler, dolayısı ile bu da hafızanın pekişmesini sağlar. Sonuç olarak daha iyi bir uyku daha iyi bir bellek performansı sağlar.

Beyni çalıştıran aktiviteler yapın

Bulmaca gibi kelime oyunları, tetris gibi zihni çalıştırmayı gerektiren aktiviteler hafızayı güçlendirmeye ve hafızanın daha dinç kalmasına yardımcı olur.

B ve D vitamini takviyesi alın

Bazı meyve ve sebzelerde de yer alan B12, vücutta eksikse dışardan takviye olarak verilmektedir. Bilinen 13 vitaminden biri olan D vitamininin eksikliğinde de unutkanlık görülebilmektedir. Eğer vücutta yeterli miktarda B12 vitamini olmazsa, nöronların sağlıklı çalışmasının önüne geçer, bu da fiziksel ve zihinsel performansı düşürürken ayrıca unutkanlık problemi meydana gelir. Diğer yandan vücutta yeterli D vitamini olmadığında, kişide hafıza kaybına neden olarak unutkanlığa sebep olur. Özellikle soğuk iklime sahip olan bölgelerde ve koyu tenli kişilerde yaygın olarak görülen D vitamini eksikliğine karşı test yaptırarak takviye almak mümkündür.

Vücut tarafından üretilmeyen B12; kırmızı et, tavuk, balık, deniz ürünleri, karaciğer, süt ve süt ürünleriyle yumurtada yüksek miktarda bulunmaktadır. D vitamininin bir kısmı ise balık, mantar, bazı sebzeler, yumurta, süt gibi hayvansal gıdalardan sağlanırken

Ceviz tüketin

Ceviz polifenolik bileşiğe sahiptir. Hem omega-3 yağ asitleri hem de polifenoller, bilişsel olarak itici güç olan oksidatif stres ve inflamasyonu önleyebilecek önemli beyin gıdaları olarak kabul edilirler. Cevizler bilişsel anlamda beyini faydalı bir şekilde etkileyebilir.

Şeker kullanımını azaltın

Fazla şeker tüketimi yapmak, kişilerde bilişsel olarak gerilemeye neden olur ve sağlık sorunlarını da beraberinde getirir. Bunların yanında şeker ağırlıklı olarak beslenmek kısa süreli unutkanlıklara sebebiyet verir. Hafızanın zayıflamasına ve beyin hacminin azalmasına yol açar.

Rafine karbonhidratları sınırlandırın

Kek, beyaz pirinç, beyaz ekmek, mısır gevreği ve kurabiye gibi rafine karbonhidrat içeren besinleri tüketmek, unutkanlığa neden olur. Bunların yanında bu besinler bunama, bilişsel gerileme gibi durumların yaşanmasına da zemin hazırlar.

Anti-inflamatuar gıdalar tercih edin

İltihap karşıtı olabilecek gıdalar tüketmek hafızanın gelişmesini sağlayarak unutkanlığa iyi gelir. Antioksidanlar vücuttaki oksidatif stresin azalmasını sağlar. Böylelikle beslenme rutininiz meyve, sebze ve çay gibi besinler ekleyerek geçici olan unutkanlıkları önleyebilirsiniz.

Zerdeçal tüketin

Güçlü bir antioksidan olan kurkumin barındıran zerdeçal, beyinde önemli bir işleve sahip olarak unutkanlığa karşı kullanılır. Zerdeçal hafıza üzerinde çeşitli etkilerde bulunarak, bilişsel gerilemenin önlenmesine yardımcı olur.

Kakaodan yararlanın

Flavonoidler bakımından güçlü olan besleyici yapısıyla bilinen kakao antioksidan etkileri bulunur. Nöronların büyümesini uyararak, beynin hafıza ile ilgili olan bölgesini etkiler. Böylelikle unutkanlığa karşı tüketilebilir.

Unutkanlık Hakkında Sık Sorulan Sorular

1. Aşırı unutkanlık neyin belirtisi ?

Unutkanlık bazı sebeplerden dolayı geçici olarak görülebilir. Bunların yanında aşırı unutkanlığın temelinde vitamin eksiklikleri, hormon dengesizlikleri yatabilir. Yaşın ilerlediği durumlarda ise Alzheimer ya da demans olarak ortaya çıkar ve aşırı unutkanlığa sebep olur.

2. Unutkanlık için hangi bölüme gidilir ?

Unutkanlık yaşandığı ve bunu sıklaştığı durumlarda Nöroloji tıbbi birimine başvurabilirsiniz.

]]>
https://benimnotdefterim.com/unutkanlik-neden-olur-unutkanliga-ne-iyi-gelir/feed/ 0
Yumurta Pişirmenin ve Yemenin En Sağlıklı Yolu Nedir? https://benimnotdefterim.com/yumurta-pisirmenin-ve-yemenin-en-saglikli-yolu-nedir/ https://benimnotdefterim.com/yumurta-pisirmenin-ve-yemenin-en-saglikli-yolu-nedir/#respond Sun, 10 Dec 2023 16:03:08 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=4324

Yumurtalar, şaşırtıcı besin profilleri nedeniyle süper gıdalar olarak etiketlenebilir, ancak onları daha da iyi yapan şey, çok uygun fiyatlı olmalarıdır. Olağanüstü derecede az enerji içerirler, ancak proteinler, besinler, mineraller, sağlıklı yağlar ve çok sayıda vitamin ile doludurlar. Bununla birlikte, yumurtalarınızı pişirme şeklinizin önemini vurgulamalıyız, çünkü bu onların besin profili üzerinde bir etkiye sahip olabilir.

Bu yazıda yumurta tüketmenin en sağlıklı yaklaşımlarını araştırıyoruz. Yumurtalar, çeşitli şekillerde pişirilebildikleri için şahane ve olağanüstü çok yönlüdür. Ayrıca, sağlıklı yemekler yapmak için olduğu gibi yenebilir veya sebzeler de dahil olmak üzere diğer gıda maddeleriyle karıştırılabilirler.

İşte yumurtalarınızı pişirmenin 7 farklı yolu:

Haşlanmış Yumurta

Haşlanmış yumurtalar, yumurta sarısının ne kadar tam pişmesine ihtiyaç duyduğunuza bağlı olarak 6-10 dakika kaynar suda bir tencerede kabuklarında pişirilir.

Rafadan yumurta ( az pişmiş yumurta )

Haşlanmış yumurtalar ancak daha soğuk suda pişirilir. 70 71-82°C) arasında kaynayan bir tencereye kırılır ve 2 dakika pişirilir.beş-üç dakika.

Kızarmış Yumurta

Kızarmış yumurtalar, sıska bir yemeklik yağ tabakası içeren ılık bir tavaya kırılır. Daha sonra onları “sarısı tarafı yukarı” hazırlayabilirsiniz, bu, yumurtanın bir tarafta kızartıldığı veya “aşırı pürüzsüz” olduğu anlamına gelir, bu, yumurtanın her iki tarafta kızartıldığı anlamına gelir.

Sahanda Yumurta

Bu listedeki diğer yöntemlerden daha az popüler olmasına rağmen, yumurta pişirmek diğerleri kadar işe yarar. Yumurtalar ılık bir fırında düz tabanlı bir tabakta yumurta pişene kadar pişirilir.

Çırpılmış Yumurta

Çırpılmış yumurtalar bir kapta ezilir, ılık bir tavaya dökülür ve yumuşayana kadar kısık ateşte karıştırılır.

Omlet Yumurta

Omlet yapmak için yumurtalar ezilir, ılık bir tavaya dökülür ve katılaşana kadar kısık ateşte yavaşça pişirilir. Çırpılmış yumurtaların aksine, omlet tava içinde olur olmaz karıştırılmaz.

Poşe Yumurta

Kaynayan suyun içine başka bir kapta kırılmış yumurta sarısı ve akı dökülür. Yumurtanın taze olması, aklarının dağılmaması için gereklidir. Çabuk pıhtılaşması için önceden suyun içine tuz ve sirke eklenir. Yumurta akı beyaz hale gelince, sarısı hafif yumuşak iken, delikli kevgir yardımıyla sudan alınır.

]]>
https://benimnotdefterim.com/yumurta-pisirmenin-ve-yemenin-en-saglikli-yolu-nedir/feed/ 0
Çorum Mutfağı – Çorum Yöresel Yemekleri https://benimnotdefterim.com/corum-mutfagi-corum-yoresel-yemekleri/ https://benimnotdefterim.com/corum-mutfagi-corum-yoresel-yemekleri/#respond Sun, 10 Dec 2023 10:20:30 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=21079

Çatalaşı Çorbası – Çorum

Mercimekli Hamuraşı Çorbası

Kuzu Tandır

Yaprak İçi Aşı

Pastırmalı Madımak

Söbelek Dolması

Çorum Mantısı

Yırtma Aşı

Keşkek

İskilip Dolması

Sırık Kebabı

Sırık kebabı, Eşkıya kebabı Çorum-Kargı ve Sinop-Boyabat yöresine özgü bir kebap türü.

Sırık kebabı yapımında 1-2 yaşlarında kuzu ya da tiftik oğlak tercih edilir. Bütün hayvanın derisi yüzülür, içi boşaltılıp kalın tuz ile iyice ovulur. Bu tuz, oğlak sırıkta dönerken sulanacak, içeride kayacak ve böylece eti lezzetlendirecektir. Oğlak, karnı kapatılıp ateşin önüne yerleştirilecek sırığa geçirilir. Yağları almak için altına bir tepsi yerleştirilir. Buraya akan yağlar ara ara kepçe ile alınıp hayvanın üzerine dökülür, böylece hayan kurutulmaz. Sırttan etler patlamaya başlayınca piştiği anlaşılır.2,5 saat çevirilerek pişirilen hayvan sırıktan indirilmeden önce karnına kesik atılarak içindeki tuzlu suyu akıtılır. Soğuduktan sonra söğüş et olarak servis edilir.

Hingel Mantısı

Sıkma Baklava

Kara Çuval Helvası – Çorum

Şekerleme – Çorum

Şekerleme Çorum’da önemli bir törensel yiyecektir. Nişandan sonra damat tarafının gönderdiği baklava tepsisi kız tarafından şekerleme ile doldurularak geri gönderilir. Çokça zahmetli olan yapımı için gelin kızın yakınları, büyükleri toplanır; işin ustası bir kişi başı çeker, diğer kişileri yönlendirir. Şarkılar, türküler söyleyerek hazırlarlar. Tepsi üzeri iğne oyalı örtüler ve çiçeklerle süslenerek ailenin delikanlılarından biri tarafından damat evine gönderilir. Götüren kişiye damat evinden armağan verilir. Bu süslü tepsi damadın ve ailesinin yakınlarına gösterilmeden bozulmaz. Sonra şekerlemeler paketlenip eşe dosta kapı kapı dağıtılır. Bu gelenekle her iki taraf da çevresine ağız tatlılığı sunmuş olur.

Çorum Baklavası ( Gül Baklava )

Teltel

]]>
https://benimnotdefterim.com/corum-mutfagi-corum-yoresel-yemekleri/feed/ 0
Şanlı Urfa Mutfağı – Şanlı Urfa Yöresel Yemekleri https://benimnotdefterim.com/sanli-urfa-mutfagi-sanli-urfa-yoresel-yemekleri/ https://benimnotdefterim.com/sanli-urfa-mutfagi-sanli-urfa-yoresel-yemekleri/#respond Fri, 08 Dec 2023 09:58:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=3411

URFA MUTFAĞI   

Mutfak kültürü geçmişten geleceğe aktarılarak gelen en zengin kültürel mirasımızdır. Bir ülkenin, bir coğrafyanın veya bir yörenin mutfak kültüründen bahsederken tarihin derinliklerine inerek beslendiği kaynaklardan da bahsetmek gerekir. Dünyanın ilk beş mutfağı içinde sayılan Türk mutfağı ve özelde Urfa mutfağı, mutfak kültürümüzün en önemli temel taşlarından biridir. Urfa mutfağı genelde dünyada, özelde Türkiye’de müstesna bir yere sahiptir. Urfa mutfağını böylesine müstesna hale getiren, sahip olduğu tarihsel ve kültürel birikimidir. Şanlıurfa sahip olduğu tarihsel ve kültürel birikimi ile dünya kültürel mirasına giren bir şehirdir. Dünya coğrafyasında kuruluş tarihi bilimsel olarak tespit edilemeyen birkaç şehirden biridir. Yani kuruluş tarihi kesin olarak tespit edilemeyen en eski şehirlerden biri… Neredeyse yapılan her yeni arkeolojik kazıda Urfa’nın tarihinin biraz daha eski olduğuna dair deliller elde ediliyor. Görülen o ki zaman ileri doğru gittikçe Urfa’nın tarihi eskiye doğru gitmektedir.

Urfa mutfağında; Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, Süryani, Ermeni, Yezidi, Türk, Arap, Kürt vb. her milletten ve her kültürden izler bulabilirsiniz. “Tırıt”, “Çıkıfte”, “Keşkek”, “Yahudı Kıftesı”, “Şıllık”, “Kübü Lebenı”, “Boranı” bunlara en güzel örnektir. İnsan, hayatını yemekle devam ettirmek mecburiyetindedir. İnsanın var oluşuyla birlikte insan boğazı da var olmuştur. Onun için Urfa yemek kültürünün tarihi, Urfa tarihi kadar eskidir. İnsanlık geliştikçe buna paralel olarak insan damak zevkini de geliştirmiştir. Urfa, dünya tarihinin yazılmasında kaynak teşkil ettiği gibi insanlığın damak zevkine, sofrasına, mutfağına da kaynaklık etmiştir. Sadeyağ, acı isot, bulgur, frenk suyı (domates salçası) Urfa mutfağının vazgeçilmezleridir. Baharat, un ve pirinç ikinci planda; sebze üçüncü planda kullanılır. Sebze yemek çeşitlerimiz sayıca çok olmasına rağmen Urfa mutfağında et ağırlıklı yemekler ile köfte ve kebap çeşitleri daha çok kullanılır.

Etsiz Çiğ Köfte

Ciğer Kebabı

Lahmacun

Lebeni Çorbası

Kıymalı Semsek

Ağzı Açık

Üzlemeli Pilav

Yahudi Köftesi

İçli Köfte

Aya Köftesi

  • Yuvalak Köfte
  • Beli Kırık Kebabı
  • Söğülme
  • Mumbar Dolması
  • Borani

Balcan Kebabı

Tepsi Kebabı

Urfa Kebabı

Kazan Kebabı

Patates Kebabı

Sini Taraklık

Lolaz dürümü

Pirpirim Cacığı

Külünçe Urfa

Şıllık Tatlısı

  • Nohutlu Şehriyeli Bulgur Pilavı
  • Mahlûta Çorbası
  • Kulak Çorbası
  • Kaburga Suyu Çorbası
  • Pıtpıt Çorbası
  • Bostana
  • İsot Salatası
  • Zingil Tatlısı
  • Burma Kadayıfı
  • Peynir Helvası
  • Katmer Tatlısı
  • Haside Tatlısı ( Aslı ‘asîde olup Arapça bulamaç demektir. Pekmezlinişe helvası da denilir. )
]]>
https://benimnotdefterim.com/sanli-urfa-mutfagi-sanli-urfa-yoresel-yemekleri/feed/ 0
Selçuklu Uygarlığının Başkenti Konya https://benimnotdefterim.com/selcuklu-uygarliginin-baskenti-konya/ https://benimnotdefterim.com/selcuklu-uygarliginin-baskenti-konya/#respond Fri, 08 Dec 2023 08:35:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=847

Konya, tarih boyunca dünyanın en önemli kadim şehirlerinden biri olarak günümüze kadar varolagelmiştir. Yerleşik şehir hayatının Prehistorik (tarih öncesi) çağda başladığı anlaşılmakta, şehir merkezine yakın olan bir konumda bulunan Çatalhöyük, bugüne kadar keşfedilmiş en eski ve en gelişmiş Neolitik devir yerleşim merkezi olarak bilinmektedir. Çumra Çatalhöyük, dünya ölçüsünde ilk defa yemek kültürünün başladığı, tarımın yapıldığı, ateşin kullanıldığı, yerleşik hayata geçildiği ve vahşi hayvan saldırılarına karşı ortak savunmanın yapıldığı merkez olarak tanınmaktadır. Benzer şekilde Alâaddin Tepesinde de Çatalhöyüğe benzer karakterde neolitik izlere rastlanmaktadır.

Şehrin merkezini oluşturan Alâaddin Tepesi Neolitik dönem (M.Ö 9000-5000) sonları ile Kalkolitik dönem (M.Ö. 5500-3000) başlarında kurulmuş olup M.Ö. 2000 yıllarından beri düzenli olarak iskân görmüş höyüklerden biridir. Bölgede yapılan kazılarda Frig, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı yerleşimlerine ait bulgular elde edilmiştir. Tarih devirlerinde Anadolu ve Suriye topraklarında büyük bir imparatorluk kuran Hititler, Konya’ya da hâkim olmuşlardır.

M.Ö.VIII. ve VIII. yüzyıllarda ise Frigler zamanında surlarla çevrilmiş İç Kale’de (Alâaddin Tepesi’nde) gelişen Konya (Kavania) bir kale-kent hâline gelmiştir. Frigler’den sonra Lidyalılar’ın egemenliğine giren Konya, daha sonra M.Ö.4. yüzyılda Persler ve M.Ö.2. yüzyılda da Büyük İskender, Selevkoslar ve Bergama krallığının istilâsına uğramıştır. M.S.395’te Anadolu’da Roma hakimiyeti sağlanınca Konya, İconium olarak varlığını korumuştur. Arapların Kuniya diye adlandırdıkları kentin adı Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde bir daha değişmemiş ve günümüze kadar gelen ismini korumuştur.

Konya, neolitik çağdan günümüze kadar uzanan süreçte bir yerleşim yeri olarak çağlar boyunca önemli medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Böylece kent farklı toplumların farklı üretim ve yapım teknikleri ile meydana getirdikleri birçok sanat eserine sahip olmuştur. Konya’da Mısırlılardan önce hiyeroglif yazının kullanıldığı tarihte (M.Ö.3500) ilk ev mimarî ve ilk kutsal yapı kalıntılarına rastlanmaktadır. Hıristiyanlık devrinde ait Anadolu’daki en eski Hıristiyan yerleşimine ve en eski kiliselerine de bu bölgede rastlanmaktadır.

Günümüzde tükenme noktasına gelen bakırcılığa dayanan el sanatları Selçuklular dönemine kadar uzanmaktadır ve ilk olarak Kapu Câmii civarındaki atölyelerde başlamıştır. Kitapları korumak ve bezemek için kullanılan ve İslâmiyetin kabulüyle birlikte kitaba verilen önemin artmasıyla gelişen ebru sanatı XVIII., XIX. ve XX. yy. örneklerine Konya Yusuf Ağa Yazma Eser Kütüphanesi’nde rastlanmaktadır.

Çin sınırından Bizans topraklarına kadar uzanan Selçuklu Devleti’nin Anadolu’daki başkenti ve İpek Yolu üzerinde önemli bir konaklama ve ticaret merkezi olan Konya, aynı zamanda İslâm Medeniyeti’ne dair yüzlerce eserin yer aldığı, birçok İslâm ilim adamının ve mutasavvıfın yetiştiği ve yerleştiği önemli bir merkezdir. Kent ayrıca Anadolu Selçuklu Devleti’ni yönetmiş sultanların, vezirlerin ve Mevlâna gibi manevî fatihlerin, önemli tarihî şahsiyetlerin türbelerinin, vakıf eserlerinin, tekke, zaviye, mektep ve medreselerin bulunduğu bir şehirdir.

Konya’nın Yerleşim Birimi Olarak Tarihsel Gelişimini Etkileyen Medeniyetler

M.Ö. 8. Yüzyıl : Hitit Medeniyeti

M.Ö. 7. Yüzyıl : Frig ve Kimmerler Medeniyeti

M.Ö. 6. Yüzyıl : Lidyalılar

M.Ö. 5. Yüzyıl : Pers Medeniyeti

M.Ö. 4. Yüzyıl : Makedonlar

M.Ö. 1. Yüzyıl : Roma Medeniyeti

M.S. 7. Yüzyıl : Sasaniler ve Müslüman Araplar

1077-1307      : Selçuklu Medeniyeti

1307-1465      : Karamanoğulları Beyliği

1465-1923      : Osmanlı Medeniyeti

1923-               : Cumhuriyet

1071 senesinde yapılan Malazgirt Savaşı’ndan önce Anadolu üzerine keşif harekâtları düzenleyen Müslüman Türkler ve Anadolu’yu tanıyan Büyük Selçuklular, bu savaş sonucu Anadolu’nun büyük bir kısmı ile birlikte Konya’yı da bir Müslüman Türk şehri yapmışlardır.

Türklerin Müslüman olduktan sonra özellikle Anadolu’ya yönelmelerindeki temel gaye Hz. Peygamber (s.a.v)’in Konstantiniyye (İstanbul)’nin fethine dair müjdelere mazhar olabilme hedefleri olmuştur. Konya’nın fethedilmesiyle birlikte kentte İslâm kültürünün etkili olduğu dönem başlamıştır.

İslâm tarihi içinde Emevîlerin Konya’ya geldikleri dönemlerde, şehrin Bizans eyaleti olarak varlığını sürdürdüğü bilinmektedir.

1071 Malazgirt zaferinden sonraki süreçte Selçuklu Sultanı Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından fethedilen Konya, Anadolu Selçuklu Devletinin başkenti İznik’in 1097 yılında 1. Haçlı Seferi ile kaybedilmesi üzerine başkent yapılmıştır. Konya, bu tarihten 1307 yılına kadar aralıksız bir şekilde Anadolu Selçuklu Devletinin başkenti olmuştur.

Beyşehir ilçesi Bağırsak Boğazı mevkiinde yapılan Miryokefalon (Myriokephalon) Savaşı Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan ile Bizans İmparatoru I. Manuel Komnenos arasında gerçekleşmiştir. Anadolu’da Türk hâkimiyetinin kabul edildiği, Haçlılara karşı kazanılan kesin bir zaferdir. Sultan II. Kılıçarslan Miryokefalon zaferi ile Anadolu’yu bizlere kalıcı olarak vatan yapmaya vesile olmuştur. Bu zaferin anısına Karatay Müzesi civarında yapılan şehir parkına Sultan Kılıçarslar Şehir Meydanı ismi verilmiştir. Bu manaya iştirak etmek, bu manayı paylaşmak, bu mirasın sahip olduğu duyguyu buralarda hissetmek çok önemlidir. Miryokefalon Zaferi’nin yeniden anılması, gün yüzüne çıkarılması, gündeme getirilmesi amacıyla Konya’da Miryokefalon Zaferi’nin yıldönümü kutlanmaktadır.

Tarihin her döneminde önemli bir yerleşim merkezi olmasına rağmen Konya, gerçek kimlik ve zenginliğine Selçuklu sultanları sayesinde kavuşmuştur.

Konya, Anadolu Seçlukluları’na başkentlik yaptığı 1096-1277 yılları arasında ilim, kültür ve sanatta dönemin ünlü alimleri, filozofları, şairleri, mutasavvıfları, hoca ve diğer sanatkarları da burada toplanmışlardır. Bahaeddin Veled ve Mevlâna Celâleddin başta olmak üzere Kadı Burhaneddin, Kadı Siraceddin, Sadreddin-i Konevî, Şahabeddin Sühreverdi gibi bilginler ve Muhyiddin-i Arabî gibi mutasavvıflar Konya’ya yerleşmişler, verdikleri eserlerle şehri bir kültür merkezi hâline getirmişlerdir. “Konya’nın Altın Çağı” denilebilecek bu dönem 13. yüzyıl ortalarına kadar devam etmiştir.

Bilhassa Hz. Mevlâna fikir ve felsefesi ile insanlığı aydınlatmış, Mesnevî ve Dîvân-ı Kebîr gibi eserler bırakmıştır. Yine önemli âlimlerden biri olmakla birlikte ilmî kimliği fazla öne çıkmayan Nasreddin Hoca da güldüren ve düşündüren fıkraları ile Konya’nın kültür ve sosyal hayatının gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Selçuklular Dönemi Konya’sında kütüphaneler açılmış, bu dönemde din, hukuk, tarih, edebiyat, felsefe, sanat, tıp ve kozmografya alanında büyük tarihî ve kültürel atılımlar yapılmış, buna bağlı olarak kent genelinde birçok medrese, cami, kütüphane, türbe, çeşme, kale, han, hamam, çarşı, bedesten, köprü ve saray inşa edilmiştir.

Konya, 1277 tarihinde Karamanoğulları tarafından ele geçirilmiştir. Daha sonra Karamanoğulları Beyliği’nin en büyük şehri olan Konya’da, ilim ve kültür alanındaki gelişmeler devam etmiş, Ulu Arif Çelebi ve oğulları Adil ve Alim Çelebiler ile Ahmed Eflâkî ve Sarı Yakup gibi bilgin ve Mutasavvıflar yetişmiştir.

Ali Gav Zaviye ve Türbesi, Kadı Mürsel Zaviye ve Türbesi, Ebu İshak Kazerunî Zaviyesi, Hasbey Dârü’l-Huffâzı, Meram Hasbey Mescidi, Şeyh Osman Rûmî Türbesi, Ali Efendi Muallimhanesi, Nasuh Bey Darü’l-Huffâzı, Turgutoğulları Türbesi, Kalenderhane Türbesi, Tursunoğlu Câmii ve Türbesi, Burhaneddin Fakih Türbesi, Siyavuş Velî Türbesi gibi tarihî ve kültürel eserler Karamanoğulları döneminde yapılmıştır.

Osmanlı padişahlarından II. Mehmet (Fatih) Karamanoğulları hâkimiyetine son verince, artık Konya bir Osmanlı şehri olmuştur (1465). Fatih Sultan Mehmed, 1470’te Devletin Rumeli (Sofya), Anadolu (Kütahya), Rûm (Tokat) Eyaletlerinden sonra 4. Eyalet olarak Karaman Eyaletini, merkezi Konya şehri olmak üzere kurmuştur. 17. yüzyılda 11 sancaklı eyalet 80.000 km2 ye yakın bir büyüklüğe ulaşmış, Tanzimat Döneminde bu eyalete Karaman yerine Konya denmeye başlanmıştır. 1910’da 102.000 km2 büyüklüğündeki Konya Eyaleti 11 ilçeli Konya Merkez, 7 ilçeli Niğde, 2 ilçeli Burdur, 5 ilçeli Teke (Antalya), 5 ilçeli Hamîd (Isparta) sancaklarına ayrılmıştır.

Konya, Doğu seferlerine çıkan Osmanlı Sultanlarından Yavuz Sultan Selim, Kanunî Sultan Süleyman ve II. Murad’ın uğrak yeri olmuştur. Konya Osmanlı İmparatorluğunun doğu ve güney seferlerinde Ordunun dinlenme ve hazırlık yeri olarak kullanılmıştır. Yavuz Sultan Selim Han, 3 kez Konya’ya uğramış ve bu ziyaretlerinde Mevlâna dergâhı tamir edilmiş, şehre içme suyu getirilmiş, nüfus ve arazi sayımı yapılmıştır.

Osmanlı döneminde Konya’da ilim, kültür ve sanat hareketleri kesintisiz olarak devam etmiş ve kent ünlü alimler, şairler, tarihçi ve filozofların toplandığı merkez olmaya devam etmiştir. Bu dönemde de mimarî yönden pek çok cami, çeşme, medrese gibi eserler inşa edilmiştir. Selimiye Câmii, Yusufağa Kütüphanesi, Piri Mehmed Paşa Câmii, Şerafettin Câmii, Kapu Câmii, Hacı Fettah Câmii, Nakiboğlu ve Aziziye Câmiileri, Şeyh Halili Türbesi ile Mevlâna Külliyesi dönemin mimarî eserlerinden bazılarıdır.

Konya, Şehzadelerin Valilik yaptığı bir Osmanlı Eyaleti olmuştur. 1648 yılında Evliya Çelebi Konya’ya gelmiş ve Seyahatnamesinde geniş bir şekilde bahsetmiştir. 1867’de büyük bir yangın, 1873’de kıtlık tehlikesiyle karşılaşılmıştır. 

Osmanlının son döneminde Tanzimat Fermanı ile Konya’da da yenileşme hareketleri başlamış, ilk gazete 1869 yılında çıkarılmıştır. Şehir genelinde medreselerin yanında birçok ilkokul (İptidaî), öğretmen okulu (Darülmualimîn) ve ortaokul (Rüştiye) açılmıştır. İlk lise (idadi) 1889 yılında açılmış olup yine aynı yıllarda Konya Sanat Okulu, Vali Ferid Paşa tarafından hizmete alınmıştır. 1908’de Hukuk Fakültesi açılmıştır. 1900 yılında Konya’daki medrese sayısı ilçeler dahil 530’a ulaşmıştır. Konya, 1898’de demiryoluna kavuşmuştur.

Cumhuriyet devrinde hızla büyüyen ve gelişen Konya, Selçuklular, Karamanoğulları ve Osmanlılar döneminden kalan eserler ile bugün açık hava müzesi konumunda bir şehirdir. Dünya insanlık tarihinin en eski yerleşim merkezlerinden biri olan Konya, uzun tarihî süreç içerisinde birçok medeniyetin izlerini bünyesinde taşımaktadır.

]]>
https://benimnotdefterim.com/selcuklu-uygarliginin-baskenti-konya/feed/ 0
Giresun Yöresel Yemekleri – Giresun Mutfağı https://benimnotdefterim.com/giresun-yoresel-yemekleri-giresun-mutfagi/ https://benimnotdefterim.com/giresun-yoresel-yemekleri-giresun-mutfagi/#respond Thu, 07 Dec 2023 19:18:00 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20005

Etli Karalahana (Pancar) Dolması

  •  Etli Üzüm Yaprağı Dolması
  •  Yarmalı Karalahana (Pancar) Sarması
  •  Yarmalı Üzüm Yaprağı Sarması
  •  Sebzeli Yaprak Sarması
  •  Yoğurtlu Mısır Yarması Yemeği
  •  Isırgan Yemeği
  •  Karalahana (Pancar) Döşemesi
  •  Pezik Döşemesi

Fırın Kurusu Fasulye

  •  Sirkeli Fırın Kurusu Fasulye
  •  Acı Mantar Yahnisi
  •  Pirinçli Kabak
  •  Madımak Yemeği
  •  Haşıl
  •  Yağlaş
  •  Pekmezli Hoşmak
  •  Fındıklı Izgara Köfte
  •  Fındıklı Köfte
  •  Gelecoş
  •  Turşu Aşı
  •  Kabalak Yoğurtla
]]>
https://benimnotdefterim.com/giresun-yoresel-yemekleri-giresun-mutfagi/feed/ 0
Bursa ve Cumalıkızık : Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu https://benimnotdefterim.com/bursa-ve-cumalikizik-osmanli-imparatorlugunun-dogusu/ https://benimnotdefterim.com/bursa-ve-cumalikizik-osmanli-imparatorlugunun-dogusu/#respond Mon, 04 Dec 2023 14:30:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=759

Osmanlı İmparatorluğunun ilk başkenti olarak, Uludağ’ın Kuzey-Batı eteklerine kurulmuş olan Bursa ile aynı dönemde Osmanlı vakıf köyü olarak kurulan Cumalıkızık, 2014 yılında UNESCO Dünya Miras Listesine kaydedilmiştir. Kültürel kategoride Dünya Miras Listesine alınan “Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu” Dünya Miras Alanı, 

Hanlar Bölgesi ;

Bilindiği gibi Anadolu’nun ticaret yolları üzerinde bulunan ve ticaret yapan tacirlerin gece konaklamaları ve dinlenmeleri için yapılan binalara han, daha büyük olanlarına kervansaray denilirdi.Tarih boyunca önemli bir ticaret kenti olan Bursa için hanlar ve bedestenler ekonominin nabzını ifade etmektedir. Osmanlı’nın ilk başkenti olan Bursa’da 14. yüzyılda oluşmaya başlayan ticaret bölgesi; 16. yüzyılda han, bedesten ve çarşıların oluşumuyla gelişimini tamamlamıştır.

Erken Osmanlı döneminde yapılan 668 yıllık geçmişiyle Hanlar Bölgesi, Bursa’da çarşı yapısının nasıl oluştuğunu göstermesi açısından önemlidir. Bu bölgedeki hanlar; Koza Han, Fidan Han, Pirinç Han, İpek Han, Emir Han, Geyve Han, Galle Han, Çukur (Kütahya) Han, Kapan Han, Tuz Han’dır.

Bursa’nın tarihi alanlarından Hanlar Bölgesi, Sultan Külliyeleri ve Cumalıkızık Köyü’nün; Unesco Dünya Miras Listesi’ne alınmasına yönelik; Bursa Büyükşehir Belediyesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü çalışmalarıyla hazırlanan dosya 1 Şubat 2013 tarihi itibariyle, UNESCO Dünya Mirası Merkezi Sekreterliği’ne Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla iletilmiştir.

2014 yılı 15-25 Haziran tarihleri arasında Katar’ın başkenti Doha’da gerçekleştirilen Dünya Miras Komitesi’nin 38. Dönem Toplantısı’nda Kültürel Kategoride “Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu” Dünya Miras alanı, Orhangazi Külliyesi ve çevresini içine alan Hanlar Bölgesi, Hüdavendigar (I. Murad) Külliyesi, Yıldırım (I. Bayezid) Külliyesi, Yeşil (I. Mehmed) Külliye, Muradiye (II. Murad) Külliyesi ve Cumalıkızık Köyü olmak üzere altı bileşen Dünya Miras Listesi’ne girmiştir.

Orhangazi Külliyesi ;

Osmangazi’nin oğlu ve Osmanlı Devleti’nin ikinci padişahı olan Sultan Orhan 1281-1362 yılları arasında yaşamıştır. Yaşadığı dönemde Bursa ve çevresini Bizanslılar’dan almış devlet teşkilatlarını oluşturmuş ve il Osmanlı parasını bastırmıştır.

Orhangazi Türbesi Hisar Semti’ndeki Tophane Parkı’nda Bursa’nın fethinden önce şehrin metropolit manastırı olarak kullanılan Sainte Elie Manastırı‘nın zemin mozaiklerinin bir bölümü üzerine inşa edilmiştir. Kare planlı olarak yapılan türbenin her cephesinde üçer pencere bulunmaktadır. İç duvarları beyaz badanalı olup pencerelerin üzerinde alınlık şeklinde sade süslemeler bulunmaktadır.

Ortada kubbenin altında bulunan sanduka Orhangazi’ye aittir. Sanduka’nın etrafı pirinç bir korkuluklarla çevrilmiştir. Sandukanın üstüne kadife kumaş üzerine gümüş sim ile işlenmiş Hz. Muhammed’e ait hadisin yazılı olduğu örtü bulunmaktadır. Türbenin içinde Orhangazi’nin hanımı Nilüfer Hatun, çocukları ve yakınlarının sandukaları bulunmaktadır.

Hüdavendigar (I. Murad) Külliyesi ;

Hüdavendigar Külliyesi olarak bilinen Sultan I. Murad Külliyesi 1363-1366 yıllarında, Osmanlı Devleti’nin ilk şehit padişahı I. Murad Hüdavendigar tarafından yaptırılmıştır.

Bursa Ovası’na bakan tepenin üzerinde, kentin batı tarafında, I. Murad ve Hamam Caddeleri arasında kalan yerde bulunmaktadır. Külliyenin bulunduğu mahalle, Bursa’nın en eski mahallelerindendir. Külliye cami, medrese, imaret, çeşme, hamam ve türbeden oluşmaktadır. Abdesthanenin önünde iki adet anıtsal özelliklere sahip çınar ağacı vardır.

Yıldırım (I.Bayezid) Külliyesi,

Osmanlı Devleti’nin mimarlık ve yapı alanında bir üslup bütünlüğünü simgeleyen Yıldırım Külliyesi, Yıldırım Bayezid tarafından 1390’lı yıllarda yaptırılmıştır. Cami, medrese, imaret, darüşşifa, mektep, hamam ve türbeden oluşan külliyeden günümüze cami, hamam, medrese, darüşşifa ve türbe kalmıştır. Yıldırım Külliyesi içinde yer alan yapılardaki mimari, sanatsal unsurlar “Beylikten Devlete “ geçişin de bir göstergesi gibidir.Yıldırım Camii
Yıldırım Bayezid tarafından, Bursa’nın doğusunda aynı adı taşıyan tepeye inşa ettirilen külliyenin ortasında bulunmaktadır. 14. yüzyıl yapısı olan cami, kusursuz inşaatı, temiz yapılışı, kesme taş cepheleri, son cemaat yeri ve en önemlisi “Bursa Kemeri” nin ilk olarak kullanılması ile dikkat çeker. Aynı zamanda “Ters T” planlı camilerin en özgün olanı olarak da kabul görmektedir.

Yıldırım Medresesi
14. yüzyılda inşa edilmiştir. Erken dönem Osmanlı medreselerinin arasında ayrıcalıklı bir yere sahip olan yapı, Osmanlı mimarisinde, önü kapalı ilk medresedir. 20 odanın yer aldığı medrese bahçesinde mermer bir şadırvan bulunmaktadır. Birçok kez onarım görmüş olan yapı, bugün dispanser olarak hizmet vermektedir.

Yıldırım Darüşşifası
Osmanlı devletinin ilk hastanesi olarak kabul edilen yapı büyük külliyenin bir parçasıdır. 14. yüzyıl yapısı olan Darüşşifa 2001 yılında restorasyonu tamamlanarak, göz hastanesi olarak hizmet vermeye başlamıştır.

Yıldırım Bayezid Türbesi
Türbe 1406 yılında Yıldırım Bayezid’in oğlu Emir Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Türbe, önündeki revakıyla, kendinden sonra yapılan revaklı Osmanlı Türbelerinin öncüsü olmuştur. Türbe içinde Yıldırım Bayezid’in sandukası dışında oğlu İsa Çelebi’nin sandukası da yer almaktadır.

Yeşil (I. Mehmed) Külliye ;

Bursa’da kendi adına yaptırdığı Yeşil Türbe’ye defnedilen Mehmed Çelebi’nin külliyesi, Timur sonrası yıkılan Bursa’ya yeni bir hayat vermiştir. Türbenin turkuaz rengindeki İznik çinilerinin renginden ötürü Yeşil Külliyesi denilmektedir. Cami, türbe,medrese,hamam ve imaretten oluşan Yeşil Külliye’nin diğerlerinden farkı, bu yapıların serbest olarak yerleştirilmiş olmasıdır.

Timur sonrası harap olan Bursa ve Osmanlı Devleti, Yeşil Külliye ile birlikte hem mimaride hem de kültürel ve sosyal bakımdan yeniden şahlanmış ve şairin dediği gibi; “Bir sihirli el Osmanlı’yı yeniden yapılandırmaya başlamıştır. Bir gamlı musikiyle kanatlandı kuytular, Fecrin şadırvanında yıkanmaktadır sular, Tekrar baharı giydiriyor bu sihirli el.”

Muradiye ( II. Murad ) Külliyesi ;

Sultanı II. Murad tarafından Bursa’da yaptırılan son padişah  külliyesidir. 1426 yılında yaptırılan külliyede başta bir cami, medrese, hamam, imaret ve türbe bulunmaktaydı.

Muradiye Külliyesi, Sultan II. Murad’ın oğlu Şehzade Alaaddin Türbesi ile başlayan, II.Selim dönemine (16. yüzyıl) kadar gelen türbe yapıları ile ayrıca önem kazanmış, anıtsal türbe yapılarının meydana getirdiği bir hazire, ilk olarak burada var olmuştur.

Muradiye Külliyesi içerisinde on üç türbe bulunmakta olup; bu türbelerde Sultanların eşleri, oğulları, kızları, yakın akrabaları ve Osmanlı’ya hizmet eden çeşitli saray mensupları yer almaktadır. Yakın akrabaların buraya gömülmesi, başkentin İstanbul’a taşınmasından sonra dahi Bursa’nın manevi olarak hala ne kadar önemli olduğunun göstergesidir.

Külliye, bulunduğu mahalleye ismini vermiştir. Günümüzde medresesi müze, imareti restoran olarak kullanılmaktadır.

Cumalıkızık Köyü olmak üzere altı bileşenden oluşmaktadır.

Osmanlı İmparatorluğunun ilk başkenti olarak kurulan ve vakıf sistemi içerisinde erken dönem Osmanlı geleneklerine göre külliye ve köylerle şekillenen Bursa’nın tarih boyunca sahip olduğu önemli ticari rolü, kentteki büyük hanlar, bedesten ve çarşılarla ortaya konulmaktadır. Hanlar Bölgesi 14. yüzyıldan bu yana kent ekonomisinin kalbi olmuştur.

Osmanlı Bursa’sının gelişmesinde önemli rol oynayan külliyeler, cami, medrese, hamam, imaret ve türbeleri ile hiç bozulmadan günümüze kadar ulaşmıştır. Kentleşme modelinin en önemli bileşeni olan ve sosyal, kültürel, dini ve eğitim faaliyetleri ile her biri birer merkez olan bu külliyeler kentin sınırlarını belirlemiş ve zaman içerisinde etraflarında gelişen mahallelerle günümüze kadar yaşayagelmişlerdir.

Erken dönem Osmanlı kentine istisnai bir örnek olan Bursa’nın kentleşme modeli, daha sonra kurulan Osmanlı-Türk kentlerine örnek teşkil etmiştir. Bursa’nın en iyi korunmuş vakıf köyü olan ve istisnai bir kentsel planlama sistemini temsil eden Cumalıkızık, seçkin sivil mimarisi ve yaşayan halkı ile kırsal yaşantısını günümüze kadar taşımıştır. 

Cumalıkızık Köyü ve çevresindeki diğer vakıf köylerinin, payitaht Bursa’nın kent merkezindeki hanlar ve külliyelerle ekonomik ilişkileri, Osmanlı’nın bütün kurumlarıyla bir beylikten imparatorluk haline dönüşmesine önemli bir katkı sağlamıştır. Bursa ve Cumalıkızık bugün hala yaşayan ticari kültürü ve kente oldukça yakın kırsal yaşamın devamlılığı ile birlikte erken dönem Osmanlı kent kültürü ve yaşam şekline iyi bir örnek teşkil etmektedir.

Bursa ve Cumalıkızık sahip oldukları seçkin eserlerle birlikte insanlık tarihinin önemli bir aşamasını yansıtmaktadırlar.

]]>
https://benimnotdefterim.com/bursa-ve-cumalikizik-osmanli-imparatorlugunun-dogusu/feed/ 0
Balıklıgöl – Şanlıurfa https://benimnotdefterim.com/balikligol-sanliurfa/ https://benimnotdefterim.com/balikligol-sanliurfa/#respond Mon, 04 Dec 2023 13:48:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=1032

Balıklıgöl, 150 metre uzunluğunda ve 30 metre genişliğindedir. Derinliği 3-5 metre civarındadır. İçinde efsanelere konu olan sazan türü balıklar bulunmaktadır. Bu balıklara halk tarafından saygı gösterilir ve yenilmez. Rivayete göre Hz. İbrahim ateşe atıldıktan sonra, bir mucize gerçekleşir ve etraf güllük gülistanlık olur. Bu mucizenin gerçekleştiği mekânın Balıklıgöl ve çevresi olduğuna inanılır. Dini bayramlar da ile Mevlit ve Kandil gecelerinde en yüksek ziyaretçi sayısına ulaşır.

Balıklıgöl Platosu’nda Hz. İbrahim’in doğduğu mağara da bulunmaktadır. Üç semavi dinin atası olarak kabul edilen Hz.İbrahim’in doğduğu mağaranın ziyaretçisi de çok fazladır. Her dinden her ülkeden ve her şehirden yılın her mevsiminde bu mağaraya ziyaret vardır.

Balıklıgöl Şanlıurfa turizminin çekim alanıdır. Halil-ür Rahman Gölü‘nün hemen güneyinde, Urfa Kalesi’nin önünde yer almakta olup, 150 metrekare alanı bulunan bir göldür. Rivayete göre; Hz İbrahim ateşe atıldıktan sonra, Nemrut’un kızı Zeliha da Hz. İbrahim’i çok sevdiğinden ve ona inandığından ateşe atılmasına dayanamaz, o da kendisini ateşe atar. Zeliha’nın düştüğü yer de bir göle dönüşür. 

]]>
https://benimnotdefterim.com/balikligol-sanliurfa/feed/ 0
Yedigöller Milli Parkı – Bolu https://benimnotdefterim.com/yedigoller-milli-parki-bolu/ https://benimnotdefterim.com/yedigoller-milli-parki-bolu/#respond Fri, 01 Dec 2023 08:11:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=637

Batı Karadeniz Bölgesi’nde Bolu’nun 42 kilometre kuzeyinde, Zonguldak’ın güneyinde yer alan Milli Parka Ankara–İstanbul karayolunun 152’nci kilometresindeki Yeniçağa ve 190’ıncı kilometresindeki Bolu’dan kuzeye ayrılan yollarla ulaşılır. Kışın Bolu–Yedigöller güzergâhı kar nedeniyle kapalı olduğundan ulaşım, Yeniçağa–Mengen–Yazıcık veya Devrek- Yazıcık üzerinden yapılır.

1642 hektar büyüklüğündeki Yedigöller Havzası, 1965 yılında milli park olarak korumaya alınmıştır. Havza kayan kütlelerin vadilerin önlerini kapatması sonucu oluşan, yüzeysel ve yeraltı akışlarıyla birbirine bağlı, kuzeyden güneye 1500 metre mesafede sıralanmış 7 gölden oluşmuştur. Milli park içindeki “Köyyeri” mevkiinde yeni Bizans Dönemi‘ne ait bulunan kalıntılardan, eski dönemlerde bölgenin bir yerleşim yeri olduğu anlaşılmaktadır.

Milli park bünyesinde Büyükgöl, Seringöl, Deringöl, Nazlıgöl, Küçükgöl, İncegöl ve Sazlıgöl olarak 7 göl vardır. Bu göller aralarında 100 metre yükselti farkı bulunan iki plato üzerindedir. Ortalama 780 metre yükseklikte olan platodaki göllerin en büyüğü Büyükgöl’dür. En derin yeri ise 15 metredir. Büyükgöl’ün güneydoğusundaki Deringöl, 20 metre uzunluğundaki akan bölümü ile Büyükgöl’e bağlıdır.

Büyükgöl, Yedigöller’de canlı alabalık, yetiştirilmesi için damızlık amaçlı kullanılmaktadır. Ülkemizde ilk alabalık üretme istasyonu 1969 yılında burada kurulmuştur. Büyükgöl’ün kuzeyinde ise Seringöl bulunmaktadır.

Diğer platodan 100 metre yükseklikteki platonun en geniş gölü Nazlıgöl’dür. Dibinden sızdırdığı bol miktardaki su, gölün kuzeydoğusunda yüzeye çıkarak bir şelalenin oluşmasına sebep olduğundan “Şelale Gölü” adı da verilir. Aynı platoda Sazlıgöl, İncegöl ve Küçükgöl bulunur. Kuzeyden güneye doğru alçalma gösteren bölgede, en yüksek yer 1488 metre ile Eğrikiriş Tepesi, en alçak yer ise 465 metre ile Kirazçatı’dır.

Yedigöller Milli Parkı bilimsel inceleme ve araştırmalar için de kuvvetli bir altyapıya sahiptir. Çok sayıda bitki türünü içeren milli park, yurdumuzun en güzel, karışık doğal ormanlarına sahiptir. Başlıca ağaç türleri olan kayın, gürgen, meşe, kızılağaç, akçaağaç, karaağaç, titrek kavak, sarı ve kara çam, köknar, fındık, ıhlamur ve dişbudak ağaçları yüksek boylu ve düzgün gövdelidir. Porsuk gibi nesli azalmakta olan bitki türleri de mevcuttur.

Yaban hayvanlarından ayı, domuz, kurt, tilki, sansar, sincap, geyik, karaca ve tavşan ile kuşlardan yabani ördek, yabani güvercin ve keklik vardır. Milli Park sahasında 100’ün üzerinde kuş türü tespit edilmiştir. Bu özellikleriyle Yedigöller Milli Parkı tam bir doğa cenneti durumundadır. Her yıl mayıs-eylül dönemlerinde Büyükgöl ve Deringöl’de ücret karşılığı sportif olta balıkçılığı yapılabilmektedir. Göllerde göl alası ve gökkuşağı alabalığı vardır.

Yedigöller Milli Parkı içerisindeki “Kapankaya Manzara Seyir Yeri”ne çıkılarak gölleri ve eşsiz peyzaj güzelliklerini görmek mümkündür. Bu güzergâh üzerinde bir de anıt ağaç bulunmaktadır. Ayrıca, milli park içindeki geyik üretme istasyonu ziyaret edilebilir.

Yedigöller nerede kalınır?

Sessiz ve sakin bünyesi, güzel manzaraları, değişik arazi şekilleri, yürüyüş yolları, şelaleleri, çeşitli cinste bitki ve ağaçlarla süslü yamaçlarıyla piknik, dinlenme, fotoğraf çekme, spor yapma ve kamp kurma gibi rekreatif faaliyetler yapılır. Ayrıca, 1 hektarlık alanda çadırla veya karavanla konaklama da yapılabilir. Parkın ziyarete en uygun zamanı nisan-kasım ayları arasıdır. Milli Park İçinde bulunan 18 üniteden oluşan toplam 72 yataklı bungalov evlerde konaklama ve restoran hizmeti verilmektedir.

]]>
https://benimnotdefterim.com/yedigoller-milli-parki-bolu/feed/ 0
Güllaç https://benimnotdefterim.com/gullac/ https://benimnotdefterim.com/gullac/#respond Thu, 23 Nov 2023 13:53:42 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20964

Ramazan ayıyla özdeşleşen “güllaç“, Osmanlı saray mutfağına 15. yüzyılda girmiş ve Türk lezzetlerinin vazgeçilmezleri arasında yer almıştır. İçerisinde gül suyu bulunduğu için “güllü aş” denilen ve zamanla şimdiki adını alan tatlı, yufkanın şekerli süt ile birleşmesiyle yapılır.

]]>
https://benimnotdefterim.com/gullac/feed/ 0
Safran https://benimnotdefterim.com/safran/ https://benimnotdefterim.com/safran/#respond Thu, 23 Nov 2023 08:06:48 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20923

]]>
https://benimnotdefterim.com/safran/feed/ 0
Ayran ( Milli İçeceğimiz ) https://benimnotdefterim.com/ayran-milli-icecegimiz/ https://benimnotdefterim.com/ayran-milli-icecegimiz/#respond Wed, 22 Nov 2023 15:00:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=281

‘Yoğurt’ kelimesinin Kaşgarlı Mahmut tarafından da Divan-ı Lügat’üt Türk’te kullanıldığı tespit edilmiştir.

Eski Türkçe’de yoğurt kelimesi 8. yy. metinlerinde yer alırken, Kaşgarlı Mahmut tarafından 10. yy.’da yazılan Divan-ı Lügatüt Türk ve Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı eserlerinde bugünkü anlamında yoğurt kelimesinin kullanıldığı bildirildi.

Bugün yoğurdun nasıl yapıldığını herkes az çok biliyor. Sütün yoğurt haline dönüşmesi için eski yoğurt maya görevi görüyor. Peki insanlar sütü nasıl yoğurt haline getirdi? Yani yoğurtsuz yoğurt nasıl yapıldı? Milli yiyeceğimiz olan yoğurdun ilk defa nasıl yapıldığına dair yeterli ve kesin bir bilgi mevcut olmamakla birlikte, göçebe olarak yaşamlarını sürdüren atalarımızın yoğurt yapımında kullandığı doğal mayalar karınca yumurtalarıymış. Taşların altında yer alan küçük ve beyaz baloncuk şeklindeki taze karınca yumurtalarını ezmişler ve ısıtılan sütün altına koymuşlar. Böylece süt karınca yumurtalarında bulunan kimyasal maddeler yardımıyla mayalanarak yoğurt haline gelmiş. Başka bir rivayete göre, sütün yoğurt olarak mayalanması Hz. İbrahim’e melekler tarafından öğretilmiş. Ve bu sır halinde uzun süre babadan oğula intikal etmiş.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde saray mutfağının vazgeçilmez bir besin kaynağı olan yoğurt, Kanuni Sultan Süleyman Tarafından Fransa krallarından 1. François ateşli ishal hastalığına yakalandığında, krala ilaç olarak gönderildi.
Bakterileri öldürücü özelliği nedeniyle yoğurt 1. François yı kısa sürede iyileştirdi. Avrupa’da 1800’lü yıllarda tanınmaya başlayan milli yiyeceğimiz yoğurt, Amerika’da yaklaşık 70-80 yıl önce tanındı. 1900’lü yılların başında ise yoğurt ilaç olarak kabul edildi ve bir dönem eczanelerde pastörize olarak satıldı”.

Tüm dünya dillerinde yoğurt kelimesinin türkçe kökenine yakın bir şekilde kullanılmasına rağmen, insanlar yoğurdun daha çok, bulgar ve yunan kültüründen geldiğini düşünmekteler, burada tarihi özelliklerimize sahip çıkmak bizlere düşmekte.

]]>
https://benimnotdefterim.com/ayran-milli-icecegimiz/feed/ 0
Maden Suyu https://benimnotdefterim.com/maden-suyu/ https://benimnotdefterim.com/maden-suyu/#respond Wed, 22 Nov 2023 14:57:55 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20917 https://benimnotdefterim.com/maden-suyu/feed/ 0 Boza https://benimnotdefterim.com/boza/ https://benimnotdefterim.com/boza/#respond Wed, 22 Nov 2023 14:57:05 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20915

]]>
https://benimnotdefterim.com/boza/feed/ 0
Kefir https://benimnotdefterim.com/kefir/ https://benimnotdefterim.com/kefir/#respond Wed, 22 Nov 2023 14:56:15 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20913

1

]]>
https://benimnotdefterim.com/kefir/feed/ 0
Salep https://benimnotdefterim.com/salep/ https://benimnotdefterim.com/salep/#respond Wed, 22 Nov 2023 14:55:18 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20911

Salep Sağlık Faydaları

1. Kış hastalıklarından korunmada etkili

2. Süper ikili; salep ve tarçın

3. Yağ yakma hızını artırıyor

4. Baş ağrısına iyi geliyor

5. Hemoroit şikayetlerinin azaltılmasında etkin rol oynar.

6. Kabızlık ve şişkinliği giderir, sindirimi kolaylaştırır.

7. Hafızayı ve zihni güçlendirir.

8. Adet düzensizliğine iyi gelir.

9. Cinsel gücü artırıcı özelliktedir.
]]>
https://benimnotdefterim.com/salep/feed/ 0
Meyan Şerbeti https://benimnotdefterim.com/meyan-serbeti/ https://benimnotdefterim.com/meyan-serbeti/#respond Wed, 22 Nov 2023 14:54:15 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20909

Antep Meyan Şerbeti

Meyan Şerbeti Gaziantep’te özellikle yaz aylarında, dini açıdan önemli günlerde ve Ramazan ayında tüketilir. Cenazeler, perşembe geceleri, Cuma namazı vakitleri, mevlitler ve kandil günleri olmak üzere bazı önemli zamanlarda da hayır amacıyla sokaklarda dağıtılır ve buna “sebil” denir. Sebilde hayır yapmak isteyen kişi, meyan şerbeti satıcısına şerbetin parasını verir ve şerbetçi mahalleleri dolaşarak şerbet dağıtır.

Gaziantep’i temsil eden içeceğin meyan şerbeti olduğu söylenir. Meyancılar sırtlarındaki tuluk içerisindeki meyan şerbetini bir tasa dökerek satarlar. Müşteri çekmek ve kendilerini fark ettirmek için de üst üste koydukları galvanizli saçtan yapılmış iki tası birbirine vurarak çıngırdatırlar.

Antep Meyan şerbetinde meyan lifleri, meyan tozları ve su ana bileşen, toz tarçın, karanfil ve gül suyu aroma verici ve buzda soğutma ve aromayı güçlendirici olarak kullanılır. Üretimde şeker veya başka bir tatlandırıcı kullanılmaz.

Meyan şerbeti nasıl yapılır?

Meyan Şerbeti yapımında iki tip işlem görmüş meyan kökü kullanılır. Birinci tip, meyan kökü olup ipliksi yapıdadır. Meyan Kökünün lif yapısında ince ince parçalanmasıyla elde edilir. Bu tip, meyan şerbetinin esas birleşenidir. İkinci tip ise, meyan tozu denilen meyan kökünün işlenmesi sırasında oluşan tozların ayrılması ile elde edilir.

Meyan lifleri, sal adı verilen tahtadan yapılmış hafif meyilli ve şerbetin akmasını sağlayacak şekilde alt tarafı oluklu düzeneklere ince bir şekilde serilir. Salın büyüklüğüne göre değişebilmekle birlikte 150×75 cm ebadındaki sal için yaklaşık 4,5 kg meyan lifi kuru olarak ve çok sık olmayacak bir şekilde sal üzerine serilir.

Üretimden önceki akşam sala serilmiş meyan lifleri üzerine, ertesi sabah erkenden 225 g meyan tozu ilave edilir, iyice ovalanarak karıştırılır. Üzerine 5-7 cm3 çapında buz parçaları konulur. Bu sırada her bir sal için toplamda 10-15 g olmak üzere toz tarçın, karanfil ve gül suyu ilave edilir. Bu miktar yaklaşık olarak sal hacminin %1’lik kısmına karşılık gelir.

Meyan tozu, meyan kökünün özel makinelerde lifsi bir şekilde parçalanması sırasında oluşan yan üründür. Meyan tozu sal içinde meyan liflerinin arasına nüfuz ederek şerbetin kendi rengine, yani siyah kola rengine daha çabuk gelmesine katkıda bulunduğu gibi şerbet verimini de arttırır. Bir saldan 9-10 litre şerbet elde edilirken meyan tozu ilave edildiğinde bu miktar13-15 litreye ulaşır.

Sal içindeki meyan karışımı üzerine yavaş bir şekilde 5 litre kadar ilk su verilir. Verilen su saldan aşağıya iner. Bu suyun rengi çok açıktır. Aşağıdan toplanan su yeniden yukarıdan aşağıya doğru hızlandırılarak verilmeye başlanır. Bu hareket 5-10 dakika devam ettirilir. Meyan suyunun rengi giderek koyulaşmaya ve köpürmeye başlar. Bu şekilde elde edilen şerbetin acı olmaması için kaptan kaba boşaltılarak şerbetin köpüklendirilmesi ve köpüklerin şerbetten arındırılması gerekir. Toplanan meyan şerbeti plastik varil içerisine konur. Bu şerbetin yarı ölçüsü miktarı, “damızlık” diye tabir edilen bir önceki meyan şerbetiyle karıştırılır. Üzerine bir miktar buz konur ve 1-2 saat dinlendirilir. Bu sırada aroması gelişen şerbet, daha da koyulaşmış ve rengi kararmıştır.

Varilde 1-2 saat dinlendirildikten sonra bakır kaba alınan meyan şerbetine 5 litre daha su ilave edilerek biraz seyrelttirilir. Cam ya da bakır malzemelerden yapılmış şerbet kaplarına konan Antep Meyan Şerbetine buz ilave edilerek servis edilir.

Antep Meyan Şerbeti, günlük olarak tüketildiği için doğrudan tüketime sunulur. Buzdolabında 4-6 0C sıcaklıkta muhafaza edildiğinde 4-5 gün tazeliğini korur.

]]>
https://benimnotdefterim.com/meyan-serbeti/feed/ 0
Şalgam Suyu https://benimnotdefterim.com/salgam-suyu/ https://benimnotdefterim.com/salgam-suyu/#respond Wed, 22 Nov 2023 14:52:58 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20907

]]>
https://benimnotdefterim.com/salgam-suyu/feed/ 0
Sigaranın Zararları Nelerdir? https://benimnotdefterim.com/sigaranin-zararlari-nelerdir/ https://benimnotdefterim.com/sigaranin-zararlari-nelerdir/#respond Tue, 14 Nov 2023 12:30:43 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20868

Sigara Vücudu Nasıl Etkiler?

Sigara içildiği andan itibaren bütün organlara zarar vermeye başlar. Tütün ürünü kullanmak ya da sigara içmek, kana, akciğerlere ve organlara nikotinin yanında içerisinde kanserojen madde barındıran birçok kimyasalın da vücuda girmesine neden olur. Sigara içmek yaşam süresini kısaltmaktadır. Birçok ülkede de ölümlerin bir numaralı nedenidir.

Sigara Vücuda Neden Zarar Verir?

Tütün dumanıyla beraber vücuda alınan kimyasal maddeler sağlığa birçok açıdan zarar verir. Sigara ile birlikte vücuda giren maddeler ve zararları şu şekilde sıralanabilir:

Nikotin

Atardamarları ve damarları daraltarak kalbin düzgün çalışmasına engel olur. Kan akışını yavaşlatır ve vücuttaki oksijenin azalmasına neden olur.

Karbon monoksit

Kalbin kan pompalamak için ihtiyaç duyduğu oksijenden mahrum bırakır. Hava yıllarını şişirir ve ciğerlere daha az girmesine neden olur.

Katran

Ciğerleri kaplayan ve sağlıklı çalışmasını engelleyen yapışkan benzeri bir maddedir. Ciğeri yorarak hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur.

Fenoller

Solunum yollarında bulunan enfeksiyonlara karşı koruma sağlayan tüy benzeri hücrelerin ölmesine neden olur. Böylelikle vücut daha fazla virüse ve bakteriye maruz kalabilir.

Amonyak ve formaldehit

Tütün dumanı ile vücuda giren bu maddeler göz, burun ve boğazı tahriş eder ve hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur.

Kanserojen maddeler

Hücrelerin orantısız ve hızlı bir şekilde gelişmesine neden olan bu maddeler çeşitli kanserlerin oluşumuna zemin hazırlar.

Sigaranın Zararları Nelerdir?

Sigara tüketenler tüketmeyenlere oranla ortalama olarak 5 ila 10 yıl daha erken hayatını kaybediyor. Akciğer kanseri başta olmak üzere pek çok sağlık sorununun temelinde sigara kullanımı yer alıyor. Sigara içmenin sebep olduğu hastalıklar şu şekilde sıralanabilir;

Kanser

Sigara içmek en başta akciğer kanserine sebep olarak diğer kanser türlerine de neden olur. Tütün dumanı 7.000’den fazla kimyasal içeren zehirli maddeler barındırdığından kanserin en önemli faktörüdür. Sigara aynı zamanda yemek borusu, ağız, serviks ve mesane kanserlerine de sebep olabilir.

Solunum Yolu Hastalıkları

Tütün ve sigara dumanından en çok etkilenen organ akciğer olduğundan buna yönelik hastalıklar da artmaktadır. Özellikle sigara içerisinde yer alan katran akciğere en büyük zararı veren madde olarak bilinir. Sigara yüzünden astım, KOAH, bronşit ve amfizem gibi çeşitli akciğer hastalıkları ortaya çıkar.

Kalp ve Damar Hastalıkları

Vücutta oksijenin tükenmesine ve azalmasına neden olan sigara, koroner arter ve periferik arter gibi kalp hastalıklara neden olur. Kalbin çalışmasına etki eden maddeler içeren sigara kalp krizi riskini artırır. Bunların yanında yüksek tansiyon ve kolesterolü oluşmasına sebebiyet verir.

Diyabet

Sigara tüketen kişilerin diyabete yakalanma olasılıkları tüketmeyenlere oranla daha yüksek olmaktadır.

Depresyon, Endişe ve Sinirlilik

Sigara içerisinde yer alan nikotin ruh haline etki eder. Alışkanlık haline gelen sigarayı bırakmak zorlaşır. İçerisindeki nikotin beyne etki ederek kısa süreliğine enerji verir. Fakat yorgunluk hissi de yaratarak düşüncelerinizi bozarak olumsuz durumlarda sebebiyet verir.

Cinsellik Ve Üreme Sistemi Sorunları

Tütün ve sigara kullanımı ile birlikte vücuda alınan nikotin hem kadın hem de erkeklerde kan akışını etkilemektedir. Kadınlarda doğurganlık problemlerine sebep olarak cinsel isteğin azalmasında önemli bir rol oynar.

İskelet Sistemi Problemleri

Sigara ve tütün kullanımı kemik yoğunluğunun azalmasına neden olarak kemik kaybına sebebiyet verebilir. Sigara kullanımı osteoporoz ve kemik kırıklarıyla bağlantılıdır. Kemik kırıkları yaşandığı durumlarda iyileşmesini zorlaştırır.

Diş ve Diş Eti Hastalıkları

Sigara ve tütün kullanan kişilerin ağızlarında bakteri üretimi daha fazla olduğundan diş eti hastalıkları görülebilir. Sigara oksijen eksikliği yarattığından diş etlerinin iyileşmesini geciktirir ve diş kayıplarına neden olabilir.

Sigaranın Cilde Zararları Nelerdir?

Sigara dumanında bulunan bu kimyasal maddeler, kanserojen etkilerde bulunarak dokularda hücre hasarına neden olur. Cilt yüzeyinde de benzer etkiler yaratarak ciltte erken yaşlanmaya, kırışıklığa ve yaraların geç iyileşmesine sebebiyet verir. Bunların yanında deri kanseri riskinin artmasına da zemin hazırlar.

Sigaranın Hamilelere Zararları Nelerdir?

Hamilelik döneminde sigara tüketimi olduğunda bebek tütün dumanına ve karbon monoksite maruz kalarak oksijenini kısıtlar. Tütün dumanına ve nikotine maruz kalan bebeği kalp atışı zayıflar ve solunum sıkıntısı yaşayabilir. Hamilelikte sigara tüketimi yapılıyorsa, doğmamış çocukların da etkilenmesine neden olur. Gebelikte sigara tüketimi şu sağlık sorunlarını beraberinde getirir;

  • Bebeği kaybetme riski
  • Düşük riski
  • Doğum esnasında nefes almada güçlük
  • Çocukluk çağında solunum yolu enfeksiyonları, kulak enfeksiyonu, astım, dikkat eksikliği
  • Ani bebek ölümü sendromu
  • Yarım damak gibi doğum kusurları

Sigara Nasıl Bırakılır?

Sigarayı bırakmak için öncelikle duygusal ve zihinsel açıdan kendini hazırlamak gerekir. Sigarayı bırakmanın yolları şu şekilde açıklanır:

  • Elinizdeki tüm sigara ve çakmaklardan kurtulun
  • Yakınınızda sigara kullanan birileri varsa onlardan uzak durun ya da içmemelerini rica edin
  • Sigara isteği vurduğunda odaklanmaktan kaçın
  • Kendini meşgul edecek bir şeyler bulun
  • Sigara molası yerine uzun yürüyüşlere çıkın
  • Sigara içme isteği geldiğinde derin bir nefes alın
  • Sigara içilmesine izin verilmeyen yerlere gidin
  • Bol sıvı tüketimi yapın
  • Egzersiz yapın

Sigarayı Bıraktıktan Sonra Vücutta Ne Olur?

Hangi yaşta olursanız olun sigarayı bırakmak sağlınız açısından iyi olacaktır. Yıllardır sigara içen bir kişi sigarayı bıraktığında vücudunda şu durumlar gerçekleşir:

20 dakika sonra kalp atış hızında düşüş olur ve kan basıncı dengelenir. El ve ayakların ısısı yükselir.

8 saat sonra kanda karbon monoksit oranı düşer ve oksijen seviyesi yükselir duruma gelir.

24 saat sonra kalp krizi riski azalmaya başlar.

48 saat sonra sinir uçları nikotin yokluğuna alışmaya başlar ve böylelikle daha iyi tat ve koku almaya başlanır.

2 hafta ila 3 ay sonra kan dolaşımı düzenlenir ve egzersizi yaparken daha az zorlanmaya başlanır.

3 – 9 ay sonra vücuttaki enerji yükselir, öksürük azalır. Bunların yanında sinüs tıkanıklığı, nefes darlığı ve yorgunluk zamanla normale döner.

1 yıl sonra kalp hastalığı riski yarı yarıya olacak şekilde azalır.

5 ila 15 yıl sonra inme riski hiç sigara kullanmamış kişilerle aynı seviyede olur.

10 yıl sonra akciğer kanserinden riski düşüşe geçer ve diğer oluşabilecek kanserlerin risk de azalır

15 yıl sonra kalp sağlığınız hiç sigara içmeyen bir kişinin sağlığına ulaşır.

Sigaranın Zararları Hakkında Sık Sorulan Sorular

Sigaranın en büyük zararı nedir?

Sigaranın vücuda verdiği en büyük zarar kanserojen maddelerin büyümesine neden olarak kanser türlerinin oluşmasına zemin hazırlar. Özellikle akciğer kanseri için sigara tüketimi önemli bir risk faktörüdür.

Günde 1 sigara zararlı mı?

Sigara kullanımında güvenli bir kullanım sayısı yoktur. Pasif sigara dumanına maruz kalmak bile çeşitli kalp ve akciğer hastalıkların oluşumuna neden olur.

Memorial Tıbbi Yayın Kurulu tarafından hazırlanmıştır.

]]>
https://benimnotdefterim.com/sigaranin-zararlari-nelerdir/feed/ 0
Sigaranın İçindeki Kimyasal Zararlı Maddeler https://benimnotdefterim.com/sigaranin-icindeki-kimyasal-zararli-maddeler/ https://benimnotdefterim.com/sigaranin-icindeki-kimyasal-zararli-maddeler/#respond Tue, 14 Nov 2023 12:28:01 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20866

Her bir sigara vücut için zehirli, tahriş edici, kanser yapıcı ya da kanserin ortaya çıkmasını kolaylaştırıcı 4000 ‘den fazla kimyasal madde içerir.

Bunlardan kanserojen olduğu ispatlanan maddeler; arsenik, benzen, kadmiyum, hidrojen siyanid, toluen, amonyak ve propilen glikoldur.

Sigarada, zararları bilinen maddelerden bir kaçı;

* Polonyum -210 (kanserojen)
* Radon (radyasyon)
* Metanol (füzeyakıtı)
* Toluen (tiner)
* Kadmiyum (akü mentali)
* Bütan (tüpgaz)
* DDT (böcek öldürücü)
* Hidrojen siyanür (gaz odaları zehiri)
* Aseton (oje sökücü)
* Naftalin (güve kovucu)
* Arsenik (fare zehiri)
* Amonyak (tuvalet temizleyicisi)
* Dibenzakridin (zehir)
* Nikotin
* Karbonmonoksit: Tütün dumanında %1-%5 kadar bulunabilen bu madde, kanda karboksihemaglobin artışına yol açarak oksijenin taşınmasını aksatmaktadır. Buna bağlı olarak doku organların beslenmesi bozulur, kişinin iş kapasitesi azalır. Karbonmonoksit ayrıca, kandaki C vitamininin azalmasına yol açar.
* … ve 3,885 toksik madde.

Ayrıca sigara içindeki irritan (tahriş edici) maddeler, solunum yollarında daralmaya sebep olur. Solunum yollarının yabancı maddelerden, kirlerden, mikroplardan temizlenmesinde rol alan epitel tabakanın bozulmasına ve aşırı mukus oluşumuna sebep olur.

]]>
https://benimnotdefterim.com/sigaranin-icindeki-kimyasal-zararli-maddeler/feed/ 0
Türk Kahvesi ve Türkler https://benimnotdefterim.com/turk-kahvesi-ve-turkler/ https://benimnotdefterim.com/turk-kahvesi-ve-turkler/#respond Sun, 12 Nov 2023 14:33:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=323

Türk Kahvesi – Bir İçecekten daha fazlası. Türkler için kahve içmek bambaşka bir keyiftir.

Beraberinde getirdiği dostluk, sevgi ve paylaşım için bir fincan kahveye büyük anlamlar yüklenir. “ Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır ” sözü bunu en iyi şekilde vurgular. Kahve içmek Türk halkı için o kadar büyük önem taşır ki, dilimizdeki “kahvaltı” kelimesi kahve-altı sözcüklerinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmıştır.

Kahve ikramı da dostlukların pekişmesinde önemli bir yer tutar. Ev sahibi misafirine verdiği değeri, hazırladığı ve özenle sunduğu kahvesi ile gösterir. Evlilik öncesi kız istenirken, gelin adayının damadın ailesine kahve yaparak ikram etmesi de âdettendir. Kahvenin kabulü ise ikramda bulunanı onurlandırır. Dilimize yerleşen “ kahvesi içilir olmak ” ve “ bir kahveni içerim ” deyişleri bunu ifade eder.

Türkiye’de kahvenin sosyal yaşam ve kültürün başta gelen öğelerinden olduğunu ve hatta tek başına bir kültür meydana getirdiğini iddia etmek kesinlikle abartı olmaz. Evlilik öncesi törenlerin bir parçasını oluşturması, gelen misafirlere mutlaka kahve ikram edilmesi, sohbetlerin vazgeçilmez içeceği olması, fincanın dibinde kalan telvedeki şekillerin gelecekten haber verdiğine inanılması ve mutlaka yorumlanması kahvenin yaşamın her alanında önemli bir yer ettiğinin en güzel kanıtları. Kahvenin Türk kültüründeki yeri, kökenini bu içecekten alan kahverengi, kahvaltı gibi kelimelerle de kendini gösteriyor.

Kahve, Türk geleneklerinden biri olan kız isteme törenlerinin ayrılmaz parçasıdır. Müstakbel damada mutlaka kahve ikram edilir. Bu kahvenin müstakbel gelin tarafından pişirilmesinin nedeni kahvenin lezzetinin bir sınav niteliğinde olması.

Kahvenin dibinde kalan ve içilmeyen telve Türk kahvesine özgü fal geleneğinin de ortaya çıkmasına neden olmuştur. Telvedeki şekiller ve bardakta bıraktığı izler yorumlanarak kahveyi içen kişinin geleceği hakkında tahminlerde bulunulur. Kahve kültürü etrafından gelişen el sanatları ürünlerinden kahve fincanları, cezveler ve tepsiler dostlarınıza Türkiye’den götürebileceğiniz en güzel hediyelikler arasında.

Bol köpüklü kahveler içildikten sonra sohbet daha da uzar.

Türk kahvesi kültürü ve geleneği 2013 yılı itibariyle ülkemiz adına UNESCO “ İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi ” ne kaydedilmiştir.

1543 yılında Yemen Valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul’a getirdi.

Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk Kahvesi adını aldı.

İlk olarak 1554 yılında Tahtakale’de açılan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanıştı. Günün her saati kitap ve güzel yazıların okunduğu, satranç ve tavlanın oynandığı, şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahvehaneler ve kahve kültürü dönemin sosyal hayatına damgasını vurdu.

Saray mutfağında ve evlerde yerini alan kahve, çok miktarda tüketilmeye başlandı. Çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulduktan sonra dibeklerde dövülerek cezvelerde pişirilmek suretiyle içiliyor ve en itibarlı dostlara büyük bir özenle ikram ediliyordu.

Kısa sürede, gerek İstanbul’a yolu düşen tüccarlar ve seyyahlar gerekse Osmanlı elçileri sayesinde Türk Kahvesinin lezzeti ve ünü önce Avrupa’yı oradan da tüm dünyayı sardı.

Biliyor muydunuz?

•  Türk kahvesi dünyanın en eski kahve pişirme yöntemiyle hazırlanır.

•  Hazırlanış ve sunuş biçimiyle dünya üzerindeki tüm kahvelerden farklıdır.

•  Kahve falı yalnızca Türk kahvesine özgü bir gelenektir.

•  Kahve tüm dünyaya Osmanlı İmparatorluğu sayesinde yayılmıştır.

•  Türk kültüründeki yeri sayesinde UNESCO “İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi”ne girmiştir.

]]>
https://benimnotdefterim.com/turk-kahvesi-ve-turkler/feed/ 0
Mescid-i Aksa – Beyt’ül Makdis https://benimnotdefterim.com/mescidi-aksa/ https://benimnotdefterim.com/mescidi-aksa/#respond Fri, 20 Oct 2023 14:20:00 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=19654 Mescidi Aksa – Tarihi, Önemi ve Kutsal Topraklar

Harem-i Şerif : Mescidi Aksa ile Kubbet-üs Sahra‘yı, Ruhlar Kuyusunu, türbeler, sebiller vb. dini yapıları içerisine alan, yüz elli dönüm genişliğinde yer alan arazi üzerine inşa edilen binalardan oluşmuş kutsal mekâna verilen isimdir.

Mescidi Aksa

Mescidi aksa nerede? Mescidi aksa Kudüs’ün doğusundaki Eski Şehir bölgesindedir ve Müslümanların ilk kıblesidir. “Morya Tepesi” diye adlandırılan tepenin üzerine inşa edilen bu alanın, en yüksek noktası Kubbet-üs-Sahra’nın üzerine kurulduğu kaya kabul edilir.

Bu alan El Aksa Camii ile Mescit-i Aksa’nın batı cephesinde yer alan ağlama duvarını da içerisine alır. Mescidi Aksa olarak karşımıza çıkan yapı, Mescidi Aksa’nın bahçesinde yer alan Kubbet-üs Sahra’dır.

Mescidi Aksa

Mescidi Aksa Tarihi

İlk olarak Beyt-i Makdis diye adlandırılan mâbedin ismi sonradan Mescidi Aksa olmuştur. Üç büyük mescit  (Mescid-i Harâm (Kâbe), Mescid-i Nebevî, Mescid-i Aksâ ) den biridir. Aksa kelimesi “en uzak” anlamında kullanılır. Mekke’ye olan uzaklığından dolayı böyle adlandırılmıştır.

Yapım yılı konusunda net bir tarih olmasa da Davud peygamber Beyt-i Makdis’ in yapımını başlatmış fakat ömrü yetmemiştir. Bunun üzerine Süleyman peygamber yapımını devam ettirmiştir (M.Ö. 967 veya 953). Buraya kutsal emanetler ve Tevrat levhaları içeren lahit de konulmuştur.

Cami görünümü

Beyt-i Makdis, Süleyman a.s. vefat ettikten sonra belirli zamanlarda birçok kez tahrip olmuştur. M.Ö. 586 Nabuketnazzar Kudüs’e girip şehri tahrip etmiş, buradaki mücevherleri alıp Bâbil’e götürmüş ve Beyt-i Makdis uzun süre harabe hâlinde kalmıştır.

Tahribat

Persler, Bâbilleri yenmiş yahudilerin ise tekrar eski topraklarına gelmeleri ve tapınaklarını yeniden yapmaları için izin vermiştir. Böylece M.Ö. 515’te tapınak tekrar yapılmıştır.

Ancak M.S. 70 senesinde Romalılar tarafından tekrar yıkılmıştır. Beyt-i Makdis’in bulunduğu yer yeniden uzun süre boş kaldı fakat burası kutsal kabul edildiği için kalıntıları halen korunuyordu.

Bu yapı, Halife Abdul Melik ya da Velid tarafından yapılmış, bir depremle yıkıldıktan sonra 757’de Abbasilerden Mansur tarafından yeniden inşa edilmiştir.

Haçlılar tarafından Kudüs ele geçirildiğinde ise yapıda kilise olarak değişiklik yapmışlar, adını Süleyman Mabedi olarak değiştirmişlerdir. Burası Krallık Sarayı ve At Ahırı olarak kullanılmıştır.

Bugün dahi, Mervan Mescidi sütunlarında atların bağlanması için delinmiş bölümler görülür. Kubbetü’s-Sahra da yönetim merkezi olarak belirlenmiş, şapele çevrilmiştir.

Şuan Burak Mescidi olarak adlandırılan yerde insanlar namaz kılmakta, duvarda ise demir halka bulunmakta, Burak’ın oraya bağlandığına inanılmaktadır.

Selahattin Eyyubi 1187 tarihinde yeniden onarım yaptırmış, yapının ortasında görülen üç gemli bazilika formuna sonradan kıble istikametinde 9 sahın daha ekletmiştir.

Böylece kıble cephesi uzamış ve bol sütunlu Arap cami tipine uydurulmuştur. Bu yapı altın mozaiklerle kaplıydı, Georges Marçais bu yapının Hristiyan bazilikaları tipinde olduğunu, mozaiklerin de Bizans atölyelerinde yapılmış işler olduğunu belirtmektedir. Yapının planından da bu anlaşılmaktadır.

Nurettin Zengi Tarafından yapılan minber

Şuan ki El Aksa, büyük ölçüde Halife Zahir’in planladığıdır. Selahattin Eyyubi, Nureddin Zengi‘ye minber, kadınlar için de mescit yaptırmıştır. Burada bulunan kütüphaneye büyük katkılar yapmış ve korumuştur.

1516 Mercidabık zaferinde Memlükleri yenen Yavuz Sultan Selim (I. Selim) Şam ve Kudüs’ü almıştır. Şehrin âlimleri kendisini karşılayıp Mescidi Aksa ve Kubbetü’s-Sahra’nın anahtarlarını kendisine vermiştir.

Mescidi Aksa’nın Önemi

Mescidi Aksa ve Kudüs şehri Hristiyanlık, Yahudilik ve Müslüman alemi için kutsal olarak kabul edilir. Hz. Muhammed’in namaz kıldığı yer, miraca yükseldiği yer, Burak mescidi, Taht-ı Süleyman, Makam-ı Süleyman, Medreseler ve Mescidler, kısacası bütün dinlerin kutsal kabul ettikleri alanların tamamı Mescidi Aksa’nın içerisinde yer almaktadır.

Mescidi Aksa, İslâm’ın ilk kıblesidir. Hicretin on altıncı ayına kadar buraya dönerek namaz kılınmış sonra kıble Mescidi Haram olmuştur. İsra hadisesinin bitişi ve Miraç’ın başlangıç noktasıdır.

Bir hadiste de Mescidi Aksa içinde Hz. Muhammed’in Hz. Musa ve Hz. İsa’ya imam olup namaz kıldırdığı geçmektedir. Yeryüzünde ilk inşâ edilen mescid Mescidi Harâm, ikincisi inşâ ise Mescidi Aksa’dır. (Buhârî, Enbiyâ, 10.)

Hristiyan Aleminde Mescidi Aksa

İncil Ahd-i Cedid kısmında Hz. İsa’nın Kudüs ziyaretinden bahseder. Yahudilerin burayı düzgün kullanmadıklarını görür ve insanlara Mabedi’in herkesin ibadeti için olduğunu anlatmaya ve İncil’i öğretmeye çalışır.

Fakat yahudi din adamları engel olur. Yuhanna, Makta, Markos İncillerinde Kudüs den fazlasıyla bahsedilir. Kudüs, Hz. İsa’nın öldüğü yer olarak geçer.

Yahudi Aleminde Mescidi Aksa

Musevilerde Mescidi Aksa hep gökte idi. Dünya, Mescidi Aksa’nın gölgesinin düştüğü yere yapılmış ve ilk insan Hz. Âdem’in burada dünyaya getirildiğine inanılırdı. Hz. Davud’un ve oğlu Hz. Süleyman’ın bu mabedi inşa etmesi Yahudiler için kutsaldır.

Hz. Süleyman’ın sonsuz iktidarı Tanrı tarafından burada müjdelenmiştir. Fakat burası Hz. Davud’un şehridir. Zebur’un Mezmur kısmında Rabbin tahtı, adalet yurdu şeklinde adlandırılan Kudüs ‘Kutsiyet Dağı’ adını alır ve Eski Ahid Kudüs’ü övmüş, güzelliklerinden bahsetmiştir.

Kudüs, Yahudilerin hac ibadetlerini yaptıkları yerdir. Ağlama Duvarı kutsaldır çünkü Yahudiler bu duvarın Beytü’l Makdis’ten kaldığına inanır.

Yahudiler, dünyanın Zeytindağı’nda başlayıp biteceğine inanırlar. İnanışa göre kıyamet gününde burası yıkılacak, ölüler diriltildiğinde yeniden inşa edilecektir.

Mescidi Aksa Bölümleri

Mescid’ül Huruç

Kudüs’te Son Yemek Kilisesi

El Halil Camii

Hz. Nebi musa kabri

Hz. Nebi Davut Kabri

Doğuş Kilisesi

Kıyamet kilisesi, Kutsal Kabir Kilisesi, Ortodoks Kilisesi tarafından Yeniden Diriliş Kilisesi olarak adlandırılır,

Hızır Kubbesi

Burak Mescidinde yer alan zincir

Burak Mescidi

Ağlama Duvarı

Zekeriyya Mihrabı

Miraç Kubbesi

Nebi Mihrabı

Muallak taşı , Haceri muallak

Hz. Sare’ nin kabri

Kıyame Kilisesi

______________________________________________________________________________________________________________

****************************************************************************************

“Mescid-i Aksa’nın zamana yayılan bir mucizesi vardır. Bir gün küfür oraya yerleşirse, Allah elbette Ona bir “Kurtarıcı” gönderir. Bu kurtarıcı daha önce nasıl zuhur etmişse daha sonra da aynı şekilde zuhur eder .”

Mescid-i Aksa’yı büyük meleklerden İsrafil Aleyhisselam bina etmiştir, öyle ki karanlık gecelerde mehtaplı geceler gibi ışık saçardı:

Kabe-i Muazzama’dan sonra yeryüzünde bina olunan en eski mabed Kudüs’teki Mescid-i Aksa’dır. Bu Mescidi, Davud Aleyhisselamdan evvel kimin bina etmiş olduğunda ihtilaf varsa da Kabe-i Muazzama gibi en evvel ilahi emirle büyük melekler ve bilhassa “İsrafil” Aleyhisselam bina etmiştir. Davut Aleyhisselam bulduğu temeller üzerine Süleyman Aleyhisselam Mescidi başlatıp tamamlamış olduğu nesilden nesile nakledilmiştir. Süleyman Aleyhisselam ilahi emri alınca mescidin binasına önem verdi ve insanlardan başka cinleri de çalıştırdı. (**) Yakın, uzak yerlerden rengarenk mermer sütunlar, büyük büyük taşlar, binlerce sanatkarları getirtti. Ezcümle, Fenikelilerden Sur Hükümdarı “Hayram” a yazarak oradan bir takım mahir işçiler getirdi. Cinler insanlara görünmeden madenlerden nice emsalsiz kıymetli taşları, denizlerden nice kıymetli ve pahalı değerli incileri çıkarıp getirdiler. (***) Devekuşu ve tavuk yumurtaları büyüklüğünde inciler buldular. Mescid-i Aksa bunlarla ve halis altın ve gümüşlerle tezyin edildi. Öyle bir halde ki karanlık gecelerde mehtaplı geceler gibi ışık saçardı. Yeryüzünde bundan daha ziynetli bir Mescit yapılmamıştır. İnsanların ve cinlerin harika bir mucizesi, mimarlık sanatının akılları hayrete düşüren çok güzel bir sanat eseri idi.
(**) Cinler, Süleyman (AS) için dilediği biçimde kaleler, heykeller, havuz gibi çanaklar ve sabit kazanlar yapıyorlardı. (Sebe Suresi, Ayet: 13)

(***) Ve şeytanlar arasından da, onun için dalgıçlık eden (ve inciler çıkaran) ve bundan başka işler görenler vardı. Biz onları onları gözetim altında tutuyorduk. (Enbiya Suresi, Ayet: 82)
Bunun üzerine rüzgârı ona musahhar (emre amade) kıldık. Onun emri ile dilediği yere hafif hafif eserek giderdi. Ve şeytanları (cinleri) de (zarar vermemeleri için) zincirlerle bağlı olan diğerlerini de (ona boyun eğdirdik). (Sad Suresi, Ayet: 37-38)

Musa Aleyhisselamın inen levhaları hıfz ettiği “Tabut-ı Ahd” Roma İmparatoru Titus tarafından Roma’ya götürülmüştür:

Süleyman Aleyhisselam Mescid-i Aksayı yedi senede tamamlayabildi. İki meşhur rivayete göre Hz. Ademin yeryüzüne inişinden 4414 yahut 4603 sene sonradır. İkinci görüşe göre olan tarih Hz. İsa’nın doğumundan 991 sene evveline tesadüf eder.

Mescid-i Aksa’nın görkemli bir törenle açılışı sırasında 2000 sığır ve 120.000 koyun kurban edildi:

Mescid tamamlandıktan sonra “Tabut-ı Ahd”(1) gösterişli ve görkemli bir törenle “Sihyun”dan (Siyon kalesinden) (2) getirilerek Beyt’ül Makdis’e kondu. Allaha şükür olarak 2000 sığır ve 120.000 koyun kurban edildi.

Tabut-ı Ahd’ın konduğu mukaddes yere ancak en büyük rûhanî reis senede bir kere girebilirdi. Başka kimse giremezdi. Burası altınla örülmüş bir sütre ile örtülü idi. Beytül Makdis’in içi o vakit dörde taksim edilmiş idi. Biri “Tabut-ı Ahd’e diğeri Lavilerden olan rûhanî reislere ve iki kısmı sair İsrailoğullarına (esbat-ı Yehûd’a) mahsus idi.

Nereye Mescid-i Aksa denir?

“Mescid-i Aksâ” mabedin kendisine denildiği gibi sur ile çevrili olan gayet geniş sahanın tamamına da denilir. Bu sahanın batı mesafesi 490, doğu mesafesi 474, kuzeyden 321, güneyden 283 metredir. Surun kuzeydoğu zaviyesi 30 Güneydoğu zaviyesi 40 metre yüksekliğindedir. Bazı taşları 5 metre uzunluğunda 4 metre enindedir.

Mescid-i Aksâ ilk olarak Babil Hükümdarı İkinci Buhtunnasr zamanında yakılmıştır:

Mescid-i Aksâ Babil Hükümdarı İkinci Buhtunnasr’ın (Nebukadnezzar), zamanına kadar aslî hüviyeti üzere duruyordu. Buhtunnasr, tahta çıkışının 14’üncü senesinde büyük bir ordu ile Kudüs’e geldi. Bir rivayette başkumandanını gönderdi ve şehri yaktı. Mescid-i Aksa’yı yıktı. Benî İsrail devletini yok etti. Yahudileri ve bilhassa ileri gelenlerini şuraya buraya sürgüne gönderdi. Beytül Makdis’deki dini kitapları ve o meyanda Tevrat-ı Şerîfi bir kuyuya attı. Mescid-i Aksâ 70 sene harap kaldı.

Mescid-i Aksa’yı İran Hükümdarı Keshüsrev yeniden bina etti:

Ondan sonra İran Hükümdarı Keyhüsrev Babil’i zabt edip Keldanîlerin, Âsûrilerin hükümetine son verince zafer zekatı olarak İsrailoğullarını serbest bıraktı ve Kudüs’e iade etti. Ermiya Aleyhisselam’a (12) nâzil olan vahyi ilahiye ittibaen de Beytül Makdis’i (Mescid-i Aksa) yeniden bina yahut binası için İsrailoğullarına yardım eyledi. Bir rivayette Beytül Makdis’i yenileyen Dârâ yahut babası Behmen’dir. Ve bir başka rivayette bina Keyhüsrev zamanında başlamış ve Dara’nın (Keykubat) oğlu Serahs zamanına kadar uzamıştır.

Büyük İskender’in komutanı Antiyohos Âpikân da Mescid-i Aksayı yağma ettirdi:

Büyük İskender Dara’yı yenip Babil ve Kudüs’ü zabt edince İsrailoğulları Yunanlıların esaretine geçtiler. Silifke Hükümdarı Antiyohos Âpikân (Antiochos) milattan 168 sene önce hücum edip Beyt-i Makdis’i yağma ettirdi.(3)

Romalılar da Yunanlılar gibi İsrailoğullarını katlettiler:

Romalılar, Yunanlılara gâlib gelince İsrailoğulları onların esaretine düştüler. Romalılar da İsrailoğullarını katlettiler ve Beyt-i Makdis’i tahrip ettiler. Bu tarihten sonra Yahudilerin cemiyet ve hükümetleri perişan oldu, saltanat sahibi olmaktan mahrum oldular. Sonra Kudüs tekrar İranlıların eline geçip o sayede Beytül Makdis’i yavaş yavaş onararak bir dereceye kadar mamur edebildikleri gibi, milattan 38 yahut 39 sene önce Büyük Hiredos da imarına çalıştıysa da evvelki ziynet ve ihtişamı asla iade edilemedi.

Roma İmparatorlarından Vespasian (Vespasianus) miladi 29 senesinde oğlu Titus’u Kudüs’ün muhasarası için görevlendirdi.Titus Kudüs’ü 6 mil uzaktan kuşatıp şehrin 4 sıra hendeklerini ve üç surunu yıkıp geçti. Birinci suru geçince Yahudilere af ilan ettiyse de Yahudiler direndiler, üçüncü suru yıkacağı esnada teslim olmaları hakkındaki teklife de alaylı cevaplarla karşılık verdiklerinden beş gün içinde üçüncü suru da yıkarak şehre girdi. Mabet içinde ve mabet sahasında Yahudilerle muharebeye tutuştu. Titus bu güzel binayı kurtarmak istediyse de askerlerden biri mabet civarındaki binaları ateşe vermiş olduğundan yangın mabede sirayetle baştan başa yandı. (Sene: Miladi 70).Bu muhasara ve muharebede iki taraftan ölenlerin sayısını 1 milyona çıkaranlar vardır. Titus Kudüs’ten pahalı ganimetlerle Roma’ya avdet etti.

Bu arada yanmış mabetten alınmış bir hayli altını beraber götürdü. Yahudilerin kuyudan çıkarmış oldukları mukaddes kitapları da ganimet olarak aldılar. Bazı kaynaklar Tabut-ı Ahd’in de bu ganimetlerle birlikte Roma’ya götürüldüğünü kaydederler.

Yahudiler bu darbenin acısını unutmaya ve kendilerini toplamaya çalışarak Beyt’ül Makdis’i tamir etmişlerse de tekin durmadıklarından Roma İmparatoru Adriyanus zamanında iki defa ihtilal çıkardılar. Adriyanus (M.S. 76-138) birincisinde kendilerini şiddetle cezalandırdı ve Beytül Makdis’i tahrip ve M.S. 136 senesine denk gelen ikinci ihtilalde Yahudileri uzak diyarlara yolladı.

Sonra Kudüs’ü “İliya Kapitolina” (ColoniaAeliaCapitolina) (4) olarak isimlendirdi veTevratı Yunanca’ya tercüme etmiş olan Mimar “Akvila” vasıtasıyla yeniden tesis eyledi. Beytül Makdis’in son tahribi budur. Adriyanus şehri yeniden imar ettiği sırada Beyt’ül Makdis’te “Zühre” namına bir mabet yaptırmıştı. Bu mabedi Davut Aleyhisselama nisbet edenler bulunduğundan Tarih-i “Kamil” sahibi İbn’ül Esîr der ki: “Bu mabet yüce bina idi. Yukarısından bir çok yeri yıkılmış olmakla beraber bu vakte kadar bakidir. [Sene: 603] Binanın sağlam olduğunu gördüm. Nasıl oluyor da Davud Aleyhisselama nisbet ediliyor bilmem. Kudüs ahalisi adıgeçen Nebi’nin orada itikaf ettiğini de rivayet ediyorlar”.

Bugünkü Mescid-i Aksa Emevi Hükümdarı Abdülmelik bin Mervan tarafından yaptırılmıştır:
“Subhânellezî esrâ biabdihî leylen minel mescidil harâmi ilâl mescidi’l aksallezî bâraknâ havlehu linuriyehu min âyâtinâ, innehu huve’ssemîul basîr” (İsra Suresi, Ayet: 1) kavl-i kerimesinde beyan buyurulduğu üzere İsra Gecesinde Resulullah SAV Efendimizin teşrif ettikleri Mescid-i Aksâ sur ile çevrili olan gayet geniş sahadır ki o vakit şimdiki cami-i şerif mevcut değildi. Şimdiki Mescid-i Aksa yerinde görülmekte olan cami-i şerîf (ki buna da “Mescid-i Aksa” denilmektedir) Emevi meliklerinden Abdülmelik bin Mervan tarafından inşa olunmuştur. Güneyden kuzeye uzanır. “Sahratullah Mescidi”ne karşı yedi kapısı ve kuzey ve batı yönlerinde birer kapısı vardır. Bu sıradaki yedi kapının ortasına denk gelen büyük kapıdan girilince sol tarafta “Bi’r-i Varaka” isimli bir kuyu görülür. Cami-i şerifin büyük kapı eşiğinden mihraba kadar uzunluğu 80 ve doğu kapısından batı kapısına eni 55 metredir.Tavanı gayet yüksektir. 33’ü yekpare mermerden 12’si parça taşlardan olmak üzere toplam 45 sütunu vardır. Bunlardan başka tavanın istinat ettiği 40 ayak vardır. Minberi Abanoz ağacından mamul ve gayet sanatlıdır. “Sultan Nureddin Mahmud El Şehîd İbn-i Zengi”nin kıymettar hediyesidir. (5) Minberin solunda İmam Şâfi’ye mensup bir ve sağında Musa ve İsa Aleyhimesselam’a mensup iki mihrap vardır. Cami-i şerifin doğusundaki – doğudan batıya – dikdörtgen kısma “Mescid-i Ömer” denilmektedir. Binadan ayrı olmayıp camiin asıl aksamındandır. İhtimal ki Hz. Ömer Kudüs’e geldiklerinde orasını secdegah olarak seçmiştir.

Mescidi Aksa’nın tamirine iştirak için “Da’vetun Âmme” unvanıyla 1342 hicri senesinde Kudüs’te yayınlanan risalede bu mescit için “liennehu bakiyyetun minel camiillezi benâhu Ömer Radiyallahuanhu hîne’l feth” (Çünkü o Hz.Ömer’in fetih sırasında bina ettiği caminin bakiyesidir) denilmiştir. Halbuki Hazreti Ömer Mescid-i Aksa’yı değil “Sahretullah” (Kubbet’us Sahra) mescidini bina etmiştir. Ömer Mescidi yanında Zekeriyya ve Yahya Aleyhimesselama mensup bir mihrap vardır.Cami-i Şerifin batısındaki -güneyden kuzeye doğru- dikdörtgen kısma da “CamiulMağrib” denilmektedir. İhtimal ki ğarbda (batıda) bulunması sebebiyle bu şekilde isimlendirilmiştir. Bu da binadan ayrı değildir. Asıl camiin aksamındandır.

Camiin yeraltı geniş bir boşluktur ki burası Süleyman Aleyhisselamın yaptığı bina olan EskiMescid-i Aksa’nın temel katıdır. Eski Mescit şimdiki camiin doğusunda idi. Bu temel katı kocaman taşlardan yapılmış sağlam ve acayip bir binadır. Tavanı tutan ayaklar direkler görülmektedir. Buraya taş merdivenle inilir. İnilince avlusunda bir yer görülür ki İsa’nın beşiği olduğu nakledilir. Üzerinde küçük bir kubbe, sağında Meryem Mihrabı, solunda İsa Mihrabı (Aleyhimesselam) ve hizasında Havarilere mahsus mihrap ve bunun hizasında Nuh Aleyhisselama mensup mihrap vardır. Daha aşağıya inilince karşıda Süleyman Aleyhisselama mensup bir mihrap ve bir halvet görülür. [Bu isimler, nispetler ve rivayetler halk arasında yaygın olarak söylenmekte olup, itibar edilir bir delil ve delile dayanmamaktadır].

Mihrabın sağında yerden iki arşın yüksek bir mahal vardır ki, Harun Aleyhisselamın evladının kabirlerinin burada olduğu rivayet olunur. Bu mahallin bitişiğinde zemine çıkılınca sağ tarafta “Sırat” olarak isimlendirilen yüksek bir sur ile “Mîzan” denilir bir mahal görülür. Surun arkasında “Vâdî Cehennem”ve diğer bir şekilde “Vâdî Meryem” ve başka bir isimle “Vâdî Sidrun” ve Tevrat’ın isimlendirmesiyle “Vâdî Yûşafat” vardır.

Hadid Suresinin 13 numaralı ayet-i kerimesindeki surun bu sur olduğu ve içinde Mescid-i Aksa ve dışında “Vadi Cehennem” bulunduğu “Abdullah bin Ömer Radıyellahu anhuma” dan rivayet edilmektedir. Oradan taştan bir kubbe görülür ki Süleyman Aleyhisselamın kürsüsü yahut kabri olduğu söylenilmektedir.

Abdülmelik bin Mervan halkı Mekke’den Kudüs’e çevirmek istedi:

Camii şerifin 4 minaresi olup üçü bir sırada batıda, biri kuzeydedir. Bu cami Emevi devletinin Beşinci Halifesi Abdülmelik bin Mervan (H.86 M. 705) zamanında fevkalade ziynetli idi. Rivayete göre Abdülmelik bunun inşa ve tezyinine Mısır’ın yedi senelik haracını tahsis ve inşaata meşhur alimlerden “Reca bin Hayve bin Cevdel Kindî” ile kendi kölesi Yezîd bin Selam’ı tayin etmişti. Çünkü Abdullah bin El Zübeyr Mekke’de hilafet ilan edince Abdülmelik bin Mervan halkı Mekke’den Kudüs’e çevirmek istedi. 72 hicri senesinde bu Camii ve Sahratullah Mescidini bina ve ikisinin de tezyinatına pek ziyade itina etti. O vakit Mescid-i Aksâ’nın 300 hademesi var idi. Bunların 20’si Yahudi ve 10’u Hıristiyan idi. Bunlar ocak olup kendilerinden cizye ve sair vergiler alınmaz idi. Ömer bin Abdulaziz zamanında (bu görevden) alındılar.

Mescid-i Aksa 130’da depremden çatlayıp yıkıldığından Abbasî Halifesi “Ebu’l Ca’fer el Mansûr” (ö. H.158) zamanında kapıların altın ve gümüş kaplamaları sökülüp sikke olarak basılarak tamir olundu.
Halife Mehdi (d. 746 – ö. 4 Ağustos, 785) zamanında da tamirine ihtimam edildi. Fatımi ve Eyyubi meliklerinden bazıları da tamirine bol bol yardım ettiler. Eyyubilerden El Melik El Muazzam Şerefeddin ‘İsa İbn’il Melik el Âdil (M.1176 – 1227) H. 624 tarihinde Mescid-i Aksa’nın kuzey cephesindeki girişin önüne yedi kemer üzerine büyük ve pek muhteşem bir revak inşa etmiştir. 727 tarihinde Kudüs’ü ziyaret eden İbn-i Battuta Seyahatnamesinde bu cami için der ki: “Mescit tavansız bir semadan ibarettir. Yalnız Mescid-i Aksâ tavan ile mesturdur. Sağlamlığı ve inşa tarzındaki hüner ve sanat göz kamaştırıcıdır. Altın yaldız ve baş döndürücü renklerle süslüdür. Mescitte üstü örtülü başka yerler de vardır”. (6)

Mısırlı Muhammed Lebib El Butunî “El Rıhlet’ul Hicaziyye” de, öteden beri “Mescid-i Aksa” ismiyle anılan cami asıl Mescid-i Aksa olmadığı gibi yeri de Mescid-i Aksa’nın yeri olmayıp bu cami Bizans İmparatoru Jüstinyanus tarafından Külliye olarak inşa ve fetihten sonra camiye dönüştürülmüş ve asıl Mescid-i Aksa’nın Kubbetussahra’nın yerinde bina edilmiş olduğunu söylüyor.

Vakıa camiin inşa tarzı yani mimarisi itibariyle Bizanslıların Hıristiyanlık devrine ait bir bina olduğunu gösteriyorsa da, içi İslami mabetlerden kabul edilmiş olan taksimat ve tezyinata tamamen uygundur.
Araplar henüz kendilerine mahsus bir mimari tarzı icat etmedikleri ve o yolda mimarlar, işçiler yetiştirmedikleri devirlerde nereleri fethetmişlerse yaptıkları eserlerde o yerlerin sanatkarlarını istihdam etmişlerdir. Bu hakikat nazar-ı dikkate alınırsa Camii Şerif Abdullah bin Mervan tarafından inşa edilmiş fakat inşasında oradaki Bizanslı mimarlar kullanılmış olduğunu kabul etmek lazım gelir.

Ancak, İsra Suresi birinci ayeti kerimesinde beyan buyurulduğu üzere, Rasulu Ekrem (SAV) Mirac Gecesinde Mescid-i Aksa’ya gelmiş, onu görmüş ve ashab-ı kiramına haber vermiş ve seneler sonra Hz. Ömer Kudüs’e geldiğinde Mescid-i Aksayı aramış bulmuş ve Peygamberimizin tavsifine uygun görmüş olduğuna dikkat edilirse,İslamın zuhurunda orada mamur bir mabedin mevcudiyeti görünür. İmparator Jüstinyanus birçok yerlerde kiliseler manastırlar vs yaptırmış olduğundan Beytül Makdis’te de bir kilise inşa etmiş olması muhtemeldir.

Şu halde camiin Jüstinyanus tarafından yapılmış bir kiliseden değiştirilmiş olduğu kesp edeceğindenAbdülmelik onu yeniden inşa eder gibi taksimat ve tertibatını tamamen bozmuş ve islami mabetler tarzına sokmuş demek olur ki bu durum camiin Onun tarafından inşa edildiği hakkındaki tarihi rivayete ters düşmez. Bir binanın hüviyetini tamamen değiştirmek onu yeniden inşa etmek gibidir.

Mescidi Aksa havalisinde yüzlerce Osmanlı vakıf eserleri vardır:

“Lüğat-ı Tarihiyye ve Coğrafiyye” ile “Kamusu ‘Alam” da Beyt’ül Makdis mevkiinde Yavuz Sultan Selim tarafından bir cami bina edilmiş olduğu beyan ediliyor ki yukarıdaki tafsilata göre bunun sıhhatine inanılamaz. Olsa olsa cami, Hıristiyanların mükerrer saldırılarıyla ve zelzele tesiratıyla harap kalmış, Suriye ve Mısır fetihleri sırasında adıgeçen hakan (Yavuz) tarafından tamir edilmiştir.
Hz.Ömer‘in ordu kumandanı Ebu Ubeyde İbn-iCerrah Kudüs’ü kan dökmeden teslim almıştır:
Ömer Radiyellahuanhın hilafeti sırasında ordu kumandanı Ebu Ubeyde İbn-i Cerrah Radiyellahuanh Suriye ve Halep cihetlerini fethettikten sonra Kudüs’e yönelerek Kudüs Serdarına İslamı kabul veya cizye vermeyi kabul etmekten birini seçmelerini ve aksi taktirde donanımlı ordu ile üzerlerine yürüyeceğini şu mektupla bildiriyordu:

Bismillahirrahmanirrahim,

Ebi Ubeyde ibni Cerrah’tan İliya din ulularına ve sakinlerine.
(Hidayete erenlere, Allah’a ve Resulüne inananlara selam olsun.
Asıl meseleye gelince: Sizi Allahtan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna, kıyametin şüphesiz yakın olduğuna ve Allah’ın ölüleri diriltici kudret sahibi olduğuna inanmaya davet ediyorum. Buna inanırsanız bize kardeş olursunuz, kanlarınız ve mallarınız, çocuklarınız bize haram olur. Eğer diretirseniz size cizye uygular ve hakarete maruz kalırsınız. Kabul etmezseniz ölümün kendilerine şarap içmekten ve domuz eti yemekten daha hoş geldiği bir toplulukla üzerinize gelir ve sizden Allah’ın izniyle ebedi olarak vazgeçmeyiz. Erkeklerinizi öldürür kadınlarınızı harp esiri olarak alırız”.

Bu şiddetli tehdit Kudüs ahalisini umutsuzlandırdı. Anlaşma yapmaktan başka çare olmadığına kani oldular. Ancak Emîrul Mü’minîn Ömer Raziyellahuanhın bizzat gelip ahitnameyi imza ve itaat etmesini şartkoydular.“Ebu Ubeydeİbn-i Cerrah” Raziyellahuanh keyfiyeti bir mektupla Halife Hz. Ömer’e yazdı ve Hz. Ömer’den şu cevabı aldı.

“Bismillahirrahmanirrahim,

Müminlerin Emiri Ömer İbn’ül Hattap’dan Ebu Ubeyde Âmir bin el Cerrah’a,
Selamün Aleyküm. Ben eşi ve benzeri olmayan Allah’a hamd ve Efendimiz Muhammed Aleyhisselama salat ve selamdan sonra şu hususu emrediyorum; Bilki ben seni İslam ordularının başına ve Halit bin Velid’e komutan tayin ettim. Vesselam.”

Hazret-i Ömer Ashab-ı Kiram ile istişare ederek Hz.Ali Raziyellahu Anhın reyini tercih ederek farklı önerilere rağmen Hicri 15 ya 16 veya 17’inci senelerde bizzat Kudüs fethine geldi. Rum Serdarı cizye vermeyi kabul edip sulhen teslim olunca, bilahare Kudüs’e girildi. Ahaliye şu emanname (yazılı güven belgesini) verildi:

Hz. Ömer’in Kudüs halkına verdiği İnsan Hakları Emannamesi (Güvence belgesi):

“Bismillahirrahmanirrahim.
Bu (belge) Allahın kulu, Müminlerin Emiri Ömer tarafından İliya (Kudüs) halkına verilen güvencedir. Halife bu belgeyi onların canlarına, mallarına, kiliselerine, haçlarına, yerleşik ve göçebe olan bütün fertlerine bir garanti olarak vermiştir: Kiliseleri mesken yapılmayacak. Bu kiliseler ve müştemilatı ile onların haçları ve malları yıkılmayacak ve azaltılmayacaktır. Dinlerinden dolayı rahatsız edilmeyecek ve onlardan biri zarar görmeyecektir. İliya’da onlarla birlikte herhangi bir Yahudi oturmayacaktır. İliya halkı diğer şehir halkı gibi cizye (vergi) verecektir. Onlar İliya’dan Rumlar ile hırsızları çıkaracaktır. Bunlardan İliya’yı terk eden birisi kendisi ve malı gideceği yere kadar emin olacaktır. İliya’da kalacaklar ise diğer halk gibi cizye ödeyecektir. Bizanslılarla birlikte İliya’yı terk etmek isteyen halkın da, canları, malları, kilise ve haçları korunacaktır. Onlar istedikleri yere ulaşıncaya kadar bu koruma devam edecektir. Yeryüzü halkından herhangi birisi İliya’da oturmak isterse, buranın halkı gibi cizye ödeyecektir. İsteyen Rumlarla gider, isteyen ailesinin yanına döner. Bunlardan ancak hasat zamanı cizye alınır. Bu kayıt altında olanlara Allah’ın ahdi, Rasulünün, halifelerin ve müminlerin zimmeti vardır. Yeter ki üzerlerine düşen cizyeleri ödesinler.

Şahitler:
Halit bin Velid, Amr bin As, Abdurrahman bin Awf ve Muaviye bin Ebu Süfyan’dır”.

Hz.Ömer Kudüs’ü fethettiğinde Peygamberimizin tarif ettiği Mescid-i Aksa binasını aradı:
Hz. Ömer Mescid-i Aksayı ziyaret etmek istedi. Rum Serdarı Hz. Ömer’i “Kamame” Külliyesine götürdü. Ömer Raziyallahuanh biraz etraflıca düşündü. “Mescid-i Davud bu değildir. Resulullah SAV İsra Gecesi’nde o Mescidi görmüş ve bana vasfetmiş idi. Burası ona (Resulullahın tarifine) benzemiyor” dedi. Rum Serdarı “Sahbûn” Külliyesini gösterdi. Ömer Radiyallahuanh: “Bu da değildir” dedi.

Sonra Beytül Makdis’e götürdü. Ömer RA: “İşte budur Resulullah S.A.V’den işittiğim evsafa tamamen uygundur” dedi.Sahretullahı aradı. Çöplerle örtülmüş gördü. Rumlar İsrailoğullarına hakaret olsun diye “Sahretullah”ı (Allah’ın Kayası) çöplük yapmışlardı. Roma Şark İmparatoru Büyük Konstantin’in annesi Elena Kudüs’e gelip külliyeler yaptırdığı sırada Yahudilerin güya Hz. İsa’nın mezarı hakkındaki ihanetlerine karşılık olarak şehrin çöplerini Sahre-i Mübareke üzerine attırmıştı. Kudüs Rumları da ona uymuşlardı.Hz. Ömer diğer İslam mücahitleri ile birlikte bizzat çalışarak süprüntüleri kaldırttı. Sahretullahı temizledi. Üzerine bir mescit bina etti.

SAHRETULLAH (Muallak kaya parçası):

Sahretullah, büyükçe bir kayadır. Bu kutsal kayanın uzunluğu 17 metre 80 santim, eni 13,5 metredir. Yeryüzünde yüksekliği 1 metre 25 santim ve bazı cihetleri 2 metredir. Geniş Beyt’ülMakdis sahasının ortasındadır. “El Üns El Celil”de (7) ve sair tarihlerde beyan olunduğuna ve insanlar arasında yaygın olduğuna göre, Sahretullah aslında yer ile gök arasında muallak (asılı) . Sonra gelen geçenleri ve bilhassa hamile kadınları korkutarak çokça sakat (doğumlar) vaki olduğundan etrafına duvar çekilmiş. Vakıa namına öteden beri “Sahre-i Muallaka” (havada asılı duran kaya) deniliyorsa da havada muallak durduğu hakkında vesikalı (güvenilir) bir rivayete rastlayamadık. Milyonlarca yıldızlar ve alemleri, nihayetsiz fezada dayanaksız boşlukta tutan Allah’ın sonsuz kudretinin tecellisi olan dünyanın çekim kuvveti semadan arza kadar tesir ederek denizlerde med cezir (gel git) meydana getirdiği gibi “muvazene-i ecram” (gök cisimlerinin çekim gücüyle dengede durması) kanununun yardımıyla atmosferde bir cirmi dengede tutması caizdir.

Lakin dünyanın hava tabakasına (yer çekimine) rağmen dağ parçası kadar ağır bir cismin havada durması“sünnetullah kanunları”na uymaz. Şayet havada durması uygun ise “dehşetli adetullah” kabilinden bir rabbani mucize demek olacağından bu büyük mucizenin duvar inşasıyla azametli heybetini gidermek elbette makul ve makbul bir hareket olamayacağı gibi buna cesaret edecek kimse de bulunamaz. Şu halde nasıl olmuş da etrafına duvar çekilmiştir? Ve kim buna cesaret etmiştir? İlahî vahiy ile yapılmış ise bu mevzuda bir eser ve haberin ortada olması lazımdır. Halbuki böyle bir şey bilmiyoruz. Kaldı ki Sahre-i Mübareke’nin (mübarek kayanın) dayandığı şey sonradan yapılmış bir duvar olmayıp onun yere gömülmüş bir kısmıdır. Şu halde bir eğri cisim veya bir mağara şeklinde olduğundan üst tabakası havaya uçmuş gibi görünür.

İbn’ül Esîr, Tarih-i Kâmil’de der ki: 460 senesinde şiddetli bir zelzele olmuştu. Mübarek kaya çatladı ve Allah’ın izniyle eski haline döndü. Eğer sahih ise bu da ilahi kudretin garip tecellilerindendir.

SAHRETULLAH MESCİDİ (KUBBETÜ’S SAHRA):

Bu mescidi, yukarıda beyan ettiğimiz üzere, en evvel Ömer Raziyellahuanh bina eyledi. Fakat bu bina çok süslü bir mescit değildi. Abdülmelik bin Mervan Mescid-i Aksa’yı vücuda getirdiği sırada Sahretullah Mescidi’ni de bir sanat eseri olarak inşa etti yahut sadece kubbenin tezyinatına itina etti. Yani binanın aslını yıkıp bozmadan emsalsiz bir güzelliğe çevirdi. Bunu oğlu Velid’e isnad edenler varsa da doğru değildir. Çünkü dahilinde kûfi hat ile yazılı tarih 72’dir. Bu da Abdülmelik’in saltanatı zamanına denk gelmektedir.

Bir de Abdülmelik’in Beyt’ül Makdis’i imara gayret sarf eylemesi Abdullah bin el Zübeyr’in Mekke’de hilafet ilan etmesi sebebiyle halkı Mekke’den Beyt’ül Makdis’e çevirmek içindir. Abdullah bin Zübeyr ise Haccac’ın zalim eliyle 73’de şehid edilip, Mekke’de hilafet gailesi ortadan kalktığından 76’da saltanata erişenVelid için Beyt’ülMakdis’i İkinci Kabe yapma endişesi kalmamıştır. Üzerindeki kitabe aynen böyledir: “ bena Hazal kubbete Abdulmelik (Lillahi’l İmam’ul Me’mun) Emîrul Müminîn fî seneti isneteyn ve seb’îne. Yukabbilu’llahu minhu ve raziyellahu anhu. Amîn”. Bu kitabenin arasına “Lillah el İmam El Me’mun” ibaresinin sokuşturulması Abbasi Me’mun’u zamanında Mescidin tamir edilmiş olduğunu gösteriyor.

Sahratullah Mescidinin ihtişamlı çinileri Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır:

Sahratullah Mescidi Beyt’ül Makdis sahasının ortasında ve Mescid-i Aksa’nın kuzeyindedir. Avlusu Mescid-i Aksa zemininden 3,5 metre kadar yüksektir. Merdivenlerle çıkılır. Kuzeyde, güneyde, batıda ikişer, doğuda bir merdiven vardır. Bu merdivenlerin bir kısmı on metre genişliğindedir. Her merdivenin en üst basamağında beş sütun üzerine bindirilmiş 4 kemer vardır ki basamaktan itibaren yüksekliği 10 metre kadardır. Bunların Mescid-i Aksa’yı tamir etmiş olan Hiredos’un eserlerinden olduğuna ihtimal veriliyor.

Sahretullah Mescidi (sekizgen) şekildedir. Her iki köşe arası 20 metre 40 santimdir. Zemin ile dahilen duvarlar mermerdir. Fakat bu mermerler öyle tabii nakışlarla süslenmiş ki gayet sanatkar bir ressamın maharetli elleriyle işlenmiş zan olunur. Duvarlarının dışı göz alıcı çinilerle pür ihtişamdır. Bu çiniler Kanuni Sultan Süleyman zamanında H. 929 (Miladi yaklaşık 1522) tarihinde imal olunmuştur.

Mescid-i Şerîfin üst üste iki kubbesi vardır. Altındaki kubbe mescidin asıl kubbesidir. Yüksekliği 11,5 metredir. Üstündeki kubbe alt kubbeyi kötü hava şartlarından muhafaza için Fatımî Meliklerinden El Hakim Biemrillah tarafından inşa edilmiştir. Yüksekliği 30 metredir. İbn’ül Esîr, Tarih-i Kamil’inde 407 senesi olaylarını yazdığı sırada üstteki büyük kubbenin kutsal kaya üzerine düştüğünü beyan ediyor. Büyük kubbenin mübarek kaya üzerine düşmesi için altındaki küçük kubbenin de birlikte düşmesi lazım gelir. Halbuki İbn’ul Esîr’in ibaresinden bu suret anlaşılmıyor. 407 senesi de El Hakim Biemrillah’ın hükümeti zamanına tesadüf ediyor.

Bundan ötürü zannediyoruz ki eğer hakikaten düşmüşse büyük kubbe yapılmadan evvel camiin asıl kubbesi olan küçük kubbe düşmüş ve El Hakim Biemrillah o tarihte hem yıkılan kubbeyi inşa etmiş hem bunu kötü hava şartlarından ve ikinci bir düşmekten muhafaza için üstüne ayrıca bir kubbe yaptırmıştır. Altındaki kubbe rengarenk 12 mermer sütun ile 4 ayak üzerine dayanır. Mübarek kaya bu kubbenin altındadır. Ağaç parmaklıkla çevrilmiştir. Kubbenin dayandığı yeni sütunlar ve ayaklar demir parmaklıkla çevrilmiştir. Kubbenin içi mozaikle süslenmiştir.

Camiin birkaç mihrapları ve bunların ayrı ayrı isimleri vardır.” Mihrab-ı İbrahim”, “Mihrab-ı Davut” bu cümledendir. Dört tarafında birer kapı ve aralarında rengarenk camlardan çeşit çeşit şekilleri içeren büyük büyük pencereler vardır. Kuzey cihetindeki kapıya “Bab-ı Cennet” derler. Mübarek Kaya’nın altında kıble cihetinde gayet dar 15 basamak merdivenle inilir bir küçük mağara vardır. Uzunluğu 4 eni 3 metredir.

Bu mağaranın tavanında kayanın üstüne nüfuz eden bir delik vardır ki İslam’dan önce burasının mezbaha olduğuna delalet etmektedir. Bu deliğe paralel olarak mağaranın zemininde mermer kapakla örtülü bir kuyu mevcuttur. “Cubb’ul Ervah” (Ruhların Kuyusu) olarak bilinmektedir. O delik zan olunduğu gibi “Mezbaha” ise bu kuyu da kurban kanlarının aktığı yer olmak lazım gelir. Bu takdire göre “Cubb’ul Ervah” olarak isimlendirmesinde münasebet aşikardır.

İngiliz tarihi eser avcıları Cubbu’l Ervah kuyusundaki eşyaları gizlice çalmışlardır:

Osmanlıların son zamanlarında eski eser araştırmacılarından birkaç İngiliz, hükümetin müsaadesiyle geceleyin gizlice bu kuyuya inip bazı şeyler çıkarmışlardı. Bu cesurca yapılan hırsızlık olayı halk arasında heyecan uyandırmışsa da Kudüs Mutasarrıfı İngilizlere arka çıkıp bunlar aşırdıkları eşya ile savuşup gitmişler. Bu garip hadise o vakit Meclis-i Mebusan’a aks edip tahkikata Karasu Mebusu Mecdi Efendi memur edilmiş ve Kudüs’e gitmiş gelmiş ise de hakikat ortaya çıkarılamamıştır.

Mübarek Kaya’nın üstünde bir takım izler vardır ki Resulullah SAV Efendimizle İsa ve İdris Aleyhimüsselamın ayak izi olduğu söyleniyorsa da bu konuda belgeli bir bilgi ve haber yoktur. Müşerref Kaya’dan ayrı ve onun hizasında ve mermer sütunlara dayalı bir taşta da iz vardır ki iki cihan seyyidi Peygamber Efendimiz’in pak ayaklarının nakşı olduğu rivayet olunur.

Bu taşın yanında beyaz mermerden burma sanatlı sütunlarla süslü iki küçük mihrap bulunduğu gibi Müşerref Kaya’nın kuzeyinde ve doğusunda da birer mihrap vardır.

Camiin avlusunda birkaç su depoları-sarnıçlar kubbeler mevcuttur. Batı cihetinde mermer sütunlar üzerine “Kubbetul Ervah”, (Ruhlar Kubbesi), “Kubbet’ul Hazar” (Yeşil Kubbe (?) ve“Kubbetu’l Miraç” vardır. Rivayete göre, İsra Gecesinde Allah’ın huzuruna yükselme Miraç Kubbesinde vukubulmuştur. Bu kubbenin yanında yüksek bir kubbe mevcut olup içindede kırmızı mermerle tezyinli güzel bir mihrap vardır.

Haklıya uzanan haksızdan çekinen zincir:

Avlunun doğu cihetinde “Mahkeme-i Davud” ismiyle anılan “Kubbet’ül Silsile” mevcuttur. Gayet güzeldir. 17 mermer sütun üzerine bina edilmiştir. Güya bunun yerinde Süleyman Aleyhisselam zamanında havada bir silsile zincir varmış, haklıya uzanır haksızdan çekinirmiş. Hasımlar orada Hakimin karşısına çıkarlarmış. Bir gün bir mekkar (hilebaz) kendisine emaneten bırakılan parayı inkar edip içi boş bir asaya doldurarak duruşma sırasında silsileyi tutmak için asayı muvakkaten hak sahibine verdikten sonra “Ya Rabbi bilirsin ki bu adamın bana emaneten bıraktığı parayı kendisine verdim elindedir. Sadık isem kudretinle silsileye erişeyim” demiş. Silsile aşağıya sarkmış o da tutmuş sonra asayı emaneten verdiği adamdan almış. Süleyman Aleyhisselam bu hileye vahiy yardımıyla öğrenmiş. Bunun üzerine silsile büsbütün ortadan kalkmış.

Abdülmelik Mervan buraya bu kubbeyi yaptırınca eski silsileye işareten merkezine bir zincir taktırmış ve buna benzeri bulunmaz bir inci ile “Tac-ı Kisrâ”yi asmıştı. Hilafet Abbasilere intikal edince bunlar Kabe-i Mükerreme’ye gönderildi.

Cami avlusunun sonunda kıble cihetinde Kubbe-i Meryem Aleyhasselam ve hizasında mermerden bir minber mevcuttur. “Abdülmelik bin Mervan” Sahretullah Mescidi’nin ziynet ve ihtişamına pek ziyade önem vermişti. Kubbesini içeriden halis altınla sıvamış ve Mübarek Kaya’yı Kabe gibi bir örtü ile örtmüş ve Mescidin içini misk ve amber ve gülsuyu ile devamlı kokulandırmış idi. Hizmetçiler yeni ve süslü elbise giyinerek her Pazartesi ve Perşembe günleri Mescidi kokulandırıp kapıları ziyaretçilere açarlardı. Sair günlerde hizmet edenlerden başka kimse giremezdi. “İbn’ilCevzi” “Mirâtül Zaman” da Abdülmelik’in bu Mescidi 69’da başlatıp 72’de bitirmiş olduğunu beyan ediyor. Hakikaten dahilindeki tamamlanma tarihi de 72’dir.

Şemsettin Ebu Abdullah Muhammed El Beşşari, coğrafyaya dair ve Hollanda’nın Leiden şehrinde basılmış olan “Ahsenu’l Tekasîm” isimli kitabında Sahretullah Mescidi’nin güzellik ve bahasını tavsif ettikten sonra İslam ve şark diyarında bunun gibi bir kubbe görmedim, demiştir. İbn-i Battuta dahi Seyahatnamesinde Sahretullah Mescidi’nin ziynet ve ihtişamından bahsetmiştir.

Beytlahm’da Rahip, Hz. Ömer’e daha önce verdiği Emannameyi hatırlatarak göstermiştir:

Hz. Ömer Kudüs’e gelip “Fetih” kan dökülmeksizin gerçekleşince,Hz. İsa’nın doğum yeri olmakla meşhur ve Kudüs’e pek yakın olan Beytlahm’dan yanına bir rahip gelerek; “Sizin bende Beytlahm için emannameniz vardır” demiş ve Hz. Ömer hatırlamadığını söylemesi üzerine Emannameyi göstermişti. Hz. Ömer bunu görünce hatırlayıp, “Evet” Emanname doğrudur. Fakat sizin her kilisenizin yanında bizim bir mescidimiz bulunmalıdır” dedi. Rahip: “Beytullahm Kilisesi meyillidir, sizin kıblenize doğru yapılmıştır (kıblesi doğrudur), yıkmayınız ve mescide çeviriniz” teklifinde bulundu. Hz.Ömer kabul etti. Beytlahm’e gitti. Kilisenin kıbleye doğru olan yerinde namaz kılarak orasını mescityeri olarak kabul eyledi.Temizlemek, kandillerini yağlamak ve yakmak vazifesini de Hıristiyanlara verdi. Bu mescit bugün hala vardır. Haçlı Seferlerinin hücumlarında bile dokunulmadı (8).

Kudüs 583 de Büyük Mücahit Sultan Selahaddin-i Eyyubi’nin yüksek gayretleriyle kurtarıldı:
Kudüs şehri Hz. Ömer zamanından, yani Hicri 15’inci seneden 492 tarihine kadar 477 sene ehl-i İslam elinde kaldı. 492 tarihinde haçlıların kuvvetli ordularına karşı durulamadı. Haçlılar Müslümanlara Beyt’ül Mukaddes’de baskın yaptılar.70.000’den fazla Müslümanı şehit ettiler (6). Mescid-i Aksa ve Sahratullah Mescidi’ni külliye yapıp oraya bir mezbaha yaptırdılar. Kudüs ve çevresi 91 sene Haçlıların elinde inledi. 583 de Büyük Mücahit Sultan Selahaddin-i Eyyubi’nin yüksek gayretleriyle kurtarıldı.
Endülüslü âlim ve mutasavvıf İbn-i Berrecan “Elif Lam Mîm Ğulibetirrûm…” ayetini tefsir ederken Kudüs’ün 583 senesinde fethedileceğini ve ebediyen İslam diyarı olacağını bildirmiştir. Olay aynen gerçekleşmiştir:

Gariptir ki “Eşbiliyye” (Endülüs-Sevilla) ulemasından ve mutasavvıflardan olup 536’da vefat eden “İbn-i Berrecan Abdusselam İbn-i Abdurrahman” tamamlayamadığı tefsiri şerifinde “Elif Lam Mîm Ğulibetirrûm…” ayeti kerimesini tefsir ederken, “Beyt’ül Makdis (Mescid-i Aksa) 583 senesine kadar Rum’un elinde kalacak ve sonra Rumlar mağlub olup Beytul Makdis ehl-i İslam eline geçecek ve ebediyen İslam Diyarı olacaktır” demiştir (9).

Sultan Selahaddin Eyyubi Kudüs’ü fethedince 50.000 Gazi ile Cuma Namazı kıldı. Manzara muhteşem idi:

Yine gariptir ki adıgeçen Mücahit Sultan Selahattin-i Eyyubi 589 senesi Saferinin 18’inci Cumartesi günü Haleb’i (İmaduddin bin Mevdud bin İmadeddin Zengi) elinden takas yoluyla alınca (10) Kadı İbn-i Zekiyüddin söylediği tebrik kasidesinde:

Ve fethuke’lkal’ate’l Şehbâi fî Saferin
Mübeşşirun bi futûhi’l Kudsi fî Recebin

(Sefer ayında Haleb-i Şehba Kalesini fethetmen, Recep ayında Kudüs’ü de fethedeceğini müjdeliyordu)

diyerek şâirane bir kehanette bulunmuştu. Gerçekten Kudüs 583 senesi Receb’inin 27’inci Cuma günü sabahı fetholundu. Bu feth-i mübin üzerine Mücahitler tekbir ve tehlil ile fevc fevc şehre girdiler. En birinci iş olarak Beytul Makdis’deki Hırıstiyan icatlarını kaldırmak ve mihrap ve mimberi yerleştirip Cuma namazını eda etmeye başladılar. Yaklaşık 50.000 Mücahid-i Mansûrun (Gazinin) Mescid-i Aksâda, Allah’ın huzurunda saflar teşkil etmeleri görülmeye değer heybetli bir manzara idi. O gün Sultan Selahattin Eyyubi’nin maiyetinde bulunan ulemadan her biri, hutbe kıraati kendisine emrolunmak ihtimaliyle bir hutbe hazırlamış idi. Lakin hiç birisine hutbe okuması emir olunmadı.

Sultan Selahaddin-i Eyyubi âni bir işaretiyle yukarıdaki beytin sahibi (İbn-i Zekiyüddin) (11) hutbe okudu ve Cuma Namazını kıldırdı. Okuduğu hutbe tarihî olmakla beraber gayet beliğ ve benzersiz bir hitabet belgesidir.

Bilahare, Sultan Selahattin, Mescid-i Aksâ’nın mihrabını yeniledi ve mihrabın üzerine mozaikle şu kitabeyi yazdırdı:



(1) Tabut-ı Ahd: Musa Aleyhisselamın inen levhaları hıfz için “Şemmat” (Şimşir) ağacından yaptırdığı sandıktır ki buna “Tabut-ı Şehade”, “Tabut-ı Sekine” dahi derler.Bakare Suresi: Ayet: 248’de C. Hak mealen Ç “Peygamberleri onlara, Onun hükümdarlığının alameti, Tabut’un size gelmesidir. Meleklerin taşıdığı o Tabut’un içinde Rabbinizden size bir ferahlık ve sükunet, Musa ve Harun hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı vardır. Eğer inanmış kimseler iseniz sizin için bunda şüphesiz bir alamet vardır dedi” buyurmaktadır. İsrailoğulları savaşlarda galip gelmek için bunu beraber götürürlerdi. İki defa düşman eline düşüp kurtarıldı. Kamus Tercümesi “Okyanus”da şöyle deniliyor. “El Kilvaz” Tevrat-ı Şerîfintabutı ismidir ki sanduka-i sekinedir. Şimşir ağacından ve mezheb-i tûla üç zıra ve arzı iki zıra miktar idi. Bu cihetle lafz-ı mezbur-ı iberî olur”. (Bazı kaynaklara göre, bu sandık Roma İmparatoru Titus’un Kudüs’ü MS 70 senesinde işgali sırasında yağmalanarak kutsal kitaplar ve diğer ganimetlerle birlikte Roma’ya götürülmüştür).
(2) “Sihyûn” (Siyon) Kudüs’ün batısında eski bir kaledir. İsrailoğulları büyüklerinin defnedildiği yer idi. Süleyman Aleyhisselam da oraya defnedilmiştir. Buna “Siyon” dahi derler.
(3) 22 sene sonra M.Ö. 146 tarihinde ise Romalılar tarafından kadim Yunanlılar tamamen yok edildiler.

(4) “İliya”(ColoniaAeliaCapitolina) hemzenin kesriyle ve elifin meddi ve kasrıyla ve iki surette lamın teşdidiyle ve yayı vahide ile ve elifin meddi ve kasrıyla Kudüs’ün şehrinin (eski) ismidir. Mütercim der ki, Süryanîde “İillya” “Hüdaî” manasınadır. Zira “İil” ism-i Celal ve “Ya” kelimesi Süryanîde edat-ı nisbettir. Ve İlya (İillya) hafifletilmişidir. Sözün özü “Beytullah” demektir. (Kamus Tercümesi). (Şehre Roma kolonisi olduğu için Colonia, Hadrien şerefine inşa edildiği için onun ilk adı olan Aelius’anisbetleAelia ve Jüpiter Capitolin’e ithaf edildiği için de Capitolina denilmiştir. (İslam Ans.)
(5) Bu nadide minber 21 Ağustos 1969 tarihinde Avusturalyalı Fanatik Yahudi Michael Dennis Rohan tarafından cami içindeki diğer nadide eserlerle birlikte yakılmıştı.
(6) İbn-i Battuta (M.1304-1368) seyahati sırasında İstanbul’a geldiğinde (Sayfa: 340 YKY 5. Baskı) sonradan keşiş olan Bizans Hükümdarı Circus tercüman aracılığıyla kendisine; “Sarakinoya söyle! Onun Beyt-i Makdis’e giren elini, Kutsal Kaya’da (Sahretullah), Kamame denilen Kilise ve Beytlahm’de gezen ayaklarını öperim ben” der ve Battuta’nın el ve ayaklarını sıvazlayarak yüzüne sürer. İstanbul’da (muhtemelen bu saygı sebebiyle) kendisine 1.sınıf protokol uygulanır ve gezdiği her yerde Kudüs’teki kutsal mekanları anlatması istenir. Bilahare, Başyargıcın da kendisini davet ettiğini ve “bana beyt-i Makdisi anlat” dediğini, anlatmaya başladığında anlatır kenyüzlerce kişinin etrafta toplandığını nakleder.
(7) El Üns el Celil bi Tarihi’l Kudsi ve’l Halîl, (2 Cilt), Mücirüddin El Hanbeli.
(8) Bunu “Mucemul Buldan” yazıyor. “Dâiretü’lMeârif” bu kilise ve mescidin “Akka” ve “Gazze” arasında ve “Nasıra”dan altı mil uzakta kain olan “Beyti LahmZivlun”da olduğunu beyan ediyor. Ve bu kasaba büsbütün yok olmuş iken “Robinason” tarafından keşfolunduğunu bildiriyor. Fakat zannederim ki “DairetülMearif” bunda isabet edememiştir. (M.V.Ş)
(9) Rumeli (Anadolu) Sultanı Birinci Beyazıt H.508 tarihinde (M.1402) Timurleng’emağlub olduğunda (ض) harfinin suret-i melfuzası(telaffuzu) murat edilerek “Ğulibeti’lRûmfî ednâ’larzi…” ayet-i kerimesi tarih düşürülmüştü. Kudüs son zamanlarda Eyyubilerden El Melik’ul Kamil zamanında yine ehl-i salîb eline düşmüş ve 11 sene ellerinde kaldıktan sonra “El Meliku’l Nasır Davud” 637’de geri almıştı. Birinci defa geri alan Selahaddin Eyyubi dahi “El Melik Nasır” (Muzaffer komutan) unvanıyla anıldığından meşhur şair Cemaleddin bin Matrûh şu beyitleri söylemiştir:

El Mescid’ul Aksâlehuâyetun Sâret ve sâret meselen sairan
İza ğadâ lilküfri müstavtinen En yeb’asellahulehuNâsıran.
Fe Nasırun zuhuruhu evvelen Ve Nasırun zuhuruhu âhiran

“Mescid-i Aksa’nın zamana yayılan bir mucizesi vardır. Bir gün küfür oraya yerleşirse, Allah elbette Ona bir “Kurtarıcı” gönderir. Bu kurtarıcı daha önce nasıl zuhur etmişse daha sonra da aynı şekilde zuhur eder . (Şair burada daha önce Mescid-i Aksayı kurtaran “El Melik’ul Nasır Davut” ile “El Melik el Nasır” (Selahattin Eyyubi ) ye atıfta bulunmaktadır.)
(10) Sultan Selahattin Haleb’i almış ve ona bedel olarak İmaduddin Sincar, Nusaybin, Habur, Rakka ve Suruç’ı vermişti.
(11) İsmi “MuhyiddinEbu’lMeâlî Muhammed bin Ebi’lHasan Ali bin Muhammed bin Yahya bin Ali bin Abdul Azîz bin Ali bin El Hüseyn bin Muhammed bin Abdurrahman bin El Kasım bin El Velid bin El Kasım bin Ebân bin Osman bin Affan RaziyellahuAnh”dır.
(12) Hz. Harun neslinden İsrailoğullarına gönderilen peygamber.

(*) Bu makale Muhammed Vamık Şükrî’nin Tarih-i Evkaf-ı Ümem isimli eserinden sadeleştirilmiştir.

]]>
https://benimnotdefterim.com/mescidi-aksa/feed/ 0
Bulyonlar . Severek yeniliyor ! Ama böbrekleri bitirip, diyalize sürüklüyor https://benimnotdefterim.com/bulyonlar-severek-yeniliyor-ama-bobrekleri-bitirip-diyalize-surukluyor/ https://benimnotdefterim.com/bulyonlar-severek-yeniliyor-ama-bobrekleri-bitirip-diyalize-surukluyor/#respond Sat, 14 Oct 2023 11:10:05 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20819 Dünyanın en zararlı gıdası. Severek yenilen bazı yiyeceklerin sağlığı tehdit ettiği biliniyor. Ancak mutfakta yemeklerin içerisinde kullandığımız bazı gıdalar var ki bunların sağlıklı olduğu sanılıyor. Oysa ki vücudu baştan aşağı harap eden bu gıdaların evin içine bile sokulmaması gerekiyor. İşte dünyanın en zararlı yiyecekleri arasında bulunan o tehlike…

Çorbaların, pilavların et ve tavuk suyuyla yapıldığında çok daha lezzetli ve sağlıklı olduğu biliniyor. Ancak birçok kişi et, tavuk suyu yapmanın zorlayıcı olduğunu düşünerek onlar yerine hazır satılan bulyonları kullanmayı tercih ediyor.

Bu bulyonların sağlıklı olduğunu düşünenler bile var! Yapılan araştırmalar et/tavuk bulyonlarının sayısız hastalığa yol açtığını buldu. Bulyonların içerisinde yüksek miktarda tuz bulundurmasından dolayı kalp damar hastalıklarına, hipertansiyona ve böbrek hastalıklarına yol açtığı bilinmekte. Uzmanlar, yemeklerde lezzet katabilmek için kullanılan ve içerisindeki koruyucu maddeler sayesinde uzun raf ömrü bulunan bulyonların, insan sağlığını tehlikeye attığına dikkati çekiyor.

Tavuk eti ve kırmızı etin çeşitli ekstraktlarıyla hazırlanan aroma vericilerin muhtemel zararları , bulyonların içerdikleri yüksek sodyum oranından dolayı kalp damar hastalıklarına, hipertansiyona ve böbrek hastalıklarına yol açmakta. Dünya Sağlık Örgütü’nün günlük tuz tüketimin 5 gramın altında tutulmasını önerdiğini biliyoruz, “‘Çin tuzu’ olarak bilinen Monosodyum Glutamat, çeşitli hastalarda alerjik reaksiyonlara, kızarıklık ve baş dönmesine sebep olabilmektedir.  En önemlisi raf ömrünü uzatmak ve lezzet stabilitesini sağlamak amacıyla kullanılan yapay tatlandırıcılar, renklendiriciler, koruyucular gibi katkı maddeleri insan sağlığı üzerinde alerjik reaksiyonlara sebep olabilir. Uzun dönemde de çeşitli başka hastalıklara neden olabileceği bilinmektedir. Sağlık açısından bir diyetisyen gözüyle baktığımda en iyi olan bulyon tüketmek yerine evde kendi tavuk ve et sularımızı üretip bunları çeşitli sebzelerle çeşnilendirip yemeklerimizde besleyici düzeyi yüksek ürünler elde etmektir” . 

SİNİR SİSTEMİNE ZARAR VERİYOR  Bulyonların bu kadar zararlı olmasının nedeni, içeriğinde yer alan Mono sodyum gluatamat (MSG) isimli katkı maddesi. Bulyonların içinde bulunan ve yemeklere et aroması kazandırmak için kullanılan MSG, kişinin merkezi sinir sistemine zarar veriyor.  Alzheimer, Parkinson, Epilepsi (sara) ve Huntington hastalıklarının oluşmasına neden oluyor.

MSG NEDİR? Açılımı mono sodyum gluatamat olan MSG, lezzet arttırıcı etkili kimyasal bir ürün. Çin tuzu olarak bilinen bu ürün fazla tüketildiğinde; Epilepsi (sara), Parkinson, Alzeimer, Huntington, pankreas hasarı, göz retinasında büyüme, yağ birikimi, insülin artışı, obezite gibi sağlık sorunlarına neden olur.

MSG ZARARLARI SAYMAKLA BİTMİYOR MSG tüketimi ayrıca yağ birikimi, doyma mekanizmasında bozukluk, obezite, büyüme hormonu baskılanması, pankreas hasarı, insülinde artış ve buna bağlı olarak diyabet, böbrek ve karaciğerde tahribata kadar yol açmakta.

HAMİLELERİN ASLA YEMEMESİ GEREKİYOR İçeriğinde MSG olan ürünler arasında; et bulyon, tavuk bulyon, cips, dondurma, renkli yoğurt ve hazır çorba yer alıyor. Bu ürünlerin özellikle hamilelik döneminde kullanılması, uzmanlar tarafından çok sakıncalı bulunuyor. Hamilelikte MSG içeren gıdaların tüketilmesininen büyük zararı ise plasentayı geçerek direk bebeğe zarar vermesi.

]]>
https://benimnotdefterim.com/bulyonlar-severek-yeniliyor-ama-bobrekleri-bitirip-diyalize-surukluyor/feed/ 0
Gereğinden Fazla Çayın İçerseniz … https://benimnotdefterim.com/cayin-zararlari/ https://benimnotdefterim.com/cayin-zararlari/#respond Fri, 13 Oct 2023 15:23:16 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20807

Ülkemizde en çok tercih edilen içeceklerin başında gelen çay, yanlış şekilde tüketildiğinde birçok sağlık sorununu da beraberinde getiriyor. Çayın bilinçsiz kullanımı böbrek hastalıklarından uyku sorunlarına kadar pek çok olumsuz sonuç doğuruyor.

Çayın gereğinden fazla tüketilmesi;

  • Demir eksikliği, kansızlık ve çarpıntı gibi olumsuz sonuçları ortaya çıkarır.
  • Çay, çok içildiği takdirde sindirim sisteminde olumsuz etkiler bırakarak ishale neden olur.
  • Sinir sistemine de zarar veren çay, kişinin agresif tavırlar sergilemesine yol açar.
  • Çayın içerisinde bulunan ‘tanen’ isimli madde, vücuda fazla alındığında kabızlık sorununa neden olur.
  • Tıpkı kahvede olduğu gibi çayda da kafein bulunur ve kafeinin fazla alınması halinde midede gastrit ve ülser oluşur. Mide kanserine yakalananların çay içmesi önerilmez.

  • Kafein, yalnızca mide problemlerine yol açmaz, uykusuzluğa yani insomniaya da neden olur.
  • Çay tüketimi, kadınlarda premenstrual sendroma yol açar. ‘Premenstrual sendrom’ regl öncesi gerginlik anlamına gelir.
  • Böbreklerin de büyük düşmanı olan çay, içeriğindeki oksalat nedeniyle böbrek taşına yol açar. Çay tüketiminde yapılan en büyük hatalardan biri de çay içildiği için su tüketiminin ihmal edilmesidir. Çay tüketen kişiler, çoğu zaman su içmeye ihtiyaç duymaz, bu durum ödem ve şişkinliğe neden olur. Şeker hastalarının da aşırı çay içmesi önerilmez.

  • Çay, çok fazla tüketildiğinde insülin direncini artırır, bu da karaciğer ve pankreasın verimli çalışmasına engel olur.
  • Çay tüketiminin yalnızca iç organlara zararları yoktur. Diş sağlığını da tehdit eden çay, leke oluşumuna yol açar. Bu nedenle çay içtikten sonra 1 bardak su ile ağzınızı çalkalamanız gerekir.
  • Anne olmak isteyenlerin de çok fazla çay tüketmemesi gerekir. Hamilelik sürecinde günlük 200 mg’dan fazla kafein alınmamalıdır. Gebelikte içilen çay sayısı, günde 3 bardaktan fazla olmamalıdır.
  • Ülkemizde özellikle kış aylarında tercih edilen ıhlamuru da doğru şekilde tüketmekte fayda var. Ihlamur, tarçın eklenmesi durumunda balgam sökücü bir etki yaratır. Ihlamura zencefil atmanız durumunda antibiyotik özelliği de artacaktır.
]]>
https://benimnotdefterim.com/cayin-zararlari/feed/ 0
Araplar Puta taparken Türkler tek Tanrı’ya inanıyordu https://benimnotdefterim.com/araplar-puta-taparken-turkler-tek-tanriya-inaniyordu/ https://benimnotdefterim.com/araplar-puta-taparken-turkler-tek-tanriya-inaniyordu/#respond Thu, 12 Oct 2023 14:59:17 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20805

Ünlü gazeteci Can Aksın, sosyal medya hesabından dikkat çeken bir paylaşıma imza attı. Aksın “Araplar”ın putlara Persler”in ateşe taptıkları dönemden 800 sene önce, Türk Hun Hükümdarları bir ve tek olan Tanrı’ya inanırlardı” paylaşımını yaptı.
Aksın okunan duaya da gönderisinde yer verdi: 
“Ulu Tanrı. 
Her şeyi yaratan Tanrı. 
Yenilmez, yıkılmaz, ölmez, bitmez, yitmez, yok olmaz Tanrı. 
Suyu donduran, buzu eriten, buzdan su yürüten, sudan ırmak coşturan, ırmaktan göl dolduran, gölde balık gezdiren Tanrı. 
Kuru derelere pınar koşturan, ota ağaca can yürüten, ottan ağaçtan çiçek çıkartan, çiçeklerden oğul veren, arıya bal yaptıran Tanrı. 
Günümüzü aydınlatan, gecemizi yıldızlarla süsleyen Tanrı.
Bize yeni bir yıl veren Tanrı.
Bu yıl bize bol ver, bolluk ver!
Otumuz otlağımız bol ver.
Kulunlarımız kuzularımız bol ver.
Yapağımız yünümüz, yağımız sütümüz, peynirimiz, kımızımız bol ver.
Yağmurumuz suyumuz bol ver.
Avlağımız avımız bol ver.
Urısı, kızı oğulumuz bol ver.
Anamızı balamızı, oğulumuzu kızımızı, gencimizi yaşlımızı, bu Kara Yer üzerinde hepimizi kara çorlardan sakla, isizlikten bizi esirge Yüce Tanrı.
Yayımız yaman, okumuz şaşmaz, kılıcımız keskin kıl.
Yağının başını munsuz, bileklerimizi güçsüz, yüreklerimizi umutsuz koma.
Bahar geçsin yaz gelsin, yaz geçip güz gelsin, güz buduna yeğni gelsin.
Kuzumuz, kulunumuz, oğulumuz çok olsun.
TÜRK çoğalsın Acun üze bey olsun.
Aç, çıplak kalmasın, acun düzen dirlik bulsun.
Yer ve gök ülüşü için, atalarımız tini için sunduğumuz iduklarımızı una.
Yüce Tanrı.
TÜRK Budun ilsiz kılma, TÜRK Budun başsız kılma, TÜRK Budun töresiz kılma, Hun Budun yüzün yere vurma, TÜRK Budun tutsak kılma, hatun olacak kızlarımızı kun, bey olacak oğullarımızı kul kılma.
TÜRK budununu koru.”..

Kaynak : Ronald Cohn Jesse Russell,
Tengriism,bookwika, VSD (1 Jan. 201)

]]>
https://benimnotdefterim.com/araplar-puta-taparken-turkler-tek-tanriya-inaniyordu/feed/ 0
Neden Bazı Zararlı Şampuan Markalarından Uzak Durulmalı? https://benimnotdefterim.com/neden-bazi-zararli-sampuan-markalarindan-uzak-durulmali/ https://benimnotdefterim.com/neden-bazi-zararli-sampuan-markalarindan-uzak-durulmali/#respond Mon, 09 Oct 2023 13:21:15 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20798

Şampuan saç bakım rutinimizin önemli bir parçasıdır ancak tüm şampuan markaları eşit yaratılmamıştır. Pek çok ticari zararlı şampuan markası saçımıza, saç derimize ve genel sağlığımıza zarar verebilecek kimyasallar ve bileşenler içerir. İşte bazı zararlı şampuan markalarından kaçınılması gereken bazı nedenler.

Zararlı kimyasallar

Birçok ticari şampuan markası, sülfatlar, parabenler ve silikonlar gibi zararlı kimyasallar ve bileşenler kullanır. Bu kimyasallar saçın doğal yağlarını sıyırarak kuruluğa, tahrişe ve hatta saç dökülmesine neden olabilir. Ayrıca hormon dengesini bozarak üreme sorunlarına ve hatta kansere yol açabilirler.

Saç Hasarı

Sert kimyasallar içeren şampuanlar saça zarar vererek kuru, kırılgan ve kırılmaya yatkın hale getirebilir. Özellikle sülfatlar saçın doğal yağlarını sıyırarak ve saç köklerini zayıflatarak saçın zarar görmesine neden olabilir. Bu saç dökülmesine ve saç derisinin tahriş olmasına neden olabilir.

Alerjik reaksiyonlar

Bazı kişilerin şampuanlarda yaygın olarak bulunan bazı kimyasallara ve bileşenlere karşı alerjisi olabilir. Örneğin parabenler, cilt tahrişi ve döküntüler de dahil olmak üzere alerjik reaksiyonlarla ilişkilendirilmiştir. Şampuanların bir diğer yaygın maddesi olan kokular da bazı kişilerde alerjik reaksiyonlara neden olabilir.

Çevresel Etki

Birçok ticari zararlı şampuan markası çevre dostu olmayıp çevreye zarar verebilmektedir. Genellikle su yollarını kirletebilecek ve su yaşamına zarar verebilecek zararlı kimyasallar içerirler. Bu şampuanların üretimi ve ambalajlanması atık ve kirliliğe katkıda bulunabilir.

Güvenli şampuan ürünleri kullandığınızdan emin olmak için uzmanların derlediği güvenli şampuan listesine başvurmanız önemlidir. Bu listeler genellikle kaçınılması gereken içerikler hakkında bilgi sağlar ve güvenli alternatifler önerir. Şampuan seçerken zararlı kimyasallar içermeyen doğal ve organik seçeneklere bakın.

pexels Cottonbro stüdyo 7449895

Zararlı Şampuan Markaları ve İçerikleri

Şampuanlar saç bakım rutinimizin önemli bir parçasıdır, ancak hangi zararlı kimyasalları içerebileceklerini hiç merak ettiniz mi? Birçok ticari şampuan saçımıza, saç derimize ve genel sağlığımıza zarar verebilecek bileşenler kullanır. Bu blogda şampuanlarda yaygın olarak bulunan bazı zararlı maddeleri inceleyeceğiz.

sülfatlar

Sülfatlar, zararlı şampuan markalarında yaygın olarak bulunan bir grup sert deterjandır. Şampuanlarda köpürme etkisi gösterirler ve saça ve saç derisine zarar verebilirler. Sülfatlar saçın doğal yağlarını sıyırarak kuruluğa, tahrişe ve hatta saç dökülmesine neden olabilir.

Parabenler

Parabenler şampuanlarda yaygın olarak bulunan bir grup koruyucudur. Bakteri üremesini önlemek ve ürünün raf ömrünü uzatmak için kullanılırlar. Ancak hormon bozulması, üreme sorunları ve hatta meme kanseri ile ilişkilendirilmiştir.

Silikonlar

Silikonlar, şampuanlarda yaygın olarak bulunan bir grup sentetik polimerdir. Saçlara pürüzsüz ve parlak bir görünüm kazandırmak için kullanılırlar. Ancak saçta birikerek donuk ve cansız görünmesine neden olabilirler. Ayrıca saç köklerini tıkayarak saç dökülmesine ve tahrişe neden olabilirler.

Formaldehit

Formaldehit, şampuanlarda koruyucu olarak yaygın olarak bulunan bir kimyasaldır. Bilinen bir kanserojendir ve solunum sorunları, alerjik reaksiyonlar ve hatta kanserle bağlantılıdır.

Ftalatlar

Ftalatlar, şampuanlarda koku arttırıcı olarak yaygın olarak bulunan bir grup kimyasaldır. Kokuların daha uzun süre dayanmasını sağlamak için kullanılırlar ancak hormon bozulması, üreme sorunları ve hatta doğum kusurlarıyla ilişkilendirilmiştir.

Şampuanınızın içeriğindeki maddeleri bilmek saçınızı ve sağlığınızı korumak açısından önemlidir. Sülfatlar, parabenler ve sentetik kokular gibi zararlı maddelerden kaçınarak saçlarınız için nazik ve besleyici en iyi şampuan markalarını seçebilirsiniz. Saçınızın sağlıklı ve güzel görünmesini sağlamak için zararlı kimyasallar içermeyen doğal içerikleri ve markaları arayın .

Çevre Dostu Şampuan Markalarını Seçmenin İpuçları

Doğru şampuan markasını seçmek, özellikle piyasada çok fazla seçenek varken göz korkutucu bir iş olabilir. İşte saçınız için en iyi şampuan markasını seçmenize yardımcı olacak bazı ipuçları.

İçerik Tedariği

  • Sürdürülebilir içerik tedarikine öncelik veren şampuan markalarını arayın. Bu, organik veya etik kaynaklı bitki bazlı bileşenlerin kullanılması anlamına gelir.
  • Sürdürülebilir bir tedarik zinciri sağlamak için adil ticaret uygulamalarını destekleyen ve doğrudan çiftçilerle veya kooperatiflerle çalışan markaları seçin.

Ambalajlama

  • Geri dönüştürülmüş veya biyolojik olarak parçalanabilen ambalajlar gibi çevre dostu ambalaj malzemeleri kullanan markaları düşünün.
  • Yeniden doldurulabilir veya tekrar kullanılabilir kaplar kullanarak ambalaj atıklarını en aza indiren şampuan markalarını arayın.

Zulümsüz ve Vegan Sertifikaları

  • Leaping Bunny veya PETA gibi kuruluşlar tarafından hayvanlar üzerinde deney yapılmadığı sertifikası verilen şampuan markalarını tercih edin. Bu sertifikalar hiçbir hayvan testinin yapılmamasını sağlar.
  • Şampuan formülasyonunda hayvansal kaynaklı içeriklerin bulunmadığını garanti eden vegan sertifikalarına bakın.

Etik Üretim Uygulamaları

  • Etik üretim uygulamalarına öncelik veren şampuan markalarını düşünün.
  • Adil çalışma uygulamalarını takip eden, güvenli çalışma koşulları sağlayan ve çalışanlarına adil ücret sağlayan markaları arayın.

Sürdürülebilirlik Girişimleri

  • Sürdürülebilirlik girişimlerinde aktif olarak yer alan şampuan markalarını araştırın ve seçin.
  • Bu, üretim süreçlerinde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasını, su tasarrufu önlemlerinin uygulanmasını veya çevre kuruluşlarının ve girişimlerinin desteklenmesini içerebilir.

Şeffaf Marka İletişimi

  • Sürdürülebilirlik uygulamaları ve girişimleri konusunda şeffaf olan şampuan markalarını arayın.
  • Çevresel taahhütleri, içerik kaynakları ve ambalaj seçimleri hakkındaki bilgileri açıkça paylaşan markalar, sürdürülebilirliğe gerçek bir bağlılık sergiliyor.

Sertifikalar ve Etiketler

  • USDA Organic, Ecocert veya B Corp gibi eko-sertifikalara ve etiketlere dikkat edin.
  • Bu sertifikalar, markanın belirli çevresel ve sosyal sorumluluk standartlarını karşıladığını gösterir.

Çevresel Etki

  • Şampuan markasının genel çevresel etkisini göz önünde bulundurun.
  • İçerik tedarikinden üretime, dağıtıma ve imhaya kadar tüm ürün yaşam döngüsü boyunca sürdürülebilir uygulamalara öncelik veren markaları arayın.
]]>
https://benimnotdefterim.com/neden-bazi-zararli-sampuan-markalarindan-uzak-durulmali/feed/ 0
Doğal Malzemelerle Kendi Sürdürülebilir ve Vegan DIY Şampuanınızı Yapın https://benimnotdefterim.com/dogal-malzemelerle-kendi-surdurulebilir-ve-vegan-diy-sampuaninizi-yapin/ https://benimnotdefterim.com/dogal-malzemelerle-kendi-surdurulebilir-ve-vegan-diy-sampuaninizi-yapin/#respond Mon, 09 Oct 2023 13:18:22 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20796

İşte sürdürülebilir ve vegan doğal malzemeler kullanan ev yapımı bir DIY şampuan için basit bir tarif.

İçindekiler

  • 1 su bardağı sıvı kastil sabunu
  • 2 yemek kaşığı hindistan cevizi sütü
  • 1 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 yemek kaşığı elma sirkesi
  • 10-15 damla esansiyel yağ (isteğe bağlı, koku için)

Talimatlar

  • Bir kapta sıvı kastil sabunu, hindistancevizi sütü, zeytinyağı ve elma sirkesini karıştırın.
  • İstenirse hoş bir koku için tercih ettiğiniz esansiyel yağdan 10-15 damla ekleyin. Lavanta, biberiye veya nane gibi esansiyel yağları kullanabilirsiniz.
  • Tüm bileşenlerin iyice birleştiğinden emin olmak için karışımı iyice karıştırın.
  • Karışımı tekrar kullanılabilen, tercihen sıkı kapaklı bir cam şişeye aktarın.
  • DIY şampuanınız artık kullanıma hazır!

Nasıl kullanılır

  • Saçınızı iyice ıslatın.
  • Malzemelerin iyice karıştığından emin olmak için her kullanımdan önce şişeyi çalkalayın.
  • Avucunuza az miktarda DIY şampuanı dökün.
  • Şampuanı saç derinize ve saçınıza masaj yaparak hafif bir köpük oluşturun.
  • Ilık su ile iyice durulayın.
  • Ev yapımı bir saç kremi veya sirke ile durulama (isteğe bağlı) ile devam edin.

Bu ev yapımı şampuan, ticari şampuanlarda yaygın olarak bulunan sert kimyasallar ve sentetik katkı maddeleri içermez. Doğal malzemeler kullanır ve hem sürdürülebilir hem de vegan dostudur. İçeriğindeki maddelere karşı alerjik reaksiyon göstermediğinizden emin olmak için şampuanı yoğun bir şekilde kullanmadan önce saç derinizin küçük bir bölgesinde yama testi yapmayı unutmayın. Çevre dostu ve kişiselleştirilmiş saç bakım rutininizin tadını çıkarın!

]]>
https://benimnotdefterim.com/dogal-malzemelerle-kendi-surdurulebilir-ve-vegan-diy-sampuaninizi-yapin/feed/ 0
Saçlarımıza Zararlı 16 Şampuan İçeriği https://benimnotdefterim.com/saclarimiza-zararli-16-sampuan-icerigi/ https://benimnotdefterim.com/saclarimiza-zararli-16-sampuan-icerigi/#respond Mon, 09 Oct 2023 13:13:43 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20789

Hepimiz vücudumuza doğru davranmak ile zamanımızı verimli kullanmak arasında bir denge arıyoruz. Paramızı akıllıca kullanmak ama bu süreçte sağlığımızdan ve güzelliğimizden asla ödün vermemek arasında. Hepimiz ailelerimiz için en iyisini almaya çalışıyoruz. Ne yazık ki kozmetik markaları uzun süredir duygularımızdan ve isteklerimizden yararlanarak bize vasatın altında ürünler satıyorlar.

Şampuan markalarının yanlış reklamları bunun önemli bir örneğidir. Bir süpermarket rafından, ön ambalajından çiçekler ve bitkiler fışkıran bir şişe şampuan alabilir, ancak gerçek içeriğinin çoğunlukla sentetik ve besleyici olmadığının farkına varmaz. Şampuanımızdaki sert kimyasallar ve nörotoksinlerin de alerjik reaksiyonlar, saç derisi tahrişi, saç dökülmesi ve hatta üreme sağlığı sorunları gibi çok ciddi sonuçları vardır.

Bu araştırma makalesinin odak noktası şampuanımızın içinde saklanan bu çok sert içeriklerin ortaya çıkarılması olacaktır. Şampuanlarımızı oluşturan, sürekli değişen karmaşık kimyasal bileşiklere ve bileşenlere ayak uydurmaya çalışmak göz korkutucu bir görev olabilir; bunların hepsi farklı düzeylerde toksisite ve güvenlik kayıtlarına sahiptir. Ancak yapabileceğimiz şey , mevcut sert kimyasalların en yaygın türleri hakkında bilgi sahibi olarak maruz kalma oranımızı önemli ölçüde sınırlamaktır. Bu araştırma yazısının odak noktası şampuanlar olsa da, bu toksik katkı maddelerinin birçoğu güzellik ürünleri yelpazesinde bulunabilir.

Neden önemli?

Wisconsin Kamu Çıkarı Araştırma Grubu burada şunu belirtiyor: “Ortalama bir kişi, sabah evden çıkmadan önce kişisel bakım ürünlerinden kaynaklanan ve çoğu zararlı olan 100’den fazla kimyasala maruz kalıyor. Neden? Çünkü FDA’nın ürünleri piyasaya çıkmadan önce güvenlik açısından test etme yetkisi yok; hatta FDA tehlikeli bir ürünü bile geri çağıramıyor. Bu şekilde kansere, üreme sistemine zarar veren formaldehit ve kurşun asetat gibi diğer sağlık sorunlarına yol açan kimyasallar kozmetik ürünlerimize bulaşıyor .” Millet, tam da bu nedenle tüketici farkındalığı çok önemli!

Çoğunlukla endişe verici bir bileşenin farkına varılması, FDA’nın bunu araştırması ve sonunda kullanımının yasaklanması arasında büyük bir gecikme olur. Toplum olarak daha proaktif olalım ve saç bakımı rutinlerimizde detoks yapmayı sağlıklı yaşam hedeflerimizin bir parçası haline getirelim.

Şampuanımızda Saça ve Vücuda Zararlı 16 Zararlı Kimyasal

1 – Butilparaben gibi parabenler hormonlarımızı ve üreme sistemlerimizi bozar ve bilinen tahriş edici maddelerdir

Parabenler yaygın fakat çok zararlı bir katkı maddesidir. Parabenler, küf ve bakteri oluşumunu önlemek ve böylece ürünün raf ömrünü uzatmak için kozmetiklere eklenen koruyucu maddelerdir. Butilparaben gibi parabenler, üreme gelişimini olumsuz etkileyebilen potansiyel hormon bozuculardır ve aynı zamanda cilt tahriş edici ve alerjen olarak da bilinirler. Çevresel Çalışma Grubu , parabenlerle ilgili bu ayrıntılı yazısında şöyle diyor: “Parabenler vücutta östrojen hormonu gibi davranabilir ve erkek ve kadın üreme sisteminin işleyişini, üreme gelişimini, doğurganlığı ve doğum sonuçlarını etkileyen hormon sistemlerinin normal işlevini bozabilir. Parabenler ayrıca hormon üretimine de müdahale edebilir.

Parabenler küçük dozlarda bile zararlı etkilere sahip olabilir:

Aynı derecede endişe verici olan şey, bu parabenlerin üreme yeteneklerimiz üzerinde zararlı etkilere sahip olması için büyük dozlara gerek olmamasıdır. Boberg ve diğerleri. ‘Perinatal Olarak Butilparaben’e Maruz Kalan Sıçanlarda Çoklu Endokrin Bozucu Etkiler’ başlıklı çalışmalarında, sıçanlar üzerinde yapılan bir deneyde “sperm sayısının 10 mg/kg vücut ağırlığı/günden tüm dozlarda önemli ölçüde azaldığını” bulmuşlardır . Bu, tüketicilerin günlük olarak paraben içeren şampuanlar, losyonlar ve diğer kozmetik ürünleri kullanmaları durumunda maruz kalabilecekleri makul dozajdır.

Ahh. Kozmetiklerimizin bu kadar ciddi sağlık sonuçlarına maruz kalmayı ne zaman kabul ettik? Bu ürünlerdeki uyarı etiketleri nerede?

2 – Toksik koruyucular :

Metilkloroizotiyazolinon (MCI) ve Metilizotiazolinon (MIT) – şampuandaki nörotoksinler ayrıca kimyasal yanıklar ve alerjik reaksiyonlarla da bağlantılıdır

Şampuanınız ciddi bir alerjik reaksiyonu tetikledi mi? İçinde Metilkloroizotiyazolinon veya Metilizotiazolinon olup olmadığını kontrol edin. Bunlar bakteri ve mantarların büyümesini durdurmaya yönelik koruyuculardır. Bu gibi koruyucular, şampuanların şişelerde bozulmadan yıllarca kalabilmesinin yoludur. Şampuanların dışında, Metilkloroizotiyazolinon ve Metilizotiazolinon ayrıca kağıt kaplamalarda, boyalarda, yapıştırıcılarda vb. de kullanılır. Brüt. Metilkloroizotiazolinon alerjik reaksiyonlar ve kimyasal yanıklarla ilişkilendirilmiştir . Metilizotiazolinon ayrıca alerjik reaksiyonların yanı sıra akciğer toksisitesi ve nörotoksisiteyle de ilişkilendirilmiştir.

3 – Sodyum Laureth Sülfat (SLES) ve Sodyum Lauril Sülfat (SLS) gibi sülfatlar

kellik, sert kimyasalların saçınızı ve saç derinizi doğal koruyucu yağlarından arındırmasına neden olur VE genel sağlığınız için toksiktir

Bu büyük bir olay. Sülfatlar, saçınızdaki kiri ve birikenleri temizleyen, aynı zamanda saç derinizi ve saçınızı koruyan tüm yağları “temizleyen” sert sentetik deterjanlardır. Bunlar yüzey aktif maddelerdir, yani yüzeye (şampuanınız durumunda saç derisine) etki ederek çalışırlar. Temizlemenin yanı sıra, tüketicilerin sevdiği kabarcıkları ve köpüğü vermek için şampuanlara eklenirler. Ne yazık ki, bu sert sülfatlar saçınızı koruyucu yağlarından mahrum bırakır ve ayrıca saçın kırılgan hale gelmesine ve saç dökülmesine katkıda bulunmasına neden olabilir.

Alerjik reaksiyonlar:

Sertlikleri göz önüne alındığında sülfatlar cildi ve gözleri tahriş eder. Araştırmada SLS’ye karşı reaksiyonların kış aylarında daha sık görüldüğünden de bahsediliyor. Bu mantıklı çünkü su ne kadar sıcaksa SLS’nin de o kadar tahriş edici olduğunu gösterdi.

Çalışmada önemli bir nokta şu: “Daha yüksek sıcaklıklarla tedavi edilen bölgelerde cilt hasarı daha yüksekti ve tahriş ile sıcaklık arasında oldukça anlamlı bir korelasyon bulundu. Sonuç olarak çalışma, yıkama sırasındaki su sıcaklığının, tahriş edici kontakt dermatitin ortaya çıkmasında önemli bir etkiye sahip olduğunu gösteriyor.” Dolayısıyla, sülfatlar cildinizle kısa bir süre temas ettiğinde genellikle güvenli kabul edilirken, uzun süre sıcak duş alan veya genel olarak sülfatlara duyarlı biriyseniz, Sodyum Lauril Sülfat veya Sodyum Laureth Sülfat’ın alerjik reaksiyonları tetikleme olasılığı yüksektir. tepki artışı.

Saç kaybı:

Sodyum Lauril Sülfat (SLS) uzun süredir saç dökülmesiyle ilişkilendirilmektedir. SLS, saç derisinde kaşıntı, kuruluk ve kızarıklığa neden olan sert bir deterjandır. SLS ayrıca saç köklerine de zarar verir ve foliküllerdeki bu hasar zamanla artabilir. Belirli bir saç folikülü yeterince hasar gördüğünde artık yeni bir saç teli üretemez ve bu da saç dökülmesine neden olur.

Kirletici maddelerden kaynaklanan potansiyel kanser endişeleri:

Diğer bir endişe ise, Sodyum Laureth Sülfat’ın (SLES), Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı’nın kansere neden olan insan kanserojenleri olarak sınıflandırdığı “ölçülebilir miktarlarda etilen oksit ve 1,4-dioksanla kirlenmiş” olabileceğidir . Kaliforniya Çevre Koruma Ajansı ayrıca etilen oksidin insan gelişimini etkileyebilecek bir toksik madde olduğunu söylüyor .

Çevre için kötü:

Sülfatlar aynı zamanda çevre ve özellikle okyanuslarımız ve sudaki yaşam için de zehirlidir. Yüz milyonlarca (ya da milyarlarca) insanın her gün şampuanlama yapması ve bunları çevreye salması gerçekten de önemli olabilir.

4 – Sentetik renklercilt tahrişine ve alerjik reaksiyonlara bağlıdır

Şampuanlarda ve diğer güzellik ürünlerinde kullanılan çoğu sentetik renklendirici petrolden yapılır. Ahh. Yaygın renklendiriciler arasında her ikisi de kömür katranından (bir petrol ürünü) yapılan ve şampuanlarda bulunan Blue 1 ve Yellow 5 bulunur . Bu sentetik renkler, cilt tahrişi ve dermatit gibi alerjik reaksiyonların yanı sıra kanserle de ilişkilendirilmiştir .

5 – Sentetik Kokusaçlarımız ve vücudumuz için kötü + cilt tahrişleri, astım ve üreme sistemlerimizdeki sorunlarla bağlantılı

Ne yazık ki şampuanınızdaki “koku”, kozmetikte bulunan 2000’den fazla gizli kimyasalın göstergesi olabilir. Bu kimyasalların çeşitli düzeylerde toksisiteleri ve güvenlik izleme kayıtları vardır. Kozmetik şirketlerinin kokularının tam olarak hangi sentetik kimyasallardan yapıldığını açıklama zorunluluğu yok, eğlenceyi bize bırakıyorlar. Tüketicilerin kozmetik ürünlere karşı gösterdiği cilt tahrişlerinden ve diğer alerjik reaksiyonlardan genellikle kokular sorumludur.

“Kendi kendini düzenleyen” bir endüstri:

Avrupa Birliği’nin kozmetik ürünlerle ilgili bilimsel komitesi tarafından yayınlanan bir araştırmada , şampuanlarımızdaki kokularla ilgili bazı ilginç ve rahatsız edici gerçekler yer alıyor. Özetle, koku bileşenlerine yönelik olumsuz reaksiyonların yüz veya el egzaması ve alerjik kontakt dermatiti içerebileceği belirtilmektedir. Çalışma aynı zamanda koku endüstrisinin “kendi kendini düzenlediği” (gasp) ve “iyi bilinen koku alerjenlerinin kozmetik ürünlerin %15-%100’ünde ve çoğunlukla 3 ila 4’lü kombinasyonlar halinde bulunduğunu” gibi diğer bazı gerçeklerden de bahsediyor. aynı ürün.”

Solunum problemleri:

Bu kokular sıklıkla astım gibi solunum problemleriyle de bağlantılıdır. Güvenli Kozmetik Kampanyası’nın burada belirttiği gibi, “koku bileşenleri uçucu olduğundan gaz halinde havaya kolayca karışır ve gözleri ve burun-solunum yollarını açığa çıkarır. Astımlılar için maruziyetin etkisi daha şiddetli olabilir.”

Üreme ve bağışıklık sağlığımız için kötü:

Kokulardaki bazı yaygın sert kimyasallar arasında Cinnamal, Isoeugenol ve Benzyl Salicylate bulunabilir. Bu bileşenlerden birine örnek olarak,bir araştırma Grubu’nun buradaki araştırmasına göre Benzil Salisilat, “bilinen bir bağışıklık sistemi toksik maddesi ve alerjeni” ve “üreme sistemine zararlı etkileri olan potansiyel bir hormon bozucudur.” Bu makalede “yanma hissi, mide bulantısı, kusma ve karaciğer ve böbreklerde hasar” gibi diğer ciddi reaksiyonlardan bahsedilmektedir. Bunların aşırı semptomlar olduğunu unutmayın, ancak bunlardan herhangi birini yaşadıysanız artık nedenine dair bazı ipuçlarınız var.

Bu nedenle lavanta veya gül “demlenmiş” şampuanınızı kullanmadan önce iki kez düşünün. Tüketici farkındalığı kesinlikle çok önemlidir; en sevdiğiniz güzellik ve cilt bakım ürünlerinizden, onların “kokusunu” tam olarak neyin oluşturduğunun açıklanmasını talep edin. O zamana kadar sentetik kokulu herhangi bir üründen kaçının.

6 – DMDM Hidantoin + Formaldehitkafa derisi tahrişine, saç dökülmesine ve kansere bağlıdır

DMDM Hydantoin, şampuanın raf ömrünü uzatmak ve bakteri ve mantarların büyümesini önlemek için eklenen bir koruyucudur. DMDM Hydantoin kafa derisi tahrişi ve saç dökülmesiyle ilişkilendirilmiştir .

Artık DMDM ​​Hydantoin raf ömrü boyunca Formaldehit salarak çalışıyor ve bu da buna neden olan mikroorganizmaları öldürerek bakterilerin büyümesini önlüyor. Sorun şu ki, formaldehit insanlar için de güvenli değildir ve kansere neden olan olası bir kanserojen olarak kabul edilmektedir . Bu kimyasallar cilt tarafından emilebilir ve dolayısıyla kanser ve alerjik cilt reaksiyonlarıyla ilişkilendirilebilir .

Evde bir bebeğiniz varsa veya kuaförde veya tırnak bakımı salonunda çalışıyorsanız ve her gün buna maruz kalıyorsanız özellikle savunmasızsınız. Japonya ve İsveç gibi ülkeler formaldehit ve DMDM ​​Hydantoin gibi formaldehit salgılayan koruyucuların kullanımını tamamen yasaklamıştır .

Lütfen unutmayın : Formaldehit açığa çıkaran diğer yaygın koruyucular arasında Bronopol, Imidazolidinyl Urea, Quaternium-15 ve Diazolidinyl Urea yer alır; bu nedenle kişisel bakım ürünlerinizde bu bileşenlerden herhangi birine dikkat edin!

7 – Selenyum Sülfürkansere neden olan kanserojen bir madde

Sağlık ve İnsani Hizmetler Bakanlığı’nın Ulusal Toksikoloji Programı, Selenyum Sülfürü sarı-turuncu renkli bir toz ve bir tür ‘selenyum tuzu’ olarak tanımlamaktadır . Araştırmalar “selenyum sülfürün, deney hayvanları üzerinde yapılan çalışmalardan elde edilen yeterli kanserojenlik kanıtına dayanarak, insanlar için kanserojen olduğunun makul bir şekilde beklendiğini” belirtmektedir. Çalışma ayrıca şunu belirtiyor: “Selenyum sülfite ağızdan maruz kalma, iki kemirgen türünde ve iki farklı doku bölgesinde tümörlere neden oldu.”

Selenyum Sülfür, Selsun Blue gibi kepek önleyici şampuanlarda çoğunlukla %1 konsantrasyonunda yaygın olarak kullanılır. Bizim tavsiyemiz, bu güçlü ve potansiyel olarak tehlikeli maddeyi içeren şampuan veya losyonların kullanımının kesinlikle sınırlandırılması olacaktır.

8 – Kokamidopropil Betain (CAPB) alerjilere ve cilt tahrişine neden olur

Kokamidopropil Betain esas olarak saçlarınızdaki kiri ve yağı temizlemek için eklenen bir yüzey aktif maddedir, ancak aynı zamanda şampuanınıza köpüklü ve “zengin” bir his vermek için de eklenir. Ulusal Tıp Kütüphanesi burada Kokamidopropil Betaini “amfoterik sentetik deterjan” olarak tanımlamaktadır. Bu bileşenin cilt ve göz tahrişinin yanı sıra daha hassas ciltlerde kabarma ve yanmaya neden olduğu da gösterilmiştir. 2004 yılında Yılın Alerjeni olarak adlandırılmıştır. Amerikan Kontakt Dermatit Derneği .İnsanların yanı sıra, Cocamidopropil Betain’in şampuanlardan akışının çevreye ve özellikle sudaki yaşama zararlı olduğu gösterilmiştir.

9 – Yoğunlaştırıcılar _ Polietilen Glikol gibi PEG’ler ve Polipropilen Glikol (PPG-9) gibi PPG’ler – safsızlıklar ve toksisiteyle ilgili endişeler

PEG’ler ve PPG’ler koyulaştırıcı maddeler olarak görev yapan petrol bazlı bileşiklerdir. Bunlar şampuanlara o “zengin” hissi vermek için eklenir. ABD Ulusal Tıp Kütüphanesi araştırmalarında , şu anda bu bileşiklerin herhangi bir zararlı etkisine ilişkin yeterli kanıt bulunmadığını ancak “PEG türevi ürünlerin kozmetik ürünler kullanan tüketicilere maruz kalma riskinin ve güvenliğinin sürekli olarak izlenmesinin önemli olduğunu” kabul etmektedir. Özellikle yaygın ve kronik kullanıldığında hiçbir potansiyel sağlık tehdidinin ortaya çıkmamasını sağlayın.” Araştırma aynı zamanda PEG’ler ve PPG’lerde, hepsinin kanserojen olduğu bilinen 1,4-Dioksan, Etilen Oksit ve Propilen Oksit gibi yabancı maddelerin olası varlığından da bahsediyor.

10 – Köpürtme ve koyulaştırma katkı maddeleri. Dietanolamin (DEA), Trietanolamin (TEA) ve Monoetanolamin (MEA) – cilt tahrişi, karaciğer tümörleri ve üreme sağlığı sorunlarıyla bağlantılıdır

Bu bileşikler ne yazık ki oldukça yaygındır ve şampuanlarda, losyonlarda, tıraş kremlerinde vb. bulunabilir. Bunlar esas olarak köpük oluşturucu veya koyulaştırıcı maddeler olarak kullanılır. David Suzuki Vakfı araştırmasında DEA’nın cilt ve göz tahrişine neden olabileceğini buldu.

Kanserle ilgili endişeler : ABD Ulusal Toksikoloji Programı ayrıca şunu buldu: “Laboratuvar deneylerinde, bu kimyasalların yüksek dozlarına maruz kalmanın karaciğer kanserine ve ciltte ve tiroidde kanser öncesi değişikliklere neden olduğu gösterilmiştir .”

Üreme sağlığıyla ilgili endişeler : Güvenli Kozmetik Kampanyası, bu bileşiklerin üreme sağlığımız üzerindeki risklerini detaylandırmaktadır . Araştırmaları şöyle diyor: “Çalışmalar DEA’nın insan erkek üreme sağlığını etkilediğini ortaya çıkardı. DEA sperm yapısını değiştirerek spermin yüzme ve yumurtayı dölleme yeteneğini etkileyen anormalliklere neden oluyor.”

Ah, tüm bu sağlık endişeleri sadece şampuanlarımıza köpük hissi vermek için mi? Hayır teşekkürler. Avrupa Komisyonu DEA’nın kullanımını tamamen yasakladı. Bu bileşiklerin ABD’de kullanıldığında belirli FDA sınırlarına uyması gerekir, ancak bizim önerimiz bunlardan tamamen uzak durulması olacaktır.

11 – Triklosan (TCS)kanserle bağlantısı olduğu bilinen bir hormon ve endokrin bozucu

Triklosan başlangıçta sadece hastanelerde kullanılan bir antimikrobiyaldir (10). ABD Ulusal Tıp Kütüphanesi, yaptığı kapsamlı araştırmada , Triklosanın ürünlerde ne kadar yaygın kullanıldığı göz önüne alındığında, ABD nüfusunun %75’inin buna maruz kaldığını ortaya çıkardı. Bu bileşen, insan derisi tarafından kolayca emildiği ve toprakta mevcut olduğunda mahsuller ve sebzeler tarafından da emildiği için özellikle endişe vericidir .

TCS bilinen bir endokrin bozucudur . Balıklar ve sıçanlar üzerinde yapılan deneylerde TCS’ye maruz kalmanın sperm sayısında azalmaya ve hormon seviyelerinde azalmaya neden olduğu gösterilmiştir . TCS, sıçanlar üzerinde yapılan deneylerde kanser ve karaciğer tümörleriyle ilişkilendirildi . TCS farelerde kardiyovasküler sağlığı olumsuz yönde etkiledi . İnsanlar üzerinde yapılan çalışmalar, yüksek düzeydeki TCS ile fetüsteki “üreme ve gelişim bozuklukları” arasında korelasyon olduğunu göstermiştir . İnsanlar üzerinde yapılan ek çalışmalar, yüksek TCS seviyelerinin alerji, astım ve hırıltı ile bağlantılı olduğunu buldu .

Avrupa Birliği 2017 yılında TCS’yi tüm insan hijyen ürünlerinden yasakladı (10). 2016 yılında ABD FD&A, TCS’nin sabunlarda kullanımını yasakladı, ancak ne yazık ki hala şampuanlarda, el dezenfektanlarında ve hatta gargaralarda (yikes) bulunabiliyor. Triklosan içeren herhangi bir üründen bir mil uzakta durmak güvenlidir.

12 – Tetrasodyum EDTAcildi toksik kimyasalların emilimine karşı daha savunmasız hale getiren bir sodyum tuzu

Tetrasodyum EDTA, Ulusal Tıp Kütüphanesi’nin ‘sitotoksik’ olarak tanımladığı bir sodyum tuzudur . Tetrasodyum EDTA’nın kendisi neyse ki deriden geçmezken, şampuanlarda yaygın olarak bulunan diğer zararlı kimyasalların emilimini kolaylaştırır ve bu da risk oluşturur .

13 – Toluendoğum kusurları ve zayıflamış bağışıklık sistemi ile bağlantılıdır

Toluen en yaygın olarak saç boyalarında kullanılır, ancak ne kadar toksik olduğu göz önüne alındığında buraya dahil ediyoruz. Güvenli Kozmetik Kampanyası, Toluenin sağlık üzerindeki zararlı etkileri üzerine kapsamlı bir araştırma yaptı ; işte bazı önemli ve rahatsız edici bulgular:

  • Sürekli olarak 100 ppm’nin altında Toluene maruz kalan manikür salonu çalışanları üzerinde yapılan bir araştırma, “nöro-davranışsal değişiklikler” ve “dikkat, konsantrasyon ve motor performans eksiklikleri” ile bağlantılar buldu
  • Çevre Koruma Ajansı (EPA), Toluen’i “tehlikeli hava kirletici” ve “bilinen insan solunum sistemi toksik maddesi” olarak nitelendirmektedir
  • California EPA Önergesi 65, Toluen’i “olası insani gelişimsel toksik madde” olarak listelemektedir . Hamilelik sırasında Toluene maruz kalmak “fetüsün gelişimsel hasarına” neden olabilir .

Toluenin kozmetiklerde bulunabileceği diğer içerik adlarına lütfen dikkat edin : Benzen, Metilbenzen, Fenilmetan ve Toluol. Bunlar ne pahasına olursa olsun kaçınılması gereken maddelerdir.

14 – Dimetikon gibi silikonlarşampuanımızda gözenekleri tıkayan ve saç derisinin tahriş olmasına neden olabilen sentetik yağlar.

Dimetikon, bakım maddesi olarak kullanılan bir tür silikon veya sentetik yağdır . Saç kremlerine saç için koruyucu bir örtü olarak eklenirken, bu silikonlar saç derinizde birikerek diğer nemlendirici besinlerin emilimini engelleyebilir . Tıkanmış gözenekler de ciltte tahrişe neden olabilir.Jojoba veya üzüm çekirdeği yağı gibi doğal yağlar kullanan saç kremlerini kullanmak çok daha iyidir. Herhangi bir sentetik içerikte olduğu gibi, dikkatli olmak ve doğal alternatifler kullanan bir ürüne yönelmek en iyisidir.Dikkat edilmesi gereken diğer bazı sentetik silikonlar şunlardır : Setil Dimetikon, Setearil Metikon, Dimetikonol, Stearil Dimetikon, Siklometikon, Amodimetikon, Trimetilsililamodimetikon ve Siklopentasiloksan .

15 – Retinil Palmitatkanserli tümörlerin oluşumuna, üreme sağlığı sorunlarına, ayrıca cilt tahrişi ve kaşıntıya neden olur.

Doğal Yaşam burada Retinil Palmitatı “retinol (A vitamini) ve palmitik asitin (yaygın bir doymuş yağ asidi) esteri” olarak tanımlamaktadır. Bu bileşen en yaygın olarak güneş koruyucularda ve diğer kremlerde kullanılır ancak şampuanlarda da bulunabilir. Ulusal Toksikoloji Programı, araştırmalarında “retinil palmitat veya retinoik asit içeren kremler verilen farelerde, hem sentetik güneş ışığına maruz kalsın hem de kalmasın, taşıyıcı krem ​​verilen hayvanlara kıyasla çok daha fazla tümöre sahip olduğunu ve tümörlerin daha erken ortaya çıktığını” buldu. Çalışma, Retinyl Palmitat’ın kanserli tümörlerin gelişimine uygulanması arasında güçlü kanıtlar sundu. Bu çalışmaya dahil edilen diğer sağlık endişeleri arasında, bileşenin cildi tahriş edici olması ve kızarıklık ve kuruluğa neden olması yer almaktadır. Retinyl Palmitate güneş koruyucu losyonlarda en yaygın şekilde kullanıldığından, bu çalışmanın odak noktası yapay güneş ışığına maruz bırakılan fareler ile güneş koruyucuydu. Çevresel Çalışma Grubu ayrıca bu katkı maddesiyle ilgili bazı önemli endişelerin kanser ve potansiyel üreme sağlığı sorunları olduğunu da belirtti. Retinyl Palmitate içeren şampuanları, güneş koruyucu losyonları veya diğer “cilt bakımı” ürünlerini bırakmanızı tavsiye ediyoruz.

16 – Sodyum klorürşampuanlardaki koyulaştırıcı, saç derisinin kaşınmasına ve saç dökülmesine neden olur.

Sodyum klorür veya tuz, şampuanlara eklenen koyulaştırıcı bir maddedir . Bunu eklemenin şampuanın temizleme kabiliyeti üzerinde hiçbir etkisi yoktur, ancak dokuyu “iyileştirmek” için eklenir . Sodyum klorür saç derinizin kurumasına ve kaşınmasına neden olabilir. Kaşıntı ve bunun sizden istediği saçı kaşıma, saç köklerine zarar vererek saç dökülmesine katkıda bulunabilir.

Kaynak: https://smallbatchgoodness.com/blog/harmful-shampoo-ingredients-to-avoid-and-worst-brands

]]>
https://benimnotdefterim.com/saclarimiza-zararli-16-sampuan-icerigi/feed/ 0
Stres Belirtileri ve Stres Nedenleri https://benimnotdefterim.com/stres-belirtileri-ve-stres-nedenleri/ https://benimnotdefterim.com/stres-belirtileri-ve-stres-nedenleri/#respond Sun, 24 Sep 2023 08:31:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=4618

Günümüzün hızlı tempolu dünyasında, kronik stres yaygındır, ancak zihniniz ve bedeniniz yüksek bir bedel ödeyebilir. Aşırı stresi ve bu konuda neler yapabileceğinizi tanımayı öğrenin.

Stres nedir?

Stres, vücudunuzun her türlü talep veya tehdide yanıt verme şeklidir. Gerçek ya da hayali bir tehlike hissettiğinizde, vücudun savunması “savaş ya da kaç” tepkisi ya da “stres tepkisi” olarak bilinen hızlı, otomatik bir süreçte yüksek vitese geçer.

Stres tepkisi, vücudun sizi koruma şeklidir. Düzgün çalışırken, odaklanmış, enerjik ve uyanık kalmanıza yardımcı olur. Acil durumlarda, stres hayatınızı kurtarabilir; örneğin, kendinizi savunmanız için size ekstra güç verebilir veya sizi bir araba kazasından kaçınmak için frene basmaya teşvik edebilir.

Stresin, bazen “östres” olarak adlandırılan başka olumlu yönleri de olabilir. Örneğin, işteki bir sunum sırasında sizi tetikte tutmak, maç kazandıran bir serbest atış girişimindeyken konsantrasyonunuzu keskinleştirmek veya sınava girdiğinizde sizi bir sınava çalışmak için yönlendirmek gibi zorlukların üstesinden gelmenize yardımcı olabilir. TV izlemeyi tercih ederim.

Ancak tüm stres sizin için kötü olmasa da, belli bir noktadan sonra yardımcı olmayı bırakır ve büyük hasara neden olmaya başlar. Bunaltıcı hissettiren stresin sağlığınız, ruh haliniz, üretkenliğiniz, ilişkileriniz ve yaşam kaliteniz üzerinde olumsuz bir etkisi olabilir.

Kendinizi sık sık bitkin ve bunalmış hissediyorsanız, sinir sisteminizi tekrar dengeye getirmek için harekete geçme zamanı. Kronik stresin belirti ve semptomlarını nasıl tanıyacağınızı öğrenerek ve zararlı etkilerini azaltmak için adımlar atarak kendinizi koruyabilir ve nasıl düşünüp hissettiğinizi geliştirebilirsiniz.

Eustress ve sıkıntı

Stresi bir spektrum üzerinde düşünmek faydalı olabilir. Bir uçta, işte, okulda veya kişisel hayatınızdaki zorluklarla başa çıkmanız için sizi motive edebilecek, yönetilebilir stres seviyeleri olan “eustress” var. Östres sizi konfor alanınızdan çıkarabilirken, örneğin bir iş görüşmesinde veya ilk buluşmada başarılı olmanıza veya okulda veya işte kendinizi esnetmek ve yeni beceriler öğrenmek anlamına gelen bir projeyi tamamlamanıza yardımcı olabilir.

Spektrumun diğer ucunda, sizi bunalmış hissettiren, ruh halinize ve bakış açınıza zarar verebilen, uykunuzu bozabilen ve depresyon ve anksiyete gibi sağlık sorunlarını tetikleyebilen “sıkıntı” stresiniz var. İster işte çok meşgul hissetmekten, ister yeterli paraya sahip olmamaktan, ister bir hastalıktan ya da yastan dolayı olsun, başa çıkabileceğinizden daha fazla stres altında olduğunuzu hissettiğinizde sıkıntı oluşur.

Bireysel stres algınız, genellikle bir durumda östres veya sıkıntı yaşayıp yaşamadığınızı etkiler. Örneğin, yaklaşan bir son teslim tarihi nedeniyle endişeli, bitkin ve bunalmış hissediyorsanız, sıkıntı yaşayabilirsiniz. Öte yandan, son teslim tarihine yetişmenin kariyerinizi olumlu yönde etkileyebileceği konusunda heyecanlıysanız, yaşadığınız stres daha motive edici ve yardımcı olabilir.

Stres nasıl çalışır: Vücudun savaş ya da kaç tepkisi

Kendinizi tehdit altında hissettiğinizde, sinir sisteminiz adrenalin ve kortizol de dahil olmak üzere vücudu acil eylem için harekete geçiren bir stres hormonu salgılayarak yanıt verir. Kalbiniz daha hızlı atıyor, kaslarınız geriliyor, kan basıncınız yükseliyor, nefesiniz hızlanıyor ve duyularınız keskinleşiyor. 

Bu fiziksel değişiklikler, gücünüzü ve dayanıklılığınızı artırır, reaksiyon sürenizi hızlandırır ve odaklanmanızı geliştirir; sizi yaklaşan tehlikeyle savaşmaya veya bu tehlikeden kaçmaya hazırlar.

Kronik stresin etkileri

Sinir sisteminiz duygusal ve fiziksel tehditleri ayırt etmede pek iyi değil. Bir arkadaşınızla bir tartışma, bir iş teslim tarihi veya bir yığın fatura yüzünden aşırı stresliyseniz, vücudunuz gerçek bir ölüm kalım durumuyla karşı karşıyaymışsınız gibi güçlü tepki verebilir. Ve acil durum stres sisteminiz ne kadar çok etkinleştirilirse, tetiklenmesi o kadar kolaylaşır ve kapanması zorlaşır.

Günümüzün zorlu dünyasında çoğumuz gibi sık sık strese girme eğilimindeyseniz, vücudunuz çoğu zaman yüksek bir stres durumunda olabilir. Ve bu ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Kronik stres vücudunuzdaki hemen hemen her sistemi bozar. Bağışıklık sisteminizi baskılayabilir, sindirim ve üreme sisteminizi bozabilir, kalp krizi ve felç riskini artırabilir ve yaşlanma sürecini hızlandırabilir. Hatta beyni yeniden düzenleyerek sizi kaygı, depresyon ve diğer akıl sağlığı sorunlarına karşı daha savunmasız bırakabilir.

Headache In Office; Shutterstock ID 417043777; PO: today.com

Stresin neden olduğu veya şiddetlendirdiği sağlık sorunları şunları içerir:

  1. Depresyon ve kaygı
  2. Her türlü ağrı
  3. Uyku sorunları
  4. otoimmün hastalıklar
  5. Sindirim problemleri
  6. Egzama, stres döküntüsü veya kurdeşen gibi cilt rahatsızlıkları
  7. Kalp hastalığı
  8. kilo sorunları
  9. Üreme sorunları
  10. Düşünme ve hafıza sorunları

Aşırı stresin belirtileri ve semptomları

Stresle ilgili en tehlikeli şey, sizi ne kadar kolay korkutabileceğidir. alışırsın Tanıdık, hatta normal gelmeye başlar. Ağır bir bedel ödese bile, sizi ne kadar etkilediğini fark etmezsiniz. Bu nedenle, aşırı stres yükünün yaygın uyarı işaretleri ve semptomlarının farkında olmak önemlidir.

Bilişsel semptomlar:

  • Hafıza sorunları
  • konsantre olamama
  • Kötü karar
  • Sadece olumsuzu görmek
  • Endişeli veya yarışan düşünceler
  • sürekli endişe

Duygusal belirtiler:

  • Depresyon veya genel mutsuzluk
  • Anksiyete ve ajitasyon
  • Huysuzluk, sinirlilik veya öfke
  • bunalmış hissetmek
  • Yalnızlık ve izolasyon
  • Diğer zihinsel veya duygusal sağlık sorunları

Bilişsel semptomlar:

  • Hafıza sorunları
  • konsantre olamama
  • Kötü karar
  • Sadece olumsuzu görmek
  • Endişeli veya yarışan düşünceler
  • sürekli endişe

stres nedenleri

Strese neden olan durum ve baskılar stres etkeni olarak bilinir. Yorucu bir çalışma programı veya zorlu bir ilişki gibi stres faktörlerini genellikle olumsuz olarak düşünürüz. Ancak, sizden yüksek talepler getiren her şey stresli olabilir. Buna evlenmek, bir ev satın almak, üniversiteye gitmek veya terfi almak gibi olumlu olaylar dahildir.

Tabii ki, tüm stres dış etkenlerden kaynaklanmaz. Olabilecek ya da olmayabilecek bir şey hakkında aşırı endişe duyduğunuzda ya da yaşam hakkında irrasyonel, karamsar düşüncelere sahip olduğunuzda, stres içsel ya da kendi kendinize de olabilir.

Son olarak, strese neden olan şey, en azından kısmen, onu algılamanıza bağlıdır. Senin için stresli olan bir şey başkasını etkilemeyebilir; bundan zevk bile alabilirler. Bazılarımız, örneğin performans sergilemek veya konuşmak için insanların önüne çıkmaktan korkarken, bazılarımız ilgi odağı olmak için yaşar. Bir kişinin baskı altında büyüdüğü ve sıkı bir son teslim tarihi karşısında en iyi performansı gösterdiği yerde, iş talepleri arttığında bir başkası kapanacaktır. Ve siz yaşlı anne babanıza bakmaktan zevk alırken, kardeşleriniz bakıcılığın taleplerini bunaltıcı ve stresli bulabilir.

Stresin yaygın dış nedenleri şunları içerir:

  • Büyük yaşam değişiklikleri
  • iş veya okul
  • İlişki zorlukları
  • Finansal problemler
  • çok meşgul olmak
  • Çocuklar ve aile

Stresin yaygın  nedenleri şunları içerir:

  • karamsarlık
  • Belirsizliği kabul edememe
  • Katı düşünme, esneklik eksikliği
  • Negatif kendi kendine konuşma
  • Gerçekçi olmayan beklentiler / mükemmeliyetçilik
  • Ya hep ya hiç tutumu

En stresli 10 yaşam olayı

Yaygın olarak onaylanmış Holmes ve Rahe Stres Ölçeğine göre, yetişkinler için hastalığa katkıda bulunabilecek ilk on stresli yaşam olayı şunlardır:

  • Bir eşin ölümü
  • Boşanmak
  • Evlilik ayrılığı
  • Hapis cezası
  • Yakın bir aile üyesinin ölümü
  • Yaralanma veya hastalık
  • Evlilik
  • İş kaybı
  • Evlilik uzlaşması
  • Emeklilik

Senin için stresli olan nedir?

Sizi strese sokan olay veya durum ne olursa olsun, sorunla başa çıkmanın ve dengenizi yeniden kazanmanın yolları vardır. Hayatın en yaygın stres kaynaklarından bazıları şunlardır:

iş yerinde stres

Bazı iş yeri stresi normal olsa da, aşırı stres üretkenliğinizi ve performansınızı etkileyebilir, fiziksel ve duygusal sağlığınızı etkileyebilir ve ilişkilerinizi ve ev yaşamınızı etkileyebilir. İşteki başarı ve başarısızlık arasındaki farkı bile belirleyebilir. Hırslarınız veya iş talepleriniz ne olursa olsun, kendinizi stresin zararlı etkilerinden korumak, iş doyumunuzu artırmak ve işyerinde ve iş dışında esenliğinizi desteklemek için atabileceğiniz adımlar vardır.

İş kaybı ve işsizlik stresi

Bir işi kaybetmek, hayatın en stresli deneyimlerinden biridir. Kızgın, incinmiş veya depresif hissetmeniz, kaybettikleriniz için yas tutmanız veya geleceğin ne getireceği konusunda endişeli hissetmeniz normaldir. İş kaybı ve işsizlik , amaç duygunuzu ve özgüveninizi sarsabilecek birçok değişikliği aynı anda içerir. Stres bunaltıcı görünse de, bu zor dönemden daha güçlü, daha dirençli ve yenilenmiş bir amaç duygusuyla çıkmak için atabileceğiniz birçok adım var.

Mali stres

Dünyanın her yerinden ve hayatın her kesiminden birçoğumuz bu zor zamanda finansal stres ve belirsizlikle uğraşmak zorunda kalıyoruz. Sorunlarınız iş kaybından, artan borçtan, beklenmedik harcamalardan veya çeşitli faktörlerin bir kombinasyonundan kaynaklanıyor olabilir, finansal endişe modern yaşamdaki en yaygın stres faktörlerinden biridir. Ancak bu zorlu ekonomik zamanları aşmanın, stres ve kaygıyı azaltmanın ve mali durumunuzun kontrolünü yeniden kazanmanın yolları var.

Emeklilik

Ne kadar sabırsızlıkla bekliyor olursanız olun, işten emekli olmak size fayda sağladığı kadar stres de getirebilir. Günlük koşuşturmacadan ve uzun bir yolculuktan kaçmak ilk başta büyük bir rahatlama gibi görünebilir. Ancak birkaç ay sonra, işin getirdiği kimlik, anlam ve amacı, günlerinize kazandırdığı yapıyı ve iş arkadaşlarına sahip olmanın sosyal yönünü kaçırabilirsiniz. Emekliliğin stresini atlatmanıza yardımcı olmak için , bu büyük yaşam değişikliğiyle başa çıkmanın ve uyum sağlamanın sağlıklı yolları var.

Bakıcı stresi

Bakım vermenin talepleri bunaltıcı olabilir, özellikle de haddinizi aştığınızı veya durum üzerinde çok az kontrole sahip olduğunuzu hissediyorsanız. Bakım verme stresi kontrol edilmezse, sağlığınıza, ilişkilerinize ve ruh halinize zarar verebilir ve sonunda tükenmişliğe yol açabilir. Bununla birlikte, bakım verme stresini dizginlemek ve hayatınızda denge, neşe ve umut duygusunu yeniden kazanmak için yapabileceğiniz pek çok şey vardır .

Keder ve kayıp

Sevdiğiniz birinin veya bir şeyin kaybıyla başa çıkmak, hayatın en büyük stres faktörlerinden biridir. Genellikle, kaybın acısı ve stresi bunaltıcı olabilir . Şok veya öfkeden inançsızlığa, suçluluk duygusuna ve derin üzüntüye kadar her türlü zor ve beklenmedik duyguyu yaşayabilirsiniz. Yas tutmanın doğru ya da yanlış bir yolu olmasa da, zamanla üzüntünüzü hafifletebilecek ve kaybınızı kabullenmenize, yeni anlamlar bulmanıza ve hayatınıza devam etmenize yardımcı olabilecek, acıyla baş etmenin sağlıklı yolları vardır.

Ne kadar stres çok fazladır?

Stresin yol açabileceği yaygın hasar nedeniyle, kendi sınırınızı bilmeniz önemlidir. Ancak ne kadar stresin “çok fazla” olduğu kişiden kişiye değişir. Bazı insanlar hayatın yumruklarıyla başa çıkabiliyor gibi görünürken, diğerleri küçük engeller veya hayal kırıklıkları karşısında yıkılma eğilimindedir. Hatta bazı insanlar yüksek stresli bir yaşam tarzının heyecanını yaşarlar.

Stres tolerans seviyenizi etkileyen faktörler şunları içerir:

Destek ağınız . Destekleyici arkadaşlardan ve aile üyelerinden oluşan güçlü bir ağ, strese karşı muazzam bir tampondur. Güvenebileceğiniz insanlar olduğunda, hayatın baskıları bunaltıcı görünmüyor. Öte yandan, ne kadar yalnız ve izole olursanız, strese yenik düşme riskiniz o kadar artar.

Kontrol duygunuz . Kendinize ve olayları etkileme ve zorlukların üstesinden gelme becerinize güveniyorsanız, stresi adım adım atmak daha kolaydır. Öte yandan, hayatınız üzerinde çok az kontrole sahip olduğunuza -çevrenizin ve koşulların insafına kalmış olduğunuza- inanıyorsanız, stresin sizi yoldan çıkarma olasılığı daha yüksektir.

Tavrınız ve bakış açınız . Hayata ve onun kaçınılmaz zorluklarına bakışınız, stresle başa çıkma becerinizde büyük bir fark yaratır. Genel olarak umutlu ve iyimserseniz, daha az savunmasız olursunuz. Strese dayanıklı insanlar, zorlukları kucaklama, daha güçlü bir mizah anlayışına sahip olma, daha yüksek bir amaca inanma ve değişimi hayatın kaçınılmaz bir parçası olarak kabul etme eğilimindedir.

Duygularınızla başa çıkma beceriniz . Üzgün, kızgın veya sıkıntılı hissettiğinizde kendinizi nasıl sakinleştireceğinizi ve yatıştıracağınızı bilmiyorsanız, stresli ve heyecanlı olmanız daha olasıdır. Duygularınızı tanımlama ve bunlarla uygun şekilde başa çıkma becerisine sahip olmak,  strese karşı toleransınızı artırabilir ve sıkıntıdan kurtulmanıza yardımcı olabilir.

Bilginiz ve hazırlığınız . Ne kadar süreceği ve ne bekleyeceğiniz de dahil olmak üzere stresli bir durum hakkında ne kadar çok şey bilirseniz, başa çıkmak o kadar kolay olur. Örneğin, ameliyattan sonra sizi nelerin beklediğine dair gerçekçi bir tabloyla ameliyata girerseniz, ağrılı bir iyileşme, hemen eski haline dönmeyi beklediğiniz duruma göre daha az stresli olacaktır.

Stresle başa çıkma yeteneğinizi geliştirmek

Harekete geç . Aktivite seviyenizi yükseltmek, stresi azaltmak ve daha iyi hissetmeye başlamak için şu anda uygulayabileceğiniz bir taktiktir. Düzenli egzersiz, ruh halinizi yükseltebilir ve stresi besleyen olumsuz düşünceler döngüsünden çıkmanıza izin vererek endişelerden uzaklaşmanıza yardımcı olabilir. Yürüme, koşma, yüzme ve dans etme gibi ritmik egzersizler, özellikle dikkatli egzersiz yaparsanız (dikkatinizi hareket ederken deneyimlediğiniz fiziksel duyumlara odaklayarak) özellikle etkilidir.

Diğerlerine bağlanın . Başka bir insanla yüz yüze konuşmak gibi basit bir eylem, kendinizi gergin veya güvensiz hissettiğinizde stresi azaltan hormonları tetikleyebilir. Kısa bir nazik söz alışverişi veya başka bir insanın dostça bakışı bile sinir sisteminizi sakinleştirmeye ve yatıştırmaya yardımcı olabilir. Bu nedenle, ruh halinizi iyileştiren insanlarla zaman geçirin ve sorumluluklarınızın sizi sosyal bir yaşamdan alıkoymasına izin vermeyin. Yakın ilişkiniz yoksa veya stresinizin kaynağı ilişkilerinizse, daha güçlü ve daha tatmin edici bağlantılar kurmayı bir öncelik haline getirin .

Duyularınızı meşgul edin . Stresi azaltmanın bir başka hızlı yolu da , görme, duyma, tatma, koku alma, dokunma veya hareket gibi duyularınızdan bir veya daha fazlasını harekete geçirmektir. Anahtar, sizin için çalışan duyusal girdiyi bulmaktır. Canlandırıcı bir şarkı dinlemek sizi sakinleştirir mi? Ya da öğütülmüş kahve kokusu? Ya da belki bir hayvanı okşamak, kendinizi merkezlenmiş hissetmeniz için hızlı bir şekilde çalışır? Herkes duyusal girdiye biraz farklı tepki verir, bu nedenle sizin için en iyi olanı bulmak için deney yapın.

Rahatlamayı öğrenin . Stresi hayatınızdan tamamen çıkaramazsınız ama sizi ne kadar etkilediğini kontrol edebilirsiniz. Yoga, meditasyon ve derin nefes alma gibi gevşeme teknikleri , vücudun gevşeme tepkisini harekete geçirir; bu, stres tepkisinin tam tersi olan bir dinginlik halidir. Düzenli olarak uygulandığında, bu aktiviteler günlük stres seviyenizi azaltabilir ve neşe ve dinginlik duygularınızı artırabilir. Aynı zamanda sakin kalma ve baskı altında toplanma yeteneğinizi de arttırırlar.

Sağlıklı bir diyet yiyin . Yediğiniz yiyecekler ruh halinizi iyileştirebilir veya kötüleştirebilir ve hayatın stres etkenleriyle baş etme yeteneğinizi etkileyebilir. İşlenmiş ve hazır yiyecekler, rafine karbonhidratlar ve şekerli atıştırmalıklarla dolu bir diyet yemek, stres belirtilerini kötüleştirebilirken, taze meyve ve sebzeler, yüksek kaliteli protein ve omega-3 yağ asitleri açısından zengin bir diyet stresle daha iyi başa çıkmanıza yardımcı olabilir. hayatın inişleri ve çıkışları.

Dinlen . Yorgun hissetmek, mantıksız düşünmenize neden olarak stresi artırabilir. Aynı zamanda, kronik stres uykunuzu bozabilir. İster uykuya dalmakta, ister gece uyumakta zorluk çekiyor olun, daha az stresli, daha üretken ve duygusal olarak dengeli hissetmeniz için uykunuzu iyileştirmenin pek çok yolu vardır.

]]>
https://benimnotdefterim.com/stres-belirtileri-ve-stres-nedenleri/feed/ 0
 Tuvalet Kağıdınız Ne Kadar Zehirli? https://benimnotdefterim.com/tuvalet-kagidiniz-ne-kadar-zehirli/ https://benimnotdefterim.com/tuvalet-kagidiniz-ne-kadar-zehirli/#respond Sat, 23 Sep 2023 10:46:18 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20692

Altını neyle siliyorsun ? Evinizde kaç kişi tuvalet kağıdı kullanıyorsunuz ? Tuvalet kağıtlarının zararlı olabileceğini hiç düşündünüz mü ?

Tuvalet kağıdı, kağıt havlu, bebek mendilleri, kağıt mendil, kahve filtreleri ve yazı kağıdı gibi kağıt üretimi çevre için inanılmaz derecede zehirlidir, büyük bir karbon ayak izi bırakır ve tüm dünyadaki ormanları tüketir. Aslında bu endüstri en büyük 3. kirleticidir .

Tuvalet kağıdı markaları söz konusu olduğunda çoğu insan kalite ve rahatlığa odaklanıyor. Yeşil ve toksik olmayan yaşamı seviyorsanız, daha sürdürülebilir olması için muhtemelen geri dönüştürülmüş bir marka seçersiniz. Peki tuvalet kağıdınızın “sürdürülebilir” olup olmadığına bakılmaksızın sert kimyasallarla işlem görebileceğini biliyor muydunuz?

“ Kağıt hamuru ve kağıt endüstrisi, dünyadaki diğer tüm endüstrilerden daha fazla küresel ve yerel çevre sorunlarına katkıda bulunabilir. Kağıt üreticileri işlenmemiş kereste elde etmek için tür bakımından zengin ormanların derinliklerine ulaşıyor, ağaçları yok ediyor, su yollarını kirletiyor ve değerli yaban hayatı yaşam alanlarını yok ediyor. İşlenmemiş kereste kullanan kağıt hamuru ve kağıt fabrikaları, dioksinler ve diğer kansere neden olan kimyasallar da dahil olmak üzere, tehlikeli hava kirleticilerinin ana kaynağıdır. Ve endüstri, küresel ısınma kirliliğinin üçüncü büyük endüstriyel yayıcısıdır. ”

Tuvalet Kağıdınızda Toksin Var mı? Özellikle Kadınsanız Dikkat Edin.

Tuvalet kağıdının ayrıca vulvanın kronik tahrişinden de şüpheleniliyor. 2010 yılında yapılan bir araştırmada, formaldehitin tuvalet kağıdının gücünü arttırdığı tespit edildiğinden, vulvadaki kronik tahrişin sorumlusunun tuvalet kağıdı olabileceğini buldular . Formaldehit bilinen bir kanserojendir.

Tuvalet kağıdının size zarar verebileceği 3 önemli alan :

  1. Zehirli katkı maddeleri
  2. Klor ile ağartma
  3. Geri dönüştürülmüş kağıt ve sürpriz kirletici maddeler – bisfenoller (BPA ve BPS)

Zehirli Katkı Maddeleri

Kokulu veya losyonlu tuvalet kağıtları ve tuvalete atılabilen mendiller büyük olasılıkla içerik olarak veya üretim sürecinin bir parçası olarak giren sorunlu bileşenler içeriyor.

  • PEG’ler : Bu, tuvalete atılabilen mendillerle ilgili bir sorundu. Birçoğu çeşitli PEG bileşikleri içeriyordu. Etoksillenmiş bileşenler (PEG’ler gibi) kendi başlarına insanlar için pek endişe verici değildir, ancak etoksilasyon işlemi geride eser miktarda kanserojen bırakabilir: etilen oksit ve 1,4-dioksan.
  • Açıklanmayan kokular : Parfümde hangi bileşenlerin bulunduğunu bilmenin bir yolu olmadığından, bileşenlerin zararlı olup olmadığını veya alerjik reaksiyona neden olup olmayacağını bilmenin bir yolu yoktur. Sentetik miskler ve ftalatlar genellikle açıklanmayan gizli bir “koku” içinde saklanır. Ftalatlar obeziteye, çocuklarda hiperaktiviteye ve sperm kalitesinin bozulmasına yol açan güçlü endokrin bozucu kimyasallardır .
  • Parafin mumu : Petrol yan ürünlerinden yapılır ve cilt tarafından emilebilir. Ayrıca kanserojen maddelerle de kirlenmiş olabilir.

Tuvalet Kağıdının Ağartma İşlemi….

Ağartma, tuvalet kağıdının beyazlatılması işlemidir. Çoğu şirket bu işlemi yapıyor çünkü ağartılmamış ürünler genellikle dokunulduğunda daha sert oluyor. Ağartma genellikle dioksin üretebilen klorun kullanımını içerir. Dioksinler son derece zehirlidir; üreme ve gelişim sorunları, bağışıklık sistemine zarar verme, endokrin bozucu etki yapma gibi riskleri vardır ve kanserojen olabilir.

Amerikan Orman ve Kağıt Birliği (AFPA), ağartmanın şu yollarını kabul etmektedir :

  • Elemental Klorsuz (ECF) : Sert element klor kullanmasalar da, klor dioksit gibi bir klor türevi kullanırlar. Bu işlem, işlemek için temel ağartıcının kullanılmasından çok daha az toksiktir.
  • Klorsuz İşlem (PCF) : Bu işlem genellikle klor bazlı bileşiklerle yeniden ağartılmamış geri dönüştürülmüş kağıt ürünleri tarafından kullanılır.
  • Tamamen Klorsuz (TCF) : Hamuru ağartmak için hiçbir klor veya klor bileşiği kullanılmamıştır. Ne yazık ki, TCF esas olarak zayıf ve güvensiz standartların kullanıldığı Çin’de yapılıyor.
  • Ağartılmamış : İşlenmemiş olduğu ve genellikle dokunulamayacak kadar sert olduğu anlamına gelir.

Geri Dönüştürülmüş Kağıt ve Sürpriz Kirleticilerle İlgili Sorun

Geri dönüştürülmüş kağıt elbette gezegen için en iyi seçenek olsa da, onun sakladığı kirli küçük bir sır var: BPA ve BPS gibi bisfenoller. BPA gibi bisfenollerin geri dönüştürülmüş tuvalet kağıdının içinde saklandığı keşfedildi. Bunun nedeni, bisfenoller BPA ve BPS ile kirlenmiş termal fatura kağıdının tuvalet kağıdı gibi geri dönüştürülmüş kağıt ürünlerinde yolunu bulması. BPA gibi bisfenoller endokrin bozuculardır ve çalışmalar   bunların üreme sorunları, erken ergenlik, düşük sperm sayısı ve meme kanseri ile bağlantılı olduğunu göstermiştir.

Tuvalet Kağıdına Alternatifler – “Aile Bezi”

Tuvalet kağıdına alternatifler var. Çevreci düşünceye sahip bazı aileler tuvalet kağıdını tamamen çöpe atıp bezlere yöneldi.  Bunlar temel olarak kullandığınız, ardından güvenli bir şekilde sakladığınız, yeniden yıkadığınız ve kullanmaya devam ettiğiniz bez paçalarıdır. Gerçekten özel olanları satın almanıza gerek yok. Eski kıyafetleri ve havluları kesmek yeterli olacaktır. 

Kullanılmış “aile bezlerini” tuvaletin yanındaki bir kovada sirke, su ve uçucu yağlardan oluşan bir çözelti içinde saklayabilirsiniz. Bu şekil çoğu bakterinin yayılmasını durdurur. Evin başka bir yerini kirletmemek için “aile bezleri”ni kovadan çıkarırken çok dikkatli olunmalıdır. Kovayı çamaşır makinesine atın ve çamaşır makinenizi yükse bir dereceye ayarlayın.

Hiç Bide Kullandınız mı?

Eğer Avrupa’da, Orta Doğu’da ya da Asya’da seyahat ettiyseniz, karşınızdan bide geçmiş olabilir. Bide, tuvalet kağıdına benzer, ancak daha temiz bir işlevi yerine getirmek için ılık su kullanır. Bazı bideler tuvalete yakın konumlandırılan bağımsız lavabolardır, bazıları ise normal bir tuvalete bağlanabilmektedir.

Kaynak :..https://www.mamavation.com/brands/toilet-paper.html

]]>
https://benimnotdefterim.com/tuvalet-kagidiniz-ne-kadar-zehirli/feed/ 0
Sağlıklı Saçlar İçin bu Gıdalar Önemli https://benimnotdefterim.com/saglikli-saclar-icin-bu-gidalar-onemli/ https://benimnotdefterim.com/saglikli-saclar-icin-bu-gidalar-onemli/#respond Fri, 15 Sep 2023 06:57:00 +0000 http://sifalibitkideposu.com/?p=7737

Sağlıklı bir saç kılını korumak herkes için önemlidir, ancak birçok kişi diyetlerinin saç büyümesi üzerinde önemli bir etkisi olabileceğini bilmiyor. Birçok vardır gıdalar dahil saç büyümesini teşvik yardımcı olabilir somon , kabak çekirdeği , avokado , narenciye meyveleri , yapraklı sebzeler , yumurta ve tatlı patates diğerleri arasında.

Saç uzaması

Gençken, saçınız hep etrafınızda olacak gibi görünüyor; Aslında, gidip saçını kestirmek için ne sıklıkta para harcadığın konusunda sinirlenebilirsin. Ancak yıllar geçtikçe saçlarınız çok fazla gerginlik ve strese katlanmak zorundadır . Bazı insanlar erkek tipi kellikten muzdariptir, bazıları ise sadece bir fırçayı fırlattığınızda kırılan ve çıkan zayıf saçlara sahiptir.

Saç sağlığı ayrıca bazı beslenme yetersizlikleri, hormonal dengesizlikler, hamilelik , kemoterapi , kalıtım, ilaç kullanımı, stres düzeyleri, otoimmün hastalıklar ve onlarca diğer periferik hastalıktan da etkilenebilir. neden olur. Kısacası, çoğu kişi tarafından saçlarımızın her zaman tatlı, dolgun ve sağlıklı görünmeyeceği anlaşılmaktadır. Saç dökülmesinin bazı nedenlerinden kaçınılmasa da, saç sağlığınız için yapabileceğiniz en iyi şeylerden biri saç dostu bir diyet yediğinizden emin olmaktır.

Saçın ve saç derisinin yapısı ve işlevi bu makalenin kapsamı dışındadır, ancak tüm bu bilgileri burada bulabilirsiniz .  Şimdi saçların uzamasına yardımcı olmak için bazı yiyeceklere daha yakından bakalım.

Saç büyümesini teşvik eden yiyecekler arasında somon, kabak çekirdeği , avokado, narenciye, yapraklı sebzeler ,  yumurta ve tatlı patates tüketimi yer alır . Bu yiyecekler aynı zamanda saç dökülmesini de önler ve hem saç hem de saç derisine önemli besinler sağlar.

Çilekler
C vitamini ve diğer antioksidanlar bakımından yüksek olan meyveler, saç deriniz üzerinde çıplak lekeler görmeye başlarsanız, saç büyümesini teşvik etmek için mükemmel yiyeceklerdir. C vitamini , saçın gücü ve dayanıklılığında önemli bir rol oynayan kolajen üretiminde anahtar bir bileşendir .

Saç, kollajenden oluşan koruyucu bir kabuk ile kaplanır, bu yüzden onsuz, saç kırılmaya daha meyillidir. Saçlarınızın sağlam kalabilmesi için uygun kolajen seviyelerinizin olmasını sağlamak istiyorsanız, C vitamini bakımından çok zengin oldukları için diyetinize çilek , yaban mersini ve narenciye ekleyin .

Badem
İnsanların sıklıkla göz ardı ettiği saç ve saç derisine en çok zarar veren unsurlardan biri de güneş. Saç deriniz güneş ışınlarından olumsuz etkilendiğinde, yeni saç üretiminize zarar verebilir. Bademler , E vitaminin çok yüksek seviyelerine sahip olması nedeniyle, bunun için iyi bir önlemdir .

Bu vitamin sadece koruma cilt ve saç folikülleri oksidatif strese ve hasara, ama aynı zamanda saç tellerinin bulunan ve gücü ve görünüşüne katkı yapmakta olan keratin üretimi ile yekparedir. Badem, ayçiçeği tohumu ve çam fıstığı bu esansiyel vitaminin diğer bir kaç harika kaynağı.

Keten tohumu
Saçınıza uygun şekilde bakmadığınız zaman, kırılgan ve kıvrımlı olabilir ve taranması daha zordur, bu da saç dökülmesinin daha iyi olma ihtimaline neden olur. Saç derinizdeki doğal, sağlıklı yağların seviyesini artırmak ve oksidatif stresi önlemek istiyorsanız, omega-3 yağ asitleri bu bölümde yardımcı olabilir.

Saçınızın dokusunu geliştirmek hem sağlık hem de estetik için önemlidir ve keten tohumlarındaki yüksek yağ asitleri konsantrasyonu onları lezzetli ve basit bir çare yapar.

Fasulyeler
Fasulye dolaşımın önemli bir parçası olan zengin bir demir kaynağıdır . Saç derisine ve diğer ekstremitelere akan yeterince oksijenli kan varsa, saç büyümesi uyarılır ve korunur .

Düzenli olarak veya günlük olarak diyetinize fasulye eklerseniz, saçınızın gücünü önemli ölçüde artırabilir ve saç dökülmesini önleyebilirsiniz.

Yapraklı sebzeler
Muhtemelen asla metilsülfonilmetan (MSM) duymamışsınızdır , ancak saçınızın sağlık ve büyüme düzeninde büyük rol oynayabilir.  Bu bileşik için bir başka kelime, keratin gelişimi için gerekli olan organik sülfürdür.

Keratin saç tellerinizde temel yapı taşı proteinidir , bu nedenle yapraklı yeşillerden elde edebileceğiniz bir MSM kaynağı olmadan saç büyümesi temelde imkansızdır!

Avokado
Saç büyümesini teşvik etmek ve saç derisindeki oksidatif stresi önlemek istiyorsanız, diyetinize avokado eklemek harika bir seçimdir. Bu lezzetli meyveler, saç köklerinin sağlığı için önemli olan omega-3 yağ asitleri bakımından zengindir . 

Topikal olarak avokadoyu saçınıza uygulayabilirsiniz ve saçınızın parlak görünmesi ve daha hızlı büyümesi için saç derisine saç maskesi olarak uygulayabilirsiniz.

Somon
Saçlarınız parlaklığını ve parlaklığını kaybetmeye başladığında, çok sinir bozucu olabilir, ancak saçtaki doğal asitler olmadan daha az korunur ve çekici değildir , hasara meyillidir.

Yumurtalar
Diyetimizde protein olmasaydı, vücudumuzdaki çoğu şeyi yetiştiremeyiz ve aynısı saçlar için de geçerlidir!

Yumurta da proteinin sadece bir kaynak değildir, ancak biotin suda çözünür bir B vitamini olan yardımcı kafa derisi sağlığı ile.

Sabah diyetinize haftada birkaç kez yumurta eklemek, biyotin seviyesini yükseltir ve saçlarınızın düzenli ve eşit şekilde büyümesini sağlar.

Su
Hidrasyon saç büyümesi de dahil olmak üzere her bedensel işlemin önemli bir parçasıdır. Saçın dörtte biri sudan oluşur, ancak uygun hidrasyon olmadan büyüme yavaşlar ve saçlar zayıflar .

Su saçın ipeksi ve parlak görünmesinin yanı sıra esnek ve sağlıklı görünmesini sağlar. Her gün önerilen su miktarı 8-10 bardaktır, bu da saçlarınızı sağlıklı tutmak için gereklidir!

]]>
https://benimnotdefterim.com/saglikli-saclar-icin-bu-gidalar-onemli/feed/ 0
Köpek kakasıyla bulaşan insan hastalıkları https://benimnotdefterim.com/kopek-kakasiyla-bulasan-insan-hastaliklari/ https://benimnotdefterim.com/kopek-kakasiyla-bulasan-insan-hastaliklari/#respond Tue, 12 Sep 2023 09:20:06 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20623 Bakterilerden

Campylobacteriosis semptomları arasında ishal, kramp, karın ağrısı ve ateş bulunur. Hastalık genellikle bir hafta sürer ancak bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde Campylobacter kan dolaşımına yayılabilir ve yaşamı tehdit eden bir enfeksiyona neden olabilir.

E. Coli ve diğer dışkı koliformları birçok hayvanın bağırsaklarında yaşar. Bazı suşlar kan dolaşımına karışabilir veya mide kramplarına, mide bulantısına, kusmaya, ishale ve ateşe neden olabilir. Bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde E.coli enfeksiyonu ölümle sonuçlanabilir.

Salmonelloz , diğer hayvanlardan insanlara bulaşan en yaygın bakteriyel enfeksiyondur. Semptomlar ateş, kas ağrıları, baş ağrısı, kusma ve ishali içerir.

Yersiniosis , insanlarda bağırsak enfeksiyonlarına neden olabilen başka bir bakteriyel hastalıktır. Yersinia, diğer birçok bakteriden farklı olarak soğuk suda çoğalabilir ve ilkbaharda eriyen göletlerde, su birikintilerinde ve göllerde yüksek sayılarda bulunabilir.

Parazitlerden


Siklospora enfeksiyonu genellikle vücutta bir hafta boyunca kuluçkaya yatar ve daha sonra bir aydan fazla bir süre boyunca artıp azalabilen gastroenterite neden olur.

Suda bulunan Cryptosporidium ve Giardia mikroskobik parazitleri. Bağırsak hastalıklarına (giardiasis veya “kunduz ateşi “ ve cryptosporidiosis) neden olabilirler .

Yuvarlak kurt (kancalı kurt ve kırbaç kurdu dahil) larvası vücutta beyne, akciğerlere, böbreklere, karaciğere, kalbe veya gözlere göç edebilir. Yuvarlak kurt larvaları körlüğe neden olabilir.

Tenyalar, derilerindeki gözenekler yoluyla veya yutularak insanlara bulaşabilir. Bağırsaklara bağlanırlar ve konakçılarından besinleri emerler.

Kediler tarafından taşınan bir parazit olan toksoplazmoz , bir kadının hamilelik sırasında enfekte olması veya bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde doğum kusurlarına neden olabilir.

]]>
https://benimnotdefterim.com/kopek-kakasiyla-bulasan-insan-hastaliklari/feed/ 0
İsviçre’nin karanlık tarihi; Verdingkinder’ ler https://benimnotdefterim.com/isvicrenin-karanlik-tarihi-verdingkinder-ler/ https://benimnotdefterim.com/isvicrenin-karanlik-tarihi-verdingkinder-ler/#respond Sat, 05 Aug 2023 10:36:29 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20509

BİR MEDENİYETİN KARA LEKESİ: ÇOCUK KÖLELER VE HEİDİ

Eşsiz doğa güzellikleri, çikolatası, peyniri ve dağlarıyla meşhur İsviçre’de 1920 ile 1970 yılları arasında utanç verici bir uygulama vardı.

Kan donduran köle ticaretinin ilk adımı 1789 yılında 14 yaşından küçük çocukların fabrikalarda çalıştırılmasının yasaklanmasıyla başladı.

Herkes bu düzenlemenin çocuk haklarına yönelik olduğunu düşünürken, korkunç gerçek sonradan ortaya çıkacaktı.

Yeni düzenlemeyle, devlete borcu olan, boşanan ailelerin, fakir ailelerin çocukları, yetimler, ailesi cezaevinde olanlar veya suç işleyen çocuklar, kilise aracılığıyla çalıştırılmak üzere başka ailelerin yanına yerleştirilmeye başladı.

Bu düzenlemenin arka planında tarım ekonomisini canlandırmak, iş gücünü ucuz hale getirmek vardı.

Böylece yoksul ailelerin çocukları zorla alınıp köle olarak çalıştırıldı.

Vergingkinder (çıplak ayaklı çocuklar) olarak anılan bu çocuklar kiliselerin açtığı pazarlarda zengin çiftlik sahiplerine satıldı

Verdingkinder’leri diğer çocuklardan ayıran en önemli özellikleri ayakkabı giymiyor olmalarıydı.

YÜZ BİNLERCE ÇOCUK SUİSTİMAL EDİLDİ

İsviçre’de bu şekilde yüz binlerce çocuk suistimal edildi. Çoğu önce bakıcı ailelere sonra da yetimhanelere veriliyordu. Buralarda kendilerini savunmayı öğrenmediler. 

Sevim Akyürek, Evrensel Kültür Dergisi’nin 2015 sayısında bu konuyu şöyle anlatıyordu:

İSVİÇRE’NİN KARANLIK YÜZÜ

İsviçre’de 1789 yılında 14 yaşından küçük çocukların fabrikalarda çalışmaları yasaklandı. Ama çocuk sömürüsü için yeni bir kapı açıldı ve İsviçre, 18. yüzyılın sonundan 1960’lı yılların başına kadar çocuk emeği sömürüsünün örneğine az rastlanan bir biçiminin uygulama alanı oldu. Devlete borcu bulunan ya da boşanan çiftlerin, fakir ailelerin çocukları, yetimler, ailesi cezaevinde olan ya da kendisi suç işleyen çocuklar, devlet ve kilise vasıtasıyla, çalıştırılmak üzere başka ailelerin yanına yerleştirilirdi. Ancak 1974 yılında yasayla kaldırılan bu uygulamada, papazların önderliğinde ailelerden toplanan çocuklar çiftliklere kiralık olarak verilir veya şehirlerde kurulan çocuk pazarlarında, dört yaşındaki çocuklar bile, ev ve çiftlik işlerinde çalıştırılmak için satışa çıkarılırdı. Bu andan itibaren, çocukları arayan, sorunlarını dinleyen tecavüze uğradıklarında ya da işkence gördüklerinde sahip çıkan olmazdı. Çünkü toplumun gözünde onlar, suç işleyen, boşanan, fakir düşmüş ailelerinden “kurtarılmış” çocuklardı!

Böylece, ahırlarda hayvanlarla birlikte yaşayan, çoğu kez bir çuvaldan ibaret elbiseleri içinde hemen her zaman aç olan bu çocuklar, toplumsal hayatın olağan, sıradan bir parçası olarak kabul gördü. Bunun bir tür kölelik sistemi olduğu idrak edildikten sonra bile, uzun zamanlar boyunca İsviçre’nin konuşmaktan dahi kaçındığı bir tabu halinde üstü örtüldü.

YÜZLEŞME

Birkaç yıldır İsviçre toplumu bu gerçekle yüzleşmeye çağrılıyor. Çünkü köle çocuklardan bugün hayatta olanlar bu tarihsel utanca tanıklık ederek o dönemin hiç olmazsa vicdanlarda yargılanması yönünde güçlü bir kamuoyu baskısı oluşturdular.

Özellikle 1998 yılından itibaren Olten’da yaşayan birkaç tarihçi bir zamanlar tabu olarak adlandırılan bu gerçeğin konuşulmasını sağlamak üzere, yaşayan bütün Verdingkinder’lere ya da yakınlarına ulaşmak için çalışmalara başladı. Bu işe gönül verenlerden biri Tarihçi Marco Leuenberger. On yaşındayken babası kendisinin bir verdingkinder olduğunu açıklamış ve yaşadıklarını anlatmış. Bugün oğlu canla başla bu karanlık tarihin ortaya çıkarılması için emek harcıyor. Özellikle 2009 yılındaki Verdingkinder Reden adı verilen sergiyle ilk defa bilimsel çalışmalara, konferanslara, canlı tanıklıklardan oluşan açık oturumlara konu edilerek, sonra operaya ve ilk defa bir filme de uyarlanarak konu gündemde tutuluyor.

Konunun toplumda ilgi görmesi, ses getirmesi üzerine sergi 2016 yılına kadar uzatıldı. Bu etkinlikler sonucunda 11 Nisan 2013’ de devlet resmi olarak özür diledi. Verdingkinderler bir zamanlar çocukluklarının çalındığı bu yerde konuşarak tüm çiftliklerden hesap sorarcasına yaşadıklarını anlatıyorlar, İsviçre’ye ve dünyaya. Basel Üniversitesinden Veli Mäder açılışta şimdiye kadar yapılanların ses getirdiğini açıkladı. Toplumun konuya duyarlılığını arttırdığını, çok sayıda okulu ziyaret ettiğini ve şimdi bir adım öteye geçerek 30 Mart 2014 yılında parlamentonun önünde yapılan protesto gösterisinde verdingkinder ve yakınlarının maddi tazminat istemelerinin sevindirici olduğunu açıkladı.

SANAT VE EDEBİYATTA KÖLE ÇOCUKLAR

Peki, bu dönemde hiç tepki gösteren yok muydu? Vardı kuşkusuz. Örneğin, bir Rus doktorun, bir çiftlikte yoğun tecavüzler sonucu ölen bir erkek çocuğu hakkında ilk defa bir resmi rapor yazması o dönem için sık rastlanılan bir durum değildi. Ama bu tutumundan dolayı dışlandı ve yazdıkları dikkate alınmadı. Aynı zamanda kadın örgütleri, partiler ve sendikalardan da tepkiler gelmişti. Örneğin kendisi de bir “verdingbub” olan yazar Carl Loosli “Susmuyorum” şiarı ile yazdığı kitaplarıyla mücadelede yerini almıştı. Carl Loosli, İsviçre’nin bir “Verdingbub” yazarı, sosyal eleştirmeni, filozofu, gazetecisi. Yaşadığı dönemde yazdıkları dikkate alınmayan, dışlanan bir yazar. Carl Loosli, “annemi hayatımda yalnızca beş kez görebildim, babamı ise hiç görmedim” diyerek başlar hayatını anlatmaya. 1877 yılında Bern şehrinde gayri meşru bir çocuk olarak doğdu. Sekiz yıl bir çiftlikte yaşadı. 11 yaşından sonraki yaşamı yetimhanelerde, cezaevlerinde ve tımarhanelerde geçti. Ülke ve toplum sorunları üzerine düşünen, mücadele eden bir yazardı. Yaşadığı dönemde konuşulması tabu olan “Verdingkindern” gerçeğini yazdı, İsviçre’nin faşizme ve mültecilere olan tavrını, sanat anlayışını eleştirdi, Yahudiler, kadın ve çocuk hakları gibi sorunlar için mücadele etti. Bu yüzden düşmanı da çok oldu.

Onun “evlilik dışı çocuk” olmasından dolayı devlet ve kilise tarafından kendisine layık görülen yaşamı, İsviçre’nin “karanlık bir dönemine” tanıklık eder. Çocuğun eğitim yerinin cezaevi olmadığını söylemiş ama tüm bunlar yaşadığı dönem için aykırı düşünceler olarak nitelendirilip dışlanmıştır. Her şeye rağmen, İsviçre Yazarlar Derneği ve İsviçre Ressamlar, Heykeltıraşlar Derneği ve Mimarlık Derneği gibi kuruluşların ortaya çıkmasına önderlik etmiştir.

Ressam Albert Anker’in İsviçre halk hayatını resmettiği tabloların birçoğunda çıplak ayaklı çocukları görürüz. Bu köle çocuklar okulda, sokakta, evlerde çıplak ayakları, düşük omuzları, soluk benizleri ile o kadar ortadalar ama bir o kadar da görünmez olmuşlar. Biz bu tablolarda onları, özellikle okul konulu resimlerinde, diğer çocuklarla birlikte ama onlardan hemen ayırt edilebilen özellikleriyle görürüz. Kendilerine ancak iki senede bir verilen ayakkabıları ya iyice küçük gelmeye başlamıştır, ya da çoktan eskiyip atılmıştır. Büyüme çağındaki bir çocuğun ayakları için iki sene kısa bir zamandır!

Verdingkinder’lerin insanlık dışı yaşam koşulları ilk defa bir filme de konu edildi. Bu gerçeği yaşamış on bine yakın insanla yapılan röportajlardan doğan senaryo, Markus Imboden tarafından çekildi ve 2011 tarihinden itibaren gösterime girdi.

103 dakika süren film, puslu karanlık bir havada tepede, köyden uzakta yeşillikler içindeki bir çiftliğe taşınan bir tabut görüntüsüyle başlıyor. Dayağın, soğuğun, küçük bedenlerin taşıyamayacağı işlerin, bitmeyen çalışmaların yaşandığı çiftlikten çıkmaktadır. İçinde, on yaşında bir kız çocuğu vardır. Ev işlerinin yorucu çalışmalarının ardından geceleri evin oğlu tarafından tecavüze uğramıştır. Köle kız hamile kalmıştır ve sahibesi, çocuğu düşürtmeye kalkmıştır. Kanaması olur, doktora götürülmez. Bir rahip, sorgusuz sualsiz, tabutu alır gider.

Film, o zamana kadar kendi gerçeklerinin kabuğunda yaşayan pek çok insanın konuşmasını sağladı.

Örneğin; Lyss’ de oturan Hugo Zingg (76) filmin gösterimin ikinci günüde ‚ “Ben de O Cehennemi Yaşadım” diyerek bir gazeteye yaşadıklarını anlattı. Tam 70 yıl sonra bu yazı sayesinde, ikisi de yıllarca köle olarak ayrı çiftlikler de birbirlerinden hiç haber almadan çalıştırılmış iki kardeş birbirlerini bulabildi. İsviçre Çiftçiler Birliği, o günkü çocuklardan özür diledi. Thurgau yönetimi, zamanında bölgede çalıştırılmış tüm çocuklar için resmi olarak özür diledi. Şimdiye kadar bu ticarete aracılık yapan rahipler adına sadece Luzern Katolik Kilisesi özür dilemiş durumda.

SADECE KARLI DAĞLAR, YEMYEŞİL ÇİMENLER DEĞİL

“Verdingkinder… Bu kelimeyi, ‘sözleşmeli çocuk’ diye çevirsek de Türkçeye, kapsadığı karanlık ve acı öyküyü bilmeden anlamını açıklayamayız. Bu yazıda onlardan ‘çıplak ayaklı çocuklar’ olarak söz edeceğiz. Karlı dağlarla çevrili yemyeşil çimenlerin üzerinde, sardunyalarla süslü ahşap çiftlik evlerini gösteren kartpostal resimlerinden tanırız İsviçre’yi.

Alp’ler, peynir ve çikolatadan sonra İsviçre’nin simgelerinden biri sayılan Heidi’yi hatırlayın. Kırmızı yanaklı, basit elbiseli, hiç yorulmadan herkesin yardımına koşan bu kız çocuğu, hep çıplak ayaklarıyla geçer öykülerin içinden. Onun büyükbabası olarak izlediğimiz yaşlı çiftçiyle arkadaşı Peter’in ayakkabıları varken Heidi, keskin taşların üzerinde ve soğuk havalarda bile hep çıplak ayak koşar keçilerin peşinden.

“Yaratıcısı Johanna Spyri, 53 yaşında yazdığı Heidi aracılığıyla, çıplak ayaklı çocuklar gerçeğinin üzerindeki toplumsal sır örtüsünün bir ucunu kaldırmıştır. Küçük kahramanı aracılığıyla, doğaya, insanlara, hayata Alpler’in öksüz kızının gözüyle bakarken, bütün Verdingkinder’lerin çocuk dünyalarına ve duygularına dikkat çekmeye çalışmıştır. Heidi, İsviçre’nin toplumsal tarihinde hatırlanmak istenmeyen bir gerçeğin simgesidir ve onun çıplak ayakları bugün çocuklara karşı işlenmiş bir suçun yarattığı utancın üzerinde koşuyor. Heidi çıplak ayaklıydı; çünkü çıplak ayaklar, erkek ya da kız bütün ‘köle çocukları’ diğer çocuklardan ayıran keskin uçurumun simgesiydi.

DÖVÜLDÜLER, AŞAĞILANDILAR, TECAVÜZE UĞRADILAR

13 Şubat 2012. Biel’e yıllardır görülmeyen yoğunlukta kar yağıyor. Yerel gazeteye verilen küçük bir ilanda; Biel Şehir Kütüphanesi’nde yapılacak söyleşi haberi var. İsviçre’nin karanlık dönemini simgeleyen ‘Verdingkinder’ tanıkları yaşamlarını anlatacak.

Salon saat 19 ‘da gençlerin ağırlıkta olduğu dinleyicilerle doldu. Verdingkinder Derneği Başkanı Walter Zwahlen, dinleyicilere, bu soğukta kendilerine zaman ayırıp dinlemeye geldikleri için teşekkür ederek oturumu başlattı. Katılımcılardan Dora Stettler, Emmental’de yaşadıklarını bir kitapta toplamış. Yaşamını anlatacak ve soruları cevaplayacaktı. Ama ne yazık ki kendisi düşüp dizini incittiği için katılamadı. Onun yerine Dernek Başkanı, onun kitabından bazı anıları okudu.

Dora Stettler, iki kardeşi ile birlikte Emmantel’e bir çiftliğe kiralık olarak verilir. Tarih 1934. Artık burası sizin eviniz diyerek çocukları bırakırlar. Yeni bulduğu arkadaşı Karl ile yaşamına sorunsuz ve engelsiz devam etmek istemektedir. Yedi yaşında ki Dora, annesinin bavula koymuş olduğu elbiseleri tam dört yıl giyer. Kendisine iki numara büyük gelen ayakkabısını bir numara dar gelene kadar da kullanmak zorunda kalmıştır. Babasının getirdiği kıyafetleri ise çiftlik sahibinin çocukları giyer. Babaları onları geri almak için tam dört yıl boyunca mücadele eder, sahip çıkar ve sonunda mücadelesini kazanır. Annesinden hep nefret eder. Yıllar sonra bu kitabı yazar.

Charles Probst 79 yaşında. Annesinin “çıplak ayaklı çocuk” olarak yanında çalıştığı çiftçi tarafından tecavüze uğraması sonucu doğmuş. Başka bir bakıcı aileye verilmiş. Annesinin kaderi onun da geleceği olmuş. Yıllarca saat dörtte kalkarak ot biçmiş, ahırda yaşamış, yıllarca dişlerini fırçalayamamış, iç çamaşırı olmamış, hasta olduğunda doktora götürülmemiş. Cinsel istismara uğramış. Sabahları verilen kuru ekmeği soğuk suya batırarak yemek zorunda kalmış. Uzun yıllar sakladığı bu gerçeği artık tüm İsviçre çapında yapılan toplantılarla anılarını anlatarak, soruları cevaplandırarak bu karanlık dönemin aydınlatılmasına katkıda bulunuyor.

Walter Zwahlen yaptığı açıklamalarda verdingkinder konusunda en çok kitabın İsviçre’de basılmış olduğunu açıkladı. Yalnız İsviçre’de değil, Almanya ve Ukrayna’ya kadar olan bölgelerde de çocuk köleliği resmi olarak uygulanmış. İsviçreli Fotografçı Paul Senn, “Bauern und Mitarbeitern” adlı kitabını bu konuda yıllarca İsviçre’yi dolaşarak çektiği fotoğraflardan oluşturmuş.

Sergiyi izleyenlerin ziyaretçi defterine yazdıklarından bazılarını birlikte okuyalım:

  • “Ben de bir Verdingkinder idim. Ama çok geç kaldınız.”
  • “Bakıcı babamın yıllar sonra gazetede ölüm ilanını görünce gazeteyi parçaladım.”
  • “Bunlar bizim özgür ve zengin ülkemizde mi olmuş? Çok üzgünüm.”
  • “67 yaşındaki eşimin neden çocukluk ve gençlik yıllarından hiç söz etmek istemediğini şimdi anlıyorum.”

Bugün dernek, yaptığı çalışmalarla devletten tazminat ve özür bekliyor. Çünkü bu çocukların sömürülmesiyle hem devlet hem de çiftlikler zengin olmuş. Şimdiye kadar tek resmi özür sadece Luzern Katolik Kilisesi’nden gelmiş. İsviçre Bilim Vakfı’nın 2004 yılında bu çocuklar için maddi ve manevi özür teklifi ise Federal Meclis tarafından reddedilmiş. Geçen yaz Bodensee ve çevresindeki çiftliklerde araştırmalar yapılmış. Amaç daha çok çocuğa ulaşmak ve bu yaşamları belgelemek… Gelecek yaz Solothurn ve Luzern’deki çiftliklerde de araştırmalar yapılacak.

Aslında çok aramaya gerek yok! Onlar gündelik hayat içinde yanı başımızdalar. Aynı köyden bir tanıdık kadın da o gece oradaydı. Yan yana oturduk. Onunla hep selamlaştığımız için sevindim ve şimdi de yan yana oturduğum için de gurur duydum. O da gelmeme memnun olduğunu söyledi. Tek isteği vardı. Devletin artık resmi olarak özür dilemesi!

]]>
https://benimnotdefterim.com/isvicrenin-karanlik-tarihi-verdingkinder-ler/feed/ 0
İngiltere’de karısını satma geleneği https://benimnotdefterim.com/ingilterede-karisini-satma-gelenegi/ https://benimnotdefterim.com/ingilterede-karisini-satma-gelenegi/#respond Wed, 02 Aug 2023 13:24:35 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20461

Medeniyetin beşiği sanılan İngiltere’deki korkunç gelenek: Erkeklerin eşlerini satması

Çok yakın geçmişteki gerçeklikler, bize durumun vehametini gösteriyor. Eş satma geleneği de bunlardan yalnızca biri…

Bugün kadınlar en azından Avrupa’da birer ‘birey’ olarak görülüp, kendi yaşamlarının mülkiyetine sahip olsalar da, yakın geçmişe kadar tablo bunun tam tersiydi.

Avrupa’nın en büyük ülkelerinden, ‘Avrupalılık’ kimliğinin inşasında önemli role sahip olan İngiltere’deki “eş satma” geleneği bunun en çarpıcı örneklerinden biri.

Eş satma, Britanya topraklarında özellikle 17. Yüzyıl sonlarında görülmeye başlanan bir garip gelenek. Ancak kaynaklarda bu geleneğin izlerine 13. Yüzyıl başlarında bile rastlamak mümkün.

Eş satma geleneğini özetlemek gerekirse; 17. Yüzyıl İngiltere’sinde boşanmak kanuni yükümlülükleri sebebiyle zor bir işti. 15. YY’da çıkan Evlilik Yasaları, boşanmayı ancak uzun prosedürler ve masraflı işlemler sonrasında parlamentodan çıkan onayla mümkün kılıyordu.

Bu bürokratik ve ekonomik zorluğun sonucunda da yeterince parası olmayan ve kanunen kadının sahibi olarak görülen erkekleri eşlerini satmaya başlamıştı.

Şehir merkezlerinde kurulan “eş pazarları”nda, boynuna ve bileklerine tasma takılan kadınlar, kendilerine yeni bir talip çıkana kadar sergileniyorlardı.

Aslında bu adetin kanunda bir yeri yoktu ancak ‘de facto’ yani fiili olarak geçerliydi. Kanun adamları bu geleneğe karşı pasif tutum alıyorlar, hatta polis kuvvetleri bu uygulamayı destekleyen işler yapıyorlardı.

Bu uygulamanın yıllarca devam etmesini sağlayan esas sebep, İngiliz kanunlarının kadını evlendiği andan itibaren erkeğin malı olarak görmesiydi.

Hakim Sir William Blackstone’nun 1753’de yazdığına göre; “kadının yasal varlığı evlilik sürecinde askıya alınmış olur, ya da en azından kocasına takviye olunur. Kocasının himayesi ve koruması altında her görevi yapar”. Evlenmiş kadınlar mülk sahibi olamıyordu, ki onlar zaten kocalarının mülküydü.

Bu anlayış böyle korkunç ve kadının insanlık onurunu ayaklar altına alan bir geleneğin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştı.

Bu akıl almaz gelenek, 1913’te bir kadının Leeds polis mahkemesine kendisinin kocası tarafından bir iş arkadaşına 1 pounda satıldığını gösteren belgeyi ihbar etmesinin ardından gelişen protesto olaylarıyla tamamen sonlanmıştır. (1 )

***

Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecid’in oturmakta olduğu 7 Nisan 1832 günü Cumberlandlı bir çiftçi olan Joseph Thompson, İngiltere’nin kuzeybatısında bulunan Carlisle şehrinde pazara gitmişti. Aynı pazara sair zamanlarda da giderdi ama bu seferki amacı farklıydı. Karısından kurtulmaya çalışacaktı. Nasıl peki?

Çift üç yıldır süren evliliklerini yürütememiş, nihayet ayrılmaya karar vermişti. Joseph Thompson karısını açık artırma usulüyle elden çıkarmaya kararlıydı. Pek çok çağdaş İngiliz gibi eğer karısını “âdilane” bir fiyata satabilirse onunla arasındaki bütün kanunî bağların kopacağına inanıyordu.

Derken öğle vakti oldu. Saat 12’de karısının satışını şu sözlerle başlattı Thompson: 

“Beyler, karım Mary’yi en yüksek, en âdil teklif verene satmak için dikkatlerinize sunuyorum. Meğer koynuma bir yılan almışım. Onu rahat ettirsin ve evime iyilik getirsin diye aldım ama o benim işkencecim, evin içindeki lanetim, gece kâbusum, gündüz şeytanım oldu. Tanrı bizi dert sahibi yapan hafif kadınlardan korusun!”

Karısı, onu satın alacak kocaya roman da okuyabilir, inek de sağabilirdi vs. Onu bütün kusurlarıyla birlikte 50 şiline (pounda) satışa çıkarmıştı. Aradan bir saat geçmişti ki, ciddi bir talip ortaya çıktı ve Mary için 20 şilin vermeyi teklif etti. Bu arada kocası taliplinin köpeğini gözüne kestirmişti. Onu da 20 şilinlik meblağa eklerse teklifi kabul edeceğini söyledi. El sıkışıldı. Yeni kocası Henry Mears ile satılan Mary Anne bir tarafa uzaklaşırken Thompson ve köpeği bir başka yolu tutturmuştu.

Gerçi bu kadar süslenerek anlatıldığına göre bir tür oyun oynanmış olabilir ama bu ne ilk ne de son olaydı İngiltere’de. Nitekim The English adlı kitabında bizzat İngiliz yazar Jeremy Paxman şöyle diyordu:

“Kocalarının karılarını satma geleneği Anglo-Saksonlarla birlikte başlamıştı ve o zaman bile diğer milletleri şaşkına çeviriyordu. 1884 gibi geç bir tarihte erkekler hâlâ bu uygulamaya başvuruyordu. O yılın Aralık ayında, All The Year Round muhabiri, tam isim ve tarihleriyle birlikte 20 satıştan oluşan bir liste yayınlıyordu. Fiyatlar 25 gine ve çeyrek litre biradan bir peni ve bir akşam yemeğine kadar değişiyordu.”

Bir başka deyişle kadınlar sembolik fiyatlara satılıyordu. Öte yandan İngilizlerin karılarını satışa çıkarmaları o kadar meşhur olmuştu ki, ünlü romancı Thomas Hardy’nin Casterbridge Belediye Başkanı adlı eserine dahi yansımıştı ki, 1886’da yayınlanmıştı. 

     

Satış gerekçelerinin en yaygını, boşanmaya göre daha ucuza gelmesiydi. Zira Paxman’a göre “Satış şahitler huzurunda yapılmışsa bir adamın karısını ondan satın almak, geleneksel evlilik töreniyle evlenmek kadar hukuken geçerliydi. Hatta bazı yerlerde satın alan, tıpkı satın aldığı sığırlar için ödediği gibi satın aldığı karısı için de vergi ödemek zorundaydı. Bu pratik, kadınların erkeklerden aşağı görüldüğü Ortaçağ inancının somutlaşmış haliydi.”

Bize “modernliğin kıblesi” diye sunulan İngiltere’de, hem de 19. yüzyılın sonlarına kadar devam eden bu tür Ortaçağ adet ve geleneklerinin öğretilmemiş olması, içimizdeki devşirme aydın tavrının tabii bir sonucuydu. Onlar Avrupa’yı bize parlak vitriniyle göstermeye yeminli birer “Batı’nın yeniçerisi”ydi ki, bugün dahi seslerinin ne kadar yüksek çıktığını duyabiliyoruz. Bu hastalıklı zihniyetin bizi getirip önüne bıraktığı uçurum, ülke ve insanından nefret, Batı’ya ve rezilce değerlerine pereştiş eden (tapan) çarpılmış bir nesildir. (2)

———

(1) Kaynak..https://www.mynet.com/medeniyetin-besigi-ingilteredeki-korkunc-gelenek-erkeklerin-eslerini-satmasi-1208395-mykadin

(2) Kaynak..https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mustafa-armagan/esini-pazarda-satiliga-cikaran-ingiliz-mi-bize-model-olacakti-40416.html

]]>
https://benimnotdefterim.com/ingilterede-karisini-satma-gelenegi/feed/ 0
Mısır Unu https://benimnotdefterim.com/misir-unu/ https://benimnotdefterim.com/misir-unu/#respond Wed, 02 Aug 2023 09:32:34 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20451

Mısır yetiştirilmesi

Mısır tarlası

Mısır

Mısır unu değirmeni

Mısır unu değirmeni

Mısır unu

Mısır unu

]]>
https://benimnotdefterim.com/misir-unu/feed/ 0
Türkiye ‘ nin Köfte Çeşitleri https://benimnotdefterim.com/turkiye-nin-kofte-cesitleri/ https://benimnotdefterim.com/turkiye-nin-kofte-cesitleri/#respond Fri, 28 Jul 2023 15:54:13 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20292

Akçabat Köftesi :                      

Adana Kebap :

Izgara Köfte :

Topalak :

Analı Kızlı :

Çiğ Köfte :

Rumeli Köftesi :     

Tekirdağ köftesi :

Mirik Köfte :

İnegöl Köfte : 

İçli Köfte :

Terbiyeli Köfte :

Kadınbudu köfte :   

Hasan Paşa Köftesi : 

Satır Köfte : 

Kuru Köfte : 

Anne Köftesi :

Islama Köfte :

Kaşarlı Köfte :

İzmir Köfte :


               

Dalyan Köftesi ( Rosto Köfte ) :  
                                 

Abdigör Köfte :

Altı Ezmeli Tike Kebabı  :

Yoğurtlu ufak köfte :   

Urfa Kebap :

Fellah Köfte :

Beli Kırık Kebabı :

Bulgurlu çiğ Köfte :      


Ekşili Köfte :

Nohutlu Köfte : 

                               
Balaban Köfte : 

Tire Köftesi :

Mercimekli Köfte :                      

Ekşili Köfte Çorbası :

Fıstık Köfte ( Adana Usulü ) :

Pastırmalı Köfte 

                       
Tahinli İçli Köfte                      

Kavurmalı Sıcak Köfte              Adıyaman Doğu Anadolu
Kel Köfte                                      Adıyaman  Doğu Anadolu

Molhatalı Köfte                          Gaziantep Güneydoğu Anadolu
Yağlı Yumurtalı Köfte               Gaziantep Güneydoğu Anadolu
Akıtma Köfte                               Gaziantep Güneydoğu Anadolu
     
Ayvalı Ufak Köfte                       Gaziantep Güneydoğu Anadolu
                                   
Maltıhalı Köfte                           Gaziantep Güneydoğu Anadolu
                             
Yapma                                          Gaziantep Güneydoğu Anadolu
               
Kübbilmüşviyye                          Kilis Güneydoğu Anadolu
Fırın yapması                              Kilis Güneydoğu Anadolu
Kittel                                             Siirt Güneydoğu Anadolu
Siirt Usulu Çiğ Köfte                 Siirt Güneydoğu Anadolu
Tap Tap                                        Siirt Güneydoğu Anadolu
                                   
Lıklıkı Köfte                                Şanlıurfa Güneydoğu Anadolu
Akıtmalı Ufak Köfte                  Diyarbakır Güneydoğu Anadolu
         

Gildirik Köfte                               Mardin Güneydoğu Anadolu
Harput Köfte                                Mardin Güneydoğu Anadolu
Herleli Köfte                                 Mardin Güneydoğu Anadolu
Yalancı                                           Mardin Güneydoğu Anadolu
                               

____________________________________________________

Maraş Köftesi                             Kahramanmaraş   Akdeniz
Oruk                                             Kahramanmaraş Akdeniz
                       
Datça Badem Köftesi                Muğla Akdeniz
Pirinçli Oruk                               Antakya Akdeniz

___________________________________________

Bitlis Yuvarlama Köfte             Bitlis Doğu Anadolu
                     
Şekalok                               Bitlis    Doğu Anadolu
Ayar Köfte                            Elazığ Doğu Anadolu
Lüle                                  Elazığ Doğu Anadolu
                   
Susamlı                               Elazığ Doğu Anadolu
Ayva Köftesi                                      Malatya Doğu Anadolu
Bulama Köfte                             Malatya Doğu Anadolu
                           
Elmalı Köfte                                   Malatya Doğu Anadolu
Kabaklı Çimdik Köfte                     Malatya Doğu Anadolu
Ayva Köftesi                               Malatya Doğu Anadolu
Nahna Köftesi                             Malatya Doğu Anadolu
Pat Köftesi                                       Malatya Doğu Anadolu
Yoğurtlu Balkabağı Köftesi                   Malatya Doğu Anadolu
Acem Köftesi                                               Van Doğu Anadolu
Buğday Köftesi                                       Van Doğu Anadolu
Van İçli Köftesi                                          Van Doğu Anadolu
Gıldırıklı Köftesi                                     Bingöl Doğu Anadolu
Ayranlı Köftesi                                      Bingöl Doğu Anadolu

______________________________________________

                       
Sütlü Pirinç Köftesi                   Edirne Marmara
Sıkmalık Köfte                           Edirne Marmara

Grifteri                                        Balıkesir Marmara

Bademli Köfte                           İstanbul Marmara
Balık Köftesi                              İstanbul Marmara
Erikli Köfte                                 İstanbul Marmara
             

Sakarya İçli Köftesi                        Sakarya Marmara
Sıknaç                                               Sakarya Marmara

Yalova Köftesi                              Yalova/Bursa Marmara

                             

________________________________________________________


Ödemiş Kebabı                      İzmir               Ege Bölgesi
Pirinçli Kestirmeli Köfte     İzmir               Ege Bölgesi
Salihli Odun Köftesi             İzmir              Ege Bölgesi
                         
Mayalı Köfte                         Kütahya          Ege Bölgesi
Gizli Köfte                              Denizli/Kale Ege Bölgesi
Dil Peynirli Fırın Köftesi    Denizli/Kale  Ege Bölgesi
Yuvarlama Köftesi                Afyon              Ege Bölgesi

_________________________________________________

Kayseri Köftesi                            Kayseri İç Anadolu
Kırkağaç Köftesi                           Kayseri İç Anadolu
Çullama                                            Konya İç Anadolu
Kuru Köfte                                      Konya İç Anadolu

Yanya Usulu Köfte                         Konya Yanya İç Anadolu

Bulgurlu Top Köfte                    Adıyaman İç Anadolu
                   Adıyaman İç Anadolu

Harput Köftesi                          Yozgat İç Anadolu
Aya Köftesi                          Yozgat / Çemişgezek İç Anadolu
Topaç                                           Ankara İç Anadolu
Göçü                                       Yozgat İç Anadolu

___________________________________________


Hamsi Köftesi                                Rize Karadeniz

]]>
https://benimnotdefterim.com/turkiye-nin-kofte-cesitleri/feed/ 0
Etsiz Patlıcan Yemekleri https://benimnotdefterim.com/etsiz-patlican-yemekleri/ https://benimnotdefterim.com/etsiz-patlican-yemekleri/#respond Sun, 23 Jul 2023 10:27:40 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20197

İmam Bayıldı :

Közlenmiş Patlıcan Salatası :

Patlıcan söğürtme :

Şakşuka :

Kuru Patlıcan Dolma :

Patlıcan Musakka :

Patlıcan kızartma :

]]>
https://benimnotdefterim.com/etsiz-patlican-yemekleri/feed/ 0
Etli Patlıcan Yemekleri https://benimnotdefterim.com/etli-patlican-yemekleri/ https://benimnotdefterim.com/etli-patlican-yemekleri/#respond Sun, 23 Jul 2023 09:36:37 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20186

İslim Kebabı :

Patlıcan Kebap :

Palıcanlı Güveç :

Karnıyarık :

Hünkar beğendi :

Abant kebabı :

Ali nazik :

Patlıcan oturtma :

Patlıcanlı Orta ( Konya Mutfağı ) :

Tokat kebabı :

Tokat kebabı :

Şehzade Kebabı :

Patlıcan Tiridi :

Adıyaman Köfte :

( Patlıcan Kaplama – köfte mantolu patlıcan )

Meftune :

fırında patlıcan,

babagamuş,

köpoğlu,

nefis çileli kebap,

beli bükük patlıcan kebabı,

zeytinyağlı patlıcan,

patlıcan dolma,

Patlıcan silkme,

etli patlıcan yemeği,

patlıcan kebabı,

fırında kaşarlı patlıcan,

domates soslu ızgara patlıcan,

patlıcan mücver,

patlıcan dolgulu ekmek,

patlıcan ratatülle,

kıymalı patlıcan dolma,

tavuklu patlıcan sote,

patlıcan saksı kebabı,

patlıcan andoloz.

benye soslu patlıcan,

patlıcanlı makarna,

közlenmiş patlıcan çorbası,

patlıcan soslu kuzu pirzola,

yoğurt soslu ızgara patlıcan,

patlıcan lazanya,

patlıcan köftesi,

yoğurtlu patlıcan salatası,

narlı patlıcan salatası,

bademli patlıcan salatası,

sultan kebabı,

zade kebabı,

tavuklu parmak kebabı,

etli patlıcan kebabı,

sebzeli fırın köfte,

saksı kebabı,

karışık sebzeli musakka,

bostan kebabı,

konak kebabı,

parmak kebabı,

fırında kazan kebabı,

geleli kebabı.

Beykoz kebabı,

köz patlıcan kiş,

söğürmeli kebab,

fırında köfteli patlıcan,

bahçıvan kebabı,

etli patlıcan,

köfteli patlıcan kızartması,

kıymalı patlıcan yemeği,

fırında patlıcan köftesi,

tavuklu sultan kebabı,

patlıcan çorbası,

patlıcanlı mantar sote,

bezelyeli patlıcan kebabı,

unlu patlıcan kızartma,

tavuklu patlıcan güveç,

fırında kıymalı karnıyarık,

tavuklu türlü,

tavuklu patlıcan oturtma,

enginarlı patlıcan,

türlü,

sebzeli patlıcan kulesi,

peynirli patlıcan kızartma,

fırında kaşarlı şakşuka.

Köfteli kürdan kebabı,

etli taze patlıcan dolması,

fırında patlıcan musakka,

sebzeli şiş köfte,

köfte mantolu patlıcan,

fırında patlıcan kebabı,

şakşukalı kırmızı biber dolması,

patlıcanlı Gavurdağ salatası,

köfteli patlıcan sarma,

patlıcan beğendili volovan,

zeytinyağlı patlıcan yemeği,

zeytinyağlı yaz türlüsü,

tahinli patlıcan ezmesi,

sebzeli közleme kebap,

köz patlıcan çorbası,

közlenmiş kıymasız patlıcan köftesi,

patlıcanlı çarşaf böreği,

patlıcanlı pilav,

patlıcanlı tavuk salatası,

Zeytinyağlı patlıcan,

köz patlıcanlı karnıyarık,

manço usulü şakşuka,

yoğurtlu patlıcan salatası,

patlıcanlı buhara pilavı,

patlıcanlı göce köftesi,

patlıcan pabucaki,

patlıcan başkavurması,

köfteli patlıcan yahnisi,

patlıcan paça çorbası,

mercimekli patlıcan maale,

etli patlıcan dolması,

patlıcan dilme,

patlıcan böreği,

zeytinyağlı patlıcan silkmesi,

patlıcanlı tübyaz,

unlu patlıcan tavası,

patlıcan dövmeci,

yoğurtlu patlıcan köfte,

ekşili patlıcan köfte.

]]>
https://benimnotdefterim.com/etli-patlican-yemekleri/feed/ 0
Geleneksel Peynir Çeşitlerimiz https://benimnotdefterim.com/geleneksel-peynir-cesitlerimiz/ https://benimnotdefterim.com/geleneksel-peynir-cesitlerimiz/#respond Thu, 20 Jul 2023 12:27:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=4129

“Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı” der usta şair Cemal Süreya… Gerçekten de Türk mutfak geleneğinde günün ilk öğünü dünyada “Türk Kahvaltısı” tanımını hak edecek öneme sahiptir. Kahvaltı sofralarımızın baş köşesinde ise her biri damaklarda ayrı tat bırakan, birbirinden lezzetli çeşitleri ile kalpleri fetheden peynir bulunur. Türk mutfağında tatlı ve tuzlu birçok tarifin de ana malzemesi olan, yöresel ve geleneksel peynir çeşitlerimizi birlikte keşfedelim…

Ezine Peyniri

Geleneksel Türk kahvaltısının olmazsa olmaz bir ögesi olan Ezine Peyniri;  inek, koyun veya keçi sütünden yapılabilir. Sert veya yumuşak seçenekleri olan peynir, tam yağlı ya da yarım yağlı olarak üretilmektedir.

Ülkemizde unlu mamullere, salata çeşitlerine de konulan Ezine Peynirinin Çanakkale-Ezine ve Trakya genelindeki çeşitleri meşhurdur.

Tulum Peyniri

Tulum Peyniri ülkemizde çok yaygın tüketilir ve tat bakımından en zengin Türk peynirleri arasında yer alır. 

Olgun bir peynir çeşidi olan Tulum Peyniri, en az üç ile altı ay arası tulumlarda bekletilir. Ülkemizin her bölgesi kendine özgü bir tulum çeşidi üretir ve bu çeşitlerin her biri çok lezzetlidir.

Antep Peyniri

Antep Peyniri geleneksel olarak Gaziantep meralarında otlatılan küçükbaş hayvanların sütlerinden yapılan bir peynir çeşididir. Gaziantep’te “pişken” ya da “kelle” olarak da adlandırılmaktadır.

Üretiminde sadece koyun veya sadece keçi sütü kullanılabildiği gibi, %50 koyun ve %50 keçi sütü karışımı da kullanılabilmektedir. Antep Peyniri düzgün olmayan oval bir şekle sahiptir. Bu şekil peynirlerin geleneksel olarak avuç içerisinde şekillendirilerek üretilmesinden kaynaklanmaktadır.

Divle Obruk Peyniri

Divle Obruk Peyniri, Karaman Üçharman (Divle) Köyü ve çevre köylerin sınırları içerisinde yüzlerce şifalı otu bünyesinde barındıran bir floraya sahip yayla ve meralarda tamamen doğal yollarla beslenen koyun, keçi sütünden elde edilen ve genellikle çiğ sütten yapılan bir peynirdir.

Divle Peynirinin diğer peynirlerden farkı, peynir telemesinin yıkanması ve olgunlaştırmak amacıyla yörede bulunan ve içerisinde kendine özgü yerleşik bir küf florası bulunan obruk denilen mağaraya konmasıdır.

Civil Peyniri

Coğrafi işaretli peynirlerimizden biri olan Civil Peyniri yağı alınmış taze sütten üretilmektedir.

Hafif ekşi bir tadı olan Civil Peyniri, kahvaltı başta olmak üzere börek, makarna, omlet yapımında tercih edilen lezzetli peynirlerimizdendir.

Lor Peyniri

Lor Peyniri kolayca ufalanan, tuzsuz bir peynirdir. Hamurlu gıdaların yapımında, kahvaltılarda ve çeşitli baharat/otlarla karıştırılarak akşam yemeğinde meze olarak da tüketilebilir.

Lor, tuzsuz olmasından dolayı, kimi zaman tatlı yapımında da kullanılır.

Kars Kaşarı

Ülkemizde severek tüketilen özel bir peynirdir Kars Kaşarı. Peynirin yapımında kullanılan süt, yaklaşık 100 tanesi endemik olan 1600 civarında çiçekli bitkinin bulunduğu Kars ve Ardahan illerindeki meralarda otlayan hayvanların sütünden elde edilmektedir.

Bu nedenle gerek sütün kalitesi gerekse yapımı tekniği nedeniyle peynir çeşitleri arasında özel bir konumu vardır.

Örgü Peyniri

Ülkemizin birçok şehrinde yapılan Örgü Peyniri bileşim yönünden beyaz peynire, üretim teknolojisi açısından ise kaşar peynire benzemektedir.

Yüksek besin değeri ve kendisine özgü hoş bir aromaya sahip olan peynirin en önemli özelliği sıcak suda kaynatıldıktan sonra tipik saç örgüsü şeklinin verilmesidir.

Van Otlu Peyniri

Van Otlu Peyniri yapımında kullanılan süt genellikle koyun sütüdür. Bazen koyun sütüne inek, keçi sütleri de karıştırılmakta ve sütler çiğ olarak mayalanmaktadır.  

Van Otlu Peynirinde kullanılan otlar sirmo, heliz, mendo, siyabo, kekik ve yabani nanedir. Taze otlarla lezzetlenen Van Otlu Peyniri genelde ilkbahar aylarında üretilir. Peynirler 2 ya da 3 ay süresince olgunlaştırıldıktan sonra tüketime hazır hale gelmektedir.

Mihaliç Peyniri

Mihaliç peyniri ilk kez Osmanlı İmparatorluğu zamanında üretilmiş bir peynir türüdür. Mihaliç peyniri, kimi yörede keçi veya inek sütünden de üretilmektedir. 

Keskin ve tuzlu tadından ötürü, parmesan gibi, salata veya fırın ürünleri dahil olmak üzere birçok yemeğe ızgara olarak ilave edilir. Bununla birlikte, tıpkı diğer peynirler gibi, meze ve garnitürde de kullanılarak ana yemekleri tamamlar.

Konya Küflü Peyniri

Osmanlı döneminde savaşan askerlere zindelik için yedirilen ve kılıç yaralarını tedavi için kullanılan Konya küflü peynirin penisilin gibi güçlü bir antibiyotik olduğu bilinmekte.

Kars Gravyer peyniri

Peynir sevenlerin sıklıkla tercih ettiği peynir çeşitleri arasında yer alan Gravyer peyniri, dünya mutfağında oldukça önemli bir yere sahiptir. Oldukça lezzetli bir süt ürünü olan Gravyer peynirinin tarihi de oldukça eskilere dayanmaktadır. Yıllanmış emekler ile üretilen bu lezzetli peynir, insan vücudu için faydaları da saymakla bitmiyor.

]]>
https://benimnotdefterim.com/geleneksel-peynir-cesitlerimiz/feed/ 0
Eflatunpınar Hitit Su Anıtı – Konya https://benimnotdefterim.com/eflatunpinar-hitit-su-aniti-konya/ https://benimnotdefterim.com/eflatunpinar-hitit-su-aniti-konya/#respond Thu, 20 Jul 2023 10:59:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=4712

Eflatunpınar Hitit Su Anıtı, Konya İli, Beyşehir İlçesi, Sadıkhacı Beldesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Hititler, dünya uygarlık tarihinde yaklaşık bin yıllık egemenlik döneminde devlet yapısını, sosyal, ekonomik ve dini hayatı yansıtan çeşitli somut kültür varlıkları bırakmışlardır.

Söz konusu kültür varlıklarının şekillenmesinde ihtiyaçlar ve inançlar en önemli faktörler arasındadır. Suyun bir merkezde toplanarak ihtiyaç oranında kullanılması, böylece iyi bir su rejiminin uygulanması tarım toplumlarında ekonomik hattın önemli bir parçası olup, Eflatunpınar Hitit Su Anıtı, Hititler’den sonra da fonksiyonunu kaybetmeden bugüne kadar ayakta kalabilen bu sistemin en güzel örneğidir. 

Anıt MÖ 13’üncü yüzyılın son çeyreğine tarihlendirilmektedir. Eflatunpınar Anıtı’nın Büyük Kral Tuthaliya IV dönemine ait olduğu düşünülmektedir.

Özgün taş işçiliği, kabartmalardaki kompozisyon ve bir açık hava tapınağı olarak düzenlenmesi ile Hitit Uygarlığı’nın diğer kaya anıtlarından ayrılan Eflatunpınar Anıtı, doğal kaya üzerine yapılmamış, birbirine uygun olarak kesilmiş andezit blokların titizlikle birleştirilmesi ile inşa edilmiştir.

Doğal bir su kaynağı üzerinde yapılmış büyük bir havuz ve dikdörtgen formda şekillendirilmiş kayalar üzerine kabartma tekniğinde yapılmış tanrı ve tanrıça figürlerinden oluşmaktadır.

Havuzun duvarına paralel yatay su kanalları suyun havuz içerisine akmasını sağlayarak dönemin su tesisatı ile su teknolojisi hakkında da önemli bilgiler vermektedir. 

2014 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne Hitit Kutsal Su Tapınağı olarak dahil edilmiştir. Listeye dahil edilmesindeki Üstün Evrensel Değerler Gerekçesi: Eflatunpınar su havuzunun özelliği, akan suların merkezi havuz sistemi ile toplanarak, gerektiği zaman tasarruflu bir şekilde kullanılan nadir su sistemlerinden biridir. Bu anıt sadece görünüş itibariyle, düzeniyle ve ikonografi yapısıyla ender anıtlardandır, aynı zamanda da yapımı esnasında kullanılan teknoloji ve sanatkarlık bakımından da çok nadide bir anıttır.

]]>
https://benimnotdefterim.com/eflatunpinar-hitit-su-aniti-konya/feed/ 0
Maraş Dondurması – Kahramanmaraş https://benimnotdefterim.com/maras-dondurmasi-kahramanmaras/ https://benimnotdefterim.com/maras-dondurmasi-kahramanmaras/#respond Thu, 20 Jul 2023 08:43:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=2824

Maraş Dondurması, Kahramanmaraş ili sınırları içinde yetişen kekik, keven, sümbül ve çiğdem gibi çiçeklerle beslenen keçilerin sütleri,  salep ve dondurma ustalarının mahir elleriyle yapılır.

Maraş Dondurması, rivayete göre, Osmanlı döneminde, saraylarda “karsambaç” adı verilen bir tür buzlu tatlının uzantısı olarak keşfedilmiştir. Yörede Maraşlı Osman Ağa diye bilinen ve Osmanlı saraylarına ve asil konaklarına yabani orkide (salep) satan bir esnaf, bir gün satış bittikten sonra artan salebi, şeker ve süt karışımı olarak kara gömer.

Ertesi gün baktığında, salebin kıvamındaki değişiklik dikkatini çeker; süt, salep ve şeker karışımının yoğunluk kazandığını ve sakız gibi uzadığını görünce, farklı bir lezzet olduğunun farkına varır ve kendi çevresinde birçok kişinin bu yeni bulunan gıda maddesini tadıp beğenmesi ile “salepli karsambaç” olarak fazlası ile talep gören Maraş Dondurması doğmuş olur.

Maraş Dondurması, Türkiye’de üretilen dondurmalar arasında, nispeten düşük hacim genişlemesi, kendine özgü hoş lezzeti (tat ve koku) ve aroması, özlü, biraz çiğnenebilen elastik (sert, esnek) tekstürü, homojen parlak beyaz rengi, erimeye karşı dayanıklı olması ve düşük sıcaklıkta ( -18 °C ve/veya altındaki sıcaklıkta) niteliklerini uzun süre muhafaza etmesi ile farklılaşmaktadır. Bu lezzetli süt ürünü şehrin adı ile özdeşleşerek adeta sembolü haline gelmiş, Türk tatlı kültüründe çok önemli bir yer edinmiştir.

Yapımında kullanılan keçi sütü ve salebin oluşturduğu farklı tat ve aroma yanında, Maraş Dondurmasını farklı kılan bir diğer özellik yapımında sarf edilmesi gereken ustalık ve beceridir.

Maraş Dondurması, kendine has özelliklerini ancak Kahramanmaraş yöresi içinde üretilen keçi sütü kullanıldığı takdirde kazanabilmektedir. Zira anılan keçi sütünün esas nitelik ve özellikleri Kahramanmaraş yöresine özgü doğal unsurlardan kaynaklanmaktadır. Maraş Dondurması sadece keçi sütü, salep ve şeker kullanılarak imal edilmektedir. 

]]>
https://benimnotdefterim.com/maras-dondurmasi-kahramanmaras/feed/ 0
Sema – Mevlana Müzesi https://benimnotdefterim.com/sema-mevlana-muzesi/ https://benimnotdefterim.com/sema-mevlana-muzesi/#respond Tue, 11 Jul 2023 11:42:20 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20100

]]>
https://benimnotdefterim.com/sema-mevlana-muzesi/feed/ 0
Matbah – Mevlana Müzesi https://benimnotdefterim.com/matbah-mevlana-muzesi/ https://benimnotdefterim.com/matbah-mevlana-muzesi/#respond Tue, 11 Jul 2023 11:15:30 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20090

]]>
https://benimnotdefterim.com/matbah-mevlana-muzesi/feed/ 0
Türkiye’nin derin güzellikleri kanyonlar ! https://benimnotdefterim.com/turkiyenin-derin-guzellikleri-kanyonlar/ https://benimnotdefterim.com/turkiyenin-derin-guzellikleri-kanyonlar/#respond Sun, 09 Jul 2023 14:00:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=1128

1. Dünyanın en derin ve geçişi en zor kanyonlarından biri Valla Kanyonu

Kastamonu’nun Pınarbaşı ilçesinde bağlı Muratbaşı Köyü Kanlıçay mevkiinden girilen Valla Kanyonu, Cide’ye doğru 12 kilometre uzanıyor. Dünyanın en derin ve geçişi en zor kanyonlarından biri olan Valla Kanyonu, yükseklikleri 800-1200 metre arasında değişen uçurumlara sahip. Kanyon bu özellikleriyle fotoğraf, rafting ve trekking tutkunlarını cezbediyor. Valla Kanyonu aynı zamanda ekstrem dağcılık ile ilgilenenler için sayısız parkur barındırıyor. Belirtmemiz gerekir ki özelliklerinden dolayı kanyon biraz tehlikeli. Bu nedenle burada yapacağınız her aktivite için izin almanız ve kanyonu rehber eşliğinde gezmeniz gerekiyor. Rehberle gezmek istemezseniz eğitim alarak kanyonu kendiniz keşfedebilirsiniz. Eğitimle birlikte kanyon hakkında bilgi edinebilir, iple iniş ve suyla mücadele etme teknikleri konusunda kendinizi geliştirebilirsiniz. Ayrıca buraya gelmişken yine Pınarbaşı sınırları içerisinde bulunan ve Küre Dağları Milli Parkı içerisinde yer alan Horma Kanyonu’nu da ziyaret etmenizi tavsiye ederiz. Yine Kastamonu’da Valla Kanyonu’nu gezdikten sonra yaklaşık 90 kilometre uzaklıktaki Safranbolu Kanyonu olarak da bilinen Tokatlı Kanyonu’nu ziyaret edebilirsiniz. Valla Kanyonu’nun tadını çıkardıktan sonra Karadeniz’in en güzel şehirlerinden biri olan Kastamonu’yu gezmek isteyebilirsiniz.

2. Raftingle ünlü Köprülü Kanyon

Köprülü Kanyon, içerisinden dünyaca ünlü Köprüçay Irmağı’nın geçtiği, milli park olarak ilan edilen adeta bir doğa harikası. Bu Antalya kanyonu, 14 kilometre uzunluğu ve 100 metreyi aşan duvar yüksekliğiyle Türkiye’nin en uzun kanyonlarından biri. Dolayısıyla her bölümünde farklı etkinliklere ortam hazırlıyor. Türkiye’deki en büyük kanyonlardan biri olan Köprülü Kanyon’da başta rafting olmak üzere doğa yürüyüşleri, dağcılık ve doğa gözlemleri yapabilirsiniz. Aksiyon aramıyorsanız kanyon kenarındaki dinlenme yerlerinden faydalanarak huzuru bulabilirsiniz. Uzun süreli bir kanyon ziyareti planlıyorsanız ırmağın iki yanında konumlanan çadır alanlarında kamp kurabilir, milli park sınırları içinde kalan bungalov evleri değerlendirilebilirsiniz. Köprülü Kanyon’a gelmişken Antalya’yı da gezmeyi unutmayın.

3. Tesadüfen keşfedilen Tazı Kanyonu

200 ila 400 metre yükseklikten aşağıya bakmak herkesin cesaret edebileceği bir şey değil! Korku tanımayan bazı gezginler cesaret etmiş ve tesadüf eseri keşfetmiş Tazı Kanyonu’nu. Köprülü Kanyon’un ününü henüz geçememiş ancak özellikle son yıllarda ziyaretçisi oldukça bol. Antalya kanyonları arasında son yıllarda en popüler olanlardan biri olan Tazı Kanyonu’nda doğa yürüyüşleri, kaya tırmanışı yapabilir, fotoğraf çekebilir, kamp kurabilirsiniz. Kaya tırmanışı yaparken sivri uçlu çatlak kayalıklara dikkat edin. Doğa yürüyüşü sırasında yaban keçisi, tavşan, kartal, kaya güvercinine rastlayabilirsiniz.

4. Gökyüzünü göremeyecek kadar dar ve yüksek alanlarıyla ünlü Saklıkent Kanyonu

Muğla’nın Seydikemer ilçesinin Antalya sınırında bulunan Saklıkent Kanyonu, Türkiye’nin en meşhur kanyonlarından biri. Antalya kanyonları arasında en bilinenlerden biri olan Saklıkent’in hikâyesi de oldukça ilginç. Kanyon, 1980’li yıllarda bir çoban tarafından keşfedilmiş. Binlerce yıl öncesinde gerçekleşen bir jeolojik çatlamayla oluştuğu tahmin edilen kanyonun uzunluğu 18 kilometre, yüksekliği ise bölgeye göre 200-600 metre arasında değişiyor. Ancak Saklıkent Kanyonu, öyle ilginç bir yer ki, bazı yerlerde kaya aralıkları 2 metreye kadar daralıyor ve buralardan gökyüzünü görmek neredeyse imkânsız hale geliyor. Saklıkent Kanyonu’nda sizi ilk önce, kuvvetlice akan Eşen Çayı karşılıyor. Demir iskeleye döşenen tahta merdiven üzerinde yürüyerek kayaların altından vücudunuzu hafifçe ıslatan tertemiz kaynak sularına ulaşmanız mümkün. Dilerseniz kanyonda suların üzerine kurulmuş divanlarda soluklanabilir, ayaklarınızı buz gibi suda serinletirken gözleme ya da alabalık yiyebilirsiniz. Dilerseniz de kanyonda ilerleyerek gizli cennetleri keşfedebilir ya da coşkulu sularda rafting yapabilirsiniz.

5. Tarih ve doğanın birleştiği yer: Arapapıştı Kanyonu

Aydın’da yer alan Arapapıştı Kanyonu (İnceğiz Kanyonu), Kemer Barajı’nı besleyen Akçay’ın aşındırmasıyla oluşmuş. 380 metre yüksekliği, 6 kilometre uzunluğuyla dikkat çeken kanyonun diğerlerinden farkı; kanyon içinde hem tarih hem de doğayı birlikte keşfedebilmeniz. Öyle ki Arapapıştı Kanyonu, doğal mağaralar, manastır, antik dönemden kalma kalıntıları ve kaya mezarlarını barındırıyor. Buraya bir not eklemekte fayda var: Daha fazla tarihi yer gezmek isterseniz bölgeye yakın antik kentleri planınıza dahil edebilirsiniz. Denizli uçak bileti alarak hem bu antik kentlere hem de Arapapıştı Kanyonu’na ulaşabilirsiniz. Arapapıştı’na gittiğinizde tekne ve kanolarla gezinti yapmayı da nutmayın. Gezinize balıkçıl kuşları ve karabataklar eşlik edebilir. Harika bir manzara içinse Arapapıştı Kanyonu seyir tepesine mutlaka çıkın.

6. Uzunluğuyla dünya listelerinde yer alan Ulubey Kanyonu

Uşak’ın Ulubey sınırlarında yer alan Ulubey Kanyonu, dünyanın ve Türkiye’nin en uzun kanyonlarından biri. Öyle ki, ABD’deki Grand Kanyon’dan sonra 77 kilometrelik uzunluğuyla dünyanın en uzun ikinci kanyonu olarak biliniyor. Aynı zamanda Türkiye’nin en uzun kanyonu. Kanyonun, Büyük Menderes grabeninin çökmesiyle yaklaşık 500 yılda oluştuğu biliniyor. Yüksekliği 140-170 metreye ulaşan kanyonun, genişliği ise 100-500 metre arasında değişiyor. Kanyon, bir ana kanyon ve ona bağlanan onlarca yan kanyondan oluşuyor. Rüzgâr ve suyun aşındırmasıyla şekillenen kayaçlar, huni biçimindeki karstik tepeler ve teras şekilli duvar yapısı oldukça etkileyici. Türkiye’deki en büyük kanyonlardan biri olan Ulubey Kanyonu’na, toprak yollardan arazi aracıyla ya da yürüyerek inebilirsiniz. Banaz Çayı’nda dönem dönem uygun olan su sporlarına katılabilir, kayalıklarda tırmanış yapabilirsiniz. Eğer uzun bir keşif programı yaptıysanız Uşak merkezde ya da kanyon bölgesindeki bungalov evlerde konaklayabilir, kanyona hakim tepelerde çadır kurabilirsiniz. 

7. Her yerini yürüyerek keşfedebileceğiniz kanyon: Saklıkapı

Elazığ’ın Baskil ve Keban ilçe sınırları arasında bulunan, Karakaya Baraj Gölü kıyısından başlayıp 4 kilometrelik hat boyunca uzanan Saklıkapı Kanyonu da tesadüfen bulunan kanyonlardan. 20-200 metre arasında değişen yüksekliği, yarım metreye kadar daralan karstik oluşumları ve farklı bitki çeşitliliğiyle özellikle son zamanlarda birçok kişinin ilgisini çekiyor. Kanyonu diğerlerinden ayıran en büyük özellik, tamamının yürünerek tamamlanabilir olması. Saklıkapı Kanyonu ile neredeyse aynı noktada yer alan Karaleylek Kanyonu ise sarp kayalıkları, karstik mağara oluşumları, tarihi mağara yerleşimleri ile dikkat çekiyor.

8. Dünyanın sayılı kanyon vadilerinden: Cehennem Deresi Kanyonu – Artvin

Cehennem Deresi, Artvin’in, Ardanuç ilçesinin yakınlarında yer alıyor. Dağlar arasında oluşan ve dünyanın sayılı kanyon vadileri arasında olan Cehennem Deresi; 500 metre uzunluğunda, 70 metre genişliğinde ve yaklaşık 200 metre yüksekliğinde. Kanyona gitmek için zorlu yollara kendinizi hazırlayın. Çünkü taşlı ve dik patikalardan geçip, tek kişinin bile zor sığacağı yollardan geçmek zorunda kalacaksınız. Artvin’de yaylalar başta olmak üzere gezebileceğiniz çok yer var.

9. Şahinkaya Kanyonu – Samsun

Kızılırmak üzerine kurulu olan Altınkaya Baraj Göleti üzerinde bulunan ve Vezirköprü’ye 13 km uzaklıkta bulunan Şahinkaya Kanyonu Altınkaya Barajının en derin yeri olma özelliği ile dikkat çekmektedir.

Yaklaşık 1500 metre uzunluğunda olan kanyon, Kızılırmak’ın turkuaz rengi sularının üzerinde göz kamaştırmakta ve heybetiyle görenleri büyülemektedir.

10. İncesu Kanyonu – Çorum

İncesu Kanyonu Ortaköy İlçesi İncesu Köyündedir.

Özellikle tek giriş ve çıkışı bulunan İncesu Kanyonu,12,5 km uzunluğunda ve 40-60 metre arasında değişen bir genişliğe sahiptir.

Kanyonun her iki yamacı sarp kayalık olup yer yer ormanlık alanlara rastlamak mümkündür.

Rafting ve doğa yürüyüşleri için uygun özellikler taşıyan kanyon, doğa severler için güzel vakit geçirebilecekleri fırsatlar sunmaktadır.

11. Yazılı Kanyon Tabiat Parkı – Isparta

Sütçüler İlçesi’ne 20 km uzaklıkta bulunan Yazılı Kanyon Tabiat Parkı, 600 hektarlık bir alanı kapsamaktadır.

Kanyonun yan duvarlarında Bizans dönemine ait ibadet yapılan bölümler, sunak yerleri ve yazıtlar bulunmaktadır. Bu yazıtlar nedeniyle kanyona “Yazılı Kanyon” denilmiştir.

Tabiat parkı, zengin bitki örtüsü ve seyrine doyum olmayan eşsiz doğal güzellikleriyle turistler tarafından ziyaret akınına uğramaktadır.

Tarihi “Kral Yolu”nun da geçtiği kanyon, tapınak ve kaya yazıtları ile tarihi bir öneme sahiptir.

12. Çatak Kanyonu – Kastamonu

Kastamonu’nun en önemli turizm değerlerinden olan Çatak Kanyonu, merkeze 7 kilometre uzaklıktadır. 6 kilometresi araç ile 1 kilometresi dağ içindeki yürüyüş parkurundan ilerlenerek kanyonun 900 metre yüksekliğe sahip gözetleme noktasına ulaşılmaktadır.

Gözetleme noktasından kilometrelerce uzayan kanyonu seyretmek büyük bir keyiftir.

Kanyon, Çatak Köprüsü’nün 1-2 km aşağısından başlamakta ve Nalbantoğlu köyünde kesintiye uğrayıp, İnönü’ne kadar tekrar kesintisiz devam etmektedir.

13. Sapadere Kanyonu – Antalya

Alanya İlçesi’nin doğusunda, Sapadere Köyü’nde bulunan Sapadere Kanyonu, 750 metre uzunluğunda olup yaklaşık 400 metre yüksekliğe sahiptir.

Sapadere Çayı’nın çıkış noktasında bulunan kanyon, inşa edilen yürüyüş yolu ve mesire yerleri ile ilgi çekici bir turizm alanı haline getirilmiştir.

Alanya’nın yaz sıcağından kurtulup bir nebze olsun serinlemek isteyenlerin uğrak yeri haline gelen Sapadere Kanyonu görülmeye değer bir doğa harikasıdır.

14. Kapıkaya Kanyonu – Adana

Karaisalı İlçesi sınırları içerisinde Kapıkaya Köyü’nde yer alan Kapıkaya Kanyonu Adana’ya 72 km, Karaisalı ilçe merkezine 5 km uzaklıkta yer almaktadır.

Yaklaşık 200 metre yüksekliğinde olan kanyonun ortasından Niğde-Ulukışla’dan doğan Çakıt Çayı geçmektedir.

Kapıkaya Kanyonu doğa yürüyüşü, yamaç tırmanışı ve fotoğraf meraklılarının mutlaka görmeleri gereken doğal bir güzelliktir.

7.250 metre yürüyüş güzergahı bulunan kanyonun dört yüz metresinde güvenlik amaçlı korkuluk bulunmaktadır.

]]>
https://benimnotdefterim.com/turkiyenin-derin-guzellikleri-kanyonlar/feed/ 0
Divriği Ulu Cami Ve Darüşşifası – Sivas https://benimnotdefterim.com/divrigi-ulu-cami-ve-darussifasi-sivas/ https://benimnotdefterim.com/divrigi-ulu-cami-ve-darussifasi-sivas/#respond Sun, 09 Jul 2023 06:06:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=488

Divriği ve civarında en erken yerleşim Hititler Dönemi‘ne kadar inmektedir. Cami yöre Mengücekoğulları’nın yönetimi altında olduğu dönemde Ahmet Şah ve eşi Turan Melek tarafından camisi ile birlikte 1228-1229 yıllarında yaptırılmıştır. İslam mimarisinin bu başyapıtı iki kubbeli türbeye sahip bir cami ve ona bitişik bir hastaneden oluşmaktadır. Yapılar, mimari özelliklerinin yanı sıra, sergilediği zengin Anadolu geleneksel taş işçiliği örnekleriyle UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer almaktadır. Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası Türkiye’nin bu listeye giren ilk mimari yapısıdır.

Mimarı Ahlatlı Hürremşah’ın elinde 1228 yılında şekil alan Divriği Ulu Cami, plan tipi ve süsleme özellikleri bakımından benzeri olmayan bir eserdir. Camiye bitişik olarak inşa edilen iki katlı, avlulu ve eyvanlı bir yapı olan Darüşşifa, hastaların su sesi ile sağlıklarına kavuştuğu bir hastane olarak benzersiz özelliklere sahiptir.

Ulu Cami ve Darüşşifa, dıştan yalın bir mimari görünüme sahiptir. Ancak Darüşşifa Taç Kapısı, Cami Kuzey Taç Kapısı, Cami Batı Taç Kapısı ve Şah Mahfili Taç Kapısı’nın her biri birbirinden farklı eşsiz bezemeleri ile göz kamaştıran birer mimarlık ve mühendislik harikası niteliğindedir.

Yapının tüm taç kapılarındaki üç boyutlu, asimetrik, bitkisel ve geometrik figürler özgün bir betimleme anlayışıyla heykele yakın yüksek kabartma tekniğinde coşkun bir biçimde işlenmiştir. Taşın adeta bir dantel gibi işlendiği Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası’ndaki bu barok mimari üslubun Türk ve İslam Sanatı‘nda bir başka benzeri yoktur. Taç kapılarda olduğu gibi cami içindeki her sütun, sütun kaidesi ve sütun başlığı ile kubbe içi tavan süslemeleri de ayrı üslup ve bezeme örneklerini sergilemektedir.

Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası

]]>
https://benimnotdefterim.com/divrigi-ulu-cami-ve-darussifasi-sivas/feed/ 0
Artvin Yöresel Yemekleri – Artvin Mutfağı https://benimnotdefterim.com/artvin-yoresel-yemekleri-artvin-mutfagi/ https://benimnotdefterim.com/artvin-yoresel-yemekleri-artvin-mutfagi/#respond Fri, 07 Jul 2023 19:17:00 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=20002

]]>
https://benimnotdefterim.com/artvin-yoresel-yemekleri-artvin-mutfagi/feed/ 0
Aydın Yöresel Yemekleri – Aydın Mutfağı https://benimnotdefterim.com/aydin-yoresel-yemekleri-aydin-mutfagi/ https://benimnotdefterim.com/aydin-yoresel-yemekleri-aydin-mutfagi/#respond Fri, 07 Jul 2023 19:15:46 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=19999

]]>
https://benimnotdefterim.com/aydin-yoresel-yemekleri-aydin-mutfagi/feed/ 0
Nevşehir Yöresel Yemekleri – Nevşehir Mutfağı https://benimnotdefterim.com/nevsehir-yoresel-yemekleri-nevsehir-mutfagi/ https://benimnotdefterim.com/nevsehir-yoresel-yemekleri-nevsehir-mutfagi/#respond Fri, 07 Jul 2023 19:14:04 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=19994

Testi Kebabı – Nevşehir

Doğranmış etlerin, domates, sarımsak, karabiber ve sivri biber ile harmanlanarak testinin içerisine yerleştirilmesi, içine tereyağı dökülmesi ve ağzının hamur ile kapatılması aşamalarıyla hazırlanan bir lezzet olan testi kebabı, 2 saat boyunca piştikten sonra kırılarak servis edilmektedir. Testi Kebabı, şehrin ilk sırada yenen yemekleri arasındadır ve dünya çapında bir üne sahiptir.

Düğü Çorbası – Nevşehir

Bu çorba adını Düğü bulgurundan almaktadır. Salça ve tereyağı kavrulduktan sonra üzerine su ilave edilip, son olarak ince bulgurun ilave edilmesi ile hazırlanmaktadır.

Tandır Fasulyesi ( Ağpakla ) – Nevşehir

Yörede kuru fasulyeye ağpakla denir. Beyaz fasulye, yağ ve kemikli et karışımı bir çömleğe konur. Çömlek yufka ekmeğinin pişirildiği tandıra gömülür. Gömülü olduğu yerde üç dört saat pişer.

Yaprak Sarma – Nevşehir 

Üzüm bağları ile meşhur Nevşehir’in asma yaprakları da oldukça lezzetlidir. Bu nedenle yaprak sarma, şehrin birçok restoranının menüsünde yer almaktadır.

Soğanlama – Nevşehir 

Yayvan bir tencerede yağ ile kavrulan soğanlara yeşilbiber ve domates ilave edilmektedir. Daha sonra karışıma sıcak su ve tuz ilave edilerek pişmeye bırakılmaktadır. Soğanlar yumuşadıktan sonra üzerine yumurta kırılan ve bir müddet daha pişirilen bu lezzet, hemen tüketilmelidir.

Sütlü Çorba – Nevşehir 

Kaynatılan bulgura süt ilave edilerek hazırlanan sütlü çorba turistlerin en çok dikkatini çeken yemekler arasında yer almaktadır.

Ayva Dolması – Nevşehir 

Ayvalar oyulduktan sonra düğü ve kıyma karışımı ile doldurularak hazırlanan Ayva Dolması, şehrin genel lezzetleri arasında yer almaktadır.

Köftür – Nevşehir 

Bir nevi üzüm lokumu olan Köftür, Anadolu jelibonu olarak anılmaktadır. Üzüm suyu, un ve nişasta ile hazırlanan bu lezzet, şekersiz olduğu için aynı zamanda sağlıklı bir tatlıdır.

Kuru Kaymak – Nevşehir 

Sütten yapılmış bir gofreti andıran kuru kaymak, sütün kaynatılması, dinlendirilmesi, kaymağın kurutulması aşamaları ile hazırlanan bu lezzetin yapımı 5 gün sürmektedir.

Nevşehir’in Derinkuyu ilçesinin Kaymaklı Köyü’nde üretilen bu lezzet, köyün tescilli lezzetleri arasında yer almaktadır.

Nohutlu Yahni – Nevşehir 

Koyun eti, soğan ile birlikte kavrulmaktadır. Önceden hazırlanmış olan dana eti, soğan, tereyağı, zeytinyağı, tuz, karabiber, pul biber ve kimyon nohut ile birlikte çömleğe yerleştirilmektedir. Et suyu ve suyu ile birlikte biber salçası ve domates salçası ilave edilmektedir. Bu karışım tandırda pişirildikten sonra servise sunulmaktadır.

Kayısı Dolması: Nevşehir yemeklerinin çoğunda olduğu gibi çömlekte yapılan yemeklerin arasında kayısı dolması da yer almaktadır. Tatlı kayısı ve et parçalarından oluşturulan bu lezzet piştikten hemen sonra tüketilmesi gereken, şehrin en zor yemeklerinden biridir.

Sızgıt: Dana eti, koyun et ve böbrek yağı karıştırılarak yapılan Sızgıt, şehrin en farklı yemekleri arasında yer almaktadır.

Şarap: Kapadokya bölgesinin üzümlerinden üretilen ve mahzenlerinde saklanarak yıllanan şaraplar, dünyaca ünlü lezzetler arasında yer almaktadır. Bölgede pek çok şarap türü üretilmekte ve hepsini tatma imkanı bulunmaktadır.Nevşehir’de muhteşem manzaraları ile sizi uzaklara götürecek gezi rehberi için Nevşehir gezi rehberi sayfamızı kontrol etmeyi unutmayın

Nevşehir Tavası: Bir tavaya sivribiber, kuşbaşı et, domates ve sarımsak dizilmektedir. En üst kata ise ince doğranmış kuyruk yağı ve tuz ilave edilmektedir. Odun ateşinde pişirilen bu yemeğin pişme süresi yaklaşık olarak 2 saattir.

Dolaz – Nevşehir 

Yumurta, un, su ya da süt karıştırılarak yağda kavrularak hazırlanmakta olan Dolaz, servis edilirken üzerine bal veya şeker kestirmesi dökülmektedir.

Ağpakla: Nevşehir’de kuru fasulyeye Ağpakla denmektedir. Beyaz fasulye, kemikli et ve yağ karışımı çömleğe yerleştirilmektedir. Yufka ekmeğinin piştiği tandıra gömülen çömlekte 4 saat boyunca pişerek hazırlanmaktadır.

Dıvıl: Haşlanmış patatesin bulgur ile yoğrularak küçük köfteler haline getirilmesi ile hazırlanan Dıvıl, kızartılarak servis edilmektedir.

Gendirme: Salça, soğan ve tereyağı kavrulduktan sonra içine yarma eklenerek hazırlanmaktadır. Bu sırada kurutulmuş kemik çömleğin içine konmakta, daha sonra üstüne kavrulmuş yarma ve su eklenmektedir. Gendirme de tandırda pişen yemekler arasında yer almaktadır.

Çömlek Fasulyesi: Ocakta haşlanan kuru fasulye, doğranmış etlerle birlikte çömleklerin içerisine yerleştirilmektedir. Üzerine bir miktar su döküldükten sonra, közde pişirilmektedir. Daha sonra üzerine salça ve soğan eklendikten sonra tekrar pişirilen bu yöresel lezzet, şehrin en çok tüketilen yemekleri arasında yer almaktadır.

]]>
https://benimnotdefterim.com/nevsehir-yoresel-yemekleri-nevsehir-mutfagi/feed/ 0
Hemipleji Nedir? Hemipleji Rehabilitasyonu & Tedavisi https://benimnotdefterim.com/hemipleji-nedir-hemipleji-rehabilitasyonu-tedavisi/ https://benimnotdefterim.com/hemipleji-nedir-hemipleji-rehabilitasyonu-tedavisi/#respond Mon, 03 Jul 2023 10:03:39 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=19953

Halk arasında inme olarak da bilinen hemipleji, beyin damarlarının tıkanması sonucu ortaya çıkan ve vücudun sağ ya da sol bölgesini etkileyen sinir sistemi hastalığıdır. Hastalarda hareket kaybına ya da azalmasına neden olan hemiplejide hasarın şiddetine göre farklı duyusal kayıplar da görülebilmektedir. Her yaş grubunda görülebilen hemipleji genel olarak fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarıyla tedavi edilmektedir.

Hemipleji Nedir?

Beyni besleyen damarların yırtılması ya da tıkanması sonucunda bedenin sağ veya sol bölgesinde nöromusküler fonksiyon kaybı yaşanmasına neden olan sinir ve kas sistemi bozukluğu hemipleji nedir sorusunun cevabıdır. Beynin sol tarafında meydana gelen hasarlar vücudun sağ tarafını, sağ tarafında meydana gelen hasarlar ise vücudun sol tarafını etkilemektedir. Dünya genelinde en sık karşılaşılan beyin ve sinir sistemi bozukluklarından biri olan hemipleji daha çok orta yaş ve üzerinde görülse de her yaş grubu risk altındadır.

Tek taraflı hareket kaybı ya da azalmasıyla birlikte beyin hasarının şiddetine göre farklı semptomlarla da birleşebilmektedir. Görme bozuklukları, konuşma bozuklukları (motor afazi), ataksi, hafıza ile ilgili problemler, el ve ayakların sınırlı kullanımı, idrar tutamama gibi bağırsak fonksiyonlarını kontrol edememe gibi semptomlar da hemipleji ile birleşebilmektedir. Erken evrede müdahale edilen hemipleji bazı vakalarda geçici olsa da genel olarak kalıcı seyretmektedir.

Hemipleji, vücudun etkilenen yarısına ve etki alanına göre çeşitlenmektedir. Sol hemipleji hafıza ve algı problemleriyle karakterizedir. Hastalar genellikle düşünmeden hareket etmekte ve günlük hayatlarında sıkıntı yaşamaktadır. Sağ hemipleji ise konuşma bozuklukları ve yutma fonksiyonunda yaşanan kayıplarla karakterizedir. Bu tip hemiplejide görsel hafıza ve algıda sıkıntı görülmemektedir. Kasların aşırı kasılması ve hareket anormallikleri ise spastik hemipleji vakalarında görülmektedir. Bu tip hemipleji semptomların görüldüğü bölgede ağrıya da neden olabilmektedir. Oldukça nadir karşılaşılan alternan hemipleji ise bir çocukluk çağı hastalığıdır. Genellikle ayda birkaç kez gerçekleşen hemipleji atakları bir süre sonra geçmektedir. Zaman içinde motor becerilerde kayıp ve psikososyal bozukluklar görülebilmektedir. Serebral hemiplejiye beyin lezyonları neden olurken spinal hemiplejiye ise omurga lezyonları neden olmaktadır. Yüz hemiplejisinde ise yüzün sağ ya da sol tarafında felç görülmektedir.

Hemipleji Nedenleri

Beyin kanaması, beyin damarlarında meydana gelen hasarlar ve tıkanmalar, beyin damarlarının kansız kalmasına neden olan hemoraj ve iskemi en sık karşılaşılan hemipleji nedenleri arasında bulunmaktadır. Bununla birlikte beyin tümörleri, kafa travmaları, serebrovasküler bozukluklar, koroner arter ve atrial fibrilasyon gibi kalp hastalıkları ve beyinle ilgili cerrahi operasyonlar da sık karşılaşılan hemipleji nedenlerinden bazılarıdır.

Hemiplejinin diğer risk faktörleri şu şekildedir:

  • Beyin kanaması ya da anevrizma,
  • Travmatik beyin hasarları,
  • Hipertansiyon,
  • Obezite,
  • Diyabet,
  • İskemik atak,
  • Yüksek kolesterol,
  • Kalple ilgili rahatsızlıklar,
  • İleri yaş,
  • Sigara ve alkol kullanmak,
  • Hareketsiz (sedanter) yaşam tarzı,
  • Kalıtımsal faktörler.

Hemipleji Belirtileri

Hemipleji belirtileri hasarların yerine, şiddetine ve büyüklüğüne göre hastadan hastaya değişiklik göstermektedir. Bununla birlikte hemiplejinin genel belirtileri şu şekildedir:

  • Sağ ya da sol taraf yüz, kol ve bacaklarda uyuşukluk hissi, hissizlik, dokuda sertlik, kuvvet kaybı ya da hareket kaybı veya hareket fonksiyonlarında azalma,
  • Yürümede ve ayakta durmada güçlük yaşama ve denge bozuklukları,
  • Duyu bozuklukları,
  • Konuşmada güçlük yaşama,
  • Hafıza kayıpları,
  • Yer ve zaman kavramlarını algılamada güçlük yaşama.

Hemipleji Tedavisi

Hemipleji tedavisinde öncelikle tek taraflı felce eden olan faktörlerin iyileştirilmesi amaçlanmaktadır. Bununla birlikte fizik tedavi ve rehabilitasyon hemipleji tedavisi için uygulanan en etkili yöntemdir. Özellikle beyin kanaması ya da damar tıkanmalarında ilaçlı tedavi uygulanarak hasarın önüne geçmek amaçlanmaktadır. İlaçlı tedaviyle kontrol altına alınan hasarların ardından hastaların genel sağlık durumuna uygun olarak hemipleji rehabilitasyonu uygulamalarına geçilmektedir. Özellikle hastaların tıbbi geçmişlerinde beyin hasarı olmaması ve genç olmalarının yanı sıra bağırsak fonksiyonlarında sorun olmaması ve algı ve zihinsel problemlerin bulunmaması fizik tedavi uygulamalarından daha başarılı sonuçlar elde edilmesini sağlamaktadır.

Hemipleji fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarının erken evrede başlatılması da önemlidir. Geç kalınan tedavilerde hemiplejiden kaynaklanan kemik erimesi, bası yaraları, toplardamarda iltihaplanmalar ve bağırsak fonksiyonlarında bozukluk gibi farklı komplikasyonlar ortaya çıkabilmektedir.

Nörolog, beyin cerrahı, fizyoterapist, ortez uzmanı, sosyal hizmet uzmanı, dil ve konuşma terapisti, iş ve uğraşı terapisti, fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanı ve psikologlardan oluşan fizik tedavi ekibi tarafından planlanan tedavi hastalara özeldir. Rehabilitasyon uygulamaları ise kasların güçlendirilmesini sağlayan egzersizler, konuşma terapisi, iş ve uğraşı terapisi ve eklem hareketlerinden oluşmakta ve hastaya göre uygulamalar değişmektedir. Bu uygulamalarda farklı teknik ve yöntemlerden yararlanılmaktadır. Bobath tekniği, fonksiyonel elektrik stimülasyonu (FES) ve ortez kullanımı gibi hemipleji rehabilitasyonunda nörofizyolojik yaklaşımlar da tedavide uygulanmaktadır.

Hemipleji İyileşme Süreci

Tedaviye başlandığı andan itibaren iyileşme süreci başlasa da gelişim hastadan hastaya değişiklik göstermektedir. Tedavinin ilk haftalarında uygulanan ilaçlı tedavi iskemi ya da kanama gibi beyin hasarlarını iyileştirmektedir. Bu patolojilerin ortadan kalkması sonrasında beyin fonksiyonlarının iyileşmesi ise birkaç ay sürebilmektedir.

Erken evrede ilaçlı tedaviyle birlikte başlanan fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamaları ve hemipleji egzersizleri hastaların desteksiz ayakta durması ve yürümesi ve yatakta pozisyon değiştirebilmesi gibi motor becerilerin kazandırılmasına yöneliktir.

Genel olarak hastaların sabırlı olması gereken ve zorlu bir süreç olan uygulamalar ne kadar erken başlarsa tedavi o kadar hızlı gerçekleşmektedir. Çoğu vakada hemipleji başladıktan sonraki ilk 3 ayda iyileşme görülmektedir. Bununla birlikte bazı vakalarda tam iyileşme yıllar içinde de olmaktadır.

]]>
https://benimnotdefterim.com/hemipleji-nedir-hemipleji-rehabilitasyonu-tedavisi/feed/ 0
Türk mutfağının vazgeçilmezi, hamur işleri https://benimnotdefterim.com/turk-mutfaginin-vazgecilmezi-hamur-isleri/ https://benimnotdefterim.com/turk-mutfaginin-vazgecilmezi-hamur-isleri/#comments Mon, 03 Jul 2023 09:33:17 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=19864

Hamur işi çeşitleri Türk mutfağının en önemli lezzet ritüellerinden. Çeşitli malzemelerle harmanlanan hamurdan farklı lezzetler ortaya çıkıyor. Ekmekten pideye, mantıdan böreğe birçok hamur işinin pişirme yöntemleri de farklılık gösteriyor. Ayrıca hamur işleri, kahvaltılık olarak sıklıkla yenildiği gibi günün her saati tüketilebilir. Bu lezzetlere eşlik eden en iyi iki şey ise Türk çayı ve ayran.

Hamurlu yemekler :

mantı, erişte,…

Mantı, Orta Asya’dan göç eden Türklerle beraber Anadolu’ya gelmiş bir lezzet. Kısa zamanda özellikle haşlama yöntemiyle Türk mutfağının vazgeçilmez hamur işleri arasına girmiş. Mantı denince akla ilk olarak Kayseri gelse de Çorum, Tokat, Niğde, Sinop ve Sivas illerinde de mantı geleneksel bir yemek. Yörelerine göre farklı şekillerde hazırlanan mantı, hamur açıldıktan sonra bölgesine göre hazırlanan iç malzemelerle pişiriliyor. Üçgen, bohça ya da gül şeklinde katlanan hamur, haşlanıyor ya da fırında pişiriliyor. Mantı, üzerine yoğurt, domates sosu ve kırmızı biberli tereyağı eklenerek servis ediliyor. Kayseri’de mantı daha küçük boyutta hazırlanıyor ve sulu servis ediliyor. Yağ ve salça, hamurla birlikte pişiyor. 

Kayseri’de yapılan bir diğer mantı çeşidi ise tepsi mantısı. Bu mantı çeşidi, hamurların kıymayla birlikte tepsiye dizilerek fırınlanmasıyla hazırlanıyor. Bu mantı çeşidine benzer bir diğer mantı ise Çorum’da yapılıyor. Adı; Çorum mantısı olarak da bilinen kuru mantı. Tepsi mantısından farkı kıymasız bir hamur işi olarak yapılması. Sinop’ta ise mantılar cevizle servis ediliyor. Sivas’ta genellikle mantı hamuru üçgen şeklinde hazırlanıyor. Sivas ve Erzurum’da mantı gibi hazırlanan bir diğer lezzet ise hingel. Genellikle patatesle hazırlanan hingel, mantıdan daha büyük şekilde hazırlanıyor. Hingel, mantı gibi yoğurtlu ya da sade yeniyor.

Börekler :

Börek, açılmış hamurun ya da yufkanın arasına yöresine göre değişen malzemeler konularak hazırlanan bir tür hamur işi. Türk mutfağında en çok yapılan börek çeşitleri ise su böreği, sigara böreği, kol böreği, puf böreği ve tepsi böreği.

Yufkaların tepsiye dizilmeden önce suda haşlanarak hazırlanan su böreği, Türk kahvaltısında en çok tercih edilen hamur işlerinden.

Şehirlere göre börek çeşitlerine baktığımızda Kastamonu’da alt-üst böreği, fincan böreği, küre böreği, lahana böreği, ıspanaklı ve patatesli börek oldukça meşhur.

Eskişehir’de ise çi böreği, özellikle Odunpazarı civarındaki börekçilerde tatmalısınız.

Antalya’nın serpme böreği, Edirne ve Tekirdağ’da tadabileceğiniz loznik, bükme, Arnavut ve gelincik otlu böreği diğer yerel lezzetlerden.

Konya’nın kıvrım böreği bu şehre gidenler tarafından oldukça sevilen hamur işleri.

Sigara böreği,

Pide :

Türk mutfağına Orta Asya’dan giren bir diğer lezzetli hamur işi ise pide. Pide, uzunlamasına açılan hamur üzerine eklenen malzemelerin fırında pişirilmesiyle hazırlanıyor. Kimi zaman kahvaltıda kimi zaman akşam yemeğinde karşımıza çıkan pide, yöresine göre farklı şekillerde hazırlanıyor. Türkiye’nin pidesiyle en ünlü şehri Samsun. Kapalı olarak yani malzemesi içinde hazırlanan Samsun’un Bafra pidesi 1850 yılından bu yana yapılan tarihi bir lezzet. 

Bir diğer pidesiyle ünlü şehrimiz ise Konya. Tarihi 60 yıl öncesine dayanan, Konya’nın meşhur lezzeti etli pide et, soğan, domates ve biberin hamur üzerine eklenip fırında pişirilmesiyle ortaya çıkıyor. Et ve peynir karışımıyla hazırlanan, Mevlana denilen pide ise Konya’nın bir diğer lezzeti.

Pidesiyle ünlü diğer bölgeler ise Rize, Bursa, Kastamonu, Sivas, Aydın, Denizli, Trabzon. Rize’de kavurmalı ve kaşarlı, Trabzon’da peynirli ve Sürmene, Bursa’da tahinli, Kastamonu’da kır, Aksaray’da şerbetli pideyi mutlaka denemelisiniz.

Ekmek :

fırın ekmekleri, tandır ekmekleri

Toplumun temel besin maddesi olan ekmeğin Türk mutfağındaki önemi oldukça büyük. Her bölgede mayalı ya da mayasız olarak ekmek türleri yapılıyor. Kırsal bölgelerde ekmekler evlerde özel ocaklarda, saçta ya da tandırda hazırlanıyor. Şehir merkezlerinde ise ekmek fırınları bu ihtiyacı karşılıyor. Yani Türk mutfağında ekmek türleri oldukça fazla. Somun, hemen hemen her sofrada yer alan bir ekmek türü iken tandır, bazlama, mısır ekmeği ve yufka gibi diğer hamur işleri ise yörelere göre tüketiliyor. Tandır ekmeği Erzurum, Elazığ, Diyarbakır, Ağrı, Kayseri, Hatay, Eskişehir, Mardin ve Malatya illerinde yapılıyor. 

Un, su, tuz ile hazırlanan bir hamurla yapılarak sac tavada pişirilen bazlama ise Adıyaman, Trabzon ve Malatya’da Tablama adıyla biliniyor. Bazlamaya Çankırı ve Zonguldak’ta göbü, İzmir’de bezdirme, Manisa’da ise pezdirme deniyor. Tandır ekmeği ise yere çukur kazılarak yapılan bir çeşit fırın olan, aynı adı taşıyan tandırda pişiyor. Tandır ekmeği, Erzurum, Erzincan, Elazığ, Diyarbakır, Ağrı, Malatya, Sivas ve Şanlıurfa’da daha çok yapılan bir hamur işi. Mısır ekmeği ise Karadeniz bölgesinin simgesi. Sinop, Artvin, Trabzon ve Kastamonu’da farklı çeşitleri olsa da mısır ekmeği özellikle balıkla birlikte çokça tüketilen bir lezzet. Ekmeğinden pidesine, mantısından böreğine Türk mutfağının en güzel hamur işi çeşitlerini denemelisiniz.

Hamurlu Tatlılar :

Baklava, Tulumba,….

Çeşitli yöntemlerle hazırlanan hamurların şeker, bal ve pekmezle karıştırılmasıyla hazırlanan tatlılar, hamur tatlıları grubuna girer. Hamurlu tatlılar deyince ilk akla gelen Türk mutfağıdır. Büyük bir çeşitliliğe sahip olan Türk mutfağı hamur tatlıları açısından da çok renkli bir yapı sergiler.

Tulumba tatlısı son derece pratik ve kolay yapılan bir tatlı türüdür. Hemen her damak zevkine uygundur. Şerbetli tatlılar arasında en sık tercih edilenlerdendir. Balkan kültüründen Osmanlı mutfağına gelmiş olan tulumba tatlısı, Türk mutfağında önemli bir yere sahiptir.

]]>
https://benimnotdefterim.com/turk-mutfaginin-vazgecilmezi-hamur-isleri/feed/ 1
Gaziantep’te firik yapımı https://benimnotdefterim.com/gaziantepte-firik-yapimi/ https://benimnotdefterim.com/gaziantepte-firik-yapimi/#respond Sat, 01 Jul 2023 08:43:03 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=19514

Güneydoğunun tahıl ambarı olarak ifade edilen Araban Ovası’nda çiftçiler, küçük yığınlar halinde topladıkları başakları bir gün kurumaya bıraktıktan sonra tarlada ateşle kavuruyorlar. Kavrulduktan sonra biçerdöverle toplanan firikler, temizlenmek ve paketlenmek için fabrikalara götürülüyor.

🌾 Yılda sadece bir hafta gibi bir zaman diliminde yapılabilen firik, sofralarda yer alan pilavıyla Gazianteplilerin vazgeçilmez lezzetleri arasında bulunuyor.

]]>
https://benimnotdefterim.com/gaziantepte-firik-yapimi/feed/ 0
Sivilceyi Şiddetlendirebilecek Yiyecekler https://benimnotdefterim.com/sivilceyi-siddetlendirebilecek-yiyecekler/ https://benimnotdefterim.com/sivilceyi-siddetlendirebilecek-yiyecekler/#respond Fri, 30 Jun 2023 22:06:00 +0000 http://sifalibitkideposu.com/?p=12996


Diyetin cildimiz üzerinde çok büyük bir etkisi var. Nasıl göründüğümüz, büyük ölçüde vücuda gerekli tüm besin maddelerini sağlayıp sağlamadığımıza ve gereksiz kimya ile karıştırılmamasına bağlıdır. Sivilceyi arttırabilen gıda ürünleri sunuyoruz.

Fast food

Sivilceler de dahil olmak üzere iltihaplanmayı destekleyen zengin bir trans yağ kaynağıdır. Bu nedenle sivilce probleminiz varsa, tamamen hızlı yemek yemeyi bırakın. Dışarıda hızlıca bir şeyler yemeniz gerektiğinde her zaman daha sağlıklı bir alternatif bulmaya çalışın.

çikolata

Ne yazık ki, yüksek oranda yağ ve şeker içeriği ve genellikle laktoz nedeniyle, yüzümüzdeki kusurları arttırır.Bazı kadınlar, dönemden önce çikolatanın cazibesine kapıldığını gösteriyor, çünkü tüketiminden hemen sonra yüzlerinde korkunç bir döküntü oluyor.

pizza

Trans yağ ve laktoz yönünden zenginleştirilmiş eritilmiş peynir ve birçok insanı alerjik yapan salça içerir.Beklendiği gibi, pizza tüketimi çok sayıda koparma ile sonuçlanabilir.

cips

Bu kimya kendisi. Trans yağlar, baharatlı baharatlar, lezzet arttırıcılar, yapay renkler, aromalar – bunların tümü vücudumuzu toksinlerden kurtulmak istiyor. Cipslerde bulunan katkı maddelerinin çoğu, cüruflu sivilceler de dahil olmak üzere iltihaplanmaya neden olur.

Baharatlı yemekler

Sıcak baharatlar, çirkin sivilce kaynağı olan iltihabı teşvik eder. Ulaştığımız ürünleri hatırlamaya ve dikkatle seçmeye değer.

Tatlılar ve Pastalar

Trans yağlar ve ayrıca maya ve bazı patojenik bakterilerin büyümesini destekleyen çok miktarda şeker içerirler. Cilt probleminiz varsa, mümkün olduğunca az basit şekerler yemelisiniz.

Bazı Alerjiler

Yoğurt, kefir ve süt çok sağlıklıdır. Bunlar zengin bir protein ve kalsiyum kaynağıdır, yani vücudun düzgün çalışması için gerekli bileşenlerdir. Maalesef, bazı insanlarda tüketimleri sivilcenin şiddetlenmesine neden olabilir. Bunun sebebi süt, inek alerjisi, yüksek derecede alerjik olabilecek bir kazein türü içermesidir. Ek olarak, birçok insanda laktoz intoleransı vardır. Vücudunda bu şekeri basit şekere bölen bir enzim yoktur. Sonuç olarak, cildimiz ondan muzdarip olabilir.

]]>
https://benimnotdefterim.com/sivilceyi-siddetlendirebilecek-yiyecekler/feed/ 0
Selimiye Camii ve Külliyesi – Edirne https://benimnotdefterim.com/selimiye-camii-ve-kulliyesi-edirne/ https://benimnotdefterim.com/selimiye-camii-ve-kulliyesi-edirne/#respond Fri, 30 Jun 2023 11:55:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=501

Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’dan önce başkentliğini yapmış Edirne şehrindeki Selimiye Camii ve Külliyesi, 2011 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne dahil edilmiştir.

Edirne’nin her yerinden tüm ihtişamı ile görülebilen, dört zarif minaresi, muhteşem kubbesi ile eşsiz bir yapı olan Selimiye Camii dünya tarihinin ünlü mimarlarından birisi olan Mimar Sinan’ın eseridir. Yapımına II.Selim’in emri ile 1568 yılında başlanan caminin inşası binlerce kişinin yoğun çalışması ile yedi yıl sürmüş ve 1575 yılında tamamlanmıştır. Osmanlı mimarisinin en önemli eseri olarak kabul edilen camiyi Mimar Sinan da “ustalık eserim” olarak tanımlamıştır.

İlk olarak anıtsal görünümü ile dikkat çeken Selimiye Camii’nin dört köşesinde yer alan, her biri üç şerefeli minareleri ,dünyanın en görkemli örnekleri arasında gösterilmektedir. Caminin minarelerinin uzunluğu alemleri dahil 85,67 metre olarak ölçülmüştür. Minarelerin mimari açıdan dikkat çekici yönleri, mümkün olabilecek en ince şekilde tasarlanmaları ve her birinde birbiriyle çakışmadan ayrı ayrı şerefelere ulaşan üçer merdivenin bulunmasıdır.

Dış görünümüyle de hayranlık uyandıran ancak asıl olarak caminin içine girince görkemi hissedilen kubbesi ise 42,30 metre yüksekliği ve 31,30 metre çapıyla döneminin en muhteşem örneğidir.

Caminin görkemli mimarisi, içeride süslemelerin yarattığı görsel şölenle devam eder. Minber ve mihrabı mermer işçiliğinin şaheserleri arasında gösterilmektedir.

Caminin çini süslemeleri de takdire şayandır. Çiniler, dönemin en önemli çini üretim merkezi olan İznik’te imal edilmiştir. Bu süslemelerde 101 farklı lale deseni kullanılmıştır.

Aynı zamanda bir külliyenin de merkezini oluşturan camiyi üç taraftan çevreleyen dış avlusunda Darül Sıbyan, Darül Kurra, Darül Hadis medreseleri ile Muvakkithane ve Kütüphane bulunmaktadır. Caminin batı kenarını boydan boya kaplayan “Arasta”, camiye gelir sağlamak ve cami platformunu istinat duvarıyla desteklemek amacıyla yapılmıştır. Arastanın tasarımı Mimar Sinan’a aittir. Mimar Sinan istinat duvarını tek sıra dükkan olarak yapmıştır.

Daha sonra III. Murad zamanında Mimar Davut Ağa tarafından bu dükkanların üzeri beşik tonozla örtülerek tek sıra dükkanların karşısına yine dükkanlar yapılmış ve arasta bugünkü şeklini almıştır.

]]>
https://benimnotdefterim.com/selimiye-camii-ve-kulliyesi-edirne/feed/ 0
Türkiye dendiğinde akla gelen 12 yemek https://benimnotdefterim.com/turkiye-dendiginde-akla-gelen-12-yemek/ https://benimnotdefterim.com/turkiye-dendiginde-akla-gelen-12-yemek/#respond Tue, 27 Jun 2023 09:28:59 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=19800

Seyahatlerinizde farklı mutfakların yemeklerini denemekten keyif alan bir gezginseniz dünyanın dört bir köşesinde birbirinden lezzetli pek çok özel tat bulabilirsiniz. Ancak her ili, hatta neredeyse her ilçesi kendine has yemekleriyle dikkat çeken Türkiye, belki de dünya üzerindeki en zengin gurme rotalarına sahip ülkelerden.

Yüzlerce yıllık bir geleneğe dayanan, zengin tarihi ve kültürel birikimle yoğrulmuş Türkiye yemekleri, milyonlarca turistin daha fazlasını deneyimlemek için tekrar seyahat planlamasının nedenlerinden biri. Medeniyetler coğrafyası Anadolu’nun her bir döneminden derin izler taşıyan Türk mutfağında her tür damak tadına uygun bir yemek bulmak işten değil. Böylesine zengin bir mutfaktan on yemek seçmek elbette zor fakat bazı lezzetler var ki yerli ve yabancı her turistin mutlaka denemesi gerekiyor.


Kebap

Söz konusu Türkiye’nin meşhur yemekleri olunca hemen hemen her şehrin kendine özgü en az bir çeşit kebabı olduğu için elbette kebaptan bahsetmeden geçmek olmaz. Tüm Orta Doğu’da binlerce çeşit kebap olmasına rağmen hem yerel hem de uluslararası pazarda “kebabın temsilcisi Türkiye” denebilir. Yüzlerce kebap çeşidi arasından belki de en tanınmışı diyebileceğimiz Adana kebabın ise Türkiye’nin geleneksel yemekleri içinde yeri ayrıdır.

Kuzu etiyle olanı makbul olan Adana kebap, tuz ve baş biber ilavesiyle hazırlanıyor ve kömür ateşinde, mangalda pişiriliyor ve özel bir pide ekmek ile sumaklı soğan eşliğinde servis ediliyor. Yumuşak bir yapısı olan kıymanın yerken ağızda dağılması ve kebaba eşlik eden lezzetlerin tadının yavaşça etle karışması belki de dünya üzerinde en keyifli kebap yeme deneyimlerinden birini sunuyor.


Mantı

Çin’den İtalyan mutfağına pek çok farklı kültürde farklı isimlerle ve farklı şekillerde karşınıza çıkan mantının Türk mutfağındaki en popüler türü Kayseri mantısı. Hazırlanışı itibariyle diğer türlerine göre biraz daha emek gerektiren Kayseri mantısının en önemli özelliklerinden biri boyutu. Öyle ki Kayseri’de bir zamanlar bir kaşığa 40 mantı tanesi sığdıramayan genç kadınların evlenemeyeceğine inanılırmış. 

Türkiye’nin en meşhur yemekleri arasında olan ve isteğe göre sarımsaklı veya sade yoğurt üzerine dökülen baharat ve tereyağından oluşan bir sosla servis edilen mantının Sinop, Trakya, Çorum ve Nevşehir gibi farklı yörelerde çeşitli pişirme teknikleri kullanılarak hazırlanan türleri de denemeye değer.


Lahmacun

Türkiye’nin meşhur yemekleri arasında yer alan lahmacun, ismini Arapça’da “etli hamuru” ifade etmek için kullanılan “lahm bi ajin”den alıyor. Türk pizzası olarak da tanımlanan lahmacun, yüzyıllarca Türkiye’nin doğusunda sevilerek tüketildikten sonra özellikle son 50 yıl içince tüm şehirlerde açılan Türk yemeği lokantaları ve kebapçılar sayesinde herkesin sofrasında vazgeçilmez bir yer kazandı. Taş fırında pişirilen ve kendine özgü baharatların harmanlanmasıyla çıtır çıtır bir tada sahip bu özel yemeğin en çok özdeşleştirildiği şehirler arasında Gaziantep ve Şanlıurfa başı çekiyor.


Baklava

Türkiye’de olduğu kadar Orta Doğu, Balkanlar ve Güney Asya’da da sevilerek tüketilen baklava birçok farklı malzemeyle üretilebiliyor. Bunlar arasında en çok tercih edilenlerden biri ise Gaziantep mutfağının simgesi olan Antep fıstıklı baklava. Kökeni hakkında uzun yıllar süren hararetli tartışmalar ardından AB komisyonu baklavanın Türk mutfağına özgü bir lezzet olduğunu tescilledi. Gaziantep’te üretilen fıstıklı baklavanın bu denli meşhur olmasında kullanılan fıstık çeşidinin yanı sıra kıvamıyla fark yaratan özel şerbetin de etkisi var.


Köfte

Kebap gibi köfte de yüzlerce çeşidi olan bir başka Türkiye yemeklerinden. Neredeyse her şehrin kendine has bir tarife sahip olduğu köfte çeşitleri arasında İzmir köftesi, Tekirdağ köftesi ve Trabzon Akçaabat köftesi ilk akla gelenler arasında yer alıyor.

İzmir’de kendine has sosuna ilave olarak patates ve biberle hazırlanıp servis edilen köfte, fırında pişirilmesiyle biliniyor. Tekirdağ köftesi ise ızgarada pişirilip fasulye, soğan, zeytinyağı ve limonla hazırlanan piyaz ve yöreye özgü acı sos ile servis ediliyor. Akçaabat köftesinin kıyması bölgede doğal yollarla yetişen danaların ön kol eti, kaburga eti, işkembe yağı ve böbrek yağı ile hazırlanıyor ve odun kömürüyle ısıtılan ocaklarda pişiriliyor.


Hünkâr beğendi

Hünkâr beğendi Osmanlı mutfağından günümüze ulaşan; genellikle evlerde ve bazı lokantalarda titizlikle hazırlanıp servis edilen bir saray yemeği.

Amerika’nın keşfi ile yeni kıtadan Avrupa’ya gelen patlıcan bu yemeğin önemli bir malzemesi. Yemeğin aynı zamanda renkli bir hikâyesi var. Anlatılanlara göre hünkâr beğendi, yenilikçi Osmanlı padişahlarından Sultan Abdülâziz ve dönemin Fransız imparatoriçesi Eugenie’nin meşhur karşılaşması sırasında iki mutfağın tesadüfi bir sentezi olarak ortaya çıkıyor. Yemeğin hazırlanmasında kullanılan et çeşidi kadar patlıcanın pişirilmesi de önemli yer tutuyor. Közlenmiş patlıcan ezmesi, süt ve undan hazırlanan püre kıvamındaki malzemenin üzerine çeşitli baharatlarla tatlandırılan kuzu etinin pişirilip eklenmesiyle ortaya çıkan bu enfes yemek, Türk mutfağının simge lezzetleri arasında yer alıyor. 


Zeytinyağlı sarma

Zeytinyağlı sarma Osmanlı mutfağının günümüzde ulaşan bir başka önemli mirası ve Türkiye’nin zeytin ambarı olarak da tanımlanan Ege Bölgesi ile özdeşleşmiş bir yemek. Zeytinyağlı sarma, asma yapraklarının pirinç ve çeşitli baharatlar kullanılan iç harca sarılmasıyla hazırlanıyor. Genellikle üzüm yaprağı kullanılsa da zeytinyağlı sarmanın farklı ağaç yapraklarıyla hazırlanan türleri de mevcut. Ayrıca zeytinyağlı olanı ön plana çıksa da etli yaprak sarma da sıklıkla yapılıyor ve sevilerek tüketiliyor. Bunların en özel örneklerinden biri ise Malatya’da kiraz yaprağıyla hazırlanan çeşidi.


Pide

Ramazan sofralarının vazgeçilmez lezzetleri arasında yer alan pide, yalnız Türkiye’de değil; Orta Doğu ve Balkanlar başta olmak üzere eski Osmanlı coğrafyasının pek çok bölgesinde yoğun şekilde tüketiliyor. Zaman zaman ekmeğin yerini alan pide; Adana kebabı, İskender ve döner gibi pek çok sevilen tadın yanında servis ediliyor. Ancak Trabzon pidesi gibi tek başına bir öğünün yerini tutacak pide türleri de bulunuyor. Tıpkı köfte gibi ülkemizin farklı bölgelerinde çeşit çeşit malzemelerle hazırlanan farklı pide çeşitlerine rastlamak mümkün.

Türkiye’nin en meşhur yemeklerinden olan ve Karadeniz pidesi olarak da bilinen Trabzon pidesinin hamuru, pizza gibi yuvarlak şekilde açılıyor, ortasına leziz Trabzon peyniri eklenip odun ateşinde ısıtılmış fırına atılıyor. İsteğe bağlı olarak, pişmeye yakın veya fırından çıkarılırken üzerine bir yumurta kırılıyor. Trabzon pidesinin ortasındaki yumurtanın sarısını patlatıp sıcakta eriyen peyniri uzatarak yemenin keyfini mutlaka tatmalısınız.


Döner ve İskender

Kebap türleri gibi döner ve İskender de Türk mutfağının yurt dışında önde gelen elçileri arasında yer alıyor. Dönerin kökeni konusunda Kastamonu ve Bursa çekişmesi dikkat çekse de İskender kebabın ana yurdu Bursa, Türkiye’de hem döner hem İskender kebabın en iyisini tadabileceğiniz şehir olarak öne çıkıyor.

Döner

İçyağı ve iyice terbiye edilmiş baharatlarla karıştırılan etin şişe geçirilip uzun bir pişme süresinin sonunda servis edilmesiyle hazırlanan döner, hem kullanılan et çeşidine göre hem de servis şekline göre farklı farklı isimlendiriliyor. Yanında çeşniler, domates ve yeşilliklerle sunulan döner, kimi zaman ekmek arası olarak da servis ediliyor. Bir Türk “fast food”u olarak bilinen ekmek arası döner bugün sadece ülkemizde değil dünyanın hemen her yerinde sevilerek tüketiliyor. 

İskender

Döner, 1800’lü yılların ortalarında Bursa’da ortaya çıkan İskender kebabın ana malzemelerinden biri. İskender kebap dönerden üzerine eklenen tereyağı sosu, yanında servis edilen yoğurt, etin altına dizilen pide ve özel salçalı sosu ile ayrılıyor. Yapımında kullanılan etin elde edildiği hayvanların yetiştirilmesinden tabaktaki sunumuna kadar pek çok önemli aşamada kılı kırk yaran bir özenin gösterilmesi İskender kebabı daha da lezzetli hale getiriyor. Bursa ziyaretinizin sebebi ne olursa olsun, Türkiye geleneksel yemekleri arasında sarsılmaz bir yer olan bu enfes yemeğin tadına, tarihi İskender kebapçılarda bakmanızı öneririz.


Lokum

Üretiminde kullanılan malzemelere göre onlarca farklı çeşidi bulunan lokum, aynı zamanda Türk kahvesinin geleneksel eşlikçisi olarak biliniyor. Ayrıca tüm dünyada Türkiye’nin ismiyle en çok anılan tatlardan biri. Bunun sebebi ise lokumun 18. yüzyılda İngiliz gezginler tarafından Avrupa’ya “Turkish delight” olarak tanıtılması.

Kökeni Persçe’de “boğaz rahatlatan” anlamına gelen “rahat’l-hulkum”dan gelen tatlı Türkiye’nin hemen hemen her yöresinde bölgeye özgü dokunuşlarla hazırlanıyor. Tarifi ve malzemeleri itibariyle de farklı yörelerin lokumları birbirinden ayrı kıvamlara ve tada sahip. Örneğin, Gaziantep’te yiyeceğiniz fıstıklı lokum diğerlerine nazaran daha sertçe bir kıvama sahipken, Isparta’nın gül lokumu yumuşak, Afyon lokumu ise biraz daha kremamsı bir kıvam ve daha az şekerli olmasıyla benzerlerinden ayrıştırılır.


Afiyet olsun!

Türk mutfağının çeşitliliği Anadolu’nun binlerce yıllık tarihi ve kültürel birikiminin bir sonucu. Birbirine çok benzeyen yemekler olsa da küçük yöresel dokunuşlar Türkiye’nin herhangi bir şehrine yapacağınız yolculukta onlarca farklı tadı deneyimlemenizi sağlayabilir.

Lezzet dolu, keyifli seyahatlerde buluşmak dileğiyle. 

]]>
https://benimnotdefterim.com/turkiye-dendiginde-akla-gelen-12-yemek/feed/ 0
Yaşamın içinden – Sincap https://benimnotdefterim.com/yasamin-icinden-sincap/ https://benimnotdefterim.com/yasamin-icinden-sincap/#respond Mon, 26 Jun 2023 11:12:28 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=19755

]]>
https://benimnotdefterim.com/yasamin-icinden-sincap/feed/ 0
Efes Antik Kenti – İzmir https://benimnotdefterim.com/efes-antik-kenti-izmir/ https://benimnotdefterim.com/efes-antik-kenti-izmir/#respond Mon, 26 Jun 2023 09:59:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=497

Dünya Miras Listesi’ne alınan “Efes” Dünya Miras alanı; Çukuriçi Höyük, Ayasuluk Tepesi (Selçuk Kalesi, St. John Bazilikası, İsa Bey Hamamı, İsa Bey Camii, Artemision), Efes Antik Kenti ve Meryem Ana Evi olmak üzere dört bileşenden oluşmaktadır.

 Antik Dönem’in en önemli merkezlerinden biri olan Efes, tarih öncesi dönemden başlayarak Helenistik, Roma, Doğu Roma, Beylikler ve Osmanlı dönemleri boyunca yaklaşık 9000 yıl kesintisiz yerleşim görmüş ve tarihinin tüm aşamalarında çok önemli bir liman kenti ve kültürel ve ticari merkez olmuştur.

Helenistik ve Roma Dönemi’nin üstün kentleşme, mimarlık ve dini tarihine ışık tutan simgeleri barındıran Efes’te farklı dönemlere ait en üstün mimari ve kent planlama örnekleri bulunmaktadır.

MÖ 8. yüzyıla tarihlenen ve Antik Dönem’in yedi harikasından biri olarak ünlenen kült merkezi Artemision, Hz. Meryem’in İsa’nın annesi olarak kabul ve ilan edildiği 431 tarihli Ekümenik Konsülün gerçekleştiği yer olan Meryem Kilisesi, İsa’nın havarilerinden biri olan ve Yahya İncili’ni Efes’te yazan St. John’ın mezarı üzerine inşa edilen Bazilika gibi Erken Hristiyanlık Dönemi’ne şahitlik eden benzersiz eserleri, günümüzde Hristiyanlar tarafından hac mekanı olarak kabul edilen Meryem Ana Evi ve Beylikler Dönemi’nde inşa edilen İslam yapıları ile Efes aynı zamanda dini tarih açısından da bugün hala ayakta olan benzersiz bir birikim sunmaktadır.

]]>
https://benimnotdefterim.com/efes-antik-kenti-izmir/feed/ 0
Süt tozu https://benimnotdefterim.com/sut-tozu/ https://benimnotdefterim.com/sut-tozu/#respond Mon, 26 Jun 2023 08:28:29 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=19732 Yıl 1955 İstanbul..

1947 Yılında İmzalanan Amerikan Marshall Yardımı Olan, Sulandırılmış Süt Tozlarını İçmek İçin İlkokul Öğrencileri Sırada..

O Günlerde Yaşanmış Mehmet Beyin Anısı..

“1960’da İlkokula gidiyordum.

Öğretmenimiz süt tozu paketleri dağıttı;

Abd’den yardım olarak gelmiş!

Bizim evde 100’e yakın keçi,

30’dan fazla inek vardı.

Süt ve yoğurdu satma imkânımız yoktu.

Bize yetecek kadar her türlü süt ürünümüz vardı.

Cicili süt tozu paketlerini sevine sevine eve getirdim.

Eve girmeden önce avluda dedemle karşılaştım;

‘elindeki nedir?’ diye sordu.

Süt tozu dedim..

‘Bizim sütümüz var, götür onu geri ver,

sütü olmayan çocuklara versinler.’ dedi.

Aslında köyümüzde sütü olmayan ev yoktu.

Ben götürmek istemedim.

‘Oğlum, bunlar bizim iyiliğimiz için bunu vermiyorlar, bizi zehirlemek için gönderiyorlar!’ dedi.

Ben okul’da öğretmenimin anlattıklarına güvenerek, Dedeme karşı geldim.

Bu söylediklerini okula hiç gitmemiş olan

Dedemin cehaletine yordum.

Beni ikna edemeyince inandırmak için

bir deneye başvurdu.

‘Git, süt tozunu süte çevir getir.’ dedi.

Eve girip Süt tozundan süt yapıp getirdim.

Sütü Götürüp köpeğimizin kulübesinin önüne koyduk.

Köpek Ağzını süte koydu, yaladı, çekti..

‘Beni zehirlemek mi istiyorsunuz?!.’ der gibi bize baktı.

Saldıracak gibiydi.

Dedem süt dolu kabı köpeğin önünden alıp döktü, kabı yıkadı.

Şimdi ‘git, evden bizim sütten getir.’ dedi.

Evden sütü getirdim, yıkanmış kaba koydu,

Kabı Yine köpeğin önüne sürdük.

Ağzını koydu.

Bir kez nefes aldı.

İki içimde sütü tamamen bitirdi.

Dedem hiç okula gitmemişti ama öğretmenimden ve o sütleri okulumuza gönderen yetkililerden daha çok şey biliyordu..”

O tarihlerde bu dağıtılan süt tozlarından sonra

Türkiye’de ilk “Çocuk Felci” vakaları görüldü ve

Felç salgını başladı..

Sonra ne mi oldu..?

Amerika bize milyon dolarlar karşılığında

çocuk felci aşıları sattı..

Önce çocuklarımızı Hasta Ettiler,

Peşinden iyileşelim diye İlaç ve Aşı Sattılar..

Bizi, Bomba ve Silahlarla Öldürenlerin,

Aşı ve Yiyeceklerini Masum Gördüğümüz Sürece, Daha Çok Aldanırız..

M Sabri Özçelik

kaynak:-https://www.facebook.com/photo/?fbid=287520077099850&set=gm.2468650883294881&idorvanity=2096404593852847

]]>
https://benimnotdefterim.com/sut-tozu/feed/ 0
Daha mutlu bir hayat yaşamak için 7 ipucu https://benimnotdefterim.com/daha-mutlu-bir-hayat-yasamak-icin-7-ipucu/ https://benimnotdefterim.com/daha-mutlu-bir-hayat-yasamak-icin-7-ipucu/#respond Sun, 25 Jun 2023 12:35:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=4386

Çoğu sabah kendinizi halsiz hissederek mi uyanıyorsunuz? Kafeinli içecekler gün boyunca size güç sağlamak için bir zorunluluk haline mi geldi?

Bu size tanıdık geliyorsa, güvendiğiniz hızlı düzeltmeleri bir kenara bırakmanın ve bir enerji yönetim planı geliştirmenin zamanı geldi. Başlamak göz korkutucu görünebilir, ancak daha mutlu, daha sağlıklı ve daha üretken bir yaşam tarzının faydalarını özetlediğinizde devam etmek için enerji alacaksınız.

Enerji yönetimi nedir?

Enerjinizi bir hesaptaki para gibi sınırlı bir kaynak olarak düşünün. Güne belirli bir miktar harcayarak başlarsınız. Miktar, yaş, uyku, stres seviyeleri, tıbbi durumlar ve yaşam tarzı gibi faktörlere bağlı olarak kişiden kişiye değişir.

Faaliyetler ve etkileşimler, hesabınızdan enerji çeker veya hesabınıza enerji depolar. Enerjinizi tüketen faaliyetler üzerinde her zaman kontrol sahibi olamasanız da, hesabınıza daha fazla enerji yatırmak için adımlar atabilirsiniz.

Enerjinizi artırmak ve daha mutlu, daha sağlıklı, daha üretken bir hayat yaşamak için şu yedi ipucunu izleyin:

1. Besleyici yiyecekler yiyin.

Dengeli ve sağlıklı beslenme, refahın merkezinde yer alır. Ancak sağlıklı beslenmeyi öncelikle bir kilo verme aracı olarak görmek yaygındır. Amerikalılar için 2020 Beslenme Yönergelerine göre, optimum enerji için meyve ve sebzeler, yağsız protein, az yağlı süt ürünleri ve tam tahıllardan oluşan dengeli bir diyet gereklidir. Sen gerçekten ne yiyorsan osun.

Gün boyunca enerji sağlamak için bir dizi besin almak için tüm yiyecek gruplarından çeşitli yiyecekler tüketin. Taze veya dondurulmuş meyve ve sebzeleri, özellikle besin açısından yoğun koyu renkli, yapraklı yeşillikleri ve brokoli ile havuç ve tatlı patates gibi turuncu sebzeleri tercih edin. Sağlıklı protein seçenekleri için birçok balık ve bakliyat türü arasından seçim yapabilirsiniz. Günde 3 ons tam tahıllı tahıllar, ekmekler, pirinç veya makarna yemeyi hedefleyin.

2. Her gece yedi ila sekiz saat uyuyun.

Uykuya öncelik vermek, kendinizi başarılı ve enerji dolu bir güne hazırlamak için yapabileceğiniz en iyi şeylerden biridir. Uyku yoksunluğu, ruh halinizi, motivasyonunuzu ve enerji seviyenizi olumsuz etkilemenin yanı sıra ciddi sağlık durumlarını devam ettirebilir. Kaliteli uyku almak, birçok insanın geliştirmesi gereken sağlıklı bir alışkanlıktır. Çoğu yetişkinin her gece en az yedi ila sekiz saat uyumaya ihtiyacı vardır, bu yüzden onları bunu yapmaktan alıkoyan nedir?

Uykuyla mücadele ediyorsanız uyku düzeninizi gözlemleyin. Her gece ne kadar uyuduğunuzu, uykunuza katkıda bulunan veya uykusuzluğunuza katkıda bulunan faktörleri, ne kadar dinlenmiş hissettiğinizi ve gün boyunca ne kadar enerjiniz olduğunu not edin. Ardından, rahatlatıcı ve dinlendirici bir ortam yaratmak, ışık ve gürültüyü en aza indirmek, yatmadan önce bir rutin oluşturmak, stresi yönetmek ve elektronik cihazları kapatmak gibi uykunuzu iyileştirmek için uyku stratejilerini deneyin.

Neyle başlamaya karar verirseniz verin, tutarlı olun. Aynı uyku rutinini ve uyku stratejilerini kullanmak, vücudunuzun dahili çalar saatini geliştirmeye yardımcı olur ve daha iyi uyku kalitesine yol açabilir. İyileştirilmiş uyku kalitesiyle, insanlar daha iyi sağlık ve iyileştirilmiş duygusal esenlik, daha düşük hastalık riski yaşarlar ve daha üretken olurlar.

3. İyi insanlarla arkadaşlık edin.

Etrafta olmaktan keyif aldığınız insanlarla geçirdiğiniz zamanı en üst düzeye çıkarın. Pozitiflik yayan ve benzer ilgi alanlarına sahip başkalarıyla bağlantı kurmak sizi heyecanlandıracak ve enerji verecektir.

Öte yandan, ilişki kurmadığınız veya olumsuz bakış açısına sahip, sık sık şikayet eden veya kötü seçimler yapan insanlar, enerji hesabınızı boşaltmaktan başka bir işe yaramaz. Tuttuğunuz şirket konusunda seçici olun.

Enerji rezervlerinizi yeniden doldurmayan insanların yanındayken, kendinizi korumak ve enerjinizi korumak için sınırlar ve sınırlar belirlemeniz önemlidir.

4. Aşırı dozda ( üzücü ) haberden kaçının.

Haberleri tüketmek, dünyada olup bitenlerle bağlantıda kalmanın önemli bir yoludur. Eğitici, eğlenceli ve hatta canlandırıcı olabilir.

Ne yazık ki, haberler çok sık acı hikayeleriyle doludur. Bu hikayeler dünyaya bakışınızı çarpıtabilir ve sizi çevreleyen iyi şeyleri fark etmek yerine en büyük korkularınıza odaklanmanıza neden olabilir.

Bu hikayelerden tamamen kaçınamazsınız, ancak mümkün olduğunda, özellikle zor zamanlarda maruz kalmanızı en aza indirmeye çalışın.

5. Düzenli egzersiz yapın.

Günün yarısında kendinizi uyuşuk hissediyor musunuz? Market alışverişi veya ev işleri gibi basit günlük işlerle hiç yoruldunuz mu? Sağlık ve İnsani Hizmetler Departmanı, yetişkinlerin her hafta en az 150 dakika orta yoğunlukta fiziksel aktivite yapmasını önermektedir. Sanıldığının aksine bu, enerji hesabınıza eklenecek, eksilmeyecek.

Egzersiz, stresi ve gerginliği azaltır, kasları güçlendirir ve dayanıklılığı artırır ve diğer fiziksel görevler veya aktiviteler sırasında vücudunuzun daha verimli çalışmasına yardımcı olur.

6. Her gün anlamlı bir şeyler yapın.

Ne hakkında tutkulu hissediyorsun? Daha sık pratik yapmak veya başkalarıyla paylaşmak istediğiniz özel bir yeteneğiniz var mı? 

Sağlıklı bir yemek pişirmek, çiçek yetiştirmek veya en sevdiğiniz şarkıyı dinlemek gibi basit bir eylem olsa bile, her gün keyif aldığınız bir şey yapın. Sizin için en önemli olan şeylere çaba sarf etmek, enerjinizi içinizdeki en iyiyi ortaya çıkaracak şekilde kullanmanıza ve saklamanıza yardımcı olacaktır.

7. Başkaları için iyi şeyler düşünün.

Şefkatli bir zihniyeti sürdürmek, enerjiyi korumanın başka bir yoludur. Bu düşünme biçimini uygulamanın bir örneği nazik dikkat olarak adlandırılır. Örneğin, bir yabancıyla göz teması kurmaya çalışın ve gülümseyerek “İyi dileklerimle” diye düşünün. Bunun yerine, bu olumlu davranış sizi o kişiyi yargılamaktan alıkoyabilir. Başkalarını yargılamak, kendimizi yargılamamıza neden olabilir ve bu tür olumsuz iç diyaloglar yorucu olabilir.

Bu önemli kişisel bakım yatırımına doğru attığınız her adımda kendinizi daha iyi hissedeceksiniz.

İşte kendinize bakma konusunda daha dikkatli olmanıza yardımcı olacak birkaç basit aktivite:

  • Enerjinizi izleyin.
    Enerjinizin “sıcaklığını” gün boyunca çeşitli noktalarda alın ve ona 1’den 10’a kadar bir sayı atayın, 10 en yüksek enerji seviyesidir. Sizi en çok etkileyen kişi veya olayları belirleyebilmek için gününüzün ayrıntılarına dikkat edin.
  • Kademeli değişiklikler yapın.
    Enerjinizi sabote eden bazı kişi veya olayların farkına vardığınızda, sonraki adımlarınızı düşünün. Her şeyi bir anda halletmek yerine, sizin için önemli olan bir alan seçin ve belirlediğiniz hedefler konusunda gerçekçi olun. Örneğin, evinizdeki düzensizlik günlük stresin büyük bir kaynağıysa, hepsini bir kerede yapmakla kendinizi bunaltmak yerine, her hafta boşaltmak için bir dolap, dolap veya çekmece seçin. Ardından kendinizi hazır hissettiğinizde bir sonraki hedefinize geçin.
  • Planlayın ve önceliklendirin.
    Gün içinde enerji seviyenizin en yüksek olduğu zamanları not edin. Kendinizi zinde ve üretken hissettiğinizde önemli görevlere öncelik vererek bu anlardan nasıl yararlanabileceğinize karar verin.
]]>
https://benimnotdefterim.com/daha-mutlu-bir-hayat-yasamak-icin-7-ipucu/feed/ 0
Karpuz nasıl seçilir, iyi karpuz nasıl anlaşılır? İyi karpuz seçmenin püf noktaları !!! https://benimnotdefterim.com/karpuz-nasil-secilir-iyi-karpuz-nasil-anlasilir-iyi-karpuz-secmenin-puf-noktalari/ https://benimnotdefterim.com/karpuz-nasil-secilir-iyi-karpuz-nasil-anlasilir-iyi-karpuz-secmenin-puf-noktalari/#respond Tue, 13 Jun 2023 13:40:18 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=19634

Karpuz sofralarımızda yer bulmaya başladıysa, yaz mevsimi tam anlamıyla gelmiş demektir. Sofralarımızda görmek istediğimiz kıpkırmızı, sulu ve tatlı karpuzu bulmak tabii çok da kolay değil. Bu yazımızda sizlere, yaz boyunca sofralarımızdan eksik olmayan karpuzun en lezzetlisini bulmanıza yardımcı olacak ipuçlarını derledik.

Yüzeyine Göre Seçerken

Alacağımız karpuzu yüzeyine göre seçerken üzerinde bulunan sarı lekeye dikkat etmeliyiz. Bu sarı leke, karpuz yetişirken toprağa değen kısımdır. Yeterince olgunlaşmamış karpuzun üzerinde bu sarı leke ya hiç olmaz ya da beyazımsı olabilir. Olgunlaşmış ve lezzetli olan karpuzu bulmak için üst kısmı sarı olanı tercih etmeliyiz. Bu sarılık ne kadar koyu ise karpuzumuz o kadar olgunlaşmış ve lezzetli olacaktır.

Cinsine Göre Seçerken

Karpuzların da cinsiyeti olduğunuz biliyor muydunuz? İnce ve uzun olanlar erkek, yuvarlak olanlar ise dişidir. Eğer tatlı karpuz seviyorsanız tercihiniz dişi, sulu karpuz seviyorsanız tercihiniz erkek karpuz olmalıdır.

Sapına Göre Seçerken

Karpuz seçerken faydalanacağınız bir diğer yöntem ise sapına bakarak karar vermektir. Karpuzun sapı yeşil renkteyse ve kurumamışsa karpuz henüz olgunlaşmamış ve erken hasat edilmiş demektir. Eğer alacağınız karpuzun sapı kahverengi ve kurumuş ise karşınızda olgunlaşmış ve lezzetli bir karpuz var demektir.

Çizgisine Göre Seçerken

Karpuz seçmek için üzerinde bulunan çizgiler de size yardımcı olabilir. Karpuz üzerinde bulunan çizgiler, karpuz büyürken çiçeğini çok fazla arının ziyaret ettiği anlamına gelmektedir. Üzerinde çok çizgi ve kahverengi lekeler bulunan karpuzlar bu sebeple tatlı olmaktadır. Kaçırmayın!

]]>
https://benimnotdefterim.com/karpuz-nasil-secilir-iyi-karpuz-nasil-anlasilir-iyi-karpuz-secmenin-puf-noktalari/feed/ 0
Kastamonu Yöresel Yemekleri – Kastamonu Mutfağı https://benimnotdefterim.com/kastamonu-yoresel-yemekleri-kastamonu-mutfagi/ https://benimnotdefterim.com/kastamonu-yoresel-yemekleri-kastamonu-mutfagi/#respond Sun, 11 Jun 2023 15:35:48 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=19590

Et Ekmeği / Daday Etli Ekmeği :

Kastamonu’nun en lezzetli yemeklerindendir. İnce hamur açılır. Üzerine kıymalı harç sürülür. Taş fırında pişirilir. Daday Etli Ekmeği Kastamonu’nun coğrafi işaretli ürünleri arasındadır. Sacda pişirilene de “Et Ekmeği” denir.Kastamonu’da birçok restoranda etli ekmek/et ekmeği bulabilirsiniz.

Devrekâni Hindi Banduması :

Coğrafi işaretli ürün olanDevrekâni Hindi Banduması; ilçede yetiştirilen hindilerin pişirilmesi ile elde edilen hindi eti ve suyu, kuru yufka ve ceviz ile hazırlanan; pişirilmesi ve servis edilmesi aşamalarıyla yöreye özgü bilgi ve ustalık gerektiren bir yemektir. Kastamonu’da yöresel lezzetler sunan restoranlarda yenilebilir.

Kastamonu Siyez Buğdayı / Bulguru / Unu :

Siyez en yaygın eski ata buğday türlerinden birisidir. Buğdaydan üretilen bulgura ise siyez bulguru denilmektedir. Başakçıkları tek taneli ve kavuzlu bir yapıya sahip olan siyez buğdayının kaynatıldıktan sonra kurutulması ve taş değirmenlerde yarılması ile Kastamonu Siyez bulguru elde edilir. Siyez unu ise siyez buğdayından elde edilen, besin değeri yüksek, değerli bir un çeşididir. Siyez buğdayı, bulguru ve unu İhsangazi ilçesiyle özdeşleşmiştir.

Tosya Pirinci :

Geçmişten günümüze Tosya, pirincin ülkemizdeki en önemli üretim merkezlerinden biri olmuştur. Tosya pirinci Devrez vadisinin kısıtlı ve verimli bir alanında sınırlı olarak üretilmektedir. Bu durum pirincin değerini bir kat daha artırmaktadır. Tosya pirincinin; Sarı Kılçık, Ak Çeltik, Yaşar, Osmancık-97 gibi türleri vardır.

Kastamonu Simidi :

Kastamonu Simidi dinlendirilen hamurun fitil haline getirilmesi, bağlanması, elma pekmezi veya üzüm pekmezine bandırıldıktan sonra fırında pişirilmesiyle elde edilen Kastamonu’ya özgü bir lezzettir. Sabah kahvaltılarının vazgeçilmezi haline gelen Kastamonu simidini tatmadan kentten ayrılmayın. Taş fırınlarda çıkar çıkmaz tükenen bu simitlerin en önemli özelliği gevrekliği ve susamsız olmasıdır.

Kastamonu Simit Tiridi :

Simit Tiridi, küçük parçalar halinde dilimlenen Kastamonu Simidine tencerede kaynatılmış kemik suyu ilave edilip üzerine sarımsaklı yoğurt ve kavrulmuş kıyma ile tereyağı dökülerek hazırlanan yöresel bir lezzettir.

Taşköprü Kuyu Kebabı :

Kuyu Kebabı yörede kekik otu vb. aromatik bitkilerle beslenen, temizlenmiş 6-10 aylık süt kuzularının hiçbir kapla temas ettirilmeksizin kızgın kuyuya sarkıtılarak tuğlaların ısısı ile pişirilen bir kebap çeşididir. Yörede Biran / Büryan olarak da bilinir.

Kastamonu Çekme Helvası :

Kastamonu’ya özgü bir tatlı olanKastamonu Çekme Helva yapılırkenönce helvanın meyanesi hazırlanır. Yağ bir kazanda eritilir ve içine un konur. Bir saat kadar hafif ateşte un ve yağ iyice karıştırılarak kavrulur ve daha sonra bir sini içinde soğumaya alınır. Diğer yanda toz şeker, limon tuzu ve su, akide kıvamına gelene kadar ocakta kaynatılır. Kaynayan bu karışım mermer tezgâh üzerine alınır. Karışım hafif soğuduğunda elle uzatılarak simit gibi halka şekline getirilir. Halka 4-6 kişi tarafından çekilerek meyane sinisinin büyüklüğüne ulaştırılır. İşlem, şeker meyaneyi içine çekip tel tel olana kadar devam ettirilir. Ilık bir sıcaklığa kavuşunca elle sıkıştırılarak un haline getirilip tepsilere basılır ve üzerine baskı uygulanarak iyice sıkışması sağlanır. Sonra bıçakla kesilerek servise sunulur. Kastamonu’dan ayrılmadan önce Çekme Helva almayı unutmayın.

İhsangazi Ekşili Pilavı :

İhsangazi ekşili pilavı; coğrafi işaretli Kastamonu siyez bulguru, soğan, yeşilbiber, tuz, pul biber, nane, tereyağı, salça, dereotu, maydanoz, ısırgan, ebe gümeci ve asma yaprağı kullanılarak pişirilen, ekşi ayran ya da ekşi yoğurt katılıp üzerine tereyağlı sos gezdirilerek hazırlanan yöresel bir pilavdır. Kastamonu mutfağının en çok bilinen yemeklerindendir.

Kastamonu Pastırması :

Geçmişi çok eskiye dayanan Kastamonu Pastırması hazırlanırken derin kesikler atılan kemiksiz sırt eti kaya tuzu ile tuzlanıp 3 gün bekletilir. Suyunu büyük oranda kaybeden et, ağırlıklar yardımı ile sıkıştırıldıktan sonra yıkanıp güneşte kurutulup Taşköprü Sarımsağı ilave edilen çemen ile kaplanır. Kastamonu Pastırması tamamen doğal yöntemlerle kurutulur ve bıçakla ince dilimler halinde doğranır.

Taşköprü Sarımsağı :

Taşköprü’nün şifa dolu topraklarında, mineral ve vitamin açısından Türkiye’nin en zengin bileşenine sahip Taşköprü Sarımsağı yetişmektedir. Taşköprü Sarımsağı, baş kabuk rengi beyaz, diş kabuk rengi pembe, diş et rengi krem-sarıdır ve diğer sarımsaklara nazaran daha keskin bir tada sahiptir. Temmuz’un ilk haftasından sonra tüketime hazır hale gelen Taşköprü Sarımsağı Avrupa Birliği’nden ve Türk Patent Enstitüsü’nden coğrafi işaret alarak tescil edilmiştir.

Ecevit Çorbası :

Yoğurt, un ve yumurta çırpıldıktan sonra haşlanan pirince, yavaş yavaş ilave edilerek yapılır. Üzerine kızgın tereyağı ve nane eklenir. Yörede anlatılan hikâyeye göre Bülent Ecevit’in Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Kastamonu milletvekilliği görevini yürüten babası Dr. Fahri Ecevit, soyadı kanunu çıkınca yöredeki bu mevkiden ve tarihinden etkilenerek Ecevit soyadını seçmiştir. Bu olaydan sonra Kastamonulular, Fahri Ecevit’e olan şükranlarından ötürü yaptıkları yöresel yemeğe “Ecevit Çorbası” adını vermişlerdir.

Pınarbaşı Kara Çorba :

Kara Çorba, Kastamonu İli Pınarbaşı İlçesi ve ilçeye bağlı köylerde üretilen bir tür çorbadır. Çorbanın adı ve kendine has rengi pişirme esnasında içine katılan, yörede geleneksel olarak üretilen kızamık ekşisinden kaynaklanır. Kızamık ekşisi, bölgede endemik olarak yetişen kızamık bitkisinin meyvelerinden üretilir.

Araç Kül Çöreği

Araç Kül Çöreği, sert buğday unu, içme suyu, tuz ve karbonat ile hazırlanan hamurun meşe külünde 35-40 dakika pişirilmesiyle elde edilen, kalın kabuklu, yuvarlak şekilli, hiçbir katkı maddesi içermeyen kendine özgü sodamsı tat ve lezzete sahip yöresel bir çörek çeşididir. Çöreğe adını veren kül ifadesi, çöreğin doğrudan fırın ateşinde değil alevi sönmüş sıcak meşe külü içerisinde pişirilmesinden kaynaklanır.

Araç Akdene Göce Çorbası :

Kırılmış arpa, yoğurt, tereyağı, nane, tuz ve su ile yapılan “Araç Akdene Göce Çorbası”coğrafi işaretli yöresel yemeklerden biridir.

Cide Ceviz Helvası

Cide Ceviz Helvası; pancar şekeri, yumurta akı, limon tuzu ve sudan oluşan karışıma bol miktarda ceviz ilave edilerek yaklaşık 3,5-4 saatte hazırlanan bir helvadır. Yörede çok uzun yıllardır üretilen Cide Ceviz Helvasının kız isteme gibi önemli ziyaretlere giderken götürülmesi ve bayram namazından çıkan erkeklerin eve Cide Ceviz Helvası götürmesi yörede bir gelenektir.

Devrekâni Cırık Tatlısı :

Devrekâni Cırık Tatlısı, cıvık kıvamda hazırlanan hamurun iki kez kızartılmasından sonra soğuk şerbetle tatlandırılan yöreye özgü bir lezzettir. Tarihsel süreçte ilçe merkez ve köylerinde misafir ağırlamalarında hazırlanan bu tatlı, benzer şerbetli tatlılara göre biraz daha sert ve çıtır bir özelliktedir.

Kastamonu Üryani Eriği

Kastamonu Üryani Eriği, ala erik çeşidinden elde edilen kuru eriktir. Ala erik, kabukları soyularak kurutulduğu için “üryani” olarak bilinir.

Çatalzeytin Fındık Şekeri :

AW384732

Çatalzeytin Fındık Şekeri; kavrulmuş 1. sınıf fındık içinin şerbet, un ve nişasta ile bakır kazanda ısıtılarak kaplanmasıyla üretilen şekerlemedir. 1918 yılından beri Çatalzeytin’de üretilir ve üretimi ustalık gerektirmektedir.

Patates Paçası :

 

Patates paçası, meşhur Taşköprü sarımsağının  ön plana çıktığı bir lezzettir. Haşlandıktan sonra ezilerek püre haline getirilen patates daha sonra nişasta, yoğurt ve sarımsak ile karıştırılır. Patates Paçası ocakta ya da fırında yapılır.

]]>
https://benimnotdefterim.com/kastamonu-yoresel-yemekleri-kastamonu-mutfagi/feed/ 0
Türk Toplumunda Kadın https://benimnotdefterim.com/turk-toplumunda-kadin/ https://benimnotdefterim.com/turk-toplumunda-kadin/#respond Sat, 10 Jun 2023 08:32:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=2163

Orta Asya’da kurulan ilk Türk devletlerinde kadın ve erkek eşit haklara sahipti. Devlet yönetiminde, hakanların yanında hatun adı verilen eşleri de söz sahibiydi. Kadınlar ata binip ok atar, top oynar, güreş gibi ağır sporlar yapar ve savaşlara katılırlardı. Toplumda tek eşlilik prensibine bağlı kalınır, ev eşlerin ortak malı sayılırdı. Namus ve iffete büyük bir önem verilirdi.

Türklerde ailenin temeli kadındır. Türk kadını ailesinde söz sahibi olmuş ve kocasına daima destek olmuştur. Bu milattan önce de böyle idi. Avrupa, Afrika ve Arabistan’daki kadınlar köle olarak satılırken, Türk kadını her zaman hür ve özgür olmuştur.

Türk kadınlarına verilen değerle alakalı İslam öncesi döneme ait bir çok kaynak bulunmaktadır. Bunlardan birisi de İslam öncesi İtil (Volga) Bulgarlarını ziyaret eden İbni Fadlan’ın eseridir. Fadlan eserinde Türk toplumunda kadının yerinin şaşırtıcı olduğunu itiraf etmekte ve şaşkınlığını açıkça belirtmektedir.

Fadlan, hatunun hükümdarın yanında oturduğunu ve bunun Türk geleneklerinin bir parçası olduğunu ve Türk kadınının asla erkeklerden kaçmadığını belirtiyor. Diğer bir Arap seyyah İbn Batu şu şekilde not almıştır: ” Burada öyle ilginç bir duruma şahit oldum ki, o da Türklerin kadınlara gösterdiği saygıdır. Burada kadınların kıymeti ve saygınlığı erkeklerden daha üstündür”

Sosyal hayata aktif olarak katılan Türk kadını eşine bağlı ve iffetine sahip idi. İbn Fadlan, 10. asırda, Şaman-i Oğuzların tam bir hürriyet içerisinde yaşadığını, zina mevcut olmadığını, böyle bir olayın gerçekleşmesi halinde katil gibi öldürüldüğünü söyler.

En eski Türk ailesinde, kadın, kocası ile aynı hakka sahipti,Orhun anıtlarında Bilge Kağan, 2. Göktürk İmparatorluğu’nun kuruluşunu anlatırken annesini, sevgi ve şefkat tanrıçası Umay’a benzetmekte, onun ölümünde büyük tören düzenlendiğini söylemektedir.

Bilge Kağan kitabesinde: “Sizler anam hatun, büyük annelerim, hala ve teyzelerim, prenseslerim…” hitabıyla söze başlar.

Türkler de kadının mevki ve rolüne dair Bilge Kağan kitabesinde:‘Tanrı Türk milleti yok olmasın diye babam İl-teriş Kağan ile anam İl-bilge Hatunu yükseltti’ ibaresi kadının siyasi ve içtimai mevkiinin ne derece ileri olduğunu göstermeye kafidir.

Türk töresine göre, kadının bütün toplumsal işlerde erkekle beraber bulunması şarttır. Hatun da devlet idaresinde Kağan ile aynı haklara sahipti. «Kağan ile Hatun buyurur ki…» diye başlamayan fermanların hükümleri bazı yerlerde yerine getirilmezdi.

Hatun, Kağan’ın solunda otururdu. Siyasi konuşmalarda, elçilerin kabullerinde hazır bulunur ve savaş meclislerine iştirak ederdi.

Attila’nın yanına giden Doğu Roma elçileri, Attila’nın huzuruna çıkmadan önce, Hun İmparatoru’nun karısı Arıkan tarafından kabul edilmiş ve parlak toylarla ağırlanmışlardır.

Bu durum bize, imparatoriçenin Attila kadar siyasi yetkiye sahip olduğunu gösterir.

***

Uluğ Yasa’da; kadın haklarını koruyan yaptırımlar vardır. Örneğin; bir kadına tecavüzün cezası idamdır.

Türk kadını her zaman at üstünde, kılıç elinde ve savaş meydanında en öndedir. Gene Dede Korkut destanımıza baktığımızda “Bamsı Beyrek” hikayesinde yer alan Banu Çiçek, bunun en güzel örneklerinden birisidir.

İngiltere’de XI. asra kadar kocalar karılarını satabilirdi. Hristiyanlar ise; kadına şeytan gözüyle bakmışlardır. Yine İngiltere’de kadın “murdar” bir varlık sayıldığı için İncil’e el süremiyordu. Kadınlar İncil’i okuma hakkına Hanry devrinde (1509-1547) sahip olmuşlardır.

Eski Romalılar kadını her kötülüğün anası saydıkları için evliliği benimsemezlerdi. Eğer kadın kız doğurursa veya sakat çocuk doğurursa kocasının onu öldürme hakkı vardı. Kocası öldüğü zaman kadına miras kalmazdı. Kadının ev işlerini ihmal etmesi boşanma sebebi sayılmaktadır. Kadının mahkemeye gidişi ve şahitliği yasaktı.

KAYNAKÇA :

TÜRK CİHAN HAKİMİYETİ MEFKURESİ TARİHİ PROF.DR. OSMAN TURAN

TARİHİ SÜREÇ İÇERİSİNDE TÜRK TOPLUMUNDA VE DEVLETLERİNDE KADININ YERİ VE ÖNEMİ – YRD.DOÇ.DR. AHMET GÜNDÜZ

İSLAM ÖNSESİ TÜRKLERDE KADININ YERİ – SELÇUK SİLSÜPÜR

Gülçin Çandarlioğlu(Türk Toplumunda Kadın, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı: 4, Mayıs 1966: s.22).

]]>
https://benimnotdefterim.com/turk-toplumunda-kadin/feed/ 0
Heimlich manevrası https://benimnotdefterim.com/heimlich-manevrasi/ https://benimnotdefterim.com/heimlich-manevrasi/#respond Fri, 09 Jun 2023 13:32:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=4254

Boğazına bir şey takıldı ve yakınlarda doktor yok mu? Heimlich manevrası hem yetişkinin hem de çocuğun hayatını kurtaracaktır.

Boğulma, boğaza veya nefes borusuna hava akışını engelleyen bir nesne takıldığında meydana gelir. Yetişkinlerde, genellikle bir parça yiyecek suçlanır. Küçük çocuklar genellikle küçük nesneleri yutar. Boğulma hayatı tehdit edicidir. Beyne giden oksijeni keser. Siz veya bir başkası boğuluyorsa, mümkün olan en kısa sürede ilk yardımı yapın.

Bu boğulma belirtilerine dikkat edin:

  • Bir veya iki eli boğaza bastırılmış
  • Panik, şok veya kafa karışıklığı görünümü
  • konuşamama
  • Zorlanmış veya gürültülü solunum
  • Nefes almaya çalışırken gıcırtılı sesler
  • Zayıf veya güçlü olabilen öksürük
  • Maviye veya griye dönüşen renk değiştiren cilt, dudaklar ve tırnaklar
  • Bilinç kaybı
Boğulan bir kişi güçlü bir şekilde öksürebiliyorsa, kişinin öksürmesine izin verin.

Öksürük, sıkışmış nesneyi doğal olarak çıkarabilir.

Kişi güçlü bir şekilde öksüremiyor, konuşamıyor, ağlayamıyor veya gülemiyorsa, kişiye ilk yardım uygulayın.

Başka birine karın itişi yapmak için:
  • Kişinin arkasında durun. Bir çocuk için arkada diz çökün. Denge için bir ayağınızı diğerinin biraz önüne koyun. Kollarınızı bel çevresine sarın. Kişiyi hafifçe öne doğru eğin.
  • Tek elinizle yumruk yapın. Kişinin göbeğinin hemen üstüne koyun.
  • Diğer elinizle yumruğunuzu kavrayın. Karın olarak da adlandırılan mideye hızlı, yukarı doğru bir itme ile bastırın – sanki kişiyi yukarı kaldırmaya çalışıyormuş gibi. Bir çocuk için, iç organlara zarar vermemek için nazik ama sıkı bir baskı uygulayın.
  • Karına beş itme yapın. Tıkanmanın giderilip giderilmediğini kontrol edin. Gerektiği kadar tekrarlayın.

Tek kurtarıcı sizseniz, önce darbeleri ve karın itmelerini geri verin. Ardından yardım için 112’i veya yerel acil durum numaranızı arayın. Orada başka biri varsa, siz ilk yardım yaparken o kişiyi yardım çağırın.

Kişi bilinçsiz hale gelirse, göğüs kompresyonları ve kurtarıcı nefeslerle standart kardiyopulmoner resüsitasyona (CPR) başlayın.

Kişi hamileyse veya kollarınızı karnınıza dolayamıyorsanız, göğsünüzü itin:
  • Ellerinizi göğüs kemiğinin tabanına, en alt kaburgaların birleşme yerinin hemen üstüne koyun.
  • Hızlı bir itme ile göğse sertçe bastırın. Bu, Heimlich manevrasıyla aynı eylemdir.
  • Hava yolundaki tıkanıklık giderilene kadar tekrarlayın.

Bilinci yerinde olmayan bir kişinin hava yolunu temizlemek için:

  • Kişiyi , sırtı yerde ve kolları yanlarda olacak şekilde yere indirin.
  • Hava yolunu temizleyin. Nesneyi görebiliyorsanız, nesneyi süpürmek için parmağınızı ağzınıza götürün. Nesneyi göremiyorsanız asla parmakla süpürmeyin. Tıkanmayı hava yolunun daha derinlerine itme riskini alırsınız. Küçük çocuklarda bu çok risklidir.
  • Kişi hala yanıt vermiyorsa CPR’ye başlayın . Hava yolu hala tıkalıysa , sıkışan nesneyi çıkarmak için CPR’de kullanılanlar gibi göğüs kompresyonları kullanın . Döngü başına yalnızca iki kurtarma nefesi kullanın. Nesne için ağzı düzenli olarak tekrar kontrol edin.

1 yaşından küçük boğulan bir bebeğin hava yolunu temizlemek için:
  • Bebeği yüzü aşağı gelecek şekilde kolunuzun üzerine oturtun ve tutun. Ön kolunuzu uyluğunuzun üzerinde dinlendirin. Başını desteklemek için bebeğin çenesini ve çenesini tutun. Başı gövdeden daha aşağıya yerleştirin.
  • Bebeğin sırtının ortasına hafifçe ama sıkıca beş kez vurun. Avucunuzun içini kullanın. Bebeğin kafasının arkasına çarpmamak için parmaklarınızı yukarı doğru çevirin. Yerçekimi ve sırt vuruşları tıkanıklığı açmalıdır.
  • Solunum başlamadıysa, bebeği ön kolunuz üzerinde yüzüstü çevirin. Kolunuzu uyluğunuzun üzerinde dinlendirin. Bebeğin kafasını gövdesinden daha aşağıya yerleştirin.
  • Parmaklarınızla beş nazik ama sıkı göğüs kompresyonu yapın. İki parmağınızı meme ucu çizgisinin hemen altına yerleştirin. Yaklaşık 1 1/2 inç aşağı bastırın. Her kompresyon arasında göğsün yükselmesine izin verin.
  • Solunum başlamazsa, sırt vuruşlarını ve göğüs kompresyonlarını tekrarlayın. Acil tıbbi yardım çağırın.
  • Hava yolu açıksa ancak bebek nefes almaya başlamazsa bebek CPR’sine başlayın.

Yalnızsanız ve boğuluyorsanız:

Hemen 112’yi veya yerel acil durum numaranızı arayın. Ardından, sıkışmış nesneyi çıkarmak için kendinize Heimlich manevrası olarak da adlandırılan karın itme hareketleri yapın.

  • Göbeğinizin biraz yukarısına bir yumruk yerleştirin.
  • Diğer elinizle yumruğunuzu kavrayın.
  • Sert bir yüzey üzerine eğilin. Bir tezgah veya sandalye olabilir.
  • Yumruğunuzu içe ve yukarı doğru itin.

Kendinizi bu durumlara hazırlamak için, sertifikalı bir ilk yardım eğitim kursunda Heimlich manevrasını ve CPR’yi öğrenin.

CPR : CPR, ani kalp durması ya da nefes alamama gibi vakalarda, kişiyi hayata döndürmek amacıyla uygulanan ilk yardım yöntemidir. CPR, “kardiyopulmoner resüsitasyon”un kısaltılmış halidir. “Kardiyo” kalbi, “pulmoner” ise akciğerleri ifade etmektedir. Resüsitasyon (resuscitation) da, solunumu veya kan dolaşımı durmuş bir kişiye dışarıdan yapılan destekleyici müdahalelerdir. Uygulamanın hayati önemi vardır. Bu müdahalelerin herhangi bir ilaç veya cihaz kullanılmadan yapılan kısmına “temel yaşam desteği” denir. Bu yazıda CPR uygulamasının öneminden, nasıl ve ne zaman uygulanacağından bahsedeceğim. Hepimizi ilgilendiren ilk yardım yöntemleri özellikle evde hasta bakan aileler için oldukça önemli ve ciddi bir konudur.

]]>
https://benimnotdefterim.com/heimlich-manevrasi/feed/ 0
Migren nedir? Migren belirtileri ve tedavisi https://benimnotdefterim.com/migren-nedir-migren-belirtileri-ve-tedavisi/ https://benimnotdefterim.com/migren-nedir-migren-belirtileri-ve-tedavisi/#respond Thu, 08 Jun 2023 14:39:22 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=19524

MİGREN NEDİR?

Eğer baş ağrınız ataklar halinde ortaya çıkıyorsa bu ağrıya migren ağrısı denilmektedir. Migren atakları kiminde yılda 1-2 defa, kiminde ise ay içerisinde defalarca görülebilmektedir. Migren ağrılarının çoğunun çok şiddetli seyrettiğini söylenebilir.  Migren ağrılarını şiddetli baş ağrısı olmasının dışında diğer ağrılarından ayırt eden en önemli özellik ise ağrı ile birlikte ortaya çıkan bulantı, ses ve ışığa duyarlılıktır. Migren ağrısı olanlar baş ağrına eşlik eden bu rahatsızlıklar nedeniyle günlük işlerini tamamlamakta zorlanırlar. Yine de tam bir migren tanısı konulması için uzun bir süreç ve uzman doktor kontrolü çok önemlidir.

MİGREN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Migrenin en büyük belirtisi şiddetli baş ağrısıdır. Migren baş ağrısı o kadar şiddetlidir ki; bir fonksiyonun yapılmasını etkileyebilir veya kişiyi yetersiz hale getirerek yatak istirahatini zorunlu kılar. Migren belirtilerinden biri de tek taraflı baş ağrısıdır. Zaman zaman taraf değiştirebilen bu tek taraflı baş ağrılarında genel de bir yarıma diğer yarımdan daha fazla eğilimi vardır.

Migrende baş ağrısı sıklıkla şakaklarda ve bazen göz veya gözün arkasında yerleşir. Alın, başın arka tarafı ve kulağın hemen arkası migren baş ağrısının en çok görüldüğü yerlerdir.

Baş ağrısının yanı sıra migren belirtileri olarak aşırı duyarlılık-tepkisellik, depresif duygu durumu, aşırı ve gereksiz neşelenme, durgunluk/donukluk, konsantrasyon ve dikkatte azalma, düşüncede yavaşlama, kelime bulma güçlüğü, konuşurken takılma, artmış ışık-ses-koku duyarlılığı, esneme, uyuma isteği, açlık, tatlı yeme isteği, iştah artışı veya iştahsızlık, aşırı su içme, karında şişlik hissi, kabızlık veya ishal hali de sıklıkla gözlenir.

Migren ağrısı sırasında ışığa ve sese karşı artmış duyarlılık o kadar şiddetli olabilir ki; bunlara maruz kalmak ağrının şiddetini artırabilir. En bilinen bir başka migren belirtisi ise kokuya karşı artan duyarlılıktır.  Bu nedenle parfüm gibi hoş kokulardan dolayı bile bulantının artması ve kusma görülebilir.

Migren belirtilerinden bir diğeri de ‘’aura’’lardır. Şiddetli baş ağrısından hemen önce görülen bazı nörolojik belirtilere “Aura” denir. Görmeye ait veya duyusal olabilir. Migren aurası ağrının başlamasından önce veya ağrının ilk gelişme döneminde olur. Oldukça kısa sürelidir; 10 ile 30 dakika arasında genellikle 20 dakika sürer.

Görsel aura: Hastalar titrek parıldayan ışıklar tarif ederler.

Duyusal aura: Migrenin duyusal aurası el ve dilde veya ağız ve çenede uyuşma, karıncalanma şeklindedir.

MİGREN NEDENLERİ NELERDİR?

Migrenin nedenlerinin en başında genetik faktörler gelir. Ailede migren öyküsü varsa migren hastası olma olasılığı % 40’tır. Hem annesi hem babası migren hastası olan bir kişi ise %75 oranında migren şikayetleri yaşayabilmektedir. Migren ağrısının nedenlerinden biri de de hormonal değişimlerdir. Bu nedenle migren, en sık kadınlarda görülür.

Kadınlarda görülme sıklığı erkeklere göre 3 kat fazla olan migren atakları özellikle adet dönemlerinde hormonal değişimden dolayı şiddetini artırabilir. Adet döneminde şiddetli baş ağrısının çoğalması da migrene bağlanabilmektedir. Bulantı kusma, ışığa ve sese hassasiyet olabilir. Genellikle tek taraflı, yoğun ve zonklayıcı tarzdadır.

MİGREN TANISI NASIL KONULMAKTADIR?

Migren tedavisinde ilk süreç, migren hastasının şikayetleri doktor tarafından değerlendirildikten sonra klinik olarak tanı konulmasıdır. Migren şikayeti yaşayan kişilerin geçmiş hikayesi incelenmeli, baş ve boyun bölge muayenesinin ardından nedene yönelik olarak kişiye özel bir tedavi planı çıkartılmaktadır. Muayene sırasında kas yapılarını incelemek gerekir. Boyun ve sırt bölgesindeki bir tetik nokta örneğin adale kasılması, kulunç girmesi de enseden başlayan, tek taraflı göz ve yüz ağrısına neden olabilir.

Hastanın su tüketimi, nasıl beslendiği, uyku düzeni, stres derecesi, çevresel şartları, mide bağırsak sistemi sağlığı ile ilgili durumu belirlenmelidir. Çünkü fizyolojik bozukluklar da ağrının fazla algılanmasını sağladığı gibi ağrıyı tetikleyebilir. Günümüzde pek çok insan boyun ve sırt ağrısı yaşamaktadır ve bunlara ek olarak gelişen baş ağrıları da migren tanısıyla oldukça sık karıştırılmaktadır. Migren hastalığında beyin cerrahisi, nöroloji, psikiyatri, fizik tedavi bölümleri ile multidisipliner bir yaklaşım gereklidir. Yapılan çalışmalar göstermektedir ki; hastaların aslında yüzde 53’ü psikojenik faktörlere ya da hastalık sonrası gelişen psikoloji bozukluğuna bağlı olarak ağrılar çekmektedir. Bu sebepten her hastaya aynı metodu kullanmak doğru bir yaklaşım değildir.

Migren çeşitleri doğru tedavi için çok önemlidir. Migrenin doğru değerlendirebilmesi için mutlaka uzman bir doktora danışılmalıdır. En sık görülen migren tipi “aurasız migren” dir.  Migren ağrısına sahip olanların çoğunda aurasız migrene rastlanır. Migrenin diğer bir çeşidi olan auralı migrene sahip olanlarda da kimi zaman  aurasız ataklar görülebilir.

Beyne ait bazı hastalıklardan şüphelenildiği zaman bunları dışlamak üzere incelemeler yapılır. Tekrarlayıcı baş ağrısı olan hastalara beyin görüntülemesi (beyin tomografisi) yapılarak migreni taklit edebilecek hastalıklar araştırılmalıdır.

Migren tedavisi nasıl yapılır?

Hastalar doğru tanı ve uygun tedavi planlaması ile migren ataklarından kurtulabilirler. Migren tedavisinde migren tanısı konduktan sonra ağrılar seyrek ise; ağrı ataklarını geçirmeye yönelik kriz tedavisi planlanır. Haftada 1-2 kez veya daha fazla atak olduğunda koruyucu tedavi yapılmalıdır. Migren tedavisinde bazen sadece migreni tetikleyen faktörlerin (açlık, uykusuzluk, hormon kullanımı gibi) ortadan kaldırılmasıyla ağrı atakları kaybolabilir veya sıklığı, şiddeti azaltılabilir. Aynı şekilde uzman kontrolünde kullanılan ilaçlar da migren tedavisinde çok önemlidir. Günde sadece bir kez doktor kontrolünde alınan ilaçlarla yıllar boyu ağrısız bir yaşam sağlanabilmektedir.


Etkili bir baş ağrısı tedavisi için ilaçlar ve günlük yaşam rutininin değiştirilmesi çok önemlidir.  Eğer günlük yaşamınızı migrene göre planlamazsanız sadece migren ilaçlarını kullanmanız fayda sağlamayacaktır.

Günlük yaşamınızda bu konulara mutlaka dikkat edin;

  • Baş ağrısı takvimi veya baş ağrısı günlüğü tutmak
  • Az ya da fazla uyumamak
  • Düzenli egzersiz yapmak
  • Stres ile başa çıkma yollarını öğrenmek
  • Uygun bir kiloya erişmek
  • Alkolden kaçınmak

Migren ilaçları : 

Migren tedavisinde ilaç kullanmak ilk akla gelen koruyucu yöntemlerden biri olsa da mutlaka uzman bir doktorun tavsiyesi ile alınmalıdır. Doğru migren ilaçları migren ataklarını sonlandırabilir. Migren ağrınıza eşlikçi bir bulantınız da varsa bulantı ve migren ağrısını önleyen ilaçları bir arada kullanmak faydalı olabilir. Ancak eş, dost tavsiyesi ile migren ilacı kullanılmamalıdır. Arkadaşınıza iyi gelen bir migren ilacı size iyi gelemeyebilir.

Migren ilacı kullanıyorsanız dikkat etmeniz gerekenlerin başında ilacı her zaman yanınızda bulundurmanız gerektiğidir. Atak belirtilerini anlar anlamaz migren ilacını kullanmanızda fayda var. Ne kadar erken alınırsa o kadar etkili olur.  Aynı şekilde haftada 2- 3 gün migren ilacı kullanmak da bir süre sonra vücutta tolerans geliştireceği için migren ağrınızın nedeni haline gelmeye başlarlar. Bu da migren tedavisini daha da zorlaştırabilir.

Eğer migren ilaçları işe yaramıyor ve ataklar çok sık ve şiddetli şekilde ilerliyorsa “koruyucu tedavi” denemelisiniz. Koruyucu tedavi sırasında alınan ilaçlar ağrı kesici ilaçlardan farklı olup, daha çok migren eşiğini yükseltmeye yöneliktir.

Migrene karşı “Botoks” tedavisi : 

Migren tedavisindeki bir başka yaklaşım ise yüzdeki kırışıklıkları yok etme amacı ile kullanılan botoks. Botoks yaptıran migrenli hastaların baş ağrılarının azaldığının fark edilmesi migren tedavisinde botoks kullanımının yolunu açtı. Yapılan araştırmalar 3 aydan fazla bir süre boyunca, ayda 15 ya da daha fazla gün, migren karakterinde baş ağrısı olarak tanımlanan kronik migren tedavisinde botoks uygulamasının etkili olduğu gösterdi. Bu etkinin, botoksun, sinir sonlanma bölgelerinde bazı nörotransmitterlerin salınımını engellemesi yoluyla inflamatuvar ağrıyı önlemesinden kaynaklandığı düşünülmektedir.

Migren tedavisinde botoks; alın, şakaklar, ense ve boyun bölgesine uygulanmaktadır. Kozmetik amaçla sadece yüz bölgesinde uygulanan botoks, migren tedavisinde bundan farklı olarak alın, şakaklar, ense ve boyun bölgelerinde belirli noktalara derialtına botulinum toksini enjeksiyon ile uygulanır. Çoğu durumda uygulamaların etkisi yaklaşık 3-4 ay süreceğinden tedavinin devamı için tekrarlanması gerekir. Migren için botoks tedavisi güvenilir olması için nöroloji uzmanı tarafından uygulanmalıdır. 

Migren aşısı ( migren iğnesi) : 

Migren tedavisinde son yıllarda migren iğnesi olarak da bilinen migren aşısı ön plana çıkan yöntemlerden biridir. Vücutta CGRP adlı molekülün migren ağrısının ve atakların oluşmasında etkili olduğu belirlenmiştir.

Kronik migren ve  auralı migrende CGRP adlı ağrıya yol açan maddeye karşı geliştirilen antikorların vücuda verilmesi esasına dayanan migren aşısı ile atakların engellenmesi amaçlanmaktadır. 

Nöralterapi : 

1926 yılında migrenli bir hastanın tedavisi sırasında keşfedilen Nöralterapi tedavisi dünyada ve 2008 yılından itibaren Türkiye’de de uygulanan bir yöntemdir. Nöralterapi; kısa etkili lokal anesteziklerle yapılan bir iğne tedavisidir. Otonom sinir sisteminin yeniden düzenlenmesi esasına dayanmaktadır. Komplikasyonu yok denecek kadar azdır ve hamileler dahil tüm yaş gruplarına uygulanabilmektedir. Nöralterapi ve bütüncül yaklaşım migren tedavi başarı şansını yükseltmiştir. Nöralterapi, migrenin derecesine bağlı olarak tetik nokta enjeksiyonları, manuel terapi, ganglion blokajları, ilaç ve selasyon gibi kombine tedavilerle desteklenebilmektedir.

MİGREN İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULAN

Migreni Neler Tetikler?

Migren tetikleyicileri kişiye göre farklılık gösterebilir. Aynı kişide bir atağı farklı bir neden tetiklerken bir başka migren atağını farklı bir neden tetikleyebilir. Bu nedenle tüm tetikleyicilere dikkat edilmesinde fayda vardır. Örneğin peynir ve çikolata gibi bazı yiyecekler migreni tetikleyebilir. Bunun yanı sıra öğün atlamak veya öğünü geciktirmek, yeterli su içmemek de migren ataklarına neden olabilir. Uyku düzeni de migren için önemlidir. Az ya da faza uyumak, yoğun egzersiz yapmak ve uzun süreli yolculuklar da migren ağrısına neden olabilir. Çevresel etkenler de migren ağrılarınızı tetikleyebilir. Çok parlak ve yanıp sönen ışıklar, keskin kokular ve iklim değişiklikleri migren ağrılarınızı etkiler. Bunların yanı sıra duygusal ve psikolojik faktörler ve kadınlardaki hormonal değişimler de migreni en çok tetikleyenler arasında sayılır.  Kanıtlanmış migrene iyi gelen yiyecekler olmasa da migrene iyi gelmeyen yiyeceklere mutlaka dikkat etmek gerekir. Örneğin çikolata, kakao, bakla, kuru fasulye, mercimek ve soya ürünleri, çeşitli deniz ürünler, sakatatlar, alkollü içecekler,  hazır et ve tavuk suyu tabletleri, konserveler, çağ kahve ve asitli içecekleri,  incir, kuru üzüm, papaya, avokado, muz ve kırmızı erik,  fıstık ezmesi gibi migreni tetikleyebilecek yiyecek ve içecekler konusunda dikkatli olunmalıdır.

Migreni Olanlar Hangi Egzersizleri Yapmalı?

Yapılan araştırmalar migrene iyi gelenler arasında hafif egzersizler yapmanın öneminin büyük olduğunu göstermektedir. Hafif egzersizler migren ataklarının sıklık ve şiddetini azaltabilir ve migrenin koruyucu tedavisinde faydalı olabilir. Migren ağrılarınız var ise sizi çok fazla yormayacak, düzenli bir aerobik egzersiz programı uygulayabilirsiniz. Bunun yanı sıra hayatınızda migren varsa jogging, yüzme, dans, bisiklet ve tempolu yürüyüş de tercih edebileceğiniz egzersiz seçeneklerindendir.

Migren Depresyona Neden Olur Mu?

Kronik migren ağrıları olan kişilerde depresyon ve anksiyete belirtilerine daha çok rastlanır. Kronik migrenin tanımı ise 3 ay süre ile iki günde bir veya daha sık baş ağrılarına sahip olmanızdır. Migren ağrılarınız kronik olmasa da eğer depresyon ve anksiyeteye sahipseniz bu durum migren ağrılarınızın artmasına neden olur. Migren tedavisinde depresyon ve anksiyetenin de tedavi edilmesi çok önemlidir.

Hangi Besinler Migren Atağına Neden Olur?

Migrene neden olan besinleri peynirler ve tiramin içeren besinler şeklinde özetlenebilir. Tiramin, besin bekletildikçe, proteinlerin yıkılması neticesinde ortaya çıkar. Yıllandırılan yüksek protein içerikli besinlerde tiramin miktarı da artar. Özellikle peynirler ve şaraplar, alkollü içecekler ve işlenmiş etlerin bol tiremin içermesi nedeniyle migrene neden olduğunu söyleyebiliriz.  Hangi peynirler migreni daha çok etkiler sorusunun cevabı olarak ise yüksek tiramin içermeleri nedeniyle; rokfor ve benzeri küflü peynirler (stilton, gorgonzola), çedar, beyaz peynir, mozzarella, permesan, İsviçre peyniri sıralanabilir.

Alkol: Kırmızı şarap, bira, viski ve şampanya migren dostudur. Migren ağrısını çabucak tetikleyebilir.

Gıda koruyucuları: Gıda koruyucuları içlerinde bulunan nitratların damarları genişletmesi nedeniyle migreni tetiklerler.

Soğuk gıdalar: Özellikle vücut ısısının yükseldiği egzersiz, yürüyüş esnasında ya da sıcak havalarda tüketilen soğuk havalar bazı kişilerde migren ağrısına neden olabilir. Özellikle alın ve şakaklarda hissedilen ağrı genellikle birkaç dakika sürer. Ayrıca çok soğukta kalmak da migreni tetikleyebilir.

Bunların dışında migrene iyi gelmeyen gıdalar şöyle sıralanabilir:

  • Kuruyemişler ve kabuklu yemişler
  • Tütsülenmiş (smoked) veya kurutulmuş balık
  • Fırınlanmış mayalı yiyecekler (kek, ev yapımı ekmek, sandviç ekmeği)
  • Muz, narenciye ürünleri (portakal, mandalina, turunç vb), kivi, ananas, frambuaz, kırmızı erik
  • Bazı kuru meyveler (hurma, incir, üzüm)
  • Et bulyon ile yapılmış çorbalar (Gerçek et suyu için geçerli değildir)
  • Aspartam ve diğer tatlandırıcılar

Kafein Migrene İyi Gelir Mi?

Kafein migrene iyi gelir.  Migren ilacınıza kafein eklemeniz ilaçların baş ağrısına karşı nerdeyse %40 daha fazla etki etmesini sağlamaktadır. Migren ilacı kullanırken kafein içeren ilaçlar kullanıldığında hem daha düşük dozda ilaç kullanıldığı hem de ilacın daha etkili olduğu görülebilir Ancak kafein içeren ilaçların da diğer tüm baş ağrısı ilaçları gibi çok fazla kullanılması rebound baş ağrısına (geri tepme baş ağrısı) neden olur. Ayrıca kafein içeren ilaçlar faydalı olsa da kafein içeren gıdalar tavsiye edilmez. Kahve, çay, meşrubatlar veya çikolata kişiyi rebound baş ağrılarına daha duyarlı hale getirebilir. Migren ilaçlarının tümü doktor gözetiminde kullanılmalıdır. 

]]>
https://benimnotdefterim.com/migren-nedir-migren-belirtileri-ve-tedavisi/feed/ 0
Safranbolu Şehri  https://benimnotdefterim.com/safranbolu-sehri/ https://benimnotdefterim.com/safranbolu-sehri/#comments Thu, 08 Jun 2023 08:29:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=852

Safranbolu bozulmamış tarihi dokusu ve evleri ile ziyaret edenleri bir tarih yolculuğuna çıkarmaktadır.

Türkiye’nin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne ilk giren değerlerinden biri olan Safranbolu, 1994 yılından beri bu listede yer almaktadır.

Dünyanın en pahalı baharatlarından olan ve yerleşime de ismini veren safranın en kalitelisi Safranbolu’da yetişmektedir.

Safranbolu Tarihi

Bilinen tarihi MÖ 3000 yıllarına kadar giden Safranbolu sırası ile Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Helenistik Krallıklar, Romalılar, Selçuklular, Çobanoğulları, Candaroğulları ve Osmanlıların egemenlik kurdukları bir bölgede yer almaktadır.

Bugünkü yapısını 17. ve 18. yüzyıllarda kazanan Safranbolu, Türk şehir yapısına uygun olarak, zamana ve ihtiyaca bağlı gelişen, birbirine eklenerek büyüyen ve doğaya uyum sağlayıp onu koruyan niteliği ile dikkat çekmektedir.

Osmanlı Sivil Mimarisinin Güzide Örnekleri: Safranbolu Evleri

Safranbolu Evleri yüzlerce yıllık bir süreçte oluşan, Türk kent kültürünün günümüzde yaşanmasına katkıda bulunan önemli değerlerimizdendir. İlçe merkezinde 18. ve 19. yy. ile 20. yy. başlarında yapılmış yaklaşık 2000 geleneksel Türk evi bulunmaktadır.

Bu eserlerin 800 kadarı yasal koruma altındadır. Evler Safranbolu´nun iki ayrı kesiminde gruplanmış durumdadır. Birincisi “Şehir” diye bilinen ve kışlık olarak kullanılan kesim, ikincisi “Bağlar” diye bilinen ve yazlık olarak kullanılan bölümdür.

Safranbolu evleri yalnızca mimarileri değil, konumlarıyla da Türk gelenekleri ve yaşam tarzı hakkında bilgi vermektedir. Evler yanında bulunan evin görüş açısını kapatmayacak ve güneş almasını engellemeyecek şekilde inşa edilmiştir. 

Arnavut kaldırımlı yolların ise sel sularına karşı dayanıklı olması ve rutubeti en aza indirmek amacıyla eğimli yapıldıkları bilinmektedir.

Safranbolu’nun evleri sadece asırlara meydan okuyan duruşları ile değil, üstün sanat zevkini yansıtan mimarileri, tüm yapıya yayılmış incelikli ahşap işçilikleriyle de hayranlık uyandırıcıdır.

Bazıları müze olarak düzenlenmiş bu evlerde özellikle ahşap işlemeli tavanlar dikkat çekmektedir. Evlerin bir bölümünün içinde yer alan havuz ise bulunduğu odaya serin bir hava vermek ve yangınlara karşı tedbir amacıyla yerleştirilmiştir.

Dünyanın En Pahalı Baharatlarından Safranın Yetiştiği Topraklar

Safran çiçeğinin en kalitelisi, ismini de verdiği Safranbolu’da yetişmektedir. Yetiştirilmesi ve bakımı büyük emek isteyen safranın kendi ağırlığının yüz bin katı sıvıyı sarıya boyama potansiyeli olduğu bilinmektedir. 

Ayrıca ilaç, gıda ve kozmetik sanayisinde de kullanılan safran dünyanın en pahalı baharatlarından biridir.

Safranbolu Lokumu: Benzersiz Lezzet

Türk Mutfak Kültürü’nün en önemli lezzetlerinden olan lokum konusunda isim yapmış yerleşimlerden biridir Safranbolu. Diğer lokumlara göre daha hafif olması, yapımında mineral bakımından zengin doğal Safranbolu sularının kullanılması şöhret kazanmasını sağlamıştır.

Bu nedenle Safranbolu’ya gelindiğinde mutlaka tadılması ve hediyelik olarak satın alınması gereken ürünlerin başında gelir.

]]>
https://benimnotdefterim.com/safranbolu-sehri/feed/ 1
Ihlara Vadisi – Aksaray https://benimnotdefterim.com/ihlara-vadisi-aksaray/ https://benimnotdefterim.com/ihlara-vadisi-aksaray/#comments Wed, 07 Jun 2023 06:28:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=495

Tarihi kaynaklardaki adı Peristremma olan Ihlara Vadisi bitki örtüsü, kilise ve şapelleriyle; doğa, tarih, sanat ve kültür olgusunun bir araya geldiği nadir alanlardandır.

Ihlara Vadisi nerede?

Aksaray İli Güzelyurt İlçesi sınırları içerisinde bulunan Ihlara Vadisi dünya üzerindeki kanyonlar arasında önemli bir yere sahiptir. 18 kilometre uzunluğunda, ortalama 150 metre derinliğinde ve 200 metre genişliğinde, bünyesinde binlerce yaşam alanı bulunan Ihlara Vadisi, diğer kanyonlardan farklı olarak geçmiş dönemlerde içerisinde insanların yaşadığı dünyanın en büyük kanyonu olma özelliğini taşımaktadır. 

Ihlara Vadisini şekillendiren ve vadiye hayat veren Melendiz Nehri buradaki yaşamın ana kaynağıdır. Vadiyi çevreleyen kayaçların kolay yontulmasıyla oluşturulmuş yüzlerce kilise ve kaya oyma mekan, vadiyi dünyanın en önemli kültür ve medeniyet merkezlerinden biri haline getirmiştir.

Ihlara Vadisi, tektonik yükselmeler ve Hasandağı volkanının püskürmesinin ardından çöküntüye uğrayan alan üzerinde ilerleyen Melendiz Çayı’nın binlerce yılık aşındırması sonucunda oluşmuştur. Melendiz Çayı, Ihlara Vadisi boyunca araziyi derin ve sarp bir biçimde yarmak suretiyle, vadi boyunca görkemli ve çarpıcı güzellikler meydana getirir.

Melendiz Dağları’ndan kaynaklarını alan küçük akarsular birleşerek, güneydoğu-kuzeybatı yönünde akar ve Mamasın Barajı’na ulaşır. Melendiz Çayı, vadi boyunca otuza yakın menderes çizer. Ilısu ile Selime arasındaki uzaklık kuş uçuşu 10 kilometre olmasına karşılık, akarsuyun menderesler çizerek akması nedeniyle gerçek uzaklık 18 kilometreyi bulmaktadır.

Ihlara Vadisinin dikkat çeken bir başka özelliği ise doğasıdır. Duvar gibi dik, derin ve dar vadinin tabanındaki suyun kenarında, bağlar ve bahçelerden oluşan yoğun bir yeşillik şeridi yer alır. Sanki doğa kendini vadi içine gizlemiştir. Vadi çevresinde bozkır görünüşlü ve cılız bitki örtüsü hâkimdir. Vadinin yamaçlarına geldiğinizde ise zengin ve yeşil bir doğa parçasının vadi içinde saklandığını görürsünüz.

İşte bu gizlenmiş olma durumu, vadinin özel yerini de belirlemiştir. Vadi tabanında bölgedeki karasal iklimden farklı olarak, Akdeniz iklimine yakın bir iklim görülmektedir. Vadi tabanı bu özelliği ile doğal bir mikroklima alanıdır. Buna bağlı olarak vadi tabanında başta Antep fıstığı olmak üzere çok çeşitli bitkiler yetişmektedir.

Ihlara Vadisindeki kayalara oyulmuş freskli kiliseler korunarak, eşine rastlanmayan bir tarih hazinesi olarak günümüze ulaşmıştır. Hıristiyanlığın ilk yıllarından itibaren kayaların rahatlıkla kazılmasıyla meydana getirilen bu freskli kiliseler ve iskân yerleri 14 kilometre boyunca Ihlara’dan Selime’ye kadar devam eden Ihlara Vadisi içerisinde yer alırlar. İlk çağlarda Kapadokya Irmağı‘nın (Patamos Kapadokus) ortasında tabiatla tarihin bir arada bulunduğu Ihlara Vadisindeki bu kiliselerin ilk örnekleri MS IV. yüzyıla kadar görülmektedir.

Kiliselerin resim tekniği iki kısma ayrılabilir. Ihlara civarındaki kiliseler “Kapadokya Tipi” olarak bilinen özellikler gösterirler. Bunlara örnek olarak: Eğritaş, Ağaçaltı, Kokar, Pürenliseki ve Yılanlı Kiliseleri verilebilir. Belisırma bölümünde bulunanlar ise “Bizans Tipi” resimlerle süslüdür.

]]>
https://benimnotdefterim.com/ihlara-vadisi-aksaray/feed/ 1
TÜRKİYE ‘ de Yaz Tatili Yapılacak En Güzel Yerler https://benimnotdefterim.com/turkiye-de-yaz-tatili-yapilacak-en-guzel-yerler/ https://benimnotdefterim.com/turkiye-de-yaz-tatili-yapilacak-en-guzel-yerler/#respond Wed, 07 Jun 2023 06:01:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=633

Siz de “Yaz tatilinde muhteşem bir coğrafyaya sahip Türkiye’de en iyi tatil nerede tatil yapılır?” sorusunun yanıtını arıyorsanız işte size yaz tatili yapılacak en güzel yerler :
1. Fethiye

Yazın Türkiye’de denize girilebilecek en güzel yerlerden biri olan Fethiye deniz, kum ve güneş üçlüsünden vazgeçemeyenlerin mutlaka uğraması gereken bir güzellik.

Kelebekler Vadisi, Ölüdeniz gibi birbirinden güzel noktaları ile burada unutulmaz bir yaz tatili geçireceğinizden emin olabilirsiniz.

2. Bodrum

Birbirinden harika plajlara sahip olan Bodrum’da yaz ayları bir başka renkli geçiyor. Çok gözde bir tatil beldesi olan Bodrum ünlülerin en çok tercih ettiği tatil beldeleri arasında ilk sıralarda yer alıyor.

Ünlülerle iç içe tatil yapmak isterseniz Bodrum sizi bekler.

3. Marmaris

Yabancı turistler tarafından oldukça fazla tercih edilen yaz tatili beldelerinin başında Marmaris geliyor. Özellikle yaz mevsiminin pek sıcak geçmediği Rusya’dan birçok ziyaretçi tatillerini geçirmek için bu bölgeyi tercih ediyor.

4. Bozburun

Adeta cennetten bir köşe olan Bozburun muhteşem denizi ile özellikle dalış meraklıları için en yaz tatili mekanları arasında bulunuyor. Hem kafa dinlemek hem de denizin ve tatilin tadını çıkarmak isterseniz Marmaris’in eşsiz beldesi Bozburun çok iyi bir seçim olabilir.

5. Selimiye

Marmaris’in en huzur veren beldelerinden olan Selimiye huzur arayanlar için birebir. Aşıklar Adası, Akkum, Turgut Şelalesi gibi yerleri ile burada yoğun iş döneminin yorgunluğunu kolay bir şekilde üzerinizden atabilirsiniz.

6. Datça

Muğla’nın Datça bölgesi özellikle antik dünyanın gizemleri arasında bir tatil geçirmek isteyenlerin yaz aylarında gitmesi gereken yerlerin başında geliyor. Bölge özellikle son yıllarda birçok turist tarafından tercih ediliyor.

7. Dalyan

İztuzu Plajı’nda denizin keyfini çıkarmak, Kaunos Antik Kenti ile şehrin etkileyici tarihine tanıklık etmek isterseniz Dalyan’ı tercih edebilirsiniz. Güneşin yansımalarıyla daha bir etkileyici görünen kumsalları ve doğanın muhteşem havası ile Dalyan kesinlikle görülmeye değer. Dalyan’daki birbirinden lezzetli deniz ürünleri ise midenize bayram ettirecek.

8. Kaş

Antalya’nın en güzel tatil beldelerinden olan Kaş Türkiye’de yaz tatiline çıkılabilecek en güzel yerler arasında bulunuyor. Kaş’ta bulunan Kaputaş Plajı ise hemen herkesin bu bölgedeki en favori mekanlarının başında geliyor.

9. Çeşme

İzmir zaten başlı başına muhteşem bir şehir. Çeşme ise Türkiye’de deniz tatili için gidilebilecek en güzel noktalardan biri. Belde oldukça popüler bir destinasyon olduğu için biraz kalabalık oluyor. Bu nedenle burayı tatil için planlayanların kalabalığı seviyor olması tatilin çok daha eğlenceli geçmesini sağlayacaktır.

10. Çıralı

Ülkemizin henüz bakir kalmayı başarabilmiş noktalarından olan Çıralı sakinliği ve doğası ile Türkiye’de kamp yapılacak en iyi yerler arasında bulunuyor. Eğer doğayı ve kamp yapmayı seviyorsanız Çıralı’nın size istediğiniz her şeyi vereceğinden emin olabilirsiniz.

11. Kuşadası

Aydın’da bulunan ve İzmir’e yakınlığı nedeniyle de ulaşım konusunda oldukça avantajlı bir konumda bulunan Kuşadası, antik kentlere olan mesafesi, Kadınlar Plajı gibi çok keyifli sahilleri ile uzun yıllardır tatilciler tarafından tercih ediliyor.

12. Didim

Ege’nin en güzel tatil beldelerinden biri de kuşkusuz Didim. Yaz aylarında çok daha canlı bir hale bürünen Didim gece hayatı ile akşamları çok keyifli zamanlar geçirirken gündüz saatlerinde Didim gezilecek yerler listesindeki yerleri gezerek zamanınızı en güzel şekilde değerlendirebilir ya da deniz keyfi yapabilirsiniz.

13. Gökçeada

Muhteşem Rum evlerine ev sahipliği yapan Gökçeada güney sahillerindeki en güzel adaların başında geliyor. Ada gelenleri bakirliği ve huzur verici ortamı ile kendisine hayran bırakmakta hayli başarılı.

14. Ayvalık

Balıkesir’in bu sevimli tatil beldesi özellikle çocuklu aileler tarafından sıklıkla tercih edilmektedir. Ayvalık Adası Tabiat ParkıSaatli Camii beldedeki görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Eğer siz de ailenizde kafanız rahat bir tatil hayal ediyorsanız Ayvalık tam size göre olabilir.

15. Bozcaada

Çanakkale deyince ilk akla gelen yerlerden olan Bozcaada Türkiye’deki yaz tatili beldeleri de arasında da oldukça beğenilen seçenekler arasında bulunuyor. Tabi ki buraya gelenler için Bozcaada’nın eski sakinliğinden ve bakirliğinden uzak olduğunu belirtmemizde fayda olacaktır.

16. Alanya

Yaz mevsiminde denize girilebilecek en güzel yerlerden olan Alanya’ya gelerek pişman olmayacağınız bir tatil geçirme fırsatını yakalayabilirsiniz. Muhteşem Alanya plajlarında denize girerek serinleyebilir, Alanya Kalesi’nden manzaranın Alanya’nın tadını çıkarabilirsiniz.

17. Şile

Özellikle İstanbul’dan fazla ayrılamayanlar için Şile muhteşem bir yaz tatili fırsatı sunuyor. Biz de İstanbul’dan uzaklaşamayanlar için tatil alternatifi arayanlara Şile’ye doğru yola çıkmalarını ve buranın tadını çıkarmalarını öneriyoruz.

18. Ağva

İstanbul-Şile yolunu takip ettikten sonra ulaşabileceğiniz bu tatil beldesi kış aylarında sakin bir tatil arayanlar için, yaz aylarında ise hareketli bir bölgede deniz keyfi yapmak isteyenler için tercih edilebilecek yerler arasında bulunuyor. Siz de İstanbul’un gizli kalmış güzellikleri arasında bulunan Ağva’ya gitmek için çantanızı hazırlayın ve yola koyulun. Yalnız Ağva’nın uzun soluklu tatillerden ziyade birkaç günlük tatiller için daha iyi bir seçim olduğunu söylemeliyiz.

19. Atakum – SAMSUN

Karadeniz’in en güzel ilçelerinden biri olan Atakum, Karadeniz’de yaz tatili için en ideal yerler arasında bulunuyor. Bölge son dönemlerde daha fazla popüler olmaya başlayan Atakum artık çok daha fazla turist tarafından ziyaret ediliyor.

20. Foça

Fokların vatanı Foça İzmir’in her mevsim ziyaretçisi eksik olmayan yerlerinden biri. Buraya gelenler muhteşem Ege mutfağının tadını çıkararak, dalış yaparak, yat turlarına katılarak keyif dolu zamanlar geçirebilir. Foça’nın sokakları ise adeta bir sanat sergisi edasıyla ziyaretçilerine zamanın nasıl geçtiğini anlamayacakları bir gezinti yapma fırsatı sunuyor.

21. Kemer

Antalya’nın ilgi gören bir diğer destinasyonu ise Kemer. İlçede bulunan plajlar, antik kentler ve daha birçok doğal güzellikler burayı Türkiye’nin vazgeçilmez tatil beldelerinden biri yapmaya yetiyor. Beldeye geldiğinizde nereleri görmeniz gerektiğini merak ediyorsanız Kemer gezilecek yerler yazımıza göz atmanızı öneriyoruz.

22. Kalkan

Kaputaş Plajı, Patara Plajı gibi gibi dünyaca ünlü plajlara sahip olan Kaş’ın en güzel noktalarından Kalkan özellikle deniz, kum ve güneşten vazgeçemeyenler için mutlaka tercih edilmesi gereken yerler arasında bulunuyor. Türkiye’nin en güzel tatil yerleri arasında bulunan belde dalış sporuyla ilgilenenler için de pek çok ideal dalış noktasına ev sahipliği yapıyor.

23. AltınolukBalıkesir, Edremit

Serin sularıyla yaz aylarında içinizi buz gibi yapacak Altınoluk, zeytinleri ve görülmesi gereken tarihi noktaları ile “yaz tatilinde nereye gitmeli?” diye merak edenler için en güzel cevaplardan biri.

24. Cunda

Ayvalık’a geldiyseniz mutlaka Cunda’ya uğrayarak tarihi evlerin arasında gezmeli, Aşıklar Tepesi’nden manzaranın tadını çıkarmalısınız. Huzur kokan bir yer olan Cunda Adası kısa süreli yaz tatilleri için oldukça keyif veren bir destinasyon.

25. Assos

Çanakkale’nin adeta saklı cenneti Assos, sakin bir ortamda denize girmek isteyenler için çok iyi bir seçim. Eğer hem antik dünyada gezintiye çıkmak hem de deniz sefası yapmak isterseniz Assos’a gitmenizi öneriyoruz.

26. Akyaka – MUĞLA

Akyaka, Muğla’nın Ula şehrine bağlı küçük bir belde aslında. Yazın sıcak havalardan bunaldığınızda kaçabileceğiniz, ülkemizde deniz ve doğanın buluştuğu benzersiz yerlerden biri diyebiliriz. Bu şirin kasaba, genellikle sakin bir tatil tercih edenlerin uğrak noktası haline gelmiş. Ancak ünü ve güzelliği dilden dile dolaşmaya devam ediyor.

Muğla ve Marmaris’e yakınlığı ile de gezginlerin rotasına giren şehirde gezilecek büyüleyici yerler, görülecek tarihi mekanlar ve nefis lezzetlerle karşılaşacaksınız. Huzurun tatlı esintisi ve balıkçıların dingin sesleriyle keyifli bir tatil için bu kasaba mutlaka bir şansı hak ediyor.

27. Dikili – İZMİR

İzmir’in gizli cennetlerinden biri olan Dikili, farklı tarihi ve dinlendirici doğasıyla dikkat çekiyor. Yaz aylarında artan bir nüfusa sahip şehirde, turizm de bu aylarda oldukça canlanıyor. Son yıllarda şehre olan ilginin artması ile günden güne gelişen Dikili, sakinliğini ve doğallığını henüz kaybetmemiş şehirlerden biri.

Şehir, İzmir’in kuzeyinin tatil simgesi olmayı yıllardır korumayı başarmış. Daha sakin ve doğayla iç içe bir tatil peşindeyseniz ve bunu Ege’nin berrak sularında arıyorsanız; Dikili’yi seyahat listenizin en üstüne ekleyin.

28. Urla – İZMİR

Büyük şehirlerin karmaşası ve gürültüsünden sıkılanların bavullarını toplayıp kaçtığı tatlı Ege kasabası Urla, son yılların göz tatil mekanlarından biri haline geldi. Tüm yorgunluğu ve stresinizi serin sularında bırakacağınız kumsalları ile göz alıcı bir doğaya sahip olan kasabada, nefis balık lokantalarında tıka basa karnınızı da doyurabilirsiniz.

İzmir merkezinden yola çıkıp sahil şeridinden ilerleyen harika bir yolu takip ederek ulaşacağınız Urla’da, unutulmaz bir tatil geçirmek için acele etmeye bakın.

29. Faralya – MUĞLA

Ulaşmak için zorlu yolardan geçmeniz gerekse de sonunda sizi bekleyen kusursuz deniz manzarasıyla büyüleyecek Faralya, Muğla’nın Fethiye ilçesine bağlı ufacık bir köy. Asıl adı Uzunyurt olan köy Faralya adını Yunanca sahil anlamına gelen “paralia” kelimesinden almış.

Ünlü Likya Yolu üzerinde yer alan köy, doğal güzelliği yanında tarihi değerleriyle de göz dolduruyor. Sakin ve huzurlu bir tatil için Faralya’nın sonsuz deniz manzaralı butik otellerini araştırabilirsiniz.

30. Salda Gölü/Burdur

Son yıllarda ülkemizdeki popülaritesi git gide artan Salda Gölü, her yıl yaz aylarında binlerce ziyaretçi ağırlıyor. Burdur ili sınırları içerisinde bulunan göl, konumu nedeniyle Denizli ve Antalya gibi komşu illerden de çok sayıda konuk ağırlıyor.

Türkiye’nin Maldivler’i olarak nam salmış gölün muhteşem güzelliği ve sakin suyu, gören herkesi büyülüyor. Ulaşım için şu an için özel araç dışında farklı bir alternatif bulunmaması, gölün gizemini ve doğallığını daha da perçinlemiş.

Kamp yapmaktan keyif alanların çevresinde buluştuğu Salda Gölü, hem doğayla yakınlaşmak hem de yeni insanlarla tanışmak için harika bir yol sunuyor.

]]>
https://benimnotdefterim.com/turkiye-de-yaz-tatili-yapilacak-en-guzel-yerler/feed/ 0
Side Antik Kenti – Antalya https://benimnotdefterim.com/side-antik-kenti-antalya/ https://benimnotdefterim.com/side-antik-kenti-antalya/#respond Tue, 06 Jun 2023 15:53:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=681

Antik dönemde Pamfilya’nın en önemli liman kenti olan Side, Antalya’nın 80 kilometre doğusunda, Manavgat’ın 7 kilometre güneybatısında bulunan 350-400 metre genişliğinde bir yarımada üzerinde kurulmuştur.

Side MÖ VII. yüzyılda bir yerleşim merkezi olmuştur. MÖ VI. yüzyılda tüm Pamfilya ile birlikte Lidya Krallığı‘nın egemenliğine girmiş, Lidya Krallığı’nın 547/46’da yıkılışından sonra Perslerin hâkimiyeti altına girmiştir. Bu devirde özgürlüğünü bir ölçüde koruyan kent, kendi adına sikke basmıştır. Büyük İskender’in Anadolu seferinde (MÖ 334) hiçbir direniş göstermeden kapılarını Makedonya kralına açan Side, daha sonraları İskender’in kurduğu büyük sikke basım merkezlerinden biri olmuştur.

İskender’in ölümünden sonra Helenistik Dönem krallıkları arasında sürekli el değiştiren Side, MÖ III. yüzyılda, önce Ptolemaioslar’ın, MÖ 215-189 yıllarında da Seleukoslar’ın egemenliği altındadır. Şehir en çok Antiokhos III ile dostça ilişkilerde bulunmuş, Suriye Krallığı‘nın Bergama ve Rodos krallıklarının desteğini sağlamış, Romalılar‘a karşı açtığı savaşta Side donanmasıyla, Seleukoslar’ın yanında yer almıştır. Bu savaş sonunda Seleukoslar yenik düşünce MÖ 188 yılında yapılan Apameia Barışı‘na göre Pamfilya ve bu arada Side de Bergama Krallığı’na verilmiştir. Buna karşın Side bir süre sonra yeniden bağımsızlığına kavuşmuş ve tarih içerisindeki en parlak devirlerinden birini yaşamıştır.

MÖ 138 yılında Suriye tahtına oturan sonraları ise “Sidetes” lakabını alan Antiokhos VII’nin gençliğinde öğrenim görmesi için Side’ye gönderilmesi, kentin Doğu Akdeniz’de ne denli önemli bir kültür merkezi olduğunun göstergesidir. Kentin bu parlak dönemi fazla uzun sürmemiştir.

MÖ 1. yüzyılda Pisidya ve dağlık Kilikya bölgelerinde başlayan korsanlık, Pamfilya ve dolayısıyla Side’ye de atlamış, korsanlarla başa çıkamayan Sideliler liman ve pazarlarını onlara açmak zorunda kalmışlardır. Sonunda MÖ 78 yılında Romalı Konsül Publius Servilius’un bölgeyi korsanlardan temizlemesi üzerine Side de Pamfilya’nın diğer kentleri gibi Roma İmparatorluğu’na bağlanmıştır.

MÖ 25 yılından sonra ise Augustus, Pamfilya bölgesini doğrudan doğruya kendisine bağlı bir memurun yönettiği eyalet haline getirmiştir. Bu tarihten sonra Side Roma’ya bağlı eyaletin bir kentidir. MS II. ve III. yüzyıllarda parlak bir dönem yaşayan Side, IV. yüzyılda fakirleşen bir Hıristiyan şehri görünümündedir. V. ve VI. yüzyıllarda üçüncü ve son parlak zamanını yaşayan kent, Doğu Pamfilya Metropolitliği‘nin başkenti olmuştur. IX. ve X. yüzyıllarda Arap akınlarıyla iyice zayıf düşen kentten Bizans imparatoru Konstantinos Porfirogennetos (913-959) “De Thematibus’’ adlı eserinde bir “korsanlar yuvası” olarak söz etmektedir. Arap coğrafyacısı İdrisi ise (1150’ye doğru) Side’yi “Yanık Antalya” olarak adlandırmakta, halkının ise iki günlük mesafede bulunan “Yeni Antalya”da iskân edilmiş olduğunu bildirmektedir.

Ticaret ve liman kenti olarak tanınan Side Antik Kenti kalıntıları üzerinde XX. yüzyıl başlarında Giritli göçmenler tarafından Selimiye Köyü kurulmuştur. Bir yarımada üzerine kurulmuş olan Side, diğer Pamfilya kentlerinde olduğu gibi şehrin ana kapısından başlayan bir anıtsal cadde boyunca uzanmaktadır. Kuzeydoğudaki “Büyük Kapı”dan başlayan ana cadde, Tiyatro önündeki kavis dışında hemen hemen düz bir çizgi şeklinde yarımada boyunca ilerleyerek tapınaklar yakınında büyük bir meydanla sona erer. Kentin ikinci büyük caddesi de “Büyük Kapı”dan kentin güneyine doğru uzanmaktadır. Her iki cadde de sütunlu olup, iki taraflarında korint başlıklı sütunlu portikler ve bunların gerisinde de bir sıra dükkân vardır.

Side Gezilecek Yerler Antalya’nın Manavgat ilçesine bağlı en güzel yerlerinden birisi de Side’dir. Antalya’ya en yakın yerlerden birisi olduğu için turizm açısından çok gelişmiştir. Side deniz tatili açısından en çok tercih edilir, çünkü çok sayıda temiz plajı bulunur. Bunlardan dokuz tanesi de mavi bayraklı plajlar arasındadır. Antalya Side Görülmesi Gereken Yerler.  Dibini rahatlıkla görebileceğiniz pırıl pırıl bir denizi vardır.

]]>
https://benimnotdefterim.com/side-antik-kenti-antalya/feed/ 0
Sinsi insanların en belirgin 20 özelliği https://benimnotdefterim.com/sinsi-insanlarin-en-belirgin-20-ozelligi/ https://benimnotdefterim.com/sinsi-insanlarin-en-belirgin-20-ozelligi/#respond Tue, 06 Jun 2023 11:24:00 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=4338

Hayat genellikle size birkaç zorlu sınav verir, ancak bu durumlar size birinin güvenilir olup olmadığını nasıl anlayacağınızı öğretir. Oradan, nelerden kaçınacağınızı bilmeniz için sinsi insanların belirtilerini öğrenirsiniz.

Birkaç kalp kırıklığı yaşayana kadar, çok geç olana kadar bu işaretleri fark edemeyebilirsiniz. Neyse ki, bu özellik, kendinizi koruyabilmeniz için sinsi insanların işaretlerini nasıl belirleyeceğinizi öğrenmenize yardımcı olacaktır.

Sinsi bir kişinin kişiliğini görebilecek ve sakladıkları gerçek renkleri keşfedebileceksiniz.

Sinsi insanların alametlerini bilmek size çok fazla zaman ve enerji kazandırabilir çünkü onlar tarafından kullanılmamaktan nasıl kaçınacağınızı öğretir. İster yabancılar, ister arkadaşlar veya randevunuz olsun, içinizdeki bir şey bir şeylerin yolunda gitmediğini ima ettiğinde bunun ne anlama geldiğini öğrenin.

Elbette, bu kişinin sizin için iyi olmadığını düşünüyorsanız içgüdülerinizi takip etmelisiniz, ancak orada oldukları için işaretlerin de farkında olmalısınız. Sadece onları aramaya başlamalısın. 

Sinsi insanlar nelerdir?

Sinsi bir kişi kurnaz, sahtekârdır ve hatta sinsi veya kaba olabilir. Dürüst veya açık sözlü olmak yerine, işleri gizlice yaparlar. Bu davranış için tonlarca nedenleri de var.

Sizin hakkınızda daha fazla şey öğrenmek, kendileri hakkında bir şeyler saklamak veya bir durumu kontrol etmek isteyip istemedikleri, manipülatiftirler. Sinsi insanlar sadece istemek yerine istediklerini elde etmek için oyun oynarlar.

Sinsi bir insan birçok konuda aldatıcı olabilir ama onu asıl sinsi yapan şey dürüst olmayan davranışlarıdır. Aktif olarak gölgelidirler ve bu asla iyi bir işaret değildir.

Bu niteliklere sahip olması gereken tek kişi casuslardır ve sizin bir casusla çıktığınızdan şüpheliyiz. Dürüst olmak gerekirse, günlük bir iş o kadar yaygın değil.

Sinsi insanların bu belirtilerini fark ederseniz, ne pahasına olursa olsun onlardan kaçınmalısınız.

Sinsi insanların belirtileri

Sinsi insanların işaretlerini aramak zor olabilir. Her zaman oradalar, ancak yakalanmaları zor olabilir.

Sinsi insanların bütün sorunu, bu işaretleri saklamakta iyi olmalarıdır, bu yüzden biraz daha dikkat etmeniz gerekiyor.

1. Yoğun göz teması

Hiç göz temasını koparmayan biriyle tanıştınız mı? Ürpertici! Sinsi insanlar, diğer insanların gözlerine yoğun bir şekilde bakma, göz temasını asla bozmama gibi bir alışkanlığa sahiptir.

Bu, sinsi insanların sizi kurnazca kontrol etme şeklidir. Biraz fazla göz teması kurmak sizin için tehlike işareti olmalı. 

2. Çok çabuk açılırlar

Sinsi insanların bir işareti, aynı anda çok fazla bilgi vermeleridir. Onlarla ilk tanıştığınızda açık bir kitap gibidirler. Sana en karanlık sırlarını çoktan anlattılar ama daha beş dakika oldu.

Bu dürüst ve gerçek görünebilir, ancak sadece sizi onların kokusundan uzaklaştırmak içindir. Açılarak güveninizi kazanırlar. Bu, sizden ne alabileceklerini görebilmeleri için sizi açmaya çalışan sinsi bir kişinin büyük bir uyarı işaretidir . 

3. Büyük ruh hali değişimleri

İşler yolunda gitmediğinde sinsi insanlar çok çabuk üzülürler. Ruh hali değişimleri bir çırpıda gerçekleşir ve sizi ne olduğundan emin olamazsınız. Bir an çok tatlılar ama sonra kızgınlar. Sadece takip edemiyorsun.

Bu yoğun duygu sıçraması, kontrol edemeyecekleri bir şey değildir. Seni kontrol etmek için kullanıyorlar. Birisi duygusal bir patlama yaşadığında, çevredeki insanlar rahatsız hisseder. Bu duygu sizi sinsi kişiye karşı savunmasız kılar. 

4. Sınır yok

Onlar için sınırlar zayıflar içindir. Sınırlarınızı netleştirdiniz, ancak yine de sınırları zorlamaya çalışıyorlar. Kurallarınızı çiğnerler ve neyle paçayı sıyırabileceklerini görmeye çalışırlar.

Bu konuda ne hissettiğinizi ifade ettiniz, ancak sizi her seferinde görmezden geliyorlar. Hatta müdahaleci tavırlarını bir kez daha tekrarlamak için sahte bir özür bile dileyebilirler.

5. Empati yok

Sağlıklı insanlar diğer insanları anlayabilir ve durumlara farklı açılardan bakabilirler. Sinsi insanların alametlerinden biri de empatiden yoksun olmalarıdır. Konuştuğun kişide empati yoksa kaç. 

6. Hakkınızda biraz fazla şey biliyorlar

Yeni tanıştınız, ancak sizin hakkınızda bilmeleri gerekenden çok daha fazlasını biliyorlar. Neden? Niye? Tüyler ürpertici olmasının yanı sıra, durumu yönlendirmek için hakkınızda yeterli bilgiye sahip olduklarından emin olmaları gerekiyordu. Yapmasalardı, başa çıkamayacakları duruma kör bir şekilde girerlerdi.

Sizi arayacaklar ve güveninizi kazanacaklar, böylece istediklerini elde etmek için zayıf yönlerinizi size karşı kullanabilecekler.

7. Konuşmayı yönetirler

Sohbet sırasında konuşabilirsiniz, ancak ne hakkında konuştuğunuzu kontrol etmelerini sağlarlar. Bir konuşmanın kontrolsüz gitmesine izin veremezler. Bu onların tarzı değil. Sinsi insanlar her zaman konuşmanın kontrolünde olmalıdır.

8. Hızlı hareket ederler

Bir randevuya gittiniz ve onlar zaten ilişkiyi özel kılmak istiyorlar. Biraz hızlı, değil mi? Sahte bir güven duygusu yaratmaya çalışıyorlar. Bunun bir başka örneği de aşk bombardımanıdır. Sadece nasıl hissettiğiniz üzerinde güç kazanmak için onlara güvenmeniz için sizi iyi duygularla boğarlar.

Sinsi insanlar, onlara teslim olmanız için bir ilişkinin doğal ilerlemesini hızlandıracaktır. Bunu bir kez başardıklarında, sizi daha kolay manipüle edebilirler veya size kötü davranabilirler çünkü onların da iyi davranışlarda bulunabileceklerine inanacaksınız.

9. Bağlantıları kesildi

Sinsi biriyle konuştuğunuzda, oradaymış gibi hissetmezsiniz. Sanki gözlerinde biraz ölü gibiler. Bu narsistlerde ve sosyopatlarda yaygındır. Seni gerçekten dinlemiyorlar. Plan yapıyorlar. Söylediğin her şey sana karşı kullanabilecekleri bir şey ve söyledikleri her şeyin seni kontrol etmek için söylendiği söyleniyor. 

10. İnsanları birbirine düşürürler

Sinsi insanların amaçları vardır. Senden hoşlandıkları için seninle arkadaş olduklarını mı sanıyorsun? Seninle zaman geçirmelerinin bir nedeni var. İnsanlar arasında dram ve çatışma yaratırlar. İlişkileri koparmalarına ve durumu kontrol altına almalarına izin verir.

Hatta okulda veya işte sorunlara neden olabilirler. Başka bir kazanımları olmasa bile insanların düşünce ve davranışlarını manipüle edebileceklerini bilmek için dramaya başlamayı severler.

11. Size nasıl hissetmeniz gerektiğini söylerler

Sinsi insanlar çevrelerindeki insanları kontrol edebileceklerinden emin olacaklardır. Bunu, kendi kararlarınızı vermenize izin vermek yerine nasıl hissetmeniz gerektiğini söyleyerek yaparlar. Bu sadece sınırlarınıza saygısızlık değil, aynı zamanda manipülasyondur.

12. Narsisttirler

Güvenilmez insanların üstesinden gelemeyeceği bir şey varsa, o da eleştiridir. Bu insanlar genellikle daha narsisistik niteliklere sahiptir, yani insanlar onları eleştirdiğinde bunu kaldıramazlar. Bunu değerlerine bir saldırı olarak görüyorlar. Bu yüzden ne yaparlarsa yapsınlar asla yanlış değildir. 

13. Her şey siyah ve beyaz

İnsanlarla etkileşime girdiklerinde siyah beyaz düşünürler. Sinsi insanlar genellikle her zaman ve asla gibi kelimeleri kullanırlar.

Onlar için biri ya iyi insandır ya da kötü insan. Ortası yok, yani seni ya sevecekler ya da senden nefret edecekler. Arada ne olursa olsun onların sorunu değil.

14. Asla özür dilemezler

Yapacakları son şey, eylemlerinin sorumluluğunu almaktır. Onlara güvenmenizi veya onları iyi bir insan olarak görmenizi sağlamak için sahte bir özür sunabilirler, ancak bu asla samimi olmayacaktır.

Sinsi insanlar neyi yanlış yaptıklarını kabul etmekle ilgilenmezler. Yanlış yaparlar ve başkalarını suçlayarak bundan paçayı sıyırırlar. 

15. Hayır bir seçenek değildir

Sınırlarınıza saygı duymadıkları için, hayır demenize izin vermeyeceklerini varsayabilir ve bundan paçayı sıyırabilirsiniz.

Hayır dediğinizde, fikrinizi değiştirmeniz veya sizi manipüle etmeniz için size baskı yaparlar. Genellikle dışarı çıkıp size şantaj yapmazlar veya sizi tehdit etmezler, ancak kendiniz hakkında ikinci bir tahminde bulunmanızı sağlarlar. Hayır demeye devam ederseniz, istediklerini alana kadar geri adım atmazlar.

16. Manipülatiftirler

Sinsi insanların bir çok belirtisi manipülatiftir. Manipülasyon pek çok biçimde olabilir. Nasıl düşündüğünüzü, hissettiğinizi ya da ne yaptığınızı değiştirmeye çalışırlarsa, sizi manipüle ediyorlar demektir.

En bariz şekilde kolunuzu burkmazlar. Sinsi bir kişi, başkalarını nasıl kontrol ettiği ve manipüle ettiği konusunda kurnazdır. 

17. Sana güvenmiyorlar

Sinsi bir insan, eline geçen her fırsatta güvensizliği size çevirecektir. Sizi yalan söylemekle, hile yapmakla veya genel olarak kapalı olmakla suçlayacaklar. Bunu yaptıkları sinsi şeylerden sizi uzaklaştırmak için yapıyorlar.

Sinsi bir insan size kendinizi ve her durumu sorgulatacaktır. Birisi sana güvenmediğinde, bazen bu onlara güvenmemen gerektiğinin bir işaretidir.

18. Herkesi yargılamak

Gizlice konuşan insanlar çok yargılayıcıdır. Yüzünüze karşı güzel şeyler söyleyecekler ve başkalarını açıkça yargılayacaklar. Bu, sizi kontrol etmelerinin başka bir yoludur.

Başkaları hakkında kötü şeyler söylediklerini duyarsanız, size bunu yapmalarını önlemek için onlara karşı belirli bir şekilde davranırsınız. 

19. Suçluluk yok

Tüm sinsi insanlar gerçekten soğuk kalpli değildir, ancak çoğu herhangi bir suçluluk hissetmez. Sadece bencil değiller, birine yanlış yaptıklarında, onları kontrol ettiklerinde ve hatta incittiklerinde kendilerini suçlu hissetmiyorlar. Kötü davranışlarla suçlanırlarsa sertçe saldırabilirler ama asla kendilerini kötü hissetmezler.

20. Gaslighting

Gaslighting , büyük bir manipülasyon biçimidir ve sinsi insanlar için inanılmaz derecede yaygındır. O kadar incelikli ki çoğu insan yapıldığının farkında bile değil. Birisi nasıl hissettiğinizi veya ne söylediğinizi görmezden geldiğinde, size gaz veriyorlar.

Nasıl hissettiğinin yanlış olduğuna seni ikna ediyorlar. Bu gerçekten acımasız ve sağlıksız bir model haline gelebilen duygusal bir oyun.

]]>
https://benimnotdefterim.com/sinsi-insanlarin-en-belirgin-20-ozelligi/feed/ 0
Sağlıklı Soğuk Yaz İçecekleri https://benimnotdefterim.com/saglikli-soguk-yaz-icecekleri/ https://benimnotdefterim.com/saglikli-soguk-yaz-icecekleri/#respond Mon, 05 Jun 2023 16:29:23 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=19446

Ayran ( Milli İçeceğimiz ) :

Buzlu Çay :

Portakal suyu :

Maden Suyu :

Buzlu Kahve :

Naneli Limonata :

Taze Sıkılmış Meyve Suları :

Su :

Meyveli Süt :

]]>
https://benimnotdefterim.com/saglikli-soguk-yaz-icecekleri/feed/ 0
Evde yetiştirilen Tehlikeli ( Zehirli ) Bitkiler https://benimnotdefterim.com/evde-yeyistiriler-tehlikeli-bitkiler/ https://benimnotdefterim.com/evde-yeyistiriler-tehlikeli-bitkiler/#respond Mon, 05 Jun 2023 14:15:52 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=19386

Bahçeniz veya eviniz için bitki seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? Onları görünüşlerine veya işlevlerine göre mi seçiyorsunuz? Boyut veya renk? Evde hangi bitkiler olmasını istediğinizi araştırıyor musunuz veya ruh halinize göre bitkiler mi seçiyorsunuz? Bitkilerinizi nasıl seçerseniz seçin, zararlı bitkilere karşı dikkatli olmalısınız, evinizde bulundurmamanız gereken bazı bitkiler vardır. Eviniz için hangi bitkilerin kötü olduğunu merak ediyorsanız, onlar –

Evlere Uygun Olmayan, Bahçede Yetişmeyen En Tehlikeli 10 Bitki

İşte evinize koymaktan kaçınmanız gereken bitkilerin listesi.

1. Zambak Tehlikeli midir?

Zambak güzel akan bir bitkidir. Bahçenize ve evinize çok fazla renk ve neşe katıyor. Ancak ev için güvenli olan birkaç zambak türü vardır, diğerleri özellikle evcil kedileriniz için gerçekten tehlikeli bitkilerdir. Zambak bitkisinin yapraklarından çiçeğe kadar her yeri kediler için zehirlidir. 

Dikkatli olmanız gereken çeşitler :

  • gelinçiceği
  • Paskalya zambağı
  • kızamık zambağı
  • Kaplan zambak
  • gün zambağı
  • Asya zambağı

Reaksiyonlar kusma, uyuşukluk ve iştahsızlık gibi hafif reaksiyonlardan, zamanında tedavi edilmezse ölüme bile yol açabilir. Bu nedenle, evde evcil hayvanınız varsa, bu bitki eviniz için iyi değildir.

2. Amaranth’a Alerjik Olabilir misiniz?

Bu, evde sahip olamayacağınız için üzüleceğiniz bir bitkidir, büyüleyici bir bitkidir ve ideal olarak harika bir baş süsü olur. Ne yazık ki Amaranthus, ev için iyi olmayan bitkilerin başında geliyor. Bitki en iyi polen üreticisidir, alerjiniz varsa sizi gerçekten hasta edebilir. Yaz gibi kurak mevsimlerde alerji belirtileriniz çok daha kötüleşecektir, bu bitkiyi atlamakta fayda var.

3. Ricinus Communis Zehirli midir?

Muhtemelen bunu diğer adı olan hint fasulyesi ile daha iyi biliyorsunuzdur. Bu, hint yağını aldığımız hint fasulyesi üreten bitkidir. Bitki, evcil köpek ve kediniz gibi küçük hayvanlardan keçi ve inek gibi daha büyük hayvanlara kadar hayvanlar için son derece zehirli kabul edilir. Hızla büyür ve siz fark etmezseniz bahçenizi ele geçirir, bu nedenle bu bitkiyi evinizin bahçesinde bulundurmamak en iyisidir.

4. İngiliz Sarmaşığı Sizi Hasta Edebilir mi?

İngiliz Sarmaşığı çok yaygın bir asmadır. Bir kafes üzerinde büyüttüğünüzde güzel görünür ve evinize çok fazla çekicilik katar. Asılı saksılarda büyütün ve tepeden dışarı taştığında çok güzel görünüyor, ayrıca etrafındaki havayı temizlemede de harika, peki neden evde bulundurmamanız gereken bitkiler listesinde yer alıyor? Çünkü ne yazık ki insanlar ve hayvanlar için zehirli bir bitkidir. Sarmaşık ciltte tahrişe neden olur ve onu yerseniz çok zehirli olabilir.


5. Bölünmüş Yapraklı Filodendronlar Zehirli midir?

Bunlar evler için çok yaygın vastu bitkileridir; gür ve yeşildirler ve büyümek için çok az çabaya ihtiyaç duyarlar. Çoğu insanın bilmediği şey, Philodendron’ların hem insanlar hem de evcil hayvanlar için zehirli olan kalsiyum oksalat kristalleri içeren zehirli iç mekan bitkileri olduğudur. Yutmanız halinde, çocuklarda ve yetişkinlerde kaşıntılı bir kızarıklık, ağızda ve sindirim sisteminde şişlik gelişir. Evcil hayvanınız varsa, bunu onların ulaşamayacağı bir yerde tutmalısınız, kediler ve köpekler için Philodendronlar çok zehirli kabul edilir, spazmlara, nöbetlere ve ağrıya neden olabilir.

6. Aloe Vera Evcil Hayvanlar İçin Güvenli mi?

Aloe vera bitkisi insanlar için son derece faydalıdır. Jeli cildimiz için kullanıyoruz ve hatta sindirime yardımcı olması için suyunu içebiliriz, iyileştirici özellikleriyle bilinir. İnsanlar için ne kadar iyiyse, evcil hayvanlarınız için de aynı derecede kötü. Lateks (bitkinin derisinin altındaki aloe suyu) zehirlidir. Evcil hayvanınız onu yerse, karın rahatsızlıklarına ve kramplara neden olduğunu fark edeceksiniz. Sahip olmanız gerekiyorsa, onu evcil hayvanlarınızdan uzak tutun, ancak bu bitkiyi evinizde bulundurmaktan kaçınmak en iyisidir.


7. Kaladyumlar Zehirli midir?

Neden en güzel bitkiler evde sahip olamayacaklarınızdır? Fil kulakları veya melek kanatları olarak da bilinen Caladium, çok popüler bir peyzaj bitkisidir ve evde çok sık görülür. Kırmızı, pembe ve beyaz gibi çeşitli renklerde gelir, bu nedenle bir renk patlaması eklemek istediğinizde çoğu bahçıvan bu bitkiyi tavsiye eder. 

Ne yazık ki, bu bitkinin tüm kısımları insanlar ve hayvanlar için zehirli kabul edilmektedir. Yutulması halinde ağzınızda, dudaklarınızda, dilinizde ve boğazınızda yanma ve şişmeye neden olduğu bilinmektedir. Bazen hava yollarını tıkadı ve nefes almada zorluğa neden oldu ve en kötü durumlarda ölüme yol açabilir.

8. Zakkum Vücuda Ne Yapar?

Bu, çoğu insanın duyduğu bir bitkidir, zakkum. İnsanlar ve evcil hayvanlar için de zehirli bir iç mekan bitkisi olarak kabul edilir. Yutulması halinde aritmi, baş dönmesi ve titremelere neden olabilir. İnsanların büyük miktarda yaprak yedikten sonra öldüğü birkaç vaka vardır.

Evcil hayvanınız yerse, ritim bozukluğuna, kusmaya ve ekstremitelerin soğumasına neden olabilir. Bu bitkiyi evinizde bulundurmaktan kaçınmak en iyisidir.

9. Poinsettia Gerçekleri!

Bu renkli bir bitkidir ve bazı yapraklar parlak kırmızıya dönüştüğü ve bazıları yeşil kaldığı için Noel mevsiminde büyük bir hit olur. İnsanlar yaprakları kendin yap Noel süsleri ve daha fazlasını yapmak için bile kullanıyor! Tehlike yapraklarında değil, bitkinin sütlü özsuyundadır. Özsuyunun hem insanlar hem de evcil hayvanlar için kötü olan toksinler içerdiği bilinmektedir. Yutulması halinde ciddi sağlık komplikasyonlarına neden olabilir, hatta iki kişinin Poinsettia özünün bir kısmını yedikten sonra öldüğü söylendi.

10. Dieffenbachia Sizi Öldürebilir mi?

Bu, Hindistan’da bulacağınız başka bir yaygın ev bitkisidir. Harika görünüyor, yeşil, sarı ve beyaz her odaya mükemmel miktarda renk katıyor, fazla bakıma veya ilgiye ihtiyaç duymuyorlar ve kolayca büyüyorlar. Bu bitkiyi evde bulundurmanın dezavantajı, bitki dokusunun kalsiyum oksalat içermesidir. Bu da ağzınızda, dilinizde ve solunum yollarınızda şişmeye neden olur, bitkinin sütsü özsuyu ile temas ettikten sonra konuşamayacaksınız. Bu bitkinin bahçenizde yetişmemesi gereken 10 bitki listemizde yer almasının nedeni budur. Bu bitki genellikle para bitkisi olarak da bilinen Şeytan Sarmaşığı ile karıştırılır. Para bitkisi vastu’ya göre, güneydoğu yönünde yerleştirilmesi gerekiyordu.

Bazı bitkiler insanlar veya evcil hayvanlar için nasıl zehirlidir?

Toksinler şunlardan gelebilir:

  • yaprakları tüketmek veya temas etmek
  • kökleri, meyveleri veya çiçekleri tüketmek
  • cildinize özsu veya sıvı koymak
  • kir yemek
  • bitki tepsisinden sıvı tüketmek

Patlıcangiller familyasına ait bitkilerden kaçının. Özellikle Datura olarak bilinen bitki. Dhatura, Puranalar’da Lord Shiva’nın sunusu olarak anılır. Astrolojiye göre Lord Shiva’nın yaşadığı yer burasıdır. Bu durumda Pazar ve Salı günleri evde siyah tatura kullanılması tavsiye edilir. Evde Vastu’daki Datura bitkisinin dikte ettiği şeye rağmen, özellikle zehirli bir bitkidir ve kaçınılması en iyisidir.

Bahçe merkezlerinin çoğu, saksı bitkilerini potansiyel toksisite hakkında uyarılarla işaretlemez. O harika zambak veya filodendronu satın almadan önce, evinizin daha hassas üyeleri için hangi yaygın bitkilerin en büyük tehdit olabileceğini öğrenin.

Bitkiler ve İnsan ve Hayvanlar İçin Zehirlilik Düzeyleri

Bitkiİnsanlar için Zehirli mi?Köpekler için zehirli mi?Kediler için zehirli mi?
Zambakorta derecedeorta derecedeEvet
Barış ZambakEvetEvetEvet
filodendronhafifEvetEvet
PothosEvetEvetEvet
kaynananın diliorta derecedeorta derecedeorta derecede
SarmaşıkhafifEvetEvet
ZakkumAşırı boyuttaAşırı boyuttaAşırı boyutta
kaladyumEvetEvetEvet
Dieffenbachiaorta derecedeorta derecedeorta derecede
ok ucuhafifhafifhafifçe

Bitki Toksinlerine Maruz Kalma Şansını Azaltmak İçin İpuçları

  • Yaz aylarında dışarıda bırakılan bitkilerin dışarıda tutulan evcil hayvanlar için zararlı olabileceğini unutmayın. Verandalarda veya bitki standlarında, onları yükseğe asın.
  • Evcil hayvanların her zaman tatlı suya erişimi olmalıdır, böylece bitki tepsilerinden su içmeye ikna olmazlar. Su toksinlerle kirlenebilir.
  • Bitkileri ve hayvanları tehlikeli su ve küften korumak için otomatik bitki sulayıcıları veya kendi kendini sulayan kaplar kullanın.
  • Kedilerin çocukların ve köpeklerin ulaşamayacağı bitkilere ulaşmasını önlemek istiyorsanız, saksıları tutmak için asılı kuş kafesleri kullanmayı deneyin. Ayrıca bitkileri koruyan kafesler de mekana biraz görsel çekicilik katar.
  • Bitkileri çocukların ve köpeklerin erişemeyeceği yerlerde veya izin verilmeyen yerlerde saklayın.
  • Bitkileri düzenli olarak koruyun ve dağınıklığı uzak tutun.
  • Kapların üzerine bitkinin adı ve zehirli olup olmadığı yazılmalıdır.
  • Cildi veya gözleri tahriş edebilecek bitkilerle çalışırken eldiven giyin veya hemen ellerinizi yıkayın.
  • Bitki kırpıntılarını gözden uzak tutun ve vahşi yaşamdan uzak tutun.
  • Çocuklara bitkilere dokunmaktan kaçınmayı öğretin.
  • Hayvanların ve çocukların üzerlerine tırmanmasını önlemek için bitkileri budayın. Yine de bitkilerden karşılığında tokluk ve hava temizleyici yapraklar alacaksınız.

Bazı Daha Fazla Güvenlik İpuçları

  1. Gübreleri ve saksı toprağını çocukların erişemeyeceği yerlerde saklayın.
  2. Bitkilerde böcek olup olmadığını kontrol edin.
  3. Saksıları ve toprağı küf ve küf için düzenli olarak kontrol edin.
  4. Çatlak veya kırıklarla kapların değiştirilmesi. Bu, dış etkenlere maruz kalan plastik kaplar için çok önemlidir.
  5. Asılı sepetlerin bitkinin ağırlığını taşıyacak kadar güçlü olduğundan emin olun.
  6. Asma bitkilerini dalların erişilebileceği alanlardan uzağa yerleştirin. Bitki, bir çocuk veya hayvan tarafından raftan çekilebilir.
  7. Bitkinin bitki rafları ve tavan kancaları tarafından desteklenebildiğinden emin olun.

Vastu Shastra’ya Göre Hangi Bitkiler Ev İçin İyi Değil?

Vastu Shastra, mükemmel evi nasıl kuracağınıza dair karmaşık yönergelere sahiptir. Vastu’ya göre hangi bitkilerin ev için iyi olmadığına bir göz atalım:

  • bonzai
  • Kaktüs
  • mehendi
  • Ölü Bitkiler
  • Pamuk Fabrikası

Vastu’ya göre evde dikilmemesi gereken bitkiler bunlar.

Bunlar, özellikle evde çocuklarınız veya evcil hayvanlarınız varsa, ev için kesinlikle iyi olmayan bitkilerdir. Ev için iyi olmayan bitkiler listemizde yer alan bir bitkiniz varsa, onları çocuklarınızdan ve evcil hayvanlarınızdan uzak tuttuğunuzdan emin olun. Hayalinizdeki bahçeye başlamanız için yeterince büyük bir ev arıyorsanız, aramaya NoBroker’da başlayın. Her bütçeye uygun bir ev bulacaksınız ve hepsi aracısız!

SSS

1. Bonsai bitkisi ev için iyi midir?

Cevap. Bonsai Bitkisi bakmak için çok çekici olsa da, Vastu Shastra’ya göre bakımı iyi bir bitki değildir. Evin bireyleri için yavaş ve bodur büyümenin simgesidir.

2. Dokunma bitkisi ev için uygun mu?

Cevap. Dokunma, Hindistan’da bulunan çok yaygın bir başka bitkidir. Ancak, Vastu’ya göre çok hayırlı sayılmaz.

3. Para bitkisi zehirli midir?

Cevap. Para Bitkisi köpekler, kediler ve atlar için toksik değildir. Toksik ilkeleri yoktur, ancak yutulması mide bulantısı, kusma ve gevşek dışkıya neden olabilir.

]]>
https://benimnotdefterim.com/evde-yeyistiriler-tehlikeli-bitkiler/feed/ 0
Süt Kaynatmanın Püf Noktaları https://benimnotdefterim.com/sut-kaynatmanin-puf-noktalari/ https://benimnotdefterim.com/sut-kaynatmanin-puf-noktalari/#respond Sun, 04 Jun 2023 10:00:52 +0000 http://benimnotdefterim.com/?p=218 Doğal inek sütü, kalsiyum, protein ve vitamin açısından zengin, çok sağlıklı bir üründür. Tabii ki taze süt özellikle yararlıdır ama herkesin en taze sütü
dedikleri gibi sadece bir ineğin altından tüketme imkanı yoktur, bu nedenle süt satın alırken ve marketten eve getirirken yapılacak ilk şey hemen başlayın.
kaynatmak. Bu, sütün raf ömrünü uzatacak (sıcak bir dönemde çok çabuk ekşir) ve süt üretiminin ve taşınmasının herhangi bir aşamasında sütün içine
girebilecek olası bakteri ve mikroplardan kurtulacaktır. Sütün kaçmaması ve bulaşıkların aynı anda yanmaması için nasıl düzgün bir şekilde kaynatılacağı, bu
tavsiyede konuşacağız.

Süt, içerisinde A, D, K, E ve C vitaminleri bulunduran, kalsiyum, fosfor, potasyum ve çinko bakımından zengin olan süt oldukça sağlıklı bir içecektir. Büyüme çağındaki çocukların gelişiminde ve ileri yaşlarda kemik sağlığının korunmasında sütün önemli bir yeri var.

Marketlerden satın alınan sütler fabrikalarda kaynama derecesine ulaşmadan pastörize işlemi gerçekleştirilir ve aldığınız gibi içime ve kullanıma hazırdır. Fakat dışarıdan alınan çiğ sütün kullanılması için kaynatılması gereklidir. Kaynatma işleminin dikkatli ve özenli yapılması önemlidir. Süt faydalı pek çok içeriğe sahip olsa da, sağılma işlemi ve taşınma sürecinde birçok bakteri ve mikroba maruz kalmış olabilir. Olası bakteri ve mikroplardan arınması için inek sütünün kaynatılmadan tüketilmemesi gereklidir.

Süt, direk içilebileceği gibi yoğurt, peynir ve tereyağı yapımında da kullanılır. Ancak her ne şekilde tüketilecek olursa olsun çiğ sütün içilebilmesi için öncelikle kaynatılması gerekmektedir.

Süt Kaynatırken Dikkat Edilmesi Gerekenler

Sütü kaynatmak için taze süt, bir tencere, tahta kaşık, su, tereyağı hazırlayın.

İlk adım sütün kalitesini kontrol etmektir. Bir bardak suya birkaç damla süt koyun ve nasıl davrandığını görün: Süt yavaşça dibe çöküyorsa ve tuhaf çizgiler
oluşturuyorsa (denizanası gibi), bu süt iyidir, yüksek yağ içeriğine sahiptir ve eğer süt damlası hemen suda dağılır ve saniye boyunca zaten algılanamaz, yani
su ile seyreltilir. Ayrıca, tüm sütü kaynatmadan önce, bir çorba kaşığı içine biraz alıp açık brülörün üzerinde tutabilirsiniz – süt kaynarsa hemen göreceksiniz.

Şimdi doğrudan kaynayan süte geçelim. Sütü yüksek tarafı olan paslanmaz veya seramik bir tencerede kaynatmak daha iyidir. Sütün yanmasını önlemek için tencereye soğuk musluk suyu dökün.

Tavayı bu suyla durulayın, suyu dökün, tavayı silmeyin.

Şimdi, sütün kaçmasını önlemek için, tencerenin iç kısmının tüm çevresine, beklenen süt seviyesinin yaklaşık bir parmak üzerine az miktarda tereyağı sürün. ( Tereyağı 0,5 çay kaşığı )

Sütü bir tencereye dökün.

Tencerenin üstüne bir tahta kaşık koyun, bu aynı zamanda sütün kaçmamasına da yardımcı olur – aniden anı kaçırırsanız kaşık köpüğü koruyacaktır.

Şimdi sütü ocağa koyun, yüksek ateşte kaynamaya bırakın. Tencerenin kapağını elbette kapatılmasına gerek yoktur.

Sütü bir saniye bırakmayın, bekleyin, çünkü kaynama zamanını tam olarak belirtmek imkansızdır. Sütü sürekli karıştırarak kaynayıncaya kadar pişirin. Kaynamaya başlayınca 5-10 dakika daha kısık ateşte kaynamasını bekleyip altını kapatın. Böylece sütün içerisindeki vitamin ve mineraller kaybolmadan, besin değeri azalmadan sağlıklı bir süt elde edilmiş olursunuz.

Pişirdiğiniz süt tenceresinin kapağını hemen kapatmayın. Süt iyice serinleyinceye kadar bekletin.

Daha sonra soğutulmuş kaynamış süt bir kavanoza dökülebilir ve soğutulabilir. Buzdolabında en az 3 gün durur, ekşi olmaz ve bozulmayacaktır.

Süt kaynatma ile ilgili püf noktalarını öğrendiğinize göre, mis gibi sütünüz ile nefis sütlü tatlılar ve ev yoğurdu yapmaya ne dersiniz. En leziz tarifler için sitemizde yer alan tarifleri izlemenizi öneririz.

Süt tüketimine yönelik laktoz intoleransınız varsa sitemizde yer verdiğimiz “ Laktoz Nedir? Kimler Laktozsuz Süt Ürünleri Tüketmelidir? ” konulu yazımızı okumanızı tavsiye ederiz.

Sütün evde kaynatılması besin değerinde kayıplara sebep olur mu?

Evet, sütün evde kaynatılması vitamin değerlerinde ciddi kayıplara yol açar. Evde mikrobiyolojik olarak patojen mikroorganizmalardan arındırmak için sütü en az 5-10 dakika kaynatmak gerekir. Evde sıcaklık ve süre kontrolü olmadan yapılan kaynatma işlemi süt proteinlerinin de besin değerinin düşmesine ve çok kaynatmaya dayalı olarak sağlık açısından olumsuz olabilecek (Maillard reaksiyon ürünleri) protein yapıların oluşmasına neden olabilir. Kaynatma, suda çözünen ve ısıya duyarlı olan vitaminlerde (B kompleksi vitaminler, C vitamini) %50-100 arasında kayıp meydana getirir.  

Açık sütler ile ilgili yapılan bir araştırmada (Besler T ve Ünal S, 2006), vitamin değerlerinin beklenenden düşük olduğu belirlenmiştir. 10 dakikalık kaynatmanın tiamin, riboflavin, niasin, B12 ve folik asit vitaminlerinde sırasıyla; %60, %25, %12, %21 ve %32 oranında önemli kayıplara neden olduğu, bu kayıpların 15 dakikalık kaynatmada daha da arttığı (sırasıyla %66, %34, %12, %28 ve %50) saptanmıştır. Pastörizasyon ve UHT uygulamaları, kontrollü ısıl işlem uygulamalarıdır. Bu uygulamalar, sütün doğal, biyolojik ve besleyici değerinde en az değişim yaratacak, fakat sütü mikrobiyolojik açıdan güvenli kılacak şekilde yürütülürler.

]]>
https://benimnotdefterim.com/sut-kaynatmanin-puf-noktalari/feed/ 0
 “Agop Martayan’ı biliyor musunuz?” https://benimnotdefterim.com/agop-martayani-biliyor-musunuz/ https://benimnotdefterim.com/agop-martayani-biliyor-musunuz/#respond Sun, 04 Jun 2023 09:56:09 +0000 https://benimnotdefterim.com/?p=19421

Ocak 27, 2012 11:07

“1915’lerde ve tabii bugün de Türkiye’de pek çok Agop Martayan’lar vardır. Eğer Türkler Ermenilere soykırım uygulasaydı bu topraklarda bir tek Agop Martayan’ın mezarı dahi kalmazdı.

Agop Martayan, isminden de anlaşıldığı üzere bir Ermeni’dir. 22 Mayıs 1895’te İstanbul Büyükdere’de ticaretle uğraşan köklü bir Ermeni ailesinin çocuğu olarak doğmuştur. Sizlerin, “Osmanlı bize soykırım uyguladı” dediğiniz 1915’te Robert Kolej’i bitirmiştir. Neymiş? Demek ki bir Ermeni 1915’te Robert Kolej’de okuyabiliyormuş. Ticaretle uğraşan ailesine yan gözle bakılmıyormuş. Üstelik Agop Martayan bir Ermeni olarak Osmanlı Ordusu’nda I. Dünya Savaşı’nda yedek subay olarak görev alır. Demek ki yine neymiş: Osmanlı o yıllarda bir Ermeni’yi en mahrem noktasında eline silah verip vatan ve bayrağını ona emanet edebiliyormuş.

Soykırım yapan bir millet böyle abukluklar yapar mı?

Hitler, Yahudileri orduya alıp subay yaptı mı, ellerine silah verdi mi?

Doğu cephesinde yani kimi Ermenilerin, Osmanlı’yı arkadan vurduğu cephede Osmanlı saflarında görev yapan Agop Martayan bu cephenin ihanet eden soydaşlarının da yardımıyla çözülmesi üzerine Güney Cephesi’nde görev alır. Ve burada Mustafa Kemal Paşa’nın karşısına kötü bir talih olarak ‘esir’ diye çıkartılır.

Uzatmayalım…

Mustafa Kemal Paşa, Agop Martayan’a hürriyetini iade eder. Cebine para koyar, eline serbestçe dolaşabileceğine dair bir belge verir. Bu süreçte gelişen ilgi çekici olayları bilmeyenlerin merakını tahrik için atlıyor, sonuca geçiyorum.

Hani biz Mustafa Kemal Paşa’ya ‘Atatürk’ diyoruz ya… İşte bu Agop Martayan, Mustafa Kemal Paşa’ya ‘Atatürk’ soyadını teklif eden adamdır. Agop Martayan, Mustafa Kemal Paşa’ya ‘Atatürk’ dediği için biz O’na Atatürk diyoruz. Çünkü Mustafa Kemal vatanı kurtarıp cumhuriyeti kurduktan sonra her alanda olduğu gibi Türk dili üzerinde de derinlik ve genişliğine çalışmalara başlar. 22 Eylül 1932 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleştirilen Türk Dili Konferansı’na Agop Martayan ile birlikte İstepan Gurdikyan ve Kevork Şimşyikyan da uzman olarak davet edilirler. Çünkü Agop Martayan devrin en büyük dil alimlerinden biridir. İngilizce, Yunanca, İspanyolca, Latince, Almanca, Rusça ve Bulgarca bildiği gibi, ‘Türkçe gramer’ kitabı da yazmıştır. ‘Türk-Sümer ve Hitit Dilleri Arasındaki İlişkiler’ bildirisini Agop bu kurultayda sunar. Ve 1934 yılında Atatürk tarafından TDK Başuzmanı olarak atanır. Yabancı sözcüklerin kökünü açmada uzman olduğu için Atatürk tarafından kendisine “Dilaçar” soyadı teklif edilir, o da bu soyadını memnunlukla kabul eder. “Beni buraya Atatürk getirdi, ölünceye kadar O’na ve Türkçe’ye layık olmaya çalışacağım” diyen Agop Dilaçar, TDK Başuzmanı olarak 45 yıl görev yaptı. Soyadı Kanunu’nda Mustafa Kemal’e Atatürk soyadını teklif eden de oydu.

Ey, “Türkler Ermenilere soykırım uygulamıştır” diyen iftiracılar, Agop Martayan’ı bu tezinizde nereye oturtacaksınız?”

Buyurun o zaman!

Kaynak : https://www.hurriyet.com.tr/agop-martayan-i-biliyor-musunuz-19781329

]]>
https://benimnotdefterim.com/agop-martayani-biliyor-musunuz/feed/ 0