Türk Mutfağı

Balık Kültürü

Balıkta şeker, karbonhidrat yok denecek kadar azdır. Protein açısından ise son derece zengindir. Bu özellikleri nedeniyle son derece sağlıklı bir besin kaynağıdır. Yüz gram yağlı balık yaklaşık 22 gram, yağsız balık ise 10 gram protein içerir. Balık aynı zamanda proteininden en çok faydalanılan besin türüdür. İnsan vücudu bu proteinin %93’ün den faydalanır. Bu oran kırmızı etlerde ve diğer beyaz etlerde çok düşüktür. Balık az karbonhidrat içermesinin yanısıra madensel tuzlar ve mineraller açısından da son derece zengindir. Balık, bol miktarda fosfor, kalsiyum, iyot ve flor içerir. Balık eti A, B1, B2 ve D vitaminleri açısından da zengindir.

SİYAH ETLİ – BEYAZ ETLİ BALIKLAR

Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemiz, her geçen gün artan çevre kirliliğine rağmen balık çeşitleri açısından son derece zengin bir ülkedir. Deniz balıkları siyah etli-beyaz etli, yerli ve göçme olarak sınıflara ayrılırlar. Beyaz etli balıkların sindirimi siyah etlilere nazaran daha kolaydır. Jelatin içerdiklerinden haşlamaya elverişlidirler. Tavası, ızgarası, yağlı oldukları mevsimlerde de ızgarası yapılır. Bunlara örnek olarak barbunya, tekir, levrek, kefal, lüfer, kalkan, mercan, çipura, dil, pisi ve kırlangıçı gösterebiliriz. Torik, palamut, uskumru, kolyos, kılıç, hamsi, sardalya, gümüş gibi balıklarda siyah etli balıklar sınıfına girerler. Bu balıklar beyaz etlilere nazaran daha yağlıdırlar ve daha az jelatin içerirler. Bu nedenle haşlamaya uygun değillerdir ve hazımları daha zordur.

BARBUNYA BALIĞI

Denizlerimizin bu tatlı balığı genellikle Ege ve Akdenizde bulunur. Yeni bir balık türü olan barbunya sıcak ve ılık denizlerin kıyıya yakın olan kumlu ve çamurlu deniz diplerinde, az olmakla beraber kayalık yerlerde yaşar.

Genelde 17 ila 20 cm arasında olup nadiren 40 cm ye kadar çıkar. Kaya barbunyası, kum barbunyası, ot barbunyası ve paşa barbunyası diye dört çeşiti vardır. Bunların içinde en makbulu kaya barbunyasıdır. Sırtı kırmızı ve karın kısmı beyaz olan kaya barbununun sırtında hiç gri leke bulunmaz. Kum ve ot barbunyasında ise sırt gri ile kırmızı renklerin karmaşası halindedir. Paşa barbununun her iki yanında çeneden kuyruğa doğru sarı bir şerit bulunur. Tekir ile çok karıştırılan bu balığın en lezzetli zamanı Temmuz ve Ekim ayları arasıdır. Bu süre zarfında tavası, ızgarası ve kağıtta kebabı çok güzel olur. Tekirden en büyük farklılığı kafasının daha uzun oluşudur. Tekirin kafası küttür ve çene altında iki sakalı bulunur.

TEKİR BALIĞI

Barbunyaya çok benzeyen ve yakın akrabası olan bu balık bütün denizlerimizde avlanır.
Karadeniz ve Marmara’da avlanılanlar 6 ila 10 cm arasındadır. Ege ve Akdeniz’de ise boyları barbunyayı yakalar.

Çene altı bıyıklarının uzunluğu, küt kafası ve birinci sırt yüzgecindeki sarı-siyah benekleri ile barbunyadan ayrılır. Dört mevsim yenebilecek bu balığın en lezzetli zamanı, barbunyada olduğu gibi Temmuz-Ekim ayları arasıdır. Tavası ve kağıt kebabı çok güzel olur.

ÇİPURA BALIĞI

Ege’nin meşhur yerli balığı olan ve küçük sürüler halinde gezen çipura son yıllarda çiftliklerde de üretilmeye başlanmıştır. Çipura elips biçiminde yassı vücudu, beyaz karnı, koyu gri sırtı ve pembemsi yanakları ile tanınır. Atlas Okyanusu, kuzeybatı Karadeniz, Ege ve Akdeniz’de bulunur. Bir zamanlar Marmara Denizi’nde de yakalanan ve alyanak adı ile tanınan bu balığın malesef nesli tükenmiş durumdadır.

Genelde 20 ile 35 cm arasındadır. Ancak 6-7 kg’ya varanlarına da rastlanmıştır. Her mevsimde zevkle yenebilen bu balığın ızgarası, buğulaması, çorbası, fırnını çok güzel olur. Izgara için ideal büyüklük 250 ila 350 gramdır. Daha büyüklerinin fırında pişirilmesi tercih edilmelidir. Buğulama ve çorba için her boyu kullanılabilir. Tadı nefis olan bu balığı katkısız, yani ızgara veya fırında yenmesi tercih edilmelidir. Isparaz ve lidaki bu türün küçük çeşitleridir.

KARAGÖZ BALIĞI

Çipuranın yakın akrabası olan karagöz elips şeklinde, yassı, gümüşi pulları olan yerli bir balıktır. Baltabaş, sivri gaga, sagos ve mırmır gibi çeşitleri vardır. Ortalama 20-25 cm , en 50 cm boyunda olur.

Yazın taşlık ve yosunluk, midyesi bol yerlerde yaşar. Kışın derin sulara çekilir. Her mevsimde yenebilen bu balık, özellikle Mayıs-Temmuz ayları haricinde daha yağlı ve lezzetlidir. Aynen çipura gibi ızgarası, buğulaması, fırını ve çorbası çok güzel olur. Bir kg ve daha büyüklerinin fırını tercih edilmelidir.

DİL BALIĞI BALIĞI

Dil balığı da yerli balıklarımızdan olup Ege ve Akdeniz’de bolca yakalanır. Her mevsimde yenebilir. En lezzetli zamanı Kasım ile Şubat ayları arasıdır. Tavası çok güzel olur. İrilerinden fileto çıkarılıp şiş veya salçalı fileto yapılabilir.

HAMSİ BALIĞI

1988 yılında 310 bin ton ile toplam balık avcılığımızın yaklaşık üçte ikisini meydana getirmektedir. Gözlerinin gerisine kayan ağzı ile sivrilmiş burnu ile yakın akrabası sardalyadan kolaylıkla ayrılır. Gümüş balığıda hamsinin akrabasıdır. Boyu ortalama 12 cm olup azami 18-20 cm’ye kadar büyürler ve çok büyük sürüler halinde gezerler.

Karadeniz Hamsisi, Azak ve Karadeniz olmak üzere ikiye ayrılır. Azak Hamsisi’nin burnu daha küttür. Azak Denizi’nde üreyip kışlamak üzere güneye, bizim orta ve doğru karadeniz bölgesine inerler; Nisan sonunda da kuzeye göç ederler. Karadeniz hamsisi ise kuzeybatı Karadeniz’de ürer, kışlamak üzere Kasım’dan Şubata kadar Trakya kıyılarına ve Marmara’ya göç eder. Nisan ayında da yumurtlamak üzere Karadeniz’e çıkar. Ayrıca Marmara Hamsisi denilen yalnız Marmara’da çıkan daha küçük ve göç etmeyen bir hamsi türüde vardır. Aynı tür kuzey Egede de bulunur. Bu hamsinin sırt rengi daha açıktır. Hamsi özellikle karadeniz yöremizin temel gıdası, protein kaynağıdır. Fiyatının hesaplı olması nedeniyle çok geniş kitle tarafından tüketilir. Hamsinin hemen her türlü yemeği yapılır. Izgara, fırın, kağıt kebabı, buğulama, pilaki, yahni gibi. Siyah etli bir balık olamasına rağmen buğulamaya son derece uygundur. Yaz aylarında yağsız olduğu için ızgara yerine tava veya buğulaması tercih edilmelidir. Kış aylarında yakalanan hamsi tuzlanıp saklanır. Buna ançovi tabir edilir. Ayrıca balık yağı ve balık unu üretiminde de kullanılmaktadır.

SARDALYA
Hamsinin yakın akrabası sardalya, sürüler halinde yaşar ve kıyılar boyunca göç eder. Hamsi gibi ticari değeri çok yüksek bir balıktır. 1988 yılında 90 bin ton ile hemen hamsiden sonra yer alır. Kurutularak, tuzlanarak hatta balık yağı ve balık unu elde etmekte kullanılır. Sardalya adı konserve işleminden dolayı konserve ile özleşleşmiştir. Hatta ringa konservesine de aynı ad verilir. Sardalya Akdeniz’de 15-20 cm dolaylarındadır. Okyanusda ise 30 cm kadar büyürler. Hamsi, Karadeniz için ne ise; sardalya da Portekiz, İspanyanın Atlas Okyanusu kıyıları, Sicilya ve Malta için aynı şeydir. Bu ülkelerde bir çok yemek sardalya üzerine kurulmuştur. Ülkemizde kuzey Ege’de bolca yakalanan sardalyanın en lezzetli mevsimi Temmuz-Ekim aylarıdır. Bu sürede çeşitli ızgaraları, fırını, kağıt kebabı, buğulaması ve pilakisi yapılabilir. Kasım-Haziran arasında ise ancak pilaki ve buğulaması yapılabilirse de bir önceki dönemindeki kadar lezzetli olmaz. Sardalyanın küçüğüne papalina tabir edilir; ayıklanmadan yemeği yapılır. Tirsi ise sardalya azmanıdır. Kıl tarzında çok kılçığı vardır ve sardalya kadar lezzetli değildir.

USKUMRU
Kolyosa çok benzeyen ve sürüler halinde dolaşan göçmen bir balıktır. Denizlerimizde 30 cm civarında olan uskumru Kuzey Denizi’nde 50 cm’ye kadar büyür. Yaz aylarını Karadeniz’de geçiren uskumru Eylül ve Ekim aylarında Marmara’ya iner ve kışı burada geçirip yumurtlar. Mart ila Haziran aylarında da Karadeniz’e döner. Uskumru büyüklüğüne göre üç değişik ad ile adlandırılır. En küçüğü kalinaryadır. 20-25 cm civarında ve yağlı olanları uskumru, dönüş uskumrusu ise çiroz olarak adlandırılır. Yazın yakalananlara ise lipari denir. En lezzetli olduğu dönem Eylül ayından yumurtlamaya başladığı Ocak ayı sonuna kadardır. Bu süre içinde ızgarası, kağıt kebabı, dolması, köftesi ve tuzlaması çok güzel olur. Bu mevsimlerde yağlı olduğundan tavası tavsiye edilmez. Şubattan itibaren yağını kaybetmeye başladığından tavası yapılabilir. Yazın yakalananlar ise plaki ve tava için uygundur. İlkbaharda Karadenize dönüş yapan çirozlar kurutulur. Esas adı çiroz kurusu olan bu kurutulmuş balığa geçen zaman içinde ismi kısaltılarak yalnızca çiroz denmeye başlanmıştır. Uskumrunun koryostan önemli farkları aşağıdadır.
1-Uskumru ile koryosun sırtı desenleri biribirine benzemekle birlikte koryosun rengi koyu, uskumrunun ise açıktır.
2- Uskumrunun kuyruk çatalının içi boş ve iki çizgiden ibaret bir V harfi tarzındadır.
3-uskumrunu gözleri neredeyse toplu iğne başı kadar küçük, kolyosun ise iridir.

KOLYOS
Uskumruya çok benzeyen bu balık uskumru ile berebar sürüler halinde göç eder. Ayrıca Marmara ve Ege Denizi’nde yerli türleride bulunur. Tadı uskumruya nazaran oldukça yavan olduğundan genelde tavası yapılır. Ocak ayı en yağlı zaman olduğundan tuzlama için en ideal zamandır. Tuzlaması çok güzel olur.

LÜFER
Akdeniz, Karadeniz, Marmara, Hint Okyanusu ve Atlas Okyanusu’nda sürüler halinde dolaşan lüfer pullu bir göçmen balıktır. Soğuk denizde yaşayanları daha yağlı olduğundan daha da lezzetli olur. Ülkemizde Karadeniz, İstanbul Boğazı ile Marmara Denizi’nde yakalananların tadı muhteşemdir. Daha güney denizlerimize indikçe yavanlaşır ve kendisine mahsus o güzel tat ve kokuyu kaybeder. Eylül ortasından Ocak sonuna kadar olan zaman en yağlı ve en lezzetli zamandır. Bu devre içinde ızgarası tavsiye edilir. Çinekopun da ızgarası çok iyi olur, ancak mevsimi lüfere göre kısadır. Kasım sonundan itibaren azalmaya başlar. Diğer zamanlarda büyüklüğüne göre pilakisi, buğulaması kağıt kebabı ve tavası olur. İlkbaharda son derece yağsız olduklarından tava, plaki ve buğulaması tercih edilmelidir. Lüfer büyüklüğüne göre en çok isim alan balıktır. Lüfer çeşitleri şöyledir.
• 10 cm’ye kadar yaprak
• 11-13 cm arası çinekop
• 14-16 cm arası kaba çinekop
• 17-20 cm arası sarı kanat
• 21-30 cm arası lüfer
• 31-35 cm arası kaba lüfer
• 35 cm’den büyük kofana

PALAMUT BALIĞI

Uskumru, torik ve orkinosu içeren bir familyadandır. Sürüler halinde yaşayan pulsuz siyah etli bir göçmen balıktır. Sırtı çizgili, karnı gümüş rengindedir. Uzunluğu 1 metreye kadar varır. Bu familyanın çeşitleri bütün denizlerimizde görülmekle birlikte en lezzetlileri Karadeniz ve Marmara’da avlanılan tipleridir. Karadeniz ve Marmara palamutunda baştan kuyruğa doğru muntazam çizgiler halinde giden, dördü koyu, üçü açık menevişli 7 adet band bulunur.

Egede yaşayan, tombik, benekli orkinos ve yazılı orkinos isimleri alan yakın akrabasında ise sırttan karına doğru dalgalar halinde yine en az 16 adet alacalı bant ile karın civarında en az üç adet siyah benek bulunur. Bu cinsin etinin tadı hakiki palamuta nazaran hiç güzel değildir. Ama çok kişi bu özelliği bilmeyip palamut diye aldanır ve sonra palamuttan soğur. Palamut avı Ağustos ayında başlar. Önce Karadeniz’de sürüler halinde vanoz ve çingene palamutu, Eylül’den itibaren de palamut gelmeye başlar. En lezzetli zamanı da Eylül başından Şubat ortalarına kadar olan zamandır. Bu mevsimde çok yağlı olduğundan tavası biraz ağır kaçar. Bu nedenle ızgarası ve fırını tavsiye edilir. Aynı mevsimde yahniside harika olur. Diğer mevsimlerde tavası yapılabilir. Palamut siyah etli bir balık olduğundan buğulaması ve çorbası tavsiye edilmez. Palamutun boyuna göre isimlendirilmesi.
• 20 cm’ye kadar palamut vanozu
• 20-30 cm arası çingene palamutu
• 31-40 cm arası palamut
• 40-50 cm arası kestane palamutu
• 51-60 cm arası torik
• 61-65 arası sivri
• 65-70 cm arası altıparmak
• 70 cm den büyük zindan delen.
Torik ve toriğin büyük boyları palamuttan daha çok yağlıdır. Bu nedenle tuzlama ve lakerdası tercih edilir.

LEVREK BALIĞI, MİNEKOP BALIĞI , EŞKİNE BALIĞI

12 değişik türden meydana gelen bu familya ılık ve tropik suların sığ kesimlerinde yaşar. Vücutları iğ biçiminde ve yandan hafif basıktır. Pulları oldukça iri olan levreklerin yanları genelde beyaz, alt bölümleri gümüşi, alt yüzgeçi ise sarımsıdır. En irileri bir metreyi geçebilir. Ülkemiz denizlerimizde 20 ila 60 cm arasında olabilirler. Bayağı levrek ve benekli levrek olmak üzere mevcut iki tipi bulunur.

Sırtlarındaki çok sayıda benek ile ayrılırlar. Benekli levrek güney Ege ve Akdeniz’de bayağı levrek ise bütün denizlerimizde görülür. Karadeniz’de kötek olarak da bilinen minekop da bu familyanın diğer bir türüdür. Eşkineye çok benzeyen minekoplar 30-80 cm arasında olur. 1 metreden büyük ve 20-25 kg olanlarına da rastlanmıştır. Erişkinler kıyıya yakın kayalık dipleri, yavrular ise akarsu ağızlarını tercih ederler. Parlak mavimsi-gri renkteki vücudu sırtan karına doğru inen sarı menevişli çizgilerle bezenmiştir. Karnı gümüşi beyazdır. Eşkine ise bütün denizlerimizde görülen kıyıya yakın kayalık diplerde yaşayan bir türdür.

Ortalama 30 cm ve 600 gr’dır. 3-4 kg’lık irilerine de rastlanmıştır. Sırtı kamburumsudur ve koyu kahve ile lacivert arası bir renktedir. Karnı ise sarı-beyaz menevişlidir. Başının içinde gözlerinin arkasında herbiri 4-5 gramlık beyaz taş bulunur. Halk arasında bu taşların idrar söktürücü ve böbrek taşı düşürücü olduğuna inanılır. Genelde tek gezen, geceleri avlanan ve oyuklar arasında süzülürcesine dolaşan bu balığın başlıca besini karides ve yavru balıklardır. Yıl boyunca yenen levreğin çok lezzetli eti vardır. En güzel mevsimi kış ayları ve ilkbaharın başıdır. Her türlü yemeği yapılan levreğin buğulaması, fırında kağıt kebabı ve mayonezlisi nefis olur. Levrek özellikle şaraplı ve mayonezli balık yemeklerine çok güzel gider.

TARANÇA, SİNARİT BALIĞI
Tarança genellike sinaritlerin irisi için kullanılan bir isimdir. Lagos ve orfozla büyük benzerlik gösterirlerse de ayrı familyalara mensupturlar.

İSTAVRİT BALIĞI

İstavrit, Marmara ve İstanbul Boğazı’nda balık avlamaya başladıklarında ilk tanıştıkları balıktır. Ağzı öne uzayabilen, dişleri ince, gözleri iri, kuyruğu derin çatallı ve vücudu iğ biçiminde olan göçmen bir balıktır. Marmara, Ege ve Karadenizde yaşayan yerli türleri de vardır. Marmara’da 15-20 cm, egede 30 cm civarında olurlar.

Marmarada boyu 10 cm’nin altında olan küçük istavritlere kıraça denir. Karadeniz’in doğusunda istavritler palamut büyüklüğünde 50 cm olurlar. Sarı kuyruk istavrit ve sarı kanat istavrit olarak adlandırılan tipi sularımızda en çok bulunan türdür. İstavritler sonbaharda Marmara’ya inerler Mayıs’tan itibaren Karadeniz’e geri dönmeye başlarlar. Her mevsimde yakalanan istavritin en lezzetli olduğu zaman Kasım ile Şubat ayları arasıdır. Tavası ve fırını çok güzel olur.

İZMARİT
Ağzı körüklu gözleri iri, sırt-göğüs ve anus yüzgeçleri sert diken ışınlı bir balıktır. Sularımızda iki türü vardır: menekşe izmarit ve istargilos. İzmaritin erkekleri dişilerinden daha iri olurlar. Dişiler 20 cm civarında olurken, erkekleri 25 cm’ye kadar uzayabilirler. İzmarit midye, deniz solucanı ve balık yumurtaları ile beslenen bir dip balığıdır. Et beyaz ve son derece lezzetlidir. Tavası güzel olur. Sonbahar ve kış aylarında ızgarası da yapılır. Izmaritler ızgara yapılırken ayıklanmaz. Olduğu gibi pişirilip bilahare derisi, bağırsakları ve kılçıkları ayılanır. Üzerine limon ve zeytinyağı ile kıyılmış maydonoz eklenerek hazırlanır. Pulları kazındıktan sonra derisi tulum çıkarılarak yapılan tavası da çok güzel olur.

KALKAN
Karadeniz’in bu ünlü balığı bütün yassı, oval vücudu, bir tarafı siyaha yakın, diğer tarafı beyaz rengi ve beyaz tarafındaki düğmeleri ile tanınır. Her iki tarafı da siyah olan kaya kalkanına da nadiren rastlanır. Kaya kalkanı daha çok Sinop ve Samsun yörelerinde çıkar. İstanbul Boğazı’nın kuzeyinde, Karadeniz’in batısında avlanan kalkan bir tarafı siyah olan bir tarafı beyaz bayağı kalkandır. Kalkan Karadeniz içinde kışın kuzeyden güneye göç eder. Her mevsimde avlanan kalkan bütün sene boyunca yenebilir. En lezzetli zamanı Ocak sonundan Mart ortalarına kadardır. Tavası çok güzel olur. Buğulaması ve kağıt kebabı da yapılır. İlkbahar sonundan Ağustos ayına kadar yakalanan kalkan yavrularının tavası nefis olur.

KEFAL BALIĞI

Yaz ayları dışında lezzetli olan pullu ve göçmen olmayan bir balıktır. Bütün denizlerimizde yetişir. Sonbahar, kış ve ilkbaharda cok lezzetlidir. Kefalin buğulamasi ve pilakisi çok güzel olur. Ayrıca likorinoz denilen tutsulusu de cok makbuldur.

Bir kefal türü olan has kefalin kurutulmuş yumurtaları çok aranan bir deniz ürünü, bir mezedir. Sarıkulak kefalin tavası ve fileto ızgarasıda yapılır. Kefal alırken çok dikkat etmek, tercihen tanidik balikcilardan almak gerekir. Çünkü kefal kirli ve bulanik sulari cok sever ve buralarda diğer balıklar yaşamazken o yaşar. rneğin İzmir Körfezi’nde diğer balıklar yaşamazken kefal bol miktarda bulunmaktadır. Bu sularda yakalanmış kefal insan sağlığı açısından büyük tehlike arz eder.

KILIÇ BALIĞI

Türkiye’mizi çevreleyen sularda artık çok nadir görülen çok lezzetli bir balık türüdür. Akdeniz ve Ege’de yıl boyunca, Karadeniz’de ise yalnız yaz aylarında görülür. Kılıç gibi üst çenesi, lacivert-siyah sırt rengi ile tanınan bu balığın akrabası marlin bizim sularımızda bulunmaz.

Daha çok Atlas Okyanusu’nda Bermuda civarında bulunan bu balık pişince pembemsi et rengi, kafadan kuyruğa kadar uzanan sırt yüzgeci ve yuvarlak yerine yassı üst çenesiyle kılıçtan ayrılır. Her mevsimde yenilebilinen kılıçın en lezzetli zamanı Eylul-Şubat arasıdır. Bu balığın en güzel defne yapraklı şişi olur. Izgarası ve kağıt kebabı da yapılır.

MEZGIT
Tavuk balığı olarakta bilinen mezgit bütün denizlerimizde bulunmakla beraber en çok Karadeniz’de bulunur. Yaz hariç devamlı yumurtalı durumda dır. Yumurtalı tavasi, domatesli sotesi güzel olur.

KIRLANGIÇ
Bütün denizlerimizde bulunan kırlangıç ortalama 25-30 cm olup, nadiren 75 cm’ye kadar uzayanlarina da rastlanır. Sırt rengi kırmızı-pembe; karin ise pembe veya beyazdır. yakın akrabası olan öksüzden, bu balığın pembe-gri veya komple gri sırtı ve öksüzün ördek kafasını andıran ağız yapısı ile ayrılır. Her ikiside lezzetli olup genellikle kırlangıç tercih edilir. Çok gelişmiş solungaçları ve gırtlak yapısı nedeniyle uğultu, inilti gibi değişik şekilde frekanslarda ses çıkarır. Bu ses nedeniyle bircok balıkçı tarafından inleyen balık diye adlandırılır ve uğursuz kabul sayılır. Kirlangic ızgaraya ve tavaya uygun degildir. Bugulaması, özellikle çorbası çok lezzetli olur. Haşlanmış kırlangıcın ayıklanmış etleri mayonezli veya zeytin yağlı limon sıkarak soğuk olarak meze olarakta yenebilir.

ISKORPIT, ADA BEYİ
Kırlangıçtan bahsedilince iskorpit ve adabeyini atlamak olmaz. Her ne kadar aynı familyadan olmamakla beraber etleri ve uygun oldukları yemekler açısından cok benzerlik gösterirler. Iskorpit bütün denizlerimizde, adabeyi ise Ege Denizi’nde bulunur. Iskorpitin sırt dikenleri zehirlidir. Bu nedenle balikciya ayıklattırılmalıdır.

AKDENİZ MİDYESİ
Ergin boyları yaklaşık 10 cm olabilir. Kayalık ve taşlıkların üzerine bissus organıyla yapışık olarak yaşarlar. Genellikle kıyıya yakın sığ bölgelerde bulunurlar ve 80 metre derinliklere kadar indiği ve rastlandığı gözlenmiştir. Beslenme özellikleri ise, bulundukları ortamdaki organik maddelerle beslenip her türlü mineral maddelerle de filtre beslenme özellikleri nedeniyle sindirirler. Akıntının güçlü olduğu ılıman denizlerde geniş bir yayılım gösterirler. Filtre beslenme özelliğinden dolayı ortamdaki kirlilik etmeni olan her türlü mikro düzeyde maddeyi de sindirim sistemi ve kas sistemine edebilecek kapasitededir. Bu ortam kirliliği domestik atıklar (ka kanalizasyon atıkları evsel atıklar vs) ve endüstriyel (ağır metaller, demir, kobalt, bakir vs) Özellikle midye dolma pişiminde sindirim sistemi ve solungaçları temizlenemeyeceği için. Bu şekilde pişirilerek sunulan midyeleri az tüketmek sağlık açısından önemlidir. Pilaki pişirme tekniğinde ise solungaç ve sindirim sistemleri çıkartılabilir durumda olduğu için daha sağlıklı pişirme yöntemi olarak kabul edilir. Her şeyden önce midyelerin çıkarılış kaynağı, tarihi, pişirildiği ortam kesinlikle resmi kayıt ile belirtilmiş olması yada en azından tüketicinin bu konuda bilinçli olması halk sağlığı açısından çok önemlidir. Aksi taktirde kitlesel ölümler ile sonuçlanan birçok hastalığın (hepatit serileri, ağır metal zehirlenmeleri vs) artmasıyla gündeme gelebilir.

Bir yanıt yazın